Transhümanizme Giriş – 3
Oğuz Aksakal, 19 Ocak 2013Yazımızın bir önceki bölümünde transhümanizmin bir safhasının robotik ile yakın ilişkili olduğunu öngörmüştük. Yazı dizimizin bu bölümünde kaldığımız yerden devam ederken transhümanist terminolojiye biraz daha ısınacağız.
Bir oyunundan söz ederek başlayalım, öyle bir oyun ki örneğin karakterinize ait şuuru bir teknolojik destek ile farklı vücutlara aktarabiliyor olun! Eclipse Phase için transhümanist kavramları bir oyun içinde kullanabileceğiniz yapay bir evren diyelim. Oyunun internet sayfasında sizi şu mesajlar bekliyor olacak:
Yeri gelmişken bir başka oyundan daha bahsedelim: Transhuman Space. Bu oyunun 2003 yılında en iyi RPG (role playing game) kategorisinde Grog d’Or ödülünü aldığını da hatırlatalım. Bu oyunu oynayan çocuğunuzun transhümanizme dair kavramlara kolayca aşina olabileceğini söyleyebiliriz.
Yazımızın ikinci bölümünde de değindiğimiz, Hz. Musa (A.S.) devrine ait altın buzağı kıssasını hatırlayalım lütfen:
“(Tûr’a giden) Musa’nın arkasından kavmi, ziynet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykeli (yaparak onu tanrı) edindiler. Görmediler mi ki, o, kendileriyle ne konuşuyor, ne de onlara yol gösteriyor? (Acziyetine rağmen) onu (tanrı olarak) benimsediler ve zalimler oldular.” (el-A’râf, 148)
Ayette de yer alan böğürebilen buzağı heykeli yüksek ihtimalle bir düzenek içeriyordu, bu düzenek buzağı heykelinden böğürme sesini çıkmasına sebep oluyor ve halkın aklını karıştırıyordu. Yeryüzünde bozgunculuk yapan bir takım insanlar özellikle tapınaklara kurulan mekanizmalar ile halka akıllarını oynatacakları görsel şölenler yaşatıyorlardı. Sunaklara bırakılan yiyecek ya da hediyeler hidrolik sistemler vasıtasıyla başka mekanizmaları harekete geçiriyor böylece sözde tanrılar tarafından hediyeler kabul edildi/edilmedi imajı oluşturuluyordu. Bu aşamada Indiana Jones (Kamçılı Adam) serisinde karşılaştığımız ilkel mekanizmaları hatırlayabiliriz. Öte yandan masallar ve mitler yarı insan yarı hayvan canlılardan söz ediyordu. Dönemin bilim ve teknolojisi (bunlara sihir, illüzyon ve büyüyü de ekleyebilirsiniz) insan zihinlerine sürekli muhtelif mesajlar pompalıyordu. O dönemde insanların bilinçlerine ve/veya bilinçaltlarına hangi mesajlar gönderilmeye çalışıldı ise, günümüz insanı da o çirkin mesajların bu çağa izdüşümünden, emin olunuz, nasibini almaktadır.
Transhümanist terminolojide parahuman dedikleri bir yapıdan söz edelim kısaca, yani insan-hayvan melezi, farklı türlere ait gen ya da hücrelerin bir araya getirildiği karmaşık yapılar. Aşağıda Mısır mitolojisinden yarı çakal yarı insan olan Anubis figürünü görmektesiniz.
Örümcek adam çizgi filminde, ya da biraz daha geniş bir kümeyi ele alabilmek için örneğin Marvel Comics’in çizgi karakterlerinde bu sembolizmi rahatlıkla görebilmekteyiz. Ayrıca Sinek (Fly) filmi ve Dokuzuncu Bölge (District 9) filmleri geliyor aklımıza. Biyolojiden örneklendirmek gerekirse bol miktarda ensülin elde etmek amacıyla insan ya da hayvan genleri enjekte edilen bakteriler… İnsan geni enjekte edilmiş küçük ve büyükbaş hayvanlar… Sahi, bu tür hayvanların etlerini yerseniz yamyam olur musunuz sorusunun TV’lerde tartışıldığı zamanları görür gibi oluyoruz…
Dağınık bir üslubu tercih ettiğimiz yazı dizimizin ilk kısımları, bizi transhümanizme hazırlayan unsurları ele almaktadır. Bu nedenle bilimsel-teknik üslubun yerine magazinsel bir üslubu ister istemez tercih etmek durumundayız. Bizim bu tercihimiz konunun magazinsel olduğu fikrini doğurmamalı, zira birçok üniversitede transhümanizm konusunda dersler açılmakta, kimisi transhümanizm kelimesini doğrudan kullanırken kimisi the anthropology of cybercultures (siberkültürlerin antropolojisi) gibi isimlerle yetinmektedir. Üniversitede açılan derslerin yanı sıra seminerler, yaz okulları, konferans ve sempozyumlar, sinema filmleri, dizi filmler, bilim kurgu romanları, FRP türü oyunlar, bilgisayar oyunları, çizgi romanlar, sanatsal çalışmalar transhümanizmi daha geniş kitlelere ulaştırmada kullanılan araçlardan bir kısmı olarak gösterilebilir.
