SINGULARITY SUMMIT 12–Rasyonel karar verme ve insan

, 27 Mart 2014

Her ne kadar Singularity Summit 2012 üzerinden zaman geçmişse de, oradaki izlenimlerimizi paylaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Etkinlik o zaman adı Singularity Institute olan, şimdi ise Machine Intelligence Research Institute olan kurum tarafından düzenlendi. Bu kurum Eliezer Yudkowski’nin etkisinin yüksek olduğu ve daha çok FHI (Future of Humanity Institute) ise ilişkili olan bir kurum (bknz: SI nasıl MIRI oldu?).

Bu yazıda üzerinde duracağımız konuşmacı, Yudkowski etkisini açıkça hissettiğimiz Julia Galef. Julia Galef, CFAR’ın (Central for Applied Rationality) başkanı ve bu kurum dışında bir çok farklı yerde de aktif bir kişilik. Yudkowski de bu kurumun danışmanı olarak yer alıyor. Temel savları ise insan beyninin karar verme süreçleri sırasında fazlasıyla duyguların etkisinde çalıştığı ve rasyonel/ussal karar vermekten uzaklaştığı yönünde. Bunu insan beyninin bir hatası olarak görmekteler ve bunun üzerinde çalışarak, eğitimle düzelebileceğini düşünüyorlar. CFAR da bunu sağlamak için kurulan bir kurum. Yudkowski çok çeşitli alanlarda yayınlar yapmış olsa da, onun için de “karar süreçleri” çok önemli bir çalışma alanı, bu konu ve konunun çevresinde bir çok yayını bulunuyor. En önemli yayın ise “12 Virtues of Rationality” (Rasyonalitenin/Ussallığın 12 Erdemi) ismini taşıyor. Bu konuyu, Yudkowski hakkında ayrı bir yazıda incelemeye erteleyelim.

Sosyoloji açısından bakıldığında, rasyonalizasyon/ussallaştırma kavramı geleneksel ve duygusal motivasyonların yerine, rasyonel/ussal veya diğer bir anlama göre hesaplanabilir motivasyonlar koymak olarak tanımlanabilir. CFAR ve Galef’in temel yaklaşımı ise bunu öncelikle ferdi boyutta daha sonra da toplumsal boyutta sağlamak üzerine yoğunlaşmış.

Julia Galef konuşmasında bir çok örnekle bu durumu ortaya koymaya çalıştı. Galef’e göre, doğal gıdaların iyi oluşu ya da nükleer enerji karşıtlığı, ilk bakışta insan çekici ve taraf ortaya konulması kolay konular ama bunun sebebi insanların bu konular etrafında örülen duygusal ağlardan etkilenmeleri. Ancak doğal gıdaların üretilmesinde çevreye verilen zararı ya da nükleer enerjinin maliyet alternatiflerini rasyonel/ussal bir biçimde düşünüldüğünde farklı kararlar verilebilir, hatta tam ters pozisyon seçilebilir.

Popüler kültürde çok yaygın ve Kurt Tucholsky’ye ait olan “bir insanın ölümü felakettir, ama bin insanın ölümü istatistiktir” aforizması ve Yudkowski’nin benzer bir yaklaşımla söylediği “ 10 milyon kişinin ölüm riski taşıdığı bir durumun, 100 milyon insanın ölüm riskine dönüşmesi, onu durdurma hissinin gücünü 10 kat arttırmaz, sadece kağıda, gözümüzün üzerinden geçeceği bir 0 daha ekler” sözü de bu savı destekler görüşler olarak Galef tarafından aktarıldı. Bu savın sonucu olarak ortaya koyduğu çıkarım ise, bugün insanlık olarak karar vermemiz gereken şeyler için beynimizin yeterli donanıma sahip olmayışı idi. Bu nedenle rasyonellik/ussallık bizim en önemli çözümümüz Julia Galef’e göre.

İnsanları evrim teorisi atfıyla primat olarak tanımlayan Galef, primatlar olarak insanların topluluktan onay alma psikolojisinde olduğunu ve bunu sağlamak için toplumda genel olarak rasyonellik/ussalık konusunda bir bilinç oluşturmaya çalıştıklarını belirtti . Galef’e göre insanlar genlerin kendini kopyalama baskısı altında çalışan birer hayatta kalma makinası, bunu açıklamak için Galef, Blade Runner filmindeki organik robot olan Roy’u örnek veriyor. Roy kendisinin insanları korumak için insanlar tarafından yaratılmış ve kendi isteklerinden bağımsız hareket eden bir robot olduğunu anlıyor ama bir taraftan da varoluşunun bir anlamı olduğunu anlıyor, Galef bu durumu bir ruhu olduğu şeklinde yorumluyor. Buradan yaptığı çıkarım ile yukarıdaki “ hayatta kalma makinası” tanımını destekliyor, Galef’e göre biz de son 100 senedir bilimin bize verdiği acı ilacı almalıyız ve anlamalıyız ki biz de genlerimizin kendilerini tekrar üretebilmek için oluşturduğu makinalarız. Bizim karar verme mekanizmalarımız ise kendi yaşamımızdan çok genlerimizin hedefleri için uyarlanmış. Genlerimizin umurunda değiliz ve biz onları kopyaladığımız sürece bize ne olduğu çok da önemli değil. Kendi pozisyonlarının değerini ise bir diğer CFAR danışmanı Keith Stanovich’in “The Robot’s Rebellion” kitabındaki bir cümle ile özetliyor: “Genlerinizin tutsağı olmak istemiyorsanız, rasyonel olun”

Evrim teorisi ve rasyonalite/ussallık ekseninde oluşturulan savlar, akıl ve kalp ilişkisinin kesilmesi noktasında çok kritik bir rol oynuyor. Kalp sadece Galef’in tabiriyle “hayatta kalma makinasının” mekanik bir unsuru, başka bir tabirle pompa işlevini yerine getiren bir organ olarak görülüyor.

Galef’in son 100 senedir bilimin bize verdiği acı ilaç olarak tanımladığı genlerinin kontrolündeki makina-insan tanımı bir bakış bozukluğudur. Eşref-i mahlukat’ı eksik ve kusurlu gören bu bakış, kendi ilerleme paradigması içerisinde insanı evrimde bir noktaya ulaşmış, bundan sonra kendi evriminin kontrolünü ele geçirmesi gereken bir varlık olarak tanımlar ve daha iyi bir makina ile ölümü alt edebileceğini vehmeder. Yani posthuman ya da transhuman kavramlarını ortaya koymakta ve bunların peşinde koşmaktadır.

Evrim teorisi atıflarıyla yaratılışı ve Yaradan’ı reddeden bu bakış açısı, genlere bir anlamda şuur atfederek onların kendi varlıklarını kopyalayarak devam etme amacında olduklarını savunuyor. Buna karşılık kalp ve hissi yanlışa götüren bir rehber olarak görüp, aklı öne çıkarıyor. Ancak öne çıkartılmaya çalışılan akıl, hikmet arayan bir akıl değil de, tasavvuf tabiriyle akl-ı meaştır. Akl-ı meaş ise zahirde olanla ilgilenen, kalbi ve ruhi hayattan habersiz, hikmete kapalı bir akıldır, yani Yalancı Cennet/Hakiki Zindan’ın gönüllü esiridir, kalbini unutmuş insandır. Ki o kalp ise Allah’ın “Yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım” kudsi hadisinde işaret edildiği gibi sıradan bir et parçası değildir. Kalp ve akıl arasındaki irtibatın kurulması ve aklın tefekkür ile hikmete açılması insan olma yolunda önemli adımlardır. İnsan olma yolunda ise F. B. Kaya’nın tabiriyle Savaşçı olduğumuzu hatırlamak ve de öncelikle büyük cihada başlamak gerekmektedir. Kalp ve akıl izdivacı ile akl-ı meaştan, akl-ı mead’a çıkmak bu yolun olmasa olmazdır.

“SINGULARITY SUMMIT 12–Rasyonel karar verme ve insan” yazısına bir yanıt var

  1. Leyli demiş ki: ( 22 Ağustos, 2016, 20:13)

    Bilimsel dille genlerimizin kontrolü demişler, avam dille de bilinç altının kontrolü diye bas bas bağırıyorlar aynı şekilde. Bilinçaltının etkisinden kurtulmak adına değişik yöntemler geliştiriyorlar. Ve evet hepsinde hedef aynı, önce vicdan sonra komple kalp ile bağı koparmak. Deccaliyet kaç koldan ilerliyor acaba?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.