Bilimin Karanlık Yüzü
Ali Fevzi, 11 Haziran 2013Gece karanlığında, sadece ay ışığı ile ilerleyen bir insanın yolunu kaybetmesi nasıl ki kuvvetle muhtemeldir; vicdanını, güneşin ziyasından mahrum bırakmış bir aklın sunduğu/sunacağı tüm tezlerin, teorilerin ve sistemlerin, insanlığı bataklığa sürüklemesi gayet normaldir. Hakk’a kapalı bir gönül, hakikati göremeyeceği için, böyle bir kaynaktan çıkacak her türlü bilim, felsefe, akım ve siyaset kör kalacaktır. Maalesef günümüzdeki tek gözlü canavarın krallığının sebebi de bu körlüktür.
Doğal seçilim sonucu oluşan başarılı nesillerin yavaşça farklılaşarak yeni bir türü oluşturduğu teorisini ortaya atan Darwin aslında; insanın zihin fonksiyonlarını evrimleştirmiş bir hayvan olduğunu, milyonlarca yıl öncesinden tek hücreyle başlamış bu serüvende, günümüz insanının sadece bir ara kademe olduğunu ve bu evrimleşmenin devam edeceğini söylüyordu. Yani ben kimim, nerden geliyorum ve nereye gidiyorum sorusuna sözde “bilimsel” bir yanıt vermiş oluyor ve insanlığa bir yol gösteriyordu. Aynı fikre sahip alman filozof Nietzsche insanlığın hedefinin üst insanı gerçekleştirmek olan yolun tarifini şu şekilde yapmaktaydı:
“İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.”
Darwinin teorilerinin ışığında, kuzeni Francis Galton, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla sistemli bir şekilde insan ırkının ıslah edilmesi ve yeni türün üretilmesi anlamında öjeni (Eugenics) kuramını ortaya koydu. İnsan kendi evrimini yönlendirmeliydi. Önce İngiltere ve hemen sonrasında Amerika’da bilimsel öjeni cemiyetleri kurulmuş ve devlet desteği ile binlerce insanın sterilizasyonu sağlanmıştır. Zekâ özürlüler, sağır, kör ve sakat insanlar, suçlu ve hasta bireylerin kısırlaştırılması ve sağlıklı bireyler arasında ise mecburi evlilikler inşa edilmesi, Amerika’da, pek çok eyalette 1960’a kadar yürürlükte kanun olarak kalmıştır.
Öjeni fikrinin gelişmesi ile beraber kısırlaştırmanın yeterli olmayacağını, topluma zararlı bireylerin öldürülmesi gerektiğini açıkça savunmaya başlayan bilim adamları mevcuttu. Bu bilim adamlarından Adolf Jost, “sosyal organizmanın sağlığı için devletin bireyleri öldürme sorumluluğunu alması gerektiğini” söyleyecekti. Fakat bunu ırksal saflık ve ırkları topluca yok etme boyutuna taşıyacak olan alman evrimci biyolog Ernst Haeckel olacaktı. Bu şekilde dalıp budaklanan öjeni fikirleri, siyasi arenada faşist-emperyalist ideolojileri tetikleyerek Benito Mussolini, Adolf Hitler gibi zalim idarecileri doğurmuştur.
Uygulamalı biyolojiden başka bir şey değildir, diyen Hitler’in Nasyonal sosyalizmi, Yahudi soykırımı, milyonlarca insanın ölümü ve acı çekmesi ile son bulmuştur. Çok önemli bir diğer sonucu ise, öjeni fikirinin çıkış noktası İngiltere’nin himayesinde, Alman zulmünden kaçan Yahudilerin, vaat edilmiş topraklara, Filistin’e yerleştirilmesi ve 2. Dünya savaşı sonunda İsrail devletinin kurulmasıdır. Allah’ın yarattığını değiştirmek için yola çıkılan yol ve varılan hedef…
“Körlerin diyarında tek gözlü adam kral olur”
Günümüzde genetik, bio ve nano teknoloji alanında yapılan çalışmalar ile ideal karakterlere sahip, genetik kodlaması mühendisler tarafından yapılmış, IQ seviyesi yüksek, sağlıklı bebekler üretme fikri, insanlara öjeni fikrinden daha çok, toplumsal ve ekonomik bir buluş olarak gelebilir.
Ya da trans-hümanistlerin üst insan olarak tanımladıkları, süper güçlere sahip, Hollywood tarafından propagandası bol bol yapılan süper kahraman hayallerimizi süsleyebilir. Genetiği değiştirilmiş tohumlardan elde edilecek ürünler içinde benzer şekilde ekonomik, sağlıklı ve çok lezzetli olacak propagandası yapılmıştı fakat ekildiği toprağı bozdu, kanseri tetiklediği ortaya çıktı ve bu besinleri yiyen farelerde yapılan deneyde, bir sonraki nesilde kısırlığın 100% olduğu gözlendi. Genetiği ile oynanmış insan çalışmaları yapanlar, kime ve neye hizmet ediyorsa ortaya çıkacak sonuçlarda ona göre şekillenecektir. İnsanüstü hız ve güce sahip biyonik askerler, insan/hayvanların genetiği değiştirilerek oluşturulacak garip yeni türler, insan-hayvan karışımı yaratıklar ya da tamamen yenidünya düzeni kururcularının istediği prototipte tüm manevi hislerden arındırılmış yeni bir neslin ortaya çıkması ve insanlığı tehdit etmesi çok daha kuvvetle muhtemeldir. Çünkü vahyin aydınlatıcı şuasından beslenmeyen, tanrının yarattığından daha iyisini yaratma gibi bir meydan okuma içerisinde, kendini tanrı yerine koyan bilim insanlarının önderliğinde, sadece korkulu ve karanlık bir geleceğe varılabilir.
“Allah’a şirk koşanlar, Allah’ı bırakarak yalnız dişilere taparlar. Ve onlar böylece, inatçı ve azgın şeytandan başkasına tapmazlar. Allah onu lanetledi. O da, “Andolsun ki, senin kullarından belirli bir pay edineceğim; elbette onları saptıracağım, herhalde onları kuruntularla oyalayacağım; elbette onlara emredeceğim ve hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine onlara emredeceğim, Allah’ın yarattığını değiştirecekler” dedi. Ve artık kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost ve arkadaş edinirse herhalde açık bir ziyana uğramıştır. Şeytan onlara vaadde bulunur, onları kuruntulara düşürür. Şeytan onlara kuru ve boş aldanma vadeder.” (Nisa, 4/117-120)
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017