Singularity Avrupa Zirvesi Günlüğü – 1
B. Sadık Ünal, 27 Kasım 20142014 yılı Singularity Zirvesi geçtiğimiz günlerde (19-20 Kasım) Amsterdam’da yapıldı. Bazı yönleri itibariyle yeni olan zirve, pek çok açıdan “garp cephesinde bir değişiklik yok” dedirtti.
Organizasyonun konuşmacı profili daha çok birbirini tanıyan ve birbirine yakın Singularity Üniversitesi ile bağlantılı isimlerden oluşuyordu. Hal böyle olunca konuşmalar arasındaki kavramsal ve kurumsal birlik dikkat çekiciydi. Özellikle; “disruptive change” (yıkıcı/dağıtıcı/tarihten silici değişim), üssel/eksponansiyel kelimeleri ve bunlara bağlı slaytlar konuşmacıların çoğunda ortaktı.
Aslında değişim hızının, ayak uyduramayanı nasıl yok edeceği hususu en başından beri singülariteryen bakış açısında olan bir konu. Lineer düşünce biçimi olanların yani 1,2,3,4….30 diyerek 30. adıma ulaşırken, üssel düşünenlerin 30 adımda 2 üzeri 30 yani 2,4,8,16,32….1 milyara ulaşacağı meselesi. Aradaki bu fark ve sonuçları üzerine, kendilerinin de çok analiz etmediği pek çok felaket ve fırsat senaryosu sundu konuşmacılar. Özetle mesaj şu idi: “Biz ne yaptığımızı biliyoruz ve üssel (eksponansiyel) büyüyoruz/düşünüyoruz, diğerleri hala lineer düşünüyor” yani “diğerleri ile aramızdaki fark 30 ile 1.000.000.000 adım arasındaki fark kadar olacak”. Eğer bu konuda insanları ikna edebilirlerse, ikna olmuş kitleler üzerinde olağanüstü bir psikolojik üstünlük elde etmiş olacaklar. Bunu da aslında sunumları izleyenlerin kendilerine keşfettirmek istiyorlar. Buradaki anahtar ise üssel/geometrik (eksponansiyel) büyümenin anahtarının kendi ellerinde olduğuna insanları inandırmak. Ray Kurzweil’in bin kere tekrar ettiği sunumlarındaki bu argümanın, Kurzweil’e atıf ile, çoğu kez de artık atıf yapmadan kullanılmasının sebebi bu. Yakında kafası tamamen boş ama :”Sizin düşünceleriniz lineer. Sen çok düz bakıyorsun, ben geometrik, üssel, eksponansiyel bakıyorum” diyecek insanlar görmeye başlayabiliriz.
Üssel/ Eksponansiyel Kavramı Neden Takıntıya Dönüştü?
Değişimin hızlı olduğu ve değişim hızının ivmesinin de sürekli arttığı gerçeği reddedilemez bir biçimde kendisini hissettiriyor. Değişim ve zamanın hızlanması üzerine hadisler de mevcut, bu hadislere göre; ahirzamanda, zaman ve mekan yakınlaşacak (tekarüb-ü zaman). Zamanın yakınlaşması; değişim ve dönüşümlerin hızının artması manasına geliyor. Mekanın yakınlaşması ise; ulaşım imkanları ile eskiden alınan mesafelerin çok daha kısa zamanda alınması manasına geliyor. Diğer yandan ulaşım ve iletişim devrimlerini işaretleyen bu hadisler, bize bir yönüyle eksponansiyel değişimin tüyosunu 1400 sene öncesinden mucizevi olarak haber veriyor.
Singülariteryenler ise, dehrin hadiselerinin önümüze getirip koyduğu olguları kendilerince çerçeveleyip, sürekli tekrar ederek manaları/kavramları kendi tekellerine almaya çalışıyorlar. Bu noktada, bir başarıları olduğu düşünülebilir. Çünkü bu meseleler İslami İntelijansiya arasında hiç tartışılmazken, onlar kavramları, olguları kendi markalarına dönüştürüyorlar. “Üssel/Eksponansiyel değişim” denildiğinde pek çok kişinin aklına ahirzaman hadisleri ve onların yorumları gelmiyor ama diğer yandan Singularity Hareketi hemen hatırlanma zincirinde üst sıralara yürüyor. Tam da bu sonucu elde etmek için akıllı bir propaganda stratejisi yürüttüklerini, Amsterdam Zirvesi’nde de müşahede ettik.
Söylem ve Gerçek
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
Üssel (eksponansiyel) yani 1,2,4,8,16,32,64,128…..1 milyar gibi katlanarak büyümeye bu kadar çok vurgu yapan bir cemiyetin kendisinin ve çevresindekilerin organizasyonlarına bakmak lazım, yani işlerine. 2008 senesinden bu yana katılımcı sayısının lineer, eski usul arttığını gördüğümüz bir organizasyon var. Bu organizasyon içerik derinliği itibariyle bile aritmetik bir artış sağlamıyor. Tezlerine nesnel, akli dayanak bulmak, argümanlarını çeşitlendirmek yerine, kendini tekrar ediyor, kendini tekrarlamaktan geometrik olarak değil, aritmetik olarak dahi 3-5 adım uzaklaşamıyor.
Singularity Üniversitesi’nde kurucular arasında yer alan ve üniversitenin uluslarası arenada elçiliğini yapan Salim İsmail, “Eksponansiyel Organizasyonlar” diye bir kitap yazdı. Kitap Amsterdam Zirvesi’ne katılanlara ilk elden ücretsiz olarak dağıtıldı. İçerdiği örnekler ile kitap “yeni” bir bakış açısı taşısa dahi değişimin ilkelerinin ve hızının anlaşılması ve eksponansiyel (üssel) değişim ve beraberinde yıkıcılığın yönü veya ilkeleri ile ilgili tutarlı ve kapsayıcı bir analiz içermiyor.
Singülarity Zirvesi’nin diğer yıldız ismi olan; yıldız diyorum çünkü artık tavırlarıyla o da bir yıldız gibi hareket etmeye başlamış, dar bir çevrenin “celebrity”si olmanın tadını çıkaran ve eksponansiyel (üssel) ile tek ilgisi sürekli bir tekrardan ibaret sunumlarında verdiği örneklerle sınırlı kalan Diamandis’di. Diamandis, Singularity Üniversitesi’nin kurucularından ve Ray Kurzweil’in yakın arkadaşı, kendisinin de pek çok girişimi var, ancak bu girişimler de üssel (eksponansiyel) olarak büyüyememek gibi bir kadere sahip.
X-Prize, Diamandis tarafından kurulan ve 20 yaşını doldurmaya yaklaşan, kar amacı gütmeyen, yeni teknolojiler ile ilgili destekler sağlayan bir organizasyon. Üssel büyüme gerçekleşebilmiş olsa idi şimdiden 1.000.000 kat büyümüş olacaktı, ama en başta Diamandis’in eleştirdiği şekilde lineer/doğrusal/aritmetik büyüyen bir organizasyon olduğu için bu başarının binde birini bile elde edemedi.
Uzun sözün kısası; “Lafını çok dinledik şimdi iş inkilabda.”
Zirvenin Ruhsuzları: Robotlar
2045 İnisiyatifi’nin New York Zirvesi’nde de gördüğümüz ve artık gelenekselleşme eğilimi taşıdığını düşündüğümüz, ama daha küçük çapta, bir robot fiyaskosu da Amsterdam’da yaşandı. Rob Nail’in sahneye çıkarttığı ve insan-robot hikayesinin aslında bir aşk hikayesi olduğunu anlatmaya çalıştığı sunumda robot kapandı ve uzun süre gayretten sonra çalıştırılamayınca sunumun heyecanı dip yaptı. Sona yaklaşılırken çalıştırılsa da temanın bütünlüğünü bozan sevimsiz bir faaliyet olmaktan öteye geçemedi.
Basın Odası’nın dışına yerleştirilen robot ise bütünüyle sevimsizdi ve bazı sunucuların haber arka fonu olarak kullanmasından öte ilgi görmedi. Bu yönüyle şimdiye kadar sergilenen robotlar korkutucu, itici veya ilgi çekmeyen özelliklere sahiptiler, ve hatta David Hanson’ın, İtskov için hazırladığı robot bu özelliklere dahi sahip değildi, çünkü ilan edildiği tarihten 2 sene sonra bile görücüye çıkarılamadı.
