Cephesi “Her An” olan Savaş
B. Sadık Ünal, 22 Kasım 2012Savaşta esas gaye egemenlik kurmak veya egemenlik alanını muarızların aleyhine genişletmektir. Egemenlik en basit hali ile kaba güce dayalı geliştirilebilmektedir. İnsanlık tarihindeki kölelik uygulamaları bu çerçevede düşünülebilir. Zaman içinde köleleştirme ekonomik açıdan verimsiz bir egemenlik modeli olarak, sürdürülebilir gözükmemiş ve terk edilmiştir. Ancak bu vazgeçme, medeniyet paradigmasında, insani fazilet yönünde bir değişimden kaynaklanmadığı için “insani bir ilerleme” olmamıştır.
Zaman içinde daha verimli ama daha insani olmayan egemenlik ve sömürü modelleri gelişir. Emek ücrete bağlanır ve bu ücret karşılığında mesai kavramı çerçevesinde insanın zamanının bir kısmı satın alınır(kısmi esaret). Ancak satın alınan zaman insan üzerinde tam bir egemenlik sağlamamaktadır. Özellikle de zaman için de teknolojik gelişmeler sayesinde artan verimlilik ile işgücü saatleri gerilemeye başlamış ve bunun bir sonucu olarak da “boş zaman” kavramı ortaya çıkmıştır. İnsanların, hakikat adına düşünceler üretebileceği, yaradılış maksadına yönelebileceği, insan olma izzetine uygun bir yaşam kurabileceği bu “boş zaman” bir şekilde onun üzerinde gayri meşru bir hakimiyetin kurulması planlarına karşı tehdit oluşturmaktadır. Bu durumda mesai dışı zamanların da yönetilebilmesi zaruri gözükmektedir. Bu zaruretin çözümü ise “Eğlence Endüstrisi” nam-ı diğer Boş Zaman Sanayii/Endüstrisidir. Hatta bu endüstrinin hızlı gelişimi ve psikoloji üzerindeki etkileri hakimiyetin afaki/dış boyuttan enfüsi/iç boyuta geçişini sağladığı için daha derin bir esaret anlamı taşımaktadır.
Bu noktada eğlence endüstrisinin gelişim hızına paralel olarak mesai saatlerinin gerilemesi bir özgürleşme değil esaretin koyulaşması sonucuna hizmet edebilir. Çünkü insanlar bu endüstrinin tahrikiyle hareket ederler ve “her an” yeni –hep yeni- olan ama hakikate ait bir şey anlatmayan bir cendere içerisine hapsedilirler. Kendileri “her an” kulluk yapmayan insanlar kendilerini “her an” kuşatan tehditlere cevap üretemezler. WWW sayesinde her an her türlü eğlence ortamına şu anda sadece görsel olarak da olsa katılabilen insan “her an” ve “her yerde”kendisine savaş açılmış olan, ulaşılabilen insana dönüşmüştür. Aslında kendisi bir şeye ulaşmamış ancak kendisine ulaşılmış olan bu yeni insan, zaaflarının değerlendirilmesi yoluyla manipüle edilir ve sürekli olarak zihnine ekilen fikirler ve kalbine ekilen şehevi sevgilerle, ne isteyeceğine ve nasıl(moda vs…)isteyeceğine karar verilmiş insana dönüşür.
Herkesin nefs-i emmaresi bu sistem tarafından sürekli beslenen zalim bir efendiye dönüşür ve böylelikle geçmiş efendilerin hayal bile edemeyeceği bir egemenlik sağlanmış olur. Birbirine bağlanmış ve ahmaklıkta birbirine yardım eden nefs-i emmarelerin toplamından oluşan bir ordu. Burada insanları/insanlığı kuşatan ordunun asker sayısı “her an” ulaşılabildiği ve manipüle edilebildiği gafil insanlar kadardır. Böyle bir orduya karşı her an uyanık olan ruhları birbirine bağlayan bir ceset değil ancak Ruh Ordusu ile cevap verilebilir.
Yalancı Cennet / Hakiki Zindan
Sanal dünya, bu noktada geçmiş zamanın zindanlarının başaramadığını başarabilir. Onlar sadece bedenler için bir özgürlükten men cezasıydı. İnsanların kalpleri ve zihinleri ele geçirilemiyordu. Sanal hapishaneler ise zihinlerin ve kalplerin esareti ile bütün bir kainatı zindan hükmüne getiriyor. İnsanı insan yapan irade elinden alınmış biri için tek kelime esarettir. İnsan-İrade=Esaret, yani irade edemeyen dileyemeyen kimseye kim insan diyebilir? Sorular cevaplar kadar önemli olduğu bu noktada herkes kendisine şu soruyu sormalı:” gerçekten hayatım boyunca bir karar verdim mi? Yoksa sürekli manüpülasyonlar ile ağzımın suyu akıtılan şeylerin peşinde, düşünmeden/düşünemeden mi yaşadım? Borçlanmak ve bu borçları ödemek için her an düşüncelere gark olmak için mi yaratıldım? vs… Allah’ın verdiği irade nin namusu ve hakiki özgürlüğü elde etmek için hiç çalıştım mı? En azından hala bazı anlarımızı kurtarabiliyor ve düşünebiliyorken bu sorular sorulmalı ve cevabı bulunmalı yoksa her an’ımızı kazanamazsak her an’ımızı kaybedeceğiz.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017