Yeni Batılın Tebliği

, 14 Kasım 2014

Artık biz tanrılarız! Prometheus filmi için hazırlanmış , 2023 yılında geçen kurgu bir TED konuşmasının son sözü bu, “Artık biz tanrılarız!”. Sıradan ölümlü kişilerin tanrı olmaya çabalamaları ya da tanrıya dönüşme hikayeleri, mitolojilerden tutun, günümüz fantazya edebiyatında da farklı tarzlarda yer alan bir motif. Prometheus filmi ve bunun için üretilen bir görsel materyali de fantazya başlığı altında değerlendirmek pek de yanlış olmayacaktır. Hikayede konuşmayı yapan kişi ise Alien ve Prometheus filmlerinden bildiğimiz, kurgu bir şirket olan Weyland Corporation şirketinin kurucusu Peter Weyland. Bu kurgu şirketin en önemli çalışması ise kolonileşme hedefli, dünyanın ilk endüstriyel uzay seyahatini yapan girişim olması, ki bu filmlerin hepsinde şirket vurgusu çok defa yapılmakta. Bu kurgu TED konuşmasının önemi ise filmde hiç var olmayan bir sahne olmasına rağmen filmin tanıtımı için kullanılıyor olması.

Konuşmayı yapan Peter Weyland karakterinin künyesi de ilgi çekici. Peter Weyland, Karşılaştırmalı Mitoloji konusunda profesör olan bir annenin ve kendi kendini eğitmiş olan yazılım mühendisi bir babanın, yeni bin yılın dönüşünde doğan ve 14 yaşından itibaren biyoteknoloji, robotlar ve sentetik atmosfer yaratmak gibi günümüzün ütopik konularında patent sahibi olan bir deha. Singularity kapsamında ilgilendiğimiz konuların nerdeyse hepsine atıf var bu kurguda. Konuşmanın içeriğinde de mitolojik köklerden başlayıp, teknolojik gelişim üzerinden ilerleyen bir tanrı olma süreci ortaya koyuluyor. Bir diğer çekici not düşmek istediğim unsur ise konuşmanın 2023 yılında yapılıyor olması. İlerleyen yazılarda farklı şekilde bunları da inceleyeceğiz.

Hem Transhümanizme Giriş yazılarında, hem de Singularity ve Hollywood yazılarında, bu iletişim becerilerinin ve enstrümanlarının, hem mahiyetine hem de köklerine dikkat çekmeye çalışıldı. Oz Büyücüsü’nden Pinokyo’ya kadar bir çok çocuk hikayesinin alt metninde kuvvetli bir biçimde geçen insanın mahiyetinin sorun haline getirilmesi, günümüz dünyasında görsel olarak her fırsatta sinema ve televizyon aracılığı ile bize sürekli hatırlatılmaya devam ediyor. Bunun yanında Yapay Zeka ya da Bicentennial Man gibi filmlerle de kavramların dünyalarımıza girdiğini ve hatta bize duygusal ve toplumsal açılardan yeni sorular sordurduğunu görüyoruz. 2014 yılı içerisinde gösterime giren Her, Transcendence ve Lucy gibi etkili filmler de bu propaganda geçidinin devamı niteliğindeydi. İlerleyen günlerde de bu mahiyette yayınlanacak bir çok Holywood projesinin yanında, bir çok farklı ülke sinemacılarının da benzer projeleri hiç durmadan yayınlanmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Ölümsüzlük Öncesi Mühlet Kazanmak yazısında, Singularity kavramının en önemli vaadinin ölümsüzlük olduğunu vurgulamıştık. Çekirdekler-1 yazısında ise Singularity hareketinin bir din haline gelme eğilimi ile ilgili çok önemli notlar düşüldü. TED konferansları, günümüzde de Singularity kapsamında yer alan Ray Kurzweil, Peter Diamandis, Aubrey de Grey gibi bir çok ismin de kendilerini ifade etmek için sıklıkla kullandığı bir platform. Bu insanlar kendi fikirlerini en net ve perdesiz bir şekilde bu ve bunun gibi platformlardan bütün dünyanın entelektüel elitine ulaştırabiliyorlar. Bunun dışında bizim de katılımcı olduğumuz ve Ray Kurzweil’ın da birçoğunda konuşmacı olarak bulunduğu GF2045, Singularity Summit gibi organizasyonlar aracılığı ile de kendi kitlesini oluşturmakta. Her fikir hareketinin, itici gücü topluluklardır, ancak bu şekilde o hareket etkin bir şekilde ideolojisini ortaya koyabilir ve yayabilir. Bu toplulukların bir araya gelmesi ve bir itici güce dönüşmesi ise, fikirler ve bu fikirleri ortaya koyan fikir adamları aracılığı ile olmaktadır. Fikir adamlarının kişilikleri, fikrin mahiyeti ve fikrin beyanı, kitleleri etkilemek ve kitlelerin bir fikrin arkasında durmalarını sağlamak için önemli unsurlardır. Singularity akımının gücünün seviyesi ve bizim bu meselenin daha da güçleneceğini öngörmemizin nedenlerinden biri de, bu akımın kitleleri arkasında toplayacak bir fikri (küfür de olsa), güçlü kişilikler (akademisyenler, iş adamları, başarılı girişimciler vb.) ve en üst düzeyde iletişim becerileri ile ortaya koymasıdır. Girişte bahsettiğimiz kurgu konuşmanın bir çok benzeri, niyetlerini bu denli açıkça ortaya koymasalar da, TED ve benzeri bir çok platformda, farklı isimler tarafından, farklı konular kapsamında en çarpıcı şekillerde hali hazırda yapılmakta. Bir taraftan sinema endüstrisi, diğer taraftan da TED ve benzeri konferanslar, Singularity dininin(!)savunucusu bilim adamları ya da bir diğer deyişle rahiplerine tebliğ için mükemmel bir ortam sağlamakta.

Singularity akımının en önemli ismi olan, Singularity dininin(!) günümüzdeki peygamberi diyebileceğimiz Ray Kurzweil, kendi sitesinde her ne kadar dinden bahsetmese de, örneğin kendisinin de konuşmacı olduğu GF 2045 bünyesinde din büyük bir rol oynamaktaydı. 2 günlük organizasyonda dine yarım günlük bir süre ayrıldı. Temel yaklaşım da farklı dini inançlardaki üst insan kavramına ulaşılmasında teknolojinin yerinin ve desteğinin meşrulaştırılmasıydı. Ray Kurzweil’ın Transcendent Man belgeselinde “Yani, Tanrı var mı?” sorusuna “Henüz değil, diyebilirim” şeklinde cevap verdiğini, bir diğer röportajda da Tanrı’yı bir varlık olarak değil de evrimin sonucunda gelişen insanın ulaşacağı nihai ideal olarak gördüğünü daha önce belirtmiştik. Singularity en başından bu yana bir din gibi metafizik bir vaatte bulunuyordu, bu akımın en müfrit savunucusu olan Jason Silva’nın yaptığı konuşmanın adı da, yukarıda bahsettiğimiz kurgu TED konuşmasının bitiş cümlesiydi, “We are the Gods now (Artık biz tanrılarız)”. Aynı kişinin bu konuda yaptığı bir diğer belgeselin adı da “Turning into Gods (Tanrılara dönüşmek)” ismini taşıyordu. Bildiğimiz insanlık tarihinde bir çok tanrı olma iddiasında bulunan kişi (Firavun, Nemrut, Neron) olmuş olmasına rağmen, zannetmiyorum ki, birinci çoğul şahıs kullanılarak bu şekilde toplu bir şirke girilmiş olsun.

Şeytan’ın “onlardan bir çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın” diyerek hedeflediği toplu nankörlüğün en önemli adımları bu şekilde atılmış oluyor. Helak ile sonuçlanan ve bize Kur’an-ı Kerim’de bildirilen benzer toplu nankörlükler daha önce de vuku bulmuştu. Ancak tarihte belki ilk defa bu nankörlük bir metafizik sistem içerisine de bu denli detaylı bir biçimde zerk edilebiliyor ve kavimsel ya da bölgesel olmaktan çıkıp tüm dünya çapında bir tehlike halini alıyor. Şu anda aktif tebliğ süreci devam ediyor ve insanların zihni Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in bir hadisinde geçen Deccal Cenneti’ne hazırlanmaya başlanıyor.

“Yeni Batılın Tebliği” yazısına bir yanıt var

  1. ali kadir uyar demiş ki: ( 14 Kasım, 2014, 20:11)

    BİT BİZİ BİTİRMEDEN

    1. ICT yi gerçekte sevk ve idare iden yöneten nedir? Teknik bilimler mi?
    ICT ve kadim Felsefe ilişkisi (“teşebbehe bil vacip” “tahallaku bi ahlakıllah” a karşı )
    Tüm dünyadaki ICT’ciler yönlerini ABD’deki ICT’cilere dönmüş durumdalar. ABD’deki ICT’ciler de yönlerini Google ve facebook gibi firmalara dönmüş durumdalar. Google veya facebook şimdi ne yapacaklar acaba diye sormaktalar.
    Google’daki ICT’ciler de aslında kendi Mühendislik Birimlerine yönlerini dönmüş durumdalar. Bu birimin başında da Raymond KURZWEIL adında biri bulunmaktadır. Unvanı tam olarak CEO of R&D olan bu kişinin, sizce Computer Science haricinde esas özelliği nedir? Evet bayanlar baylar, bu adamın farkı felsefeci olmasıdır. Yani dünyanın en önemli teknoloji firmalarından birini yöneten bir felsefecidir.
    Yine silikon vadisinde, facebook’un merkezinde yaptığımız bir inceleme ziyaretinde, facebook yetkililerine, facebook’un en önemli biriminin hangisi olduğunu sorduk. Yanımızda Big Data’dan Sosyal Medyaya, Cloud’dan Data Center’a kadar bir çok değişik alanda çalışan KOBİ’ler vardı ve hepsi de kendi çalıştıkları alanla ilgili bir cevap bekliyorlardı, ancak aldığımız cevap oldukça şaşırtıcıydı, çünkü facebook yetkilileri en önemli departmanlarının felsefe ve psikoloji olduğunu söylüyorlardı.
    Peki hem Google’ın R&D’sini bir felsefecinin yönetmesi, hem de facebook’un en önemli biriminin felsefe ve psikoloji olmasının anlamı ne?
    Arkadaşlar, ICT artık teknik bir bilim olmaktan çoktan uzaklaşmış, hedeflerini özellikle felsefenin belirlediği bir hal almıştır.
    İşte tam bu noktada, ICT hakkında bundan sonra ne olacağı sorusunu mühendislere sormak anlamını yitirmiştir. Çünkü teknik bilimciler, özellikle bilgisayar bilimleri ile uğraşanlar o kadar çok operasyona batmış durumdalar ki, büyük resmi görmek için, gerçekte biz ne yapıyoruz? nereden gelip? nereye gidiyoruz? diye soracak ne bir zamanları var, ne de bunu soracak güçleri vardır. Zavallılar onlar sadece felsefecilerin belirlediği hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda kafa yormakla meşguller ve boğazlarına kadar da operasyona batmış durumdalar.
    Peki tüm bunlardan sonra ICT yi yönlendiren felsefenin amacı nedir?
    Evet felsefenin kadim hedefleri vardır, bunlardan en önemlisi “teşebbehe bil vacip” tir. İnsanın tanrıya benzemesi, yani insanın tanrılaşmasıdır. Tanrı insana ulaşmaktır. Tanrı olmak için ise;
    herşeyi görmeniz gerekir,
    herşeyi duymanız gerekir,
    herşeyi bilmeniz gerekir ve hakeza
    işte günümüzde, ICT bize tam da bunları vaad ediyor, yani felsefenin bu kadim hedefini kendince realize(tahakkuk) ediyor.
    Orta gelecekte olması planlananlar : 2045 Projesi
    Ray KURZWEIL’in yürüttüğü bir proje olan 2045 projesi esas olarak, insanın ölüm sebebinin gerek vücudundaki bir kanserli hücreyle veya bir virüsle, veya bir trafik kazasından mütevellid bir travma nedeniyle vücudumuzun içinde bir kırılma, kopma, veya kanama yüzünden öldüğümüzü düşünerek, aslında ölümümüze neden olan esas unsurun, bizim biyoloji içine hapsolmuş olmamız demektedir. İşte tam bu noktada, KURZWEIL bize bir öneride bulunuyor ve diyor ki, eğer beynimizin çalışma prensiplerini, nihayet bilincimizi elektronik ortama taşıyabilirsek, bilincimiz elektronik ortamda yaşamaya devam edeceğinden, sizin ölümünüze neden olan biyolojiye hapis olmaktan sizi kurtarmış oluruz, böylece bir nevi ölümsüz olmuş olursunuz diyor. Tabi bu durumda hesap verilecek bir güne inanmaya da gerek kalmamaktadır.
    El hasıl, mevcut felsefe bizi Allah (c.c) a benzetmek istemektedir. Her birimizi bir ilah yapmak istemektedir. Bu haliyle felsefe, nev-i beşerin nefs-i emmaresi olmuştur. Bu nefs-i emmareyi nefs-i mutmainne yapmamız gerekmektedir. Bunun da yolu, “teşebbehe bil vacip” yerine, “tahalluku bi ahlakıllah” ile, yani Allaha benzemek yerine, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmamız ile mümkündür. Yani Allah’ın kendi üzerimizde tecelli eden adaletini, şefkatini, merhametini, rububiyyetini, ilmini müşahede edip, Allah’ın kendi binihaye olan adaletini, şefkatini, rahmetini, rububiyyetini, ilmini ve hakeza diğer esma-i ilahinin tecellilerini anlamaya çalışıp, marifetullah ile yaratıcımızı tanıyarak, muhabbetullaha ulaşmamızla mümkündür. Teknolojinin bu temel amaca hizmet etmesini sağlamamız gerekmektedir.

    Tüm bu gelecek planlarını anlamak, zararlarından korunmak ve hatta yeni planlar yapabilmek için, hemen şimdi mühendislik birimlerinde, ama sonra tüm eğitim sistemlerimizde, şiddetle vahye tabi felsefe eğitiminin yapılmasına ihtiyaç vardır. Vahye tabii felsefe ile Düşünmeyi düşünebilmemiz, düşünmeyi sistematik hale getirmeyi başarmamız lazım. “Designed by California Assembled in China” nın anlamı budur. Operasyonu kimin yaptığının önemi yoktur, önemli olan ilk kimin düşündüğüdür. Operasyon konuştuğumuz sürece, gelecek dünyasında sadece ICT konusunda da değil, diğer tüm konularda, sevk eden değil sevk edilen olmaya mecburuz. Biran önce felsefe konuşmaya başlamamız lazım. Tahayyül-Tasavvur-Taakkulu başarmamız lazım. Yapmaktan düşünmeye geçiş yapabilmemiz lazım. “Teşebbehe bil vacip” ten “Tehalluku bi ahlakıllah” a geçmeyi başarmamız lazım.

    2. Kadim Felsefenin hedeflerini gerçekleştirirken fizik- metafizik ilişkisi.

    Iphone 4 ten sonra Iphone 5 neden yeterince beğenilmedi?

    Yepyeni bir ürün, bir yenilik, bir inovasyon mu yapmak istiyorsunuz? Sizce Mevcut ilimler, mevcut fizik bunun için yeterli mi?
    Teknolojide inanılmaz sıçrama yapan medeniyyet fantazisi yeni teknlojik oyuncaklar, sizce bitamamiha sadece insan aklının ürünü olan şeyler midir?

    Teknoloji dediğimiz şey, elektriğin üzerinde çalışır, koşar gider. Elektrik ise bir nevi dumansız ateştir. İnanmazsanız elektrik prizine elinizi sokun nasıl yaktığını anlarsınız, eğer elektrik fazlaysa, hatta sizi yakar kül eder. Bizi yakan şey aslında bir tür Dumansız ateştir. Hani derler ya evrende yalnız değilsiniz diye, doğrudur. Hatta bu dünyada bile yalnız değiliz. Şu dünyamızı, mayası dumansız ateş olan bir başka tür taife ile paylaşmaktayız. İşte yeni teknolojiler üretmek için mevcut bilim, mevcut fizik bize yetmeyebilir. Tam bu noktada, fizikten metafiziğe yükselerek, dumansız ateş ilmini de kullanabilmeyi bilmemiz lazım.

    Teknolojinin olağan bir gelişim trendi var, bu olağan gelişim laboratuvarlarda yapılıyor. Iphone 4 ten sonra, bir sonraki modelin ekranının daha büyük, genişliğinin daha ince, işlemcisinin daha hızlı olacağı tahmin edilebiliyordu. İşte bu kısım, teknolojinin olağan gelişim trendi içerisinde, laboratuvarlarda yapılabilmiştir. Ancak Iphone’ un ilk çıkışını düşündüğümüzde, gerçekten sıradışı, teknolojide ani sıçrama yapan bir ürün olduğunu hatırlayalım.

    Sahi Steve Jobs neden Tibet’e gitmişti? Giderken kimsenin tanımadığı biriyken, döndükten sonra, artık tüm dünyanın tanıdığı Apple’ ın kurucusu Steve Jobs tu o artık. Sahi Tibet’te ne vardı? Hollywood’u bile Brad Pitt’e “Tibet’te yedi yıl” filmini çektiren, en sıradan karetekid filminde bile baş karakteri Tibet’e gönderip aydınlatıp sonra geri döndüren şey neydi?

    Cevabı siz tahmin edin.

    3. Teknoloji üretmek için durmaktan anlamaya (tevakkuftan vukufiyyete)doğru olan yolculuk

    Tevakkuf kelimesinin kökü ve-ka-fe; durmak demek, bu kökten türeyen vukufiyyet kelimesi ise anlamak, derinlemesine nüfuz etmek demek. Yine İngilizcede “standing” kelimesi durmak demek, başına “under” konunca “under-standing” ise anlamak, bilmek demek. Almancada “stehen” durmak demek, başına “ver” konunca “ver-stehen” anlamak, bilmek demek. Yani durmak ile anlamak, bilmek arasında mutlak bir ilişki, bir yakınlık var. Buradan hareketle teknolojinin yeni çözümleri olan dokunmatik tablet ürünlerinin özellikle eğitim alanında kullanılmasının bir müddet sonra doğuracağı tehlikeler söz konusu. Çünkü tabletler, tevakkuf yaptırmıyor, sürekli hareket ettiriyor, dolayısıyla buradan vukufiyyet zuhur etmiyor. Tevakkuf ancak kalem ve yazılı kitap ile oluyor. Korkarım ki, böyle giderse birkaç nesil sonra, düşünmeyen sadece yapan, teknolojiye tapan, tekno-pagan, yarı makine yarı insan 3. Tür bir sınıf doğacak.

    4. Tehlikenin farkında mıyız ?

    Her geçen gün, aslında insanı görünür kılan insan inisiyatifinin, daha az ihtiyaç duyulacağı bir dünyaya doğru hızla gidiyoruz (smart city, smart sistems,m2m, smart and smarter ). Mesela bir şehri yöneten smart city yazılımı şehrin içinde çıkan bir yangını otomatik olarak algılar ve en yakın itfaiye birimini oraya sevk eder, veya şehrin içindeki bir kazayı otomatik algılar ve oraya en yakın ambulansı sevk eder ve hakeza. Yazılım sistemleri daima rasyonel kararlar verir. Mesela bir annenin çocuğuna gösterdiği şefkat bir yazılım için irrasyoneldir. Çünkü anneye faydası yoktur. İşte etrafındaki olayları bu şekilde muhakeme eden ve hüküm veren bir sistemi, bizler sürekli akıllandırdıkça, daha daha akıllandırdıkça, bir gün bu smart city yazılımı başını kaldırır ve der ki; “Bu şehirde esas problem, yangın çıktığında en yakın itfaiyenin oraya sevk edilmesi mi? Kaza olduğunda en yakın ambulansın oraya sevk edilmesi mi? Hayır, hayır. Burada esas problem, ben-i ademin varlığıdır der ve onu yok etmeye kalkar. Şübhesiz bu sonuç, onun için mutlak rasyonel bir sonuçtur. Lütfen dikkat.

    Sahib olduğumuz her bilgiyi elektronik ortama aktardıkça, yani dumansız ateş ortamına koydukça, emin olun, mayası dumansız ateş olan kadim düşmanımız inanılmaz bir zevk almaktadır, çünkü bizler sahip olduğumuz tüm bilgileri, kendi elimizle bu kadim düşmanımızın çok iyi bildiği dumansız ateş ortamına hızla koymaktayız, aman dikkat. Rabbimiz kalem suresinde “nun. Vel kalem. Ve ma yesturun ” diyor. Demek, kalem ve kalemden sudur eden matbuat bizim için çok önemli. Bizim bunları asla terk etmememiz gerekiyor, ki rabbimiz bunlar üzerine yemin ediyor. İşte bizim kadim düşmanımız da, emin olun bizim bunları unutmamız, terk etmemiz için elinden gelen her şeyi yapmakta. Yarın uygun zaman gelince, şimdi bir tuşla kolayca ulaştığımız o bilgilere ulaşamaz olursak eğer, maalesef ademin yeryüzüne indiği ilk gün gibi olma tehlikemiz vardır. Ve kadim düşmanımızın bunun olmasından çok sevineceği de aşikardır. Aman dikkat. Teknolojinin bize önerdiği her yeni şeyi, daha en başında bizim için mutlak olarak hayırlıdır diye hükmetmeyelim.

    Farkında mısınız? Şu anda, Teknoloji sayesinde tarihte hiç olmadığı kadar bilgimiz var, ancak buna karşılık yine tarihte olmadığı kadar az bilge insanımız var. Lütfen dikkat.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.