Hatırlayacak olursak, bu sistem, insanı (homo sapiens) öte-insana (posthuman ya da Latince tabiri ile homo excelsior) dönüştürmede bir araçtır, transhuman geçiş evresindeki insana verilen isimdir demiştik. Konunun evrim teorisine bakan yüzü üzerinde çok durmaya lüzum yok, transhümanistler biyolojik evrime günümüz bilim ve teknolojisi ile müdahale edebileceklerini (extropy), onlara göre hala değişmekte olan insanı bu araçlar vasıtasıyla öte-insana ya da başka bir değişle üstün insana dönüştürebileceklerini söylemekteler. İnsanlara “Denizden karaya şu kadar milyon yılda geçtik, şu çağdan bu çağa bilmem kaç bin yılda ulaştık. Yeter! Biz artık bu işe el atıyoruz.” fikrini aşılamaya çalışmaktalar. İşte bu fikre katılımcı evrim adını veriyorlar. İnsan bedeninin ve zihinsel yapısının belki buna merkez olarak insan beyninin teknoloji yardımıyla biyolojik sınırlardan arındırılması, mutasyon ya da doğal seleksiyona bırakılmadan bir sonraki evreye geçirilmesi. Bu fikir 1960 yılındaki “Cyborgs and Space” başlıklı çalışmalarıyla Manfred E. Clynes ve Nathan S. Kline’a aittir.
Teknoloji yalnızca insanı biyolojik sınırlarından arındırmayacaktır elbette. Bu aşamada Star Trek evrenine, Kaptan Körk’ün (Captain Kirk) Apollo’yu bulduğu bölüme geri dönecek olursak mürettebatın (hâşâ) tanrıya uzayın derinliklerinde ulaştığını görürsünüz ki burada bilinçaltımıza tanrının teknoloji ile bulunacağı mesajı verilir. Teknolojiye tanrıyı bulma işlevi de yüklenir böylece …
Manfred E. Clynes ve Nathan S. Kline’ın fikirleri bilim kurgu yazarlarının, senaristlerin dikkatinden kaçmaz tahmin edeceğiniz gibi. Ancak kabul edersiniz ki, bilim kurgu yazarları bu sözünü ettiğimiz katılımcı evrimde bir sonraki aşamanın ne olacağını tam olarak kestiremezler. Transhümanist doktrinerlerin beklentilerini karşılamak için daha birçok bilim alanının transhümanizmin hizmetine sunulmasına, daha pek çok bilim ve teknoloji adamının çalıştırılmasına ihtiyaç vardır. Bu aşamada devreye üniversiteler, araştırma kuruluşları ve enstitüler girer ki bu faslı şimdilik kapsam dışı bırakmakta yarar görüyoruz, ileride hususi olarak ele alacağımızdan emin olabilirsiniz. Teknolojik gelişimin (evrimin) sözde biyolojik olanı kapsadığına dikkat etmemiz gerekiyor. Felsefi düzlemde bir teknolojik evrimi kabul etmek sizi otomatikman biyolojik evrimi de kabul edenler sınıfına çekmekte. Öte yandan transhümanistlerin bir çeşit morfolojik özgürlük (morphological freedom) peşinde olduğunu da hemen dile getirebiliriz, yani çeşitli teknolojiler yardımıyla bedenlerini değiştirebilme hürriyeti! Bu fikre karşı oluş onlara göre biyolojik köktencilikten (biological fundamentalism) başka bir şey değildir. Diğer bir hedef ütopik biyoteknolojidir (utopian biotechnology), fiziksel ya da zihinsel acı duyuşun yok edilmesi yanında kendini daima çok-iyi-hissediş. Transhümanistler genetik değişimler dönemine gelmeden önce yapay organ nakilleri, nanobotlar yardımıyla hasta ya da hasarlı hücrelerin yenilenmesi, yine nanobotlar yardımıyla nöronlarımızın (sinir sistemimizin) kopyalanması, bir sanal gerçeklik ortamına yüklenmesi (upload) ya da kavanozdaki beyin biçiminde bir bilgisayar ağında yaşam önerileri ile karşımıza çıkmaktalar.
Nanoteknolojiden söz etmişken bir ara TRT Çocuk kanalında da yer alan NanoBoy (nano çocuk) çizgi filmi örnek olarak gösterilebilir; çizgi filmde nano ölçekte bir çocuk kahramanın vücutta yer alan zararlı mikro organizmalarla mücadelesi konu edilmiş.
Transhümanist fikirlerin ne kadar gerçeklenebilir olduğunu zaman içinde göreceğiz, gözden kaçırdığımız bir husus var ki, o da bu ideallerin bir anda değil sürekli, planlı ve yoğun çalışma ile gerçeklenebilir olacağıdır. Bizi nelerin beklediğinin ne kadar farkındayız acaba?
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017