Son Oyun
Misafir Yazarlar, 13 Aralık 2014ALİ MUSA ARSLAN – “Ülke düzenin sürdürülmesi, zayıfların ezilmesinin engellenmesi ve insanların refahı için … seçilmiştir.” Bu cümle çağımızdan gibi gözükmekle birlikte bundan yaklaşık 3700 sene önce söylenmiştir. Cümlenin orijinali şu şekildedir: “. Ülke düzenin sürdürülmesi, zayıfların ezilmesinin engellenmesi ve insanların refahı için de Hammurabi seçilmiştir. Hak ve düzeni (akkadça kittum u mīšarum) Hammurabi sağlayacaktır.” Bu hammurabi kanunlarından bir alıntıdır. Hammurabi kanunları prolog, 228 maddeden oluşan kanunlar ve epilog bölümlerinden oluşur. Kralın ve bu yasaların tanrısal meşruiyetini konu alan Prolog* bölümü 300 satır sürer. Sonra 282 maddeden oluşan yasa maddeleri gelir. 13 sayısı uğursuz sayıldığı için 13. madde yazılmamıştır. Ve en son kralın adaletini öven ve kendisinden sonraki kralları da bu yasalara uymaya çağıran 400 satırdan oluşan epilog bölümü vardır. Yasalar toplam metnin yaklaşık % 80 ini oluşturur ve devletle olan ilişkileri, borç, evlilik, miras, ceza, hayvanlarla ve kölelerle ilgili hukuku kapsar.
Hangi yıl hangi çağ olursa olsun insanın temel ihtiyaçları ve sorunlar değişmemekte ve insanlık bunları karşılamaya, bunlara belli çözümler bulmaya çalışmakta. Bu yollar bazen nebevi bazen ise şeytani olmakta. Bazen de bunlar şeytanın bir oyunu olarak şeytani yol insani gibi gösterilmekte. Mesela ülke düzenin sürdürülmesi, zayıfların ezilmesinin engellenmesi ve insanların refahı günümüzde de siyasetçilerin vaad ettikleri şeylerdir, bunlar karşı çıkılacak şeyler değildir fakat içerik de bir o kadar önemlidir. Daha geçtiğimiz yıllarda günümüz insanlığının refah seviyesi olan DEMOKRASİyi insanlığa yaymak için ne operasyonlar yapıldığı hafızalarımızda. Fakat buradan anlamamız gereken bir şey daha var ki çağlar değişse de insan hep aynı insan, vaadleriyle yaptıklarıyla düşünce yapısıyla. 3700 sene öncesinin kralı kendi kanunlarını en iyi görüyor ve onu dünyaya yaymaya çalışıyor günümüzün süper gücü aynı şeyi aynı bahaneyle yapıyor.
Çağlar boyunca şeytan hep insanla uğraşagelmiştir. Bunu bazen firavunlar bazen nemrudlar bazen bilmem ne belalarla yapmıştır. Bunların karşısında ise hep doğruyu güzeli gösteren bir yol gösterici çıkagelmiştir. Bazen firavun tarafından köleleştirilen bir toplum Musa(as) eliyle özgür olmaya davet edilmiştir; bazen putlar kırılarak gelin doğru yola denmiştir. Fakat insanların kalbi tamahkardır. Yüzüklerin Efendisi’nde geçen, İnsanlar ve Elfler arasında kurulan son ittifakın, Mordor Orduları’na karşı yürüyüşe geçip, Hüküm Dağı’nın eteklerinde Orta Dünya’nın özgür halkı için çarpışmaları misali olaylar yaşayan Musa as’ın kavmi pek çok kez nefislerine yenik düşmüşlerdir; özgürlüğün getirdiği risklere katlanamayanlar geri dönmek istemişler, rabbin sunduğu hayırlı olan tek çeşit yemek yemektense, Firavunun çok çeşitli yemeklerinden istemişlerdir.
