Ücretsiz İçerik ve Bedeli

, 24 Aralık 2014

İnsanlar emek harcayarak bir değer ürettiklerinde karşılığında genellikle ücret ister. Bazen bir hayır işi veya bağışlama niyetiyle ücretsiz hizmet verdikleri de olur. İşin bizzat sahibi olan kişinin emeğinin tam karşılığını alma ihtimali daha fazladır. İşçilik müessesesinde ise işçinin ürettiği değerin büyük kısmı işverenin malvarlığına dahil olur ama yine de işçi de bir ücret alır. Kölelikte ise durum farklıdır. Kölenin emeği sonucu kazandığı kural olarak efendisinin malıdır, efendi dilerse buna istisna tanıyabilir.

“Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.”
Orhan Veli KANIK

Kullanıcıların ürettiği değer ile kazanan uygulamalar

Kullanıcıların ürettiği içerik üzerinden değer kazanan uygulamalar

Facebook, Twitter, Instagram veya Ekşi Sözlük gibi siteler kullanıcıların ürettiği içeriğe bağımlıdır. Eğer kimse tweet atmaz, durumunu güncellemez, fotoğraf paylaşmaz veya entry yazmazsa bu siteler de iflas eder. Bu sitelerin kullanıcıları ürettikleri içerik için siteden herhangi bir ücret de beklemez. Kullanıcının ücreti alacağı beğeni veya retweet sayısı gibi şeylerdir. Bu ücretlere sahte-ücret diyebiliriz. Çünkü bildiğimiz manadaki ücret veya fiyat bir mal veya hizmet karşılığında alınan para veya bununla takas edilen bir başka mal veya hizmettir. Sahte ücretler ise kendileriyle geçim sağlamanın ve hayatta kalmanın mümkün olmadığı ücretlerdir. Facebook’a içerik üreterek geçirilen mesai karşılığında kimse size karnınızı doyuracak bir şey vermez. Ama geçici bir ego tatmini yaşamanızı sağlayabilecek beğenilerini cömertçe sunabilirler. Sonuçta “beğen” tuşuna basmak da ücretsizdir. Dolayısıyla tek uğraştığınız iş bu olursa aç kalırsınız. Peki birçok kişi tarafından talep görüp beğenilen değerler üreten birisinin aç kalması nasıl mümkün olabilir? Burada ilk bakışta görülen adaletsizliğin kaynağı nedir? Ekonomik ilişkiler değer üreten kişiler arasındaki değiş tokuş ile oluşuyorsa burada değer üretiği halde karşılığını alamayan kişi ile ilgili sorun nereden kaynaklanmaktadır?

Eğer ürettikleriniz ve hizmetleriniz karşılığında sahte-ücret alıyorsanız ya gerçekte para verilmeye değmeyecek bir şey üretiyorsunuzdur ya da almanız gereken gerçek ücret başkasında kalıyordur. Ücretsiz içerik sağlayan siteler iki ihtimali de kullanır.

Gerçekten değerli bir şey üretildiği ve ücretin site sahibine kaldığı duruma örnek olarak yetenekli bir sanatçının çok güzel bir şarkı yorumunu “Myspace.com”‘a yüklediğini varsayalım. Binlerce kişi ücretsiz olarak bu klibi izleyip beğenilerini sunmuş olsun. Sanatçı Myspace’den alacağı küçük bir reklam payı dışında bir gelir elde edemeyecektir. Aldığı çoğunlukla sahte ücretler olacaktır. Gerçek ücret ise Myspace’de kalır. Burada sanatçının Myspace’i bir sıçrama taşı olarak kullanabileceği böylece keşfedildikten sonra konserlerden gerçek ücret kazanabileceği savunulabilir. Ancak genel resme bakıldığında bu tip örneklerin ender rastlanan başarı hikayeleri olduğu görülecektir. Meşhur olup hak ettiği parayı kazanan bir avuç sanatçıya karşılık kaliteli müzik yaptığı halde sadece müzik üreterek orta sınıf bir hayat yaşayamayan binlerce sanatçı olacaktır.

Üretilen şeyin para vermeye değmeyecek olması halinde ise siteler benzer bir yol izler. Bu siteler içerik üreticilere sahte-ücret sağlarken içerik tüketicilerine ise sahte-hizmet ve sahte-ürünler sunarlar. Sahte ürün ve hizmetlerin özelliği normal şartlarda para verilmeye değmeyecek şeyler olmalarıdır. Her izlediğimiz komik kedili video başına bir ücret ödememiz gerekseydi çok daha az komik kedili video üretilip tüketilirdi. Peki daha az komik kedi videosu bize ne kaybettirirdi? Veya bu videoların bolca üretilip tüketilmesi bir bolluk ve refah artışı olarak değerlendirilebilir mi? Arkadaşlarınızın Facebook ve Twitter’daki her paylaşımı için çok cüzi bir para ödemeyi kabul eder miydiniz? Eğer bu paylaşımlar birkaç kuruş ödemeye bile değmiyorsa bu, onların pek bir değeri olmadığını gösterir. Bu değersiz şeyler sahte ürünlerdir ve bunlar üzerinden para kazanan şirketler de bu sahte ürünlerin değersizliğini bildikleri için bunlara erişim için doğrudan para talep etmezler. Kimsenin böyle şeylere birkaç kuruş da olsa harcamayacağını bilirler. Bunun yerine gizli ve dolaylı bir ödeme sistemi geliştirilmiştir. Öncelikle vaktinizi talep ederler. Bunu vermek konusunda çoğumuz problem çıkarmayız. Vaktinizin yanında sizi, profilinize uygun olarak belirlenmeye çalışılmış reklamlar ile manipüle ederek dolaylı yoldan para ödemenizi sağlarlar. Dolaylı şekilde ödenen bu para da çoğumuza gizli kalır ve alışkanlıklarımızı değiştirmemizi gerektirecek bir etkisini hissetmeyiz.

Bir ürün veya hizmet için para ödenmesi internet aleminde bir kötülük gibi görülüyor. Böyle bir kültür oluşmuş durumda ve genelde insanlar marjinal maliyeti neredeyse sıfır olan dijital ürünler için hiçbir ücret ödemeleri gerekmediğini düşünüyorlar. Oysa başlangıç maliyeti için bile çoğu zaman bir şey ödenmiyor. Bu da bu maliyete katlananları yani içerik üretenleri fakirleştiriyor. Facebook’ta birkaç beğeni almak için içerik üretmeye vakit harcayan insan bir para harcamıyor gibi gözükse de kıymetli bir kaynağını, vaktini harcıyor. Ekşi Sözlük’teki son durum nedir bilmiyorum ama bir zamanlar kullanıcıların ürettiği içeriği denetlemek, uygunsuz içerikler hakkındaki şikayetleri değerlendirip gerekli hallerde bunları silmek gibi sitenin genel işleyişi açısından hayati sayılabilecek birtakım işleri üstlenen moderatörler bu yaptıkları işler için herhangi bir ücret almıyorlardı. Bir Ekşi Sözlük yazarının bununla ilgili güzel yorumunu hala hatırlıyorum. Yaklaşık olarak şöyleydi: “Moderatörler ego tokluğuna çalışır.” İfade güzel olsa da durumun gerçekliği bundan daha vahim. Moderatörün gerçekte egosunu bile doyurmaya yetecek bir karşılık aldığını söylemek zor. Moderatörün hak ettiği halde almadığı ücret site sahibinin cebinde kalır. Aynısı içeriği doğrudan üreten yazarlar için de geçerlidir. Çok beğenilen ve siteye yüksek trafik çeken, dolayısıyla yüksek reklam geliri sağlayan bir yazar, sitedeki diğer yazarlar gibi, siteden hiçbir ücret almaz. Ürettiği değere karşılık olarak yazısının en beğenilerler arasında listelenmesi gibi bazı sahte-ücretlere razı olarak reklam geliri gibi gerçek ücretleri site sahibine kendi rızasıyla bırakır. Üretilen değerin karşılığının alınamaması veya değer üretilememesi ise fakirleşme sebebidir.

Ücretsiz içerikler ve bunları sağlayan siteler övülürken fakirlerin de bunlara ulaşabilme imkanı çokça zikredilir. Oysa fakirlik olmazsa ücretsiz içerik ihtiyacı da olmaz. İnsanlar ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir gelir düzeyine erişirse bu “hizmetlerin” ücretsiz olmasına da gerek kalmaz. Günümüzde ise yukarıda özetle açıklandığı gibi fakirliğe yol açarak orta sınıfa çokça zarar veren sistem bu ücretsiz içerikler üzerinden dönmektedir.

İnsan emeğinin ürünü her şeyin, bedava olanların bile, bir bedeli vardır. Günlük hayatta ihtiyacımız olsa da olmasa da kullandığımız bütün ücretsiz hizmet ve sahte-hizmetlerin bir bedeli olduğu gibi. Bunu biz ödemiyorsak bir başkası ödüyor demektir. Bazı durumlarda da biz ödediğimiz gizli veya dolaylı bedeli fark etmiyoruzdur.

Jaron Lanier’nin “Who Owns The Future” adlı kitabındaki fikirlerden yola çıktığımız bu yazıda konuya bir giriş yapmaya çalıştık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.