Başlarken – Biz Kimiz?
Feridun B. Kaya, 16 Kasım 2012Bir cisim serbest düşüş ile yere bırakıldığında hızı ivmeli olarak artar. Gittikçe artar ve en hızlı olduğu anda yere en yakın olduğu “an”dır. Hemen sonrası ise bir ses…
Bu biraz da bizim hikayemizdir. İnsan bir “düşüş” yaşamıştır tür olarak. Her birey de bir hologramın parçası gibi bu “büyük düşüş”ün küçük nümunelerini kendi hayatında defalarca tecrübe eder. Travmanın hakikati de budur zaten. Bir çok insan bu küçük düşüşleri tırmanarak yada semavî bir inayetle lehine çevirmiştir. Aynı meşhur Hobbit romanının kahramanı Bilbo Baggins gibi… Bir hayli tecrübe, irfan ve canavardan kurtarılmış bir hazine ile yuvasına geri dönmüştür. Düşüşlerde çok büyük sürprizler vardır bu yüzden. Tabii değerlendirebilenler için…
Evet; küllî bir varlığa sahip olan insan nevinden, cüz’i bir insan ferdine kadar bizim programımızda düşme ve çıkma hakikatleri var. Düşmenin ve çıkmanın şekil ve formları ne olursa olsun “öz” aynıdır ve evrensel ilkeleri vardır. Toplumlar da, nesiller de ve insanlığın büyük devirleri de aynı evrensel ilkelere göre bu düşüş ve çıkışları yaşarlar. Bu işin detayını psikologlara ve sosyal bilimcilere bırakalım.
Ama şu an için bir fark var. Yaşadığımız zaman dilimi insanlığın; bir nev olarak insanlığın yaşayacağı en büyük ikinci düşüşe gebe. İlkini aslî memleketimiz olan cennetten çıkarılarak yaşadık. Tüm bu dünya sahnesi zaten bu yüzden inşa edilmedi mi? Şimdi ise hem en büyük ikinci düşüşü ve hem de bu sahnenin (perdelerin değil sahnenin) tamamen kapanması tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bu yüzden zaman gittikçe hızlanıyor. İvmeli bir şekilde… “Eksponansiyel” tılsımı ile… Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi vessellem)’in “Nuh (as)’dan beri bütün peygamberlerin ümmetlerini onun şerrinden korkuttuklarını” söylediği bir tehlikenin; yani “Deccal”ın zuhurunun sathı mailinde olduğumuz bir dönemi yaşıyoruz. Yani binlerce yıl içinde yaşanılmış olan tüm tehlikelerden daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Ayrıca tarihte (ileride değinilecek) ilk defa yaşanacak bir göçün bu çağda yaşanma ihtimali var. Biz, ileride bahsedeceğimiz bu göçe “Ontolojik Exodus” diyoruz. Böylesi bir göç daha önce hiç yaşanmadı.
Bütün bu tehlikeleri kendi adı altında toplayan bir kavram var: SINGULARITY.
Singularity hakkında Türk kamuoyunu ilk defa uyaran ve bu büyük tehlikeye dikkat çeken Oktan Keleş olmuştu.
“Her-an” sitesi bu büyük tehlikenin farkında olan bir grup dertli tarafından kuruldu. Bir süredir, yaklaşmakta olan bu mega-tsunami hakkında “Ne yapabiliriz?” mülahazaları ile okuyan, araştıran ve insanları kendi çaplarınca uyarmaya çalışan bir arkadaş grubu bu… Bu arkadaşların herbirinin kendisine göre ve diğerlerinden farklı da olabilecek aidiyetleri; irtibatlı oldukları sosyal yapıları var. Ama bir araya gelerek oluşturdukları “her-an” sitesi bu sosyal gruplardan herhangi birini temsil etmiyor. Elbette herbir yazar kendi beslendiği kaynakların; mensubu olduğu yapının edasını hissetirebilecektir yazılarında. Belki ileride her bir dindar ve seküler cemaatten yazarları olur bu sitenin… Zira bu dünya hepimizin ve bu mega-tsunaminin önüne bir set kurulmaz ise birbirimizi tartışarak da olsa yiyeceğimiz bir dünyamız olmayacak. Çocuklarımız, bırakın farklı bir gruba mensup olmayı,“insan” dahi olamayacaklar. Ümit ediyoruz ki dünyanın dört bir yanında “insanlığın bayrağını” dalgalandırmak için gayret eden tüm yürekler bir araya gelecek ve insanları kendi elleri ile yaptıkları zindanlardan ve yine elleri ile inşa ettikleri canavardan kurtaracaklar. İşte bunun için çalışmaya değer. Hem de “her an”…
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017