Singularity ve Hollywood – 3
B. Sadık Ünal, 14 Mart 2013A.I. (Yapay Zeka), Bicentennial Man, Matrix Filmleri ve Singularity Is Near (Singularity Yaklaştı) Belgeselinin Ortak Noktaları
Singularity Is Near
“Singularity Is Near” isimli belgeselin, kurgu kısmında bir yapay zekânın vermiş olduğu “hak” mücadelesini izliyoruz. Singularity’ciler, yapay zekânın da bir kişiliği olacağı ve hakları olması gerektiğini tartışırken, “Robot Hakları” ve benzeri kavramları ortaya atıyorlar. Bu noktada yapay zekâlı makinaların hukuki statüsü ile ilgili bazı röportajlarda bulunuyor.
Matrix
Matrix filminde, AGI (Yapay Genel Zekâ) türü bir zekâ ile yapılan pazarlık ile ancak nihai sona ulaşıyoruz. Ayrıca sayısız yapay zeka ve bunlar arasındaki iletişimi düzenleyen bir ana-göz, tek-göz bilgisayar/yazılım var. Singülariteryen konulardan biri de “Singleton” denen bu tek-göz bilgisayar kavramı ile kesişim gösteriyor. Bütün dünyanın, devletlerin datalarının bir bilgisayara bağlanması ve bunun üzerinden yönetilmesi gibi çok kısaca özetleyebileceğimiz bu varsayım, başka bir yazının konusu olmayı hak ediyor.
Bicentennial Man
“Bicentennial Man” filminde bir robotun vatandaşlık haklarını kazanma mücadelesi konu ediliyor. Her seyirci için geçerli olan “Bu robot değil miydi?” sorusunu filmi izlerken bir süre sonra unutuyoruz. Çünkü Robotu canlandıran karakter kurgu gereği tamamen insansı özelliklere sahip ve yıllar içinde ruhsal özellikler kazanıyor. Hatta aşık dahi olabiliyor. Böylelikle aşk, metale ve elektronik devrelere indirgeniyor. Ancak filmin hikâyesinin kendi simülatif/gerçeğimsi evreni içinde bir tutarlılık sergilenmeye çalışılıyor. Böylece daha ileriki bir dönemde yapılan bir belgesel olan “Singularity Is Near “ in ilk ayak seslerini de duyuyoruz.
Animatrix / İkinci Rönesans
Orijinal adı “Second Renaissance” olan, 10’ar dakikalık iki bölümden oluşan animasyonda, Robotların bir ulus teşkil edip Birleşmiş Milletlere katılma taleplerinin reddedilmesi üzerine verdiği mücadeleden bahsediliyor. Yapay Zekâ sahibi robotlar ve İnsan Ulusları arasında bir savaş çıkıyor. Sonunda ise Matrix Filminde izleyeceğimiz dünya kuruluyor. Bu proje de, “Singularity Is Near Belgeseli’nden” önce singülariteryen temaları ekrana taşıyan yüksek bütçeli yapımlar arasında yer alıyor.
Singülariteryen Filmlerin Gizlediği Temel Tutarsızlıkları
Bu hikâyeler temelde ruh ve madde arasındaki ilişki üzerine tatminkâr hiçbir açıklama içermiyorlar. Singülariteryenlerin kendileri de bu konuda ne zaman bir soruyla karşılaşsalar: ”Ruh hakkında ne biliyoruz?” diyorlar. Bilim adına hareket ettiklerini iddia eden insanların “ne biliyoruz?” yani bir şey “bilmiyoruz” gibi bir cehalet ifadesini kendi gelecek kurgusuna alet etmeleri de bir paradoks oluşturuyor. Bilim kelimesi yabancı dillerde “science” (Fransızca ve İngilizce ) karşılanıyor. Kelimenin kökeni olan “scire” kelimesi ise bilmek anlamına geliyor. Dolayısıyla bildiğiniz bir şeyden hareket ile söyleyebilecekleriniz “Bilim” kapsamı içinde değerlendirilebilir. Varlığını kabule mecbur olduğunuz halde hiç bilmediğiniz bir şeyi icat edebilmeniz için önce onun mahiyetini keşfetmeniz lazım. Ruhu hiç bilmiyorken ruhu icat edeceğiniz iddiası da bilim değil, ancak kötü bir hikâye olma potansiyeli taşıyor. Eşya, vücuda/varlığa yürümeden önce ilmi suretlere sahiptir. Bilgi boyutunda bir varlığı vardır. Ağacın bütün bilgisinin (genetik bilgi) tohumda kodlanmış olması gibi… Sonra irade ile ilim/bilgi birleşir ve kudretle varlık sahasına atılır. Algılanması zor gibi gözüken bu hakikat, aslında gündelik hayatımızda da örnekleri ile her daim mevcuttur. Bir mimar önce yapacağı binanın çizimini yapar, mühendislik hesapları tamamlanır, böylelikle ilk olarak binanın ilmi sureti ortaya çıkar. Bu suret hayata geçmek için aynı yönde bir irade ve iş yapma becerisi (kudret) ile birleşince de bina varlık sahasına çıkar. Dolayısıyla en başta ilmi surete, bilgi boyutunda bir varlığa sahip olmak şarttır. Metal ve elektronik devrelerle ruh icat etme iddiasında olanlar, zırvacı hükmüne düşmemek için önce bize ruhu anlatabilmeliler; bilgi boyutunda ruhu ifade edebilmeliler. Ancak Singularity’ciler : ”Ruh hakkında ne biliyoruz ki?” diyorlar. Singularity’cilerin bu noktada cehaleti bir bilimsel argüman gibi kullandığına; bilim adına, ama hiç de bilimsel olmayan bir argümantasyon yaptıklarına şahit oluyoruz.
Hatta Daniel Kahneman, tüm ısrarlı sorulara rağmen Singularity’cilere ferahlatacak bir cevap verememişti bu konuda. Singularity’ciler, 2012 Zirvesi’nde tüm gayretleriyle insan ruhuyla da bağlantısı olan duyguların beyinde ki merkezini arama sevdası içindeydiler. Kahneman ise bu konuyla ilgili hiçbir ilerleme kaydedilmediğini ve hiçbir fikirleri olmadığını farklı şekillerde ifade etti.
Dolayısıyla, hakiki bir zafer umudu zayıflayan her düşünce gibi, Singularity de propagandaya ve Hollywood’a alabildiğine muhtaç gözüküyor. Bilim adına konuşma maskesi altında, show sektörüne ve onun propaganda imkânlarına bu derece muhtaç bir düşünce, esasında bir düşünce olmaktan ziyade, iyi organize edilmiş bir kehaneti – kendini gerçekleştirmesi umulan bir kehaneti- hatırlatıyor.
Fringe Dizisi ve Singularity
Fringe Dizisi, %70’e varan reyting kaybına rağmen ekranlardaki yerini muhafaza edebilen çok az yapımdan biri. Amerikan Televizyonlarının, bu derece büyük bütçeli yapımlara, bu denli çok reyting kaybına rağmen tahammül göstermedikleri , “merhamet” etmedikleri açık bir gerçektir. Fringe Dizisi, doğrudan “Singularity” terimini, jeneriğine taşıyan ilk ve şimdilik tek yapım olma özelliğini de gösteriyor. Dizinin yapımcısı J.J.Abrams, Hollywood’un yeni Spielberg’i olarak görülüyor. Aslında, şimdiden sürekli büyüyen iş hacmi dolayısıyla “Yeni Spielberg” unvanını hak ettiğini düşünebiliriz.
