

İSMAİL UTKU TOPRAK – Bu yazımız ile yeni bir yazı dizisine niyet ediyoruz. Allah tamamlamayı nasip etsin. 3D üretim teknolojileri’nin nesneyi ve nesne bağlamında insanı tahakkum altına almak ve ona belli iddialarda bulundurmak için hedeflediği 3 ayrı adımı incelemeye çalışacağız. Bu yazı ile 3D teknolojileri’nin kullanılmaması gerektiğini söylemiyorum. Aksine bu teknolojilerin bizcesinin ne olduğunu tespit etmemiz gerektiğine inanıyor ve getireceği fayda ile iddia arasındaki farkın iyi şekilde tespit edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Günümüzde 3D yazıcılarla üretim birçok farklı teknoloji ile gerçekleştirilse de prensipte aynı yönteme dayanmaktadır. 2011 senesinde ivmelenen satışlarıyla gündemimize 3D yazıcı kavramını sokan ev tipi 3D yazıcılardan başlayarak sayacağımız havacılık, otomotiv ve savunma sanayisi gibi alanlarda kullanılan profesyonel amaçlı tüm 3D yazıcılar benzer bir prensiple üretim yapmaktadırlar. Bu prensip, üretilecek ürününün dijital ortamda yatay dilimlere ayrılmasına ve bu dilimlerin sırayla yazıcı tarafıdan basılmasına dayanır. Tüm dilimlerin birbiri üstünde üretilmesi sonucu ürün 3D basılmış olarak karşımızdadır. Bu üretim sürecinde kullanılan teknolojiler kullandıkları malzemelerle birebir ilgili oldukları için yüzey detayı, mukavement, esneklik, nem ve ısıya olan direnç, renk ve iletkenlik gibi konularda birbirlerinden ayrılırlar. Bu durum da sonuç olarak kalite ve işlevselliğe etki eder.
3D üretim teknolojilerine yön verenlerin önümüzdeki 15 ila 20 yıl içerisinde gerçekleşmesini beklediği, dijital ve fiziksel dünyaların birleşmesi/çakışması hayaline yönelik atmayı hedeflediği 3 adımı şu şekilde sayabiliriz.
Nesnelerin istenilen malzemelerle ve istenilen komplikasyonda üretildiği aşamadır. Bu aşama ile konvansiyonel üretim teknolojilerine alternatif olma yolu açılır. Tek seferde 10larca farklı materyali bünyesinde barındıran ürünler basılabilir. 3D yazıcıların gelişmesinde en önemli engel olan materyal çeşitliliği sorununun aşılması ile başlayacak süreçtir.
Her bir zerresinin, içeriğinde işlem gücü olan devrelerle basılmasıyla nesnelere zeka veya bilinç kazandırma aşamasıdır. 3D üretim ile yapılmak istenen yeni endüstriyel devrim bu aşamada tam manasıyla gerçekleşir. İnsan’ın nesne’nin üretimi ve kontrolü üzerine mutlak hakimiyeti hedeflenmektedir.
Perdeler arkasından bakanların fiziksel kurallarda gördükleri “tiranlığa” (haşa) benzer katılığı istedikleri gibi esnebildikleri, yer çekimi gibi zorunlulukların olmadığı dijital ortamlar insanlara sınırsıza yakın imkanlar sağlamaktadır. Sadece doğada var edildiğini gördüğümüz ve şimdiye kadar insanlığın bildiği hiç bir yöntemle üretilmesinin mümkün veya mantıklı olamayacağı birçok şekil ve formlar, bahsi geçen dijital ortamlarda oluşturabilmesi ve burda oluşturulan bu şekil ve formların 3D yazıcılar ile fiziksel dünyaya transfer edilebilmesi “şekillerin” kontrol edilebilmesi ile mümkündür. Güncel 3D teknolojileri de henüz bu aşamadadır ve tasarlanan nesne’nin temelde sadece şekline müdahale edebilmektedir.
Basılacak 3D nesne’nin şekil ve renk itibariyle ne olduğunu 3D yazıcıya anlatacak olan ve içinde her katmanın hangi algoritmalarla yazılacağı bilgisini barındıran ise “dizayn dosyası” dır. 3D yazıcı nesneyi bu dosyadaki komutlara göre basar. Anne karnında tek bir hücre olarak başlayan ve sonucu İnsan olan Rabbani inşa süreci nasıl sebepler dairesinde DNA haritasıyla yapılıyorsa, basılacak olan nesnenin hangi aşamalardan geçerek vücut bulacağı konusunda dizayn dosyası kaderi bir öneme sahiptir. Tabiri caizse nesne’nin kaderini tayin ettiğini iddia eden insan, anne karnında geçirdiği her safhada mührü bulunan Allah’a bir nevi meydan okumakta ve benim de bir mührüm var demektedir.
“Copyleft”
Tasarım’ın dijital ortamda saklanıp yine aynı ortamda dağıtılması da farklı bir sıkıntı doğurmaktadır. İnsan’ın hem dijital tasarımı hem de ortaya çıkan fiziksel nesneyi sahiplenmesine sebebiyet verecek olan mülkiyet meselesi bu aşamada ortaya çıkar. Aslında bu durum dijital üretim felsefesine bir yönüyle terstir ve çelişkili bir durumdur. Çünkü “üretim’in demokratikleşmesi” sloganı ile kendine yeni pazarlar edinen 3D yazıcılar gittikleri her evde hem yeni mühür ve mülk sahipleri üretmekte hem de telif hakkı bulunmayan “copy-left” tasarımların çoğalması için fısıldamaktadır. Pazarların genişlemesi, teveccühün artması için bu fısıltı’nın belli bir zaman daha duyulacağı ve sonrasında telif konusunun yeni bir formda tekrar arenaya çıkacağı düşünülebilir. Bu aşamadan sonra hem mühür hem de mülkiyet konusu el değiştirip, önemli bir ticari meta haline gelebilir.
Devam edecek…
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
ismail utku toprak’ı tebrik ederim. 3D çok yeni bir durum. bu konuda devamlı sağdan soldan bilgileniyorum. ama işin özüne bir türlü vakıf olamıyordum. bu yazıdan anladığım, ileriki yazılarda bu konuya tatmin edici bir vukuf kazanacağım oldu. bu yazı şimdiye kadar 3D ile alakalı okuduğum en sade ve öğretici yazı oldu. kendi adıma teşekkür ederim.