Sanal Alemler – 3
Davut Demirhan, 15 Şubat 2015Başlamadan önce yazının dağınıklığı için özür diliyorum. Bunları ileride açılması ümit edilenkısa argüman filizleri olarak görebilirsiniz. Belki bazılarını budayacağız bazıları ise gelişip kalın dallar olacak. Toparlayana kadar beklemek yerine ham halleriyle de olsa tartışmaya açmak, tek kişinin kısır bakış açısından kurtarıp kendi adıma da vakit kaybını önlemek istedim. Eğer bunlar zararlı ot tohumlarıysa da tespiti ve temizlenmesi böylece daha kolay olur.
Ormanda, ağaçta, yaprakta, kuşların cıvıltısında, denizin dalgalarında, rüzgarın ahenginde, böceklerin vızıltısında, yağmurun düşerken çıkarttığı seste Esma’ül Hüsna’nın yansımaları var. Bunlar bazen “doğal” da dediğimiz, Allah’ın sanatı olan şeyler. Peki insanın ortaya koyduğu güzel bir eserin arkasında da Esma yok mudur? Esma ile bu eserler arasına bir perde olarak insan mı girmektedir? İnsan eserleri varlık alemleri ile mi yoksa yokluk alemleri ile mi irtibatlıdır?
Güzel bir mimari eser bize Allah’ı hatırlatabilir. Estetik duygumuza hitap eden şehirler, binalar, küçük eşyalar bizde müsbet duygular uyandırabilir, bizi Allah’a yaklaştırabilir. Güzel bir müzik eseri, bir şiir, bir hikaye… bunların hepsinden Allah’a giden yollar açılabilir. Bunların ispatını günlük deneyimlerimize dayanarak görebiliriz.
Bir şiir gerçek aleme mi yoksa sanal aleme mi yakındır? Peki bir şiirin hakikate mi mecaza mı daha yakın olduğu konusunda ne söyleyebiliriz?
İlk etapta akla gelen şiirin sanal aleme yakın olduğudur. Tam olarak nerede durduğunu söylemek zor olsa da gerçekten çok sanala yakın olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Her şeyden önce şiir yapaydır ve bir maddi varlığı yoktur. Atomlardan değil bilgi yapıtaşlarından oluşur. Bu, şiirin hakikatle ilişkisini etkiler mi? Sanal alemlerle ilişkili bir eser bizi hakikate yaklaştırabilir mi?
Bir insan Allah’ın bir sanatı olan yağmur altındayken ve yağmurun çıkardığı sesler etrafını kuşatmışken kendi yanlış nazarı ile Esma’ya dair hiçbir şeyi görmeyebilir, duymayabilir. Onun için o an yağmur sadece kaçması gereken bir tatsızlık olabilir. Fakat aynı insan yağmur üzerine bir şiir okuduktan sonra Allah’ın bu ayetine yepyeni bir bakış kazanabilir, hakikatle arasına çektiği perdeleri sıyırma imkanı bulabilir. Halbuki şiir insan yapısıdır ve ondaki sanatın yağmurdaki sanatla kıyaslanması da mümkün değildir. Gerçekten ziyade sanala yakındır buna rağmen bir insanın gerçeğe olan bakışını düzeltebilir. Bu yönüyle, bu nitelikte bir şiir hakikatle de irtibatlıdır diyebiliriz.Bu örnekle sanal aleme ait olmanın bir şeyin hakikatle irtibatına zarar vermeyeceğini göstermeye çalıştık. Benzer örnekler mimari, müzik gibi alanlarda da verilebilir. İnsan yapısı her şey doğal olanı bozup değiştiriyor ama bazı bozmalar müsbet sonuçlar doğurabilirken çoğu olumsuz neticelere yol açabiliyor. Demirin ham halini bozmadan kılıç yapmak mümkün değil. Kılıç estetik olursa bizi bir yönden, hem estetik hem işlevsel olur ve de Allah yolunda kullanılırsa başka yönlerden de Allah’a yaklaştırır. Kılıcın somut maddi hali değil ama tasarım olan hali yani bilgisi de sanal aleme girer. Buna rağmen insanı hakikate yaklaştırabilir. Tam aksinin de mümkün olduğunu da unutmadığımızı belirtelim. Bir kılıç elbette her haliyle bizi Allah’tan uzaklaştıracak bir yapıda olabilir ya da o şekilde kullanılabilir.
Hz. Davud’a demirin yumuşatıldığı gibi günümüzde de tüm insanlığa gerçek dünyaya bakabileceğimiz birtakım filtreler yumuşatılıyor. Bunlar demirin şekillendirilmesinde olduğu gibi doğrudan dünyayı şekillendirmemize yaramıyor (maddi dünyanın daha da yumuşatılması bir başka konu ve belki yakın gelecekte nanoteknoloji ile karşımıza çıkacak) ama belki şiirde olduğu gibi gerçek ile aramızda bazı pencereler açabiliyor. Gerçek ile arasında duvarlar olan, zifiri karanlıktaki insanlar için pencereler açmak iyi ve faydalı olur ama gerçeği karşısında olduğu gibi temaşa eden talihli insanların önüne pencereler koymak sadece manzaralarını bozar. Bu yüzden pencereler bazıları için iyi bazıları için kötü olabilir. Nihai hedef tüm insanlığın pencerelerden de kurtulup çıplak gerçeği görmesi olarak koyulabilir. Ama hayatı boyunca mağarada asılların gölgelerini izlemiş ve dünyayı o gölgelerden ibaret gören insanları aniden güneşe çıkararak gözlerini kör etmek de merhamet olmaz, isabetli de olmaz.
Önce bir pencere, ardından bir tane daha açmak, gözlerini ışığa yavaş yavaş alıştırmak, tamamen özgürleştirene kadar aşama aşama ilerleme kaydettirmek en doğrusu olabilir. Pencereler burada belki hayati ama nihayetinde geçici ve araçsal bir işlev görecektir. Nihayetinde en şeffaf ve en mükemmel pencerenin bile bir filtre, bir perde olduğunu
unutmamak gerekir. Mağarada geri dönülmez şekilde hasara uğramış bazı insanlar belki hayatları boyunca bu pencerelere ihtiyaç duyacaklar ve hakikat güneşine ancak belli bir yere kadar yaklaşabileceklerdir. İstidatları bütün bütün kaybolmadan kurtarılabilen bazı talihliler ise belki bir gün hiçbir pencereye ihtiyaç duymayacak seviyeye gelebilecektir.
Etrafımızda her an yeni kalın duvarlar örülüyor. Hakikatin ışık parmakları sürekli bize uzandığı halde onları görmemiz her gün daha da zorlaşıyor. İnsanlar önce daracık odalara, oradan da içinde bulundukları ana hapsediliyor, hücre üstüne hücreye kilitlenip tecrit ediliyor.
Çoğu hapishaneye rızasıyla giriyor ve bilmediğini bilmediği için halinden de gayet memnun şekilde hayatına devam ediyor. Gözleri karanlığa alışıyor ve göremediği, belki unuttuğu aydınlık manzaraları inkara başlıyor. İnsanlık olarak ezici çoğunluğumuzun durumu bundan daha iyi değil. Aramızdan hala hapishaneye tam olarak girmemiş olanlar, belki diğerlerine yardım için girmiş ama dış dünyayı hala hatırlıyor olanlar günümüzün imkanlarını kullanarak bir eylem planı ile güzel pencereler inşa etmeli. İlk pencerelerin üzerinde katman katmanboya olması gerekebilir, belki mahkumlara pencerelere karşı ünsiyet kazandırmak için öyle pencereler inşa etmek gerekebilir ki “Bunun şimdi duvardan ne farkı var?” bile denebilir.
Ama nihai hedef unutulmadan yapılırsa bu çalışmaların kıymeti büyük de olabilir. Allahu alem.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017