Fringe Dizisi’nin İşlediği Singülariteryen Kavramlar:
- Geliştirilmiş İnsanlık/Yükseltilmiş İnsanlık (Augmented Humanity)
Mükemmel bir form; ahsen-i takvim; mükemmel kimya, eksiltme ve çoğaltma veya değiştirme ve geliştirme kabul etmez. Mükemmel olan, aynı zamanda tamam olma sırrına da sahiptir. Mükemmel olan üzerindeki her türlü tasarruf, onu bozacaktır. İnsanı, potansiyeli itibariyle mükemmel, ahsen-i takvimde yaratılmış kabul ettiğinizde, imanınız gereği sadece bu potansiyelin açığa çıkmasına çalışırsınız dolayısıyla onu değiştirmeye yani mükemmel olanı bozmaya uğraşmazsınız. Singularity’cilerin ise müfrit evrimci görüşleri dolaysıyla, insanlık evrim geçiren bir varlıktır hatta evrim geçirdiği ispatlanamıyorsa bu evrime zorlanmalıdır; insanın insanlığına tecavüz edilmelidir/değiştirilmelidir. Geliştirilmiş/Yükseltilmiş insanlık kavramı burada ortaya çıkar.
Fringe Dizisi’nin değişen bölüm hikâyeleri yanı sıra, arka planında hep devam eden bir hikaye vardır. Bu kurguya göre Walter Bishop isminde, çok zeki ve yetkin bir bilim adamının çocuklar üzerinde onları geliştirmek/yükseltmek için yaptığı deneyler ve bunların bir nesil boyunca süren etkileri anlatılır. Walter Bishop, oldukça sempatik ve izleyicilerin sevgisini kazanmış bir karakter olarak insanlar üzerinde yapılan bu deneyleri tüm olumsuz sonuçlarına rağmen bize sevimli gösterir. Oyuncunun ve hikâyenin başarısıdır bu. Hakikatte ise bu karakter üzerinden biz, Nazilerin bile açıktan savunamadığı bir vahşiliği (çocuklar üzerinde ilaçlar denenmesi) normal karşılamaya ve bu günahı işleyen kişiye sempati duymaya bile başlarız. Hollywood Büyüsü, böylelikle bizi kendi tercihimizi belirleme noktasında etkiler, dünya görüşümüzün tamamen dışında da olsa tüm insani latifelerimiz bu sonuca isyan da etse eğer dikkatsiz bir izleyici isek “Walter Bishop süper bir karakter, çok iyi adam” demekten kendimizi alamayız. Çocuklar üzerinde ilaçlar deneyen ve sözde onları yükselten (augment) eden bir caniye mecazen taraf oluruz.
- Yapay Kalp
Dizi, bir bölümünde yapay kalp konusunu işler. Bu bölüm, nispetler perspektifinde dizinin en naif, çocuksu bölümüdür ama konu yapay kalp reklamı gibidir. Bizim tasavvufumuzda, kalbin maddesi gibi manası da çok önemli görülmektedir. Yapay Kalp konusu ile kimlerin ilgilendiği ve meselenin manevi menşei ile ilgili araştırma yapılmaya değeceğini düşünüyoruz.
- Zihnin Bilgisayara Yüklenmesi (Mind Uploading)
Singularity’cilerin sonsuzluk vaatlerinden biri de insan zihninin bilgisayar ortamına nakledilmesi ve böylelikle insanın bu ortamda sonsuza dek yaşamasıdır. İnsanın zihnindeki datanın toplamı zannetmek gibi olağanüstü bir yanlışlığa dayanan bu düşüncede dizinin bir bölümünde işlenen singülariteryen konulardan birini oluşturuyor.
Singularity ve Hollywood – 4 Makalesinin İçeriği:
- Yapay Zekâlı Robotlar ile İnsanlar arasındaki Savaş (Artilect War) çerçevesinde Terminatör ve Matrix Filmlerinin analizi.
- Artilect War Yazarı ve Hollywood’daki Bazı stüdyoların Singularity Danışmanı Hugo De Garis’in Düşünceleri.
“Singularity ve Hollywood – 3” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Singularity ve Hollywood – 4 makalesini uzun süredir merakla bekliyoruz