Güzel Arkadaş
Oğuz Aksakal, 1 Haziran 2015Yavaş ama hızlı adımlarla yetişti otobüse. Yeri incitmeyen, nazik adımlar mı demeliydim yoksa? Öyle adımlar ki sahibi için yavaş, ama bizim için hızlı. Sadece onun koluna girdiğinizde yakalayabildiğiniz adımlar… Einstein onu tanımış olsaydı görelilik kuramını anlatırken bu hali örnek olarak verirdi herhalde. Yavaş ama hızlı adımlarla yetiştiği otobüste bir genç, şoför ile kavga ediyordu. Gencin arkadaşı da şoföre küfür ediyor ama bir yandan da arkadaşını otobüsün arka tarafına doğru götürmeye çalışıyordu. Belki de böyle devam ederse olayın sonunun karakolda biteceğinden korkuyordu, o “arkadaş”. Şoför ise öfkeden kıpkırmızı olmuş yüzü ile her an yerinden fırlayacak gibiydi… Mehmet Amca her zamanki sevgi dolu bakışları ile şoförün omzuna dokunarak yavaşça arkaya doğru ilerleyen gençlere yaklaştı, onların oturduğu yere en yakın koltuğa oturdu. Motör sesi küfürleri bastırmaya başlamıştı bu arada… Bir müddet bekledi Mehmet Amca, genