Singularity ve Hollywood – 1

, 24 Ocak 2013

Evrim Teorisinin Ortaya Atılması ve Singularity Hareketinin Sahne Alması Üzerine

Evrim Teorisi, her zaman bir teori olarak kaldı ve getirmiş olduğu bakış açısı insanlığın gelişimine hiçbir katkı sağlamadı. İşin ilginç yanı bir teori olarak kalmasına rağmen her zaman hakikatin açıklayıcısı bir düşünce gibi algılatıldı ve Bilim Tarihi’nde eşsiz bir konumu oldu. Charles Darwin, bugün itibariyle hiçbir bilimsel değer taşımayan Türlerin Kökenini yazdığında hem yepyeni şeyler söyleme iddiasında idi hem de yaratılış konusundaki bir yalanı kendince açıklıyordu. Hâlbuki Evrim Düşüncesi Eski Mısır Medeniyetinde dahi vardı. Ortaya atılan düşünce yepyeni olmaktan ziyade, eski bir düşüncenin yepyeni bir makyaj ile pazarlanmasından ibaretti. Devrinin propaganda etkinliği ve akademik etkinlik açısından en öndeki unsurlarından biri olan biraderlik cemiyetleri tarafından sahip çıkılması, alınan sonuç üzerinde büyük etki gösterdi. Türlerin Kökeninin yayınlanmasını takip eden birkaç hafta içinde teoriye bütün Avrupa çapında öylesine içten ve coşku içinde sahip çıkılmıştı ki Yaradılış Düşüncesi psikolojik hâkimiyetini kaybetmiş ve bu makaleye karşı çıkma cesareti kimsede kalmamıştı. Bir yönüyle psikolojik savaş kavramı henüz kullanılmıyor iken, bir nevi psikolojik savaş harekâtı gibi yürütülen bir propaganda büyük bir zafer kazanmış oluyordu. Bu zaferin etkileri üzerine birkaç yüzyıl kadar bilimin, hakikatin açıklayıcısı olma gibi bir konum elde ettiğini görüyoruz. En azından şunu diyebiliriz ki: Bilimin putlaştırılması serüveninde evrim propagandası önemli bir kilometre taşı olmuştur.

Çağımıza baktığımız da ise benzer çağrışımlar yapan bir propagandanın Hollywood imkânlarını kullanabildiğini görüyoruz. Singularity Üniversitesi, bu yeni düşüncenin Charles Darwin i olma konumunda bulunan bir müessese. Diğer yandan ABD’deki 4000 üniversiteden sadece bir tanesi ve aynı zamanda en büyük 300-500 üniversite içerisinde dahi değil, daha yeni kurulmuş, küçük bir kurum. Uzun yıllar, YK(Yapay Zeka), mekatronik ,robotik üzerine çalışmış insanların bile bir çoğunun sadece adını duyduğu ,bazısının adını dahi duymadığı zoraki mütevazi bir yapılanma.  Bunun yanında pek çok transhümanist organizasyon da mevcut. Bunlar da gerek akademik olarak gerekse üye sayısı itibariyle Singularity Üniversitesi’nin etkinliğine dahi sahip değiller. Çoğunun merkezi ABD ve bu ülkenin organizasyonlarının bütçeleri ile kıyaslandığında çok küçük bütçelere sahipler. Genel resim böyle gözükmesine rağmen özellikle yeni neslin zihni kalıplarının ve gelecek projeksiyonunun oluşmasında çok ciddi tesiri olan sinema-televizyon endüstrisinde singülariteryen/transhümanist  temalara yer veren yapımların sayısı ve etkinliği her geçen gün artıyor. Bu cenahın çok önemsediği “üssel büyüme” propaganda yönüyle sağlanıyor. Bilimden çok pseudo-science/bilimsi kategorisine giren düşünceleri kurgunun imkânlarıyla, Hollywood prodüksiyonlarıyla ihtişam kazanıyor. Zeki ve kabiliyetli bir senaristin bazen on yıl uğraşıp kapısından içeri dahi giremediği herkese açık gözükmekle beraber herkese kapalı büyük stüdyoların kapıları singulariteryenlere daima açık gözüküyor. Bugünün ve yakın geleceğin en önde gözüken yapımcıları bu temaları işleyen filmler/diziler yapma hususunda adeta birbirleriyle yarışıyorlar. İşte tam da bu noktada bazı sorular akla geliyor:

  • Bu kadar az kabul görmüş ve bir yönüyle bütüncül anlamda teorize dahi edilememiş bir düşünce nasıl dünyanın en etkin propaganda aracı olan Sinema-Televizyon Endüstrisi’nde kendine kartopu misali sürekli büyüyen bir yer edinebilir?

Cevap olarak bu projelerin karlı olduğunu düşünebiliriz ve aslında tamamen yanlış bir cevap vermiş oluruz.  Sektörle ilgisi olanların belki daha iyi anlayabileceği üzere karlılık ne anlatıldığı kadar nasıl anlatıldığı ile de ilgilidir. Dramatik yapının sağlam olması ve gelecek-bilim gibi konseptler , bilinmezliğin gizeminin kullanılması, bir hikayenin ne anlattığından çok nasıl anlattığı ile de ilgilidir. Dolayısıyla karlılık açısından singülariteryen temalara ihtiyaç yoktur. Bu temalara ihtiyaç duymadan da kar edebilen çok sayıda proje de zaten bunun ispatıdır. Daha sonradan değineceğimiz singülariteryen temaları işleyen pek çok film ve dizi de kar etmemiştir. Bu noktada singülariteryen temaların/düşüncelerin kullanımının tamamen sübjektif /keyfi sebeplere bağlı olduğunu anlarız.  Endüstrinin büyük oyuncularını bu konuda “ikna” eden “gücün” kim, kimler veya hangi organizasyonlar olduğunu merak ettiğimiz bir idrak seviyesine ulaşırız.

Gelecek Yazı da Cevap Aranacak Sorular:

Hollywood bir düşünceyi nasıl kabul eder? Ve Hollywood’un kabul ettiği bir düşünce nesil üzerinde nasıl bir tesir icra eder?

Singulariteryen temaları işleyen projelerin bütçe büyüklükleri ne kadardır? Ve hangi düşünceleri nasıl işlemişlerdir?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.