GF2045 Kongresi: Ne bekledik, ne bulduk?
Bedirhan Sonakın, 2 Şubat 2014Beklentileri gün be gün yükseltilen bir kongreydi GF2045. Kongre yaklaşırken çıkan haberler ve yayınlar, bu kongrenin farklı olacağını adeta bağırarak ilan ediyorlardı. Thiel ve Talinn gibi ölümsüzlük / yapay zeka / transhumanizm projelerini fonlayan kişilerin yanına genç Rus milyarder Dmirty Itskov hızlı bir şekilde eklendi ve hatta hepsinden daha da çok sahiplendi bu meseleyi. Tabi ki bu kadar sahiplenen bir milyarder olunca herkes oradaydı. Bu sefer sadece sözler de havada uçuşmayacaktı, bunun yanında görsel bir şov da olacaktı. Daha önce Philip K. Dick ve Albert Einstein görüntüsündeki sentetik robotları üreten David Hanson, GF2045’in lideri Itskov’un sentetik robotunu yapacaktı ve bu onun şu ana kadar yapacağı en ileri uygulama olacaktı.
Bu 2045 hareketinin ilk defa sahneye çıkışı da olacaktı, daha önce Moskova’da yaptıkları etkinlikten sonra bu etkinliğin New York’da olması, kapsama alanlarını genişletmeye çalıştıklarının bir göstergesiydi. Eski Singularity Institute ya da şimdiki MIRI ve Oxford Üniversitesi merkezli, Nick Bostrom liderliğindeki FHI(Future of Humanity Institute)’dan sonra, Rus milyarderin liderliğinde yeni bir oluşum da Transhumanizm konusunda, bugüne kadar bir çok bilim adamının kişisel spekülasyon ya da tahmin çerçevesinde ortaya koydukları gelecek öngörülerini, bu defa kurumsal bir şekilde benimseyerek Avatar projesiyle ortaya çıkıyordu. David Hanson’un yapacağı sentetik Itskov robotu da, 2015 – 2020 aralığında gelişeceği iddia edilen, uzaktan beyin yoluyla kontrol edilecek insan kopyası androidlerin (Avatar A aşaması) geliştirilmesi sürecinin başarısını ortaya koyacaktı.
Etkinliğin internet sayfasındaki konuşmacı ve katılımcı isimleri çok etkileyiciydi. Her kesimden insan ve alanın ünlüleri oradaydı. Kurzweil, Rothblatt, Goertzel, Diamandis bir çırpıda sayabileceklerimizdendi, Kurzweil AI sitesinde din olgusunu bilerek dışarıda bırakıldığına dair açıklamalar olsa da, bu sefer din adamları bile oradaydı ve final oturumunu onlar yapacaktı. Yani yok yoktu gerçekten, beklentimiz görsel ve fikri anlamda bir doygunluktu.
İlk günün sabahında önde gelen isimlerle selamlaşma ve ufak sohbetlerle geçirdik zamanımızı ve bu bizim açımızdan transhümanist camia içerisinde neler olduğu hakkında kısa ama net bir giriş oldu. Konu hakkında sesi çok yüksek çıkan bilim adamlarından birisini kendi çalışmaları için lobi yaparken görmek ilgi çekiciydi. Bu çerçevede “Peter Thiel’e nasıl ulaşırım?” konulu bir konuşmaya da kulak misafiri olduk. Böyle bir etkinlikte konuşmacı seviyesinde bir kişinin bu tarz bir arayışının olduğunu görmek gerçekten şaşırtıcıydı. Beklentimiz bu seviyeye gelmiş adamlara tam destek olunduğuydu, ama pek de öyle bir durum olmadığını daha ilk andan anlamaya başladık. Bu alanlarda çalışan insanları bir cemaat olarak nitelersek, bu cemaatin içinde sağlam bir çekişme olduğu hissini hemen almak, daha önceki tecrübelerimizden bu durum hakkında bir fikrimiz olmasına rağmen (SI nasıl MIRI oldu?), tek kelimeyle ilginçti.
Konuşmaların yapılacağı salona geçildiğinde kalabalık bir ortam vardı nispeten. Tam önümüze oturan cryonics (kafa veya bedenin dondurularak ölümsüzlük için bekletilmesi) şirketlerinden birinin tişörtünü giymiş neşeli bir beyefendi bizimle tanışmak istedi, uzak yoldan geldiğimizi duyduğunda da çok şaşırdı. Tahminen bizi de potansiyel müşteri olarak algıladı ve becerikli bir satış elemanından beklendiği üzere herkese attığı gülücükleri ve neşeli ifadeyi bize de bahşetti.
Kongrenin ve bir anlamda hareketin maddi patronu ( düşünsel patronunun o olmadığı net olduğu için maddi patron olarak niteliyoruz!) Dmitry Itskov’un konuşması ile sunum maratonu başladı. Itskov biraz tedirgin ve biraz da çökmüş gibiydi. Internet’te bulunabilecek diğer videolarda olan genel yaklaşımını ortaya koydu ancak çok da coşkulu değildi. Bunda İngilizce ‘sinin çok iyi olmayışı da başka bir etkendi, ancak ondan sonra gelen James Martin güçlü bir sunum ile dinleyicileri etkiledi. Oxford üniversitesine bugüne kadar en büyük maddi desteği sağlamış olan James Martin’in (sunumdan kısa bir süre sonra Bermuda’daki adasında ölü bulundu) sunumun temel vurgusu dünyadaki paradigma değişikliği ve bunun sayısal verilerle ortaya koyulması şeklindeydi. Öngörüsü önümüzdeki zamanın hareketli ve değişime gebe olduğu ve bu durumun insan ırkının geleceğini net bir biçimde etkileyeceğiydi. Ancak bu durumun olumlu ya da olumsuz sonuçları konusunda net bir görüş ortaya koymadı. Bu sunum sırasında Itskov tam da yanımızda ayakta dinliyordu tedirginliğini hissedebiliyorduk. Sonrasında sunumunu yapan Rus Akop Nazaretyan’ın hem düşük temposu, hem zayıf İngilizcesi, hem de sunumunun içeriğinin fazlasıyla akademik olması, salondaki kalabalığın bir kısmının fuaye alanına kaymasına neden oldu.
Tabi sabah gördüğümüz tedirgin hal ve çekişme emareleri herkeste yoktu, Kurzweil ya da Rothblatt gibileri çok daha sağlam ve rahat gözüküyordu. Ancak bir süre sonra bazı değişiklikleri fark etmeye başladık. Güzel bir panoda yer alan konuşmacı listesi ve iki günlük programda değişiklikler olmaya başladı ve kongrenin asıl bombası olan David Hanson ve Itskov’un Avatar’ının ilk gün orada olamayacağını anladık. Sebep olarak da uçuş aksaklığı olduğu söylendi bize.
Ancak robot beklentisinin giderilmesi gerekiyordu ve apar topar fuaye alanında bir gösteri yapıldı. Gösterinin baş rolü de, David Hanson benzeri çalışmalar yapan Hiroshi Ishigoro’ya verildi. Yanında kendisine benzer bir robot ve bir de bebek boyutlarında robotla, Ishiguro fuayede ilgi çekmeye başladı. Sürekli negatif bakmak istemesem de durum şuydu, ne yaptığı belli olmayan kayıtlı insan seslerini çıkartan ya da taklit eden iki tane ucube görünümlü robotumsu insanları etkiliyordu. Ancak ortam transhumanizm büyüsü ile bezendiğinden insanlarda çok acayip bir şey görüyoruz havası oluştu. Aslında gördükleri, herhangi bir oyuncakçıdan alabilecekleri, ses çıkartan oyuncak bebeklerin biraz daha para harcanmış haliydi. Diğer taraftan etkileyici bir diğer kişi ise “Biyonik Kollu Adam” diye bilinen Nigel Ackland’dı, metalden yapılmış ve vücuduna eklenmiş biyonik kol ilgi çekiciydi. Bu kişiler üzerine yönelen ilgi ve konferans organizasyon ekibinin ilgiyi buraya kaydırma çabaları, acaba Avatar A’yı göremeyecek miyiz kuşkusunu oluşturdu. Maalesef bu kuşkumuzu gidermek için bir gün daha beklemek gerekiyordu.
Sunumlar sürerken fuaye alanında da genel bir hareketlilik oluyordu. Sunumların içeriğindeki çeşitlilik de buna neden oluyordu. Homojen bir dinleyici kitlesi olmadığı için, bazı sunumların teknik yoğunluklu içerikleri dinleyicilerin fuaye alanında ufak sohbet grupları kurmasına yol açtı. Ancak ilginin yoğunlaştığı kişiler her zaman alanın önde gelen ve bilinen isimleri olmuyordu. Bazı isimler daha konuşkan ve medeni davranırken, yanına kimseyi yaklaştırmayan kişiler de oluyordu. Bizim de bu süreçte sohbet etme imkanını bulduğumuz kişiler de oldu, ancak bunun yanında duvara çarpar gibi sert bir biçimde iletişim kurmayı reddedenler de oldu.
İkinci gün biraz daha heyecanlıydı, çünkü bir kaç tane önemli mesele vardı bugün için, ilk olarak günün açılış konuşmasını Ray Kurzweil yapacaktı. Son Singularity Summit’deki memnuniyetsiz hali burada devam edecek mi sorusu bizim için önemliydi. Ne de olsa arada büyük bir değişiklik olmuştu ve Kurzweil Google’da mühendislik departmanının direktörü olmuştu. Bunun etkisini görüp göremeyeceğimiz önemliydi. Kurzweil’ın konuşması nispeten daha rahattı, bugüne kadar yaptığı konuşmalarından çok farklı bir içerik yoktu. Ancak Google’a transferinin onu olumlu etkilediği açıktı. Sunum boyunca Google CEO’su Larry Page’den methiyelerle bahsetti.
İkinci günün diğer önemli beklentisi ise Davis Hanson ve Avatar A idi. İlk günden arta kalan kuşkularımız ikinci gün daha da güçlenerek devam etti, çünkü fuaye alanında pek de bir hareketlilik yoktu. David Hanson ile beraber sunum yapması beklenen Ben Goertzel’in hali ise partnerinin gelişi ile ilgili kuşkularımızı arttırır nitelikteydi. İkinci günün diğer bir sürprizi ise konferansın sunucusu tarafından yapılan öğleden sonraki oturumun halka açık olacağı açıklamasıydı. Açıkçası bu bir sürprizdi, çünkü konferansa giriş belirli bir ücret karşılığı oluyordu. Bunun en önemli sebebi beklenen kalabalığın toplanmamış olmasıydı herhalde. Buna rağmen kalabalık öğleden sonra da pek artmadı.
Sunumlar devam ederken herkesin ortak fikri, George Church’ün sunumunun çok etkileyici olduğuydu. Sunumunda George Church, bio-nanoteknolojinin gelişiminden ve nanobotlar aracılığıyla insanların sinir sistemlerine müdahale edilmesi konularından bahsetti. Ancak en önemli açıklaması, “Ben Ray Kurzweil’a kötümser diyen az sayıda insandan biriyim” şeklinde oldu. İnsan genomunun şifrelerinin çözülmesindeki hızlanmayı ve bunun bilgisayar ortamına yansımalarını anlatması dinleyicileri fazlasıyla etkiledi.
Ed Boyden’in ve Randal Koene’in konuşmaları da günün diğer ilgi çeken konuşmalarıydı. Ed Boyden beyin araştırmalarının zorluğunu “ öğrencilere beyin araştırmalarındaki en önemli şey şanslı olmaktır” diyorum, diyerek anlattı. Bunu da aslında gerçek bir veriyle “ Şu anda beyin içerisinde kaç tip hücre olduğunu bilmiyoruz” diyerek açıkladı. Randal Koene ise beyin araştırmalarının zorluğunu ve bu alanda ilerlemeyi anlattığı sunumunda amaçlarını, “ zihin fonksiyonlarını başka bir yerde ortaya çıkarabilir miyiz?” sorusu çevresinde anlattı. Ancak araştırmalarının gelecekte ne olabileceği manasındaki eksikliğini, siber beyinlerin hack edilebilme ihtimali üzerine konuşurken, “ büyük ve dert etmemiz gereken bir problem” diyerek ortaya koydu.
Öğleden önceki sunumlar, Ray Kurzweil’in klasik konuşma içeriği dışında genel olarak beyin araştırmaları üzerine yoğunlaşmıştı. Bu durum özellikle 2045 Hareketi’nin Avatar projesi açısından çok doğal bir eğilimdi. Çünkü Avatar projesi ile hedeflenen, insan zihninin tüm fonksiyonları ve algılamasıyla başka bir ortamda ( android, bilgisayar ya da hologram) eksiksiz bir biçimde çalışabilmesi ve insan bedeninin “sınırlarından” kurtulabilmesiydi. Bu konudaki araştırmacıların, sundukları araştırma çıktıları konusunda heyecanlı ve coşkulu oldukları fark ediliyordu.
Öğleden sonraki sunular ise Transhumanizm alanında yer alması hiç de beklenmeyen din alanındaydı. Diğer transhümanist yapıların aksine Itskov’un kurumu bu konuda daha cesur ve din ile Transhumanizm kavramının birleşeceği bir nokta arayışındalar. Bu noktada en büyük dini desteği de Dalai Lama’dan almışlardı. Bu alandaki ilk sunum “Swami Vishnudevananda Giri Ji Maharaj” tarafından yapıldı. Swami’nin bir Hindu öğretisi konusunda üstad sayılan bir kişi olması ve tabi Rus olması büyük ihtimalle onun tek başına konuşma yapan tek din adamı olmasını sağlayan görünen en büyük faktörlerdi. Ancak sunum başlayınca sadece profilinin değil yaklaşımının da 2045 Hareketi’ne tam destek verdiği anlaşıldı. Veda metinlerindeki bilinç gelişimini, Avatar projesindeki seviyelere denk gören Swami, Sanskritçe ‘de Avatar kelimesinin “ bilincin herhangi bir varlık içerisinde var olmasını sağlayan tanrısal güç” olduğunu belirterek, beyinin bir bilinç aracı değil, sadece bilincin ortaya çıktığı bir kanal olduğu düşüncesini ortaya koymaya çalıştı. Teknolojik gelişmelerle de bilincin var olabileceği alanlar yapılabileceğini savunarak, Avatar projesine, tam destek veren bir açıdan baktığını ortaya koydu ve her insanın ölümsüzlüğe kavuşma hakkı olduğunu anlattı.
Diğer bir ilgi çeken din adamı ise Lazar Puhalo’ydu. Bir Ortodoks başpiskoposu olan Puhalo, fuaye alanında da yakın tavırlarıyla bir çok kişinin ilgi odağı oldu. HBO kanalı da kendisiyle uzun süren bir röportaj yaptı. Puhalo ekoloji, sosyal adalet ve zihinsel engelli insanlara destek olma fikri çerçevesinde 2045 Hareketi bünyesinde yer aldığını belirtti.
Swami’nin konuşmasından sonra değişik dinlerden temsilciler ve din konusunda çalışan akademisyenlerden oluşan bir yuvarlak masa toplantısı yapıldı. Bu toplantıda hem zor bir çeviri süreci vardı, hem de Swami’nin baskınlığı söz konusuydu. Itskov’da bu yuvarlak masa toplantısında yer aldı. Itskov konuşmanın açılışında “ Maneviyat (Spirituality) de bir bilimdir, bizim iç dünyamızın bilimidir. Maneviyatımızı geliştirmek için çalışmalıyız ki, bunu dışa en mükemmel bir şekilde yansıtalım” diyerek din konusunu 2045 Hareketi içerisine alma isteklerini bir kez daha ortaya koydu.
Swami’nin baskınlığına karşı diğer konuşmacılar biraz çekingendi, içlerinde uyuyan bile vardı. Pilot Baba isimli Hindu din adamının konuşması İngilizce olmasına rağmen tam anlaşılamadı ve özellikle Budist rahibin konuşmasının çeviri süreci çok zahmetliydi. Konuşmalarda en büyük ilgiyi Jonathan Granoff’un konuşması topladı. İki kere alkışla kesilen konuşmada Granoff aslında pek de Transhümanist yaklaşımla uyuşmayacak şeyler söyledi.
Konuşma ve konferans Itskov’un şu sözleriyle sona erdi: “ İnsanlar özgür olmalı. Ölümden özgür, sınırlamalardan özgür, yerçekiminden özgür ve belki de biyolojiden özgür.” Bu bitiş bir nevi hareketin yaklaşımını özetler gibiydi. Itskov konuşmalarında özellikle devletlerin ve hükümetlerin de destek olmasının gerekliliğini defalarca vurguladı. 2045 Hareketi’nin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne de bu konuda bir açık mektup yazmasının da devamını bu şekilde getirerek, bu konuyu önemli gördüklerini bir kez daha ortaya koydu.
2045 Hareketi, diğer Transhümanist hareketler ve kurumlar gibi bu dünyada ölümsüzlük çabasında kararlı olduğunu gösterdi, ancak en büyük gelişme diye sundukları ve yüksek sesle defalarca duyurdukları David Hanson’un Itskov Android’ini göstermeyi başaramadılar. Fakat bunun 2045 Hareketi açısından bir moral bozukluğu oldu mu henüz bilmiyoruz. Ancak bunun David Hanson tarafında bir etkisi olduğu açık, Hanson’un dünyanın en akıllı robotunu geliştirmek için yaptığı fon arayışı girişiminin fiyaskoyla sonuçlanıp 300.000 dolar fon ararken ancak 7000 dolar toplayabilmesi bize kendisinin itibarını kaybettiğini gösteriyor. Bir taraftan da MIRI’nin 300.000 dolar topladığını ve bunun bugüne kadar en büyük fon toplayışı olduğunu açıkladığı bir ortamda, Hanson’un tek başına biraz da hayal gördüğünü gösteriyor. Kurzweil gibi en kuvvetli kişinin bile Google şemsiyesi altına girerek bir kurumsal destek sağladığı ortamda, bugüne kadar çok şiddetli transhümanizm savunucusu olan ve gelişmelerde öne çıkan isimlerin bundan sonra bir yapının altında kendilerine yer arayacakları çok açık. Yazımızın başında yer alan “Peter Thiel’e nasıl ulaşırım” konulu atak üstü sohbetin de anlamı daha net ortaya çıkmış oluyor.
Itskov’un 2045 Hareketinin bundan sonraki çalışmaları da bir nevi Rus tarafının meseleye olan ilgisini gösterecek. Yukarıda belirttiğimiz gibi diğer oyunculardan farklı olarak din ve maneviyat vurgusu, 2045 Hareketi’nin en önemli farklılığı olarak görülebilir. Ancak tüm Transhümanist camia aynı şeyin peşinde: ölümsüzlük ama bu dünyada
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017