Büyük Meydan Okumalara Üretilen Yeni Cevaplar
Bilgi Teknolojileri için gerçek olan ve Moore Yasası olarak bilinen tespite göre ortalama her 1.5 senede bir bilgisayarlar 2 kat güçleniyor. Bütün üssel (eksponansiyel) büyüme heyecanı da temel olarak bu gelişme hızının başdöndürücülüğünden kaynaklanıyor. Çünkü bu şekilde bilgisayarlar 30 yıl içinde 1 milyon kat büyümüş oluyor. Eğlence ve iletişim endüstrisi başta olmak üzere pek çok endüstri bu teknolojinin kullanımını ürüne dönüştürüp buradan elde etmiş olduğu gelir ile teknolojiye tekrardan müşteri oluyor, ve finansal açıdan bu büyüme sürekli küresel ölçekte fonlanıyor. Ancak her sektörün teknoloji ile olan alışverişi eğlence ve iletişim sektörü (sinema-televizyon, animasyon, oyun vs…) kadar yoğun değil. Bu yönüyle bilgi teknolojileri yatay büyümesini aynı hızda üretemiyor. Yatay büyümenin olabilmesi için ise her sektöre, her iş koluna yönelik ve hayatın tümüne nüfuz edecek bir yönelime, stratejiye ihtiyaç var.
Konuşmaların genelinden anlaşıldığı kadarıyla artık “inovasyon” tanımı değişiyor. Teknolojinin yatay gelişimi gibi daha çok pratik tekliflerle kendisini hissettirecek yeni bir süreç başlıyor. Bu noktada: Eğitim (1),Enerji (2), Gıda (3), Çevre (4), Sağlık (5), Fakirlik (6), Güvenlik (7), Su (8) ve Uzay (9) gibi çalışma sahaları “Küresel Büyük Meydan Okumalar” olarak adlandırılmış ve teknoloji ile bu alanların multi-disipliner bir şekilde iç içe geçmesi için yoğun ve geniş çaplı gayretler devreye sokulmuş. Singularity Üniversitesi kadroları haricinde de teknolojinin, diğer sektörlerle iç içe geçmesi açısından şimdiye kadar yapılanların ancak bir başlangıç sayılabileceği görüşü hakim durumda.
Diamandis’in de ballandırarak anlattığı “Exponential Finance” ve “Exponential Medicine” gibi yeni başlatılmış bir konferans serisi var. Bu serinin amacı da finans ve tıb gibi katma değeri yüksek alanlarda teknoloji-yoğun ürünler geliştirip, sürdürülebilir bir ivme elde etmek. Dikeyde, Moore Teorisi gereği büyüyemez ise, bilgi teknolojilerinin bir süre yatayda büyümesi zorunlu hale gelecek. Yatay büyümenin olabilmesi için eskisinden daha çok insanın ve daha çok sayıda sektörün daha fazla teknoloji yatırımı yapmasının rasyonelliğine ikna edilmesi gerekecek.
Moore Yasası’nın Sonu ve Singularity Zirvesi
Eğer Moore Yasası’nın sonuna gelindiği ile ilgili teoriler doğru çıkar ve Quantum Computing sahnede yerini almaz ise, özellikle bilgi teknolojilerine yapılan yatırımlarda ciddi kayıplar yaşanacak. Amsterdam Zirvesi’nde satır aralarında okuduğum kadarıyla bu ihtimal, Singularity çevrelerinde tamamen yok sayılmıyor. Diamandis, yeni finansal kaynaklar bulma ve teknoloji ile diğer sektörlerin izdivacını yapma konusunda olağanüstü cüretkar tavırlarıyla sanki böyle bir tüyoyu istemeden de olsa sızdırmış oluyor. Lobide cereyan eden konuşmalardan birinde yeni tanıştığı birine “How much money do you have?” diye soracak kadar girişken olabiliyor ve doğrudan finansal bir anlam taşımayan görüşme tekliflerini yoğunluk gerekçesi ile reddedebiliyor.
Quantum Bilgisayar konusu başka sektörler ile bilgi teknolojileri başta olmak üzere teknolojinin izdivacına göre çok daha az yer aldı. Hatta bir kaç örnek haricinde iki gün boyunca bahsi geçmedi dahi diyebiliriz. Bu da en azından bizi Singularity Üniversitesi kadrolarının ve çevresinin konuyla ilgili öncü bir rolü olamayacağı konusunda ikna etti.
Not:
Singularity ve Amsterdam Günlüğü – 2 yazısının anahatları itibariyle içeriği: Diamandis’in yükselen yıldızı ve Bill Clinton, Ray Kurzweil’in giderek daha az konuşulması, 3D Printing
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017