“Şöyle demiştiniz: “Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe katlanamayacağız; Rabbine yalvar da, yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın.” Musa da; “Hayırlı olanı daha aşağı olana tercih mi ediyorsunuz? Mısır’a geri dönün, orada istediğinizden var.” demişti. Allah’ın gazabına uğradılar, onlara zillet ve alçaklık damgası vuruldu. Bu, Allah’ın mesajını inkârda ısrarları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayı böyle oldu, bundan hiç şüpheniz olmasın. Bu böyle oldu, çünkü isyan etmişler ve aşırı gitmişlerdi.” BAKARA (2/61).
Ad kavmi, bir çok nimetlere nail olmuş, görkemli binalar inşa etmişlerdi. Şirk ve küfürde ısrar eden kavme Hud (a.s.), mucizeler göstermiş ve onları Allah’ın birliğine inanmaya çağırmıştır. Ancak ona kulak vermemeleri ve şirkte devam etmeleri sebebiyle şiddetli bir rüzgar ile helak olmuşlardır.
“Ad kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi.”Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı” FUSSİLET (41/15)
Lut AS’ın kavmi cinsel aşırılığa gitmişti. Lut (a.s.) kavmini doğru yola davet etti. Kendilerine yapılan daveti kabul etmemeleri üzerine helak edildiler.
Şuayb(as) da ölçü ve tartıda hile yapan Medyen ve Eyke halkına gönderildi. Görülüyor ki, Şuayb(a.s), onları, Allah’a köle olmaya, kendisine itaat etmeye ve her türlü bozgunculuktan uzak durmaya davet ediyordu. Fakat Medyen halkı, Şuayb(a.s)’ın uyarılarına kulak asmadılar ve sapkınlıklarında ileri gittiler.
Dediler ki : “Ey Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz anlamıyoruz. Muhakkak biz seni, aramızda zayıf olarak görüyoruz. Şayet senin aşiretin olmasaydı, elbette seni taşlardık. Sen bize karşı da bir üstünlük sahibi değilsin.” HÛD (11/91)
Hz. Zekeriyya (as) İsrailoğulları tarafından ağaçla birlikte kesilerek şehit edildi.
Hıristiyanlık yayılırken müminler pek çok işkence ve eziyete maruz kaldı. Fakat ne olursa olsun insanlık ne kadar aşağı düşerse düşsün ardından hep bir diriliş yaşanmış bir kurtarıcı gelmiş doğru yolu göstermiş beşer yeniden insan olabilme şerefine nail olmuştur.
“Sizden. once oyleleri vardi ki, kisi yakalaniyor, onun icin hazirlanan cukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile basinin ortasindan ikiye bolunuyordu. Bazisi vardi, demir taraklarla taraniyor, vucudunda sadece et ve kemik kaliyordu. Bu yapilanlar onlaridininden ceviremiyordu.” Buhari, Menakibu’l- Ensar 29, Menakib 25, Ikrah 1; Ebu Davud, Cihad 107, (2649); Nesai, Zinet 98, (8, 204).
İnsanlık böyle vahşetlere tanıklık ederken bile Nuh (as)’dan beri bütün peygamberlerin ümmetlerini deccalin şerrine karşı uyarmışlardır. Bunca vahşet yaşanmasına rağmen peygamberlerin ümmetlerini bu fitneye karşı uyarması tehlikenin boyutlarını gözler önüne sermektedir. BAŞLARKEN – BİZ KİMİZ? yazısında da belirtildiği gibi binlerce yıl içinde yaşanılmış olan tüm tehlikelerden daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Peki bu kadar dehşetli bir tehlike ne olabilir? Eski kavimlerin başından geçenlere bakınca insani değerlerden uzaklaşma söz konusudur fakat hiç birinde insanın bedeniyle oynayarak insan hakikatini değiştirme ya da buna yeltenme söz konusu değildi, bunda belki imkanı olmama etkili olmuştur fakat günümüzde insanlığın elinde artık böyle bir silah vardır.
Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: «Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını değiştirecekler» dedi. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur. NİSA (4/118-119)
Hayvanların kulaklarını yarmaya ilk adımı günümüzde klonlama faaliyetletleri ile attık. Dünyadaki ilk klon köpek olan Snuppy bir köpeğin kulak hücresinden klonlanmıştır. Pek çok organın yapayı yapılmaya çalışılmakta, üstelik bunlarda bizim için değerli fakat inanmayanlar için yalnızca bir kan pompası olarak görülen kalpten başlamaları da kötü niyetlerini ele vermektedir. Şüphesiz bu ürünler daha da gelişecek belki kırılmayan, tonlar kaldırabilen kollar, çok hızlı koşan bacaklar üretecekler, insanları kendi uzuvları yerine bunları kullanmaya teşvik edecekler. Burada düşünülmesi gereken mesele ise nerden sonra insanlıktan çıkacağımız, neyimizi ya da nelerimizi kaybedersek artık insanlıktan geri dönüşü olmayacak biçiminde çıkarız. Bunlar üzerinde ciddi düşünülmesi gereken konular zira teknolojik gelişmeler kapıya dayandı, bu tekliflerin yapılması an meselesi. 2016 yılında ilk biyonik olimpiyatlar düzenlenecek; düşünün ki bir sonraki olimpiyatlarda bir koşucu dünya rekorunu insan gücünü aşacak şekilde kırdı, emin olun ki ondan sonra artık acaba kendi bacağımızı kestirip yerine biyonik bacak mı taksak sorusu gündeme gelecektir.
Hatta belli aşamadan sonra bazı değişiklerin devlet eliyle yapılmaya çalışılması ve zorlamalarla da karşı karşıya kalabiliriz, bunlara karşı nasıl savunma geliştirileceği, hukuki olarak meseleleri nasıl izah edeceğimizi şimdiden düşünmemiz gerekmekte. Dünyada bütün bu gelişmeler yaşanırken düşünmeye şimdiden başlanılmazsa zaten şu anki gelişmeleri elinde bulunduran kötüniyetlilerin karşısında insandan yana olanlar tarafından iyi bir muhalefet oluşturulamazsa önü alınamayacak sonuçların çıkacağı aşikardır. Üstadın dabbe ile ilgili söyledikleri de çok önemlidir:
“Allahu a’lem, o dâbbe bir nevidir. Çünkü, gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişemez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Demek, – İllâ Dâbbetü’l-Arz’ı te’külü min seetehû / asasını kemirmekte olana bir ağaç kurdu – işaretiyle o hayvan Dâbbetü’l-Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek.” (Risale-i Nur Külliyatı, 1/890).
Eskiden insanın fıtri yapısına dokunulamıyordu. Zalim ne kadar zulmetse de insan ne kadar insanlıktan çıksa da hala yaratılışta bir insan yani hala bir umut var. Belki onun kalbi mühürlendi geri dönülmez yollara girdi fakat çocuğu hala bir insan ve onun için her şey bitmiş değil. Bir dertli bile kalsa o yeniden insanları toplayıp insanlığa davet edebilir ancak ortadan insan hakikati kaldırılırsa oluşacak tehlikeyi düşünmek bile yeterince ürperticidir.
Arzdaki bütün varlık cyber exodus ile, biyolojik genetik oynamalarla, yapay organ nakilleriyle bozulduktan sonra geriye kalan tek dertli son kutlu sözlerini iddia ettiklerinin dışlanmışlığıyla tek başına, insanlık yolunun sonuncusu olmanın yürek parçalayıcılığı ancak etrafındaki fıtratı bozuklardan milyon kat daha huzurlu olarak kainata üfledikten sonra arz çılgına dönecek güneş hiddetle parlayacak aya sarılarak büyük öfkeyle dünyaya hücum edecek denizler göğe karışmaya çalışacak, dağlar yerin dibine geçmeye; hesap günü bütün ihtişamıyla kendini insan medeniyetinin ensesinde hissettirecek ve kurulan bütün medeniyet bir sur sesiyle yerle bir olacak, Allahualem.
İNSAN VARSA HALA UMUT VARDIR, PEKİ YA “İNSAN” KALMADIYSA!!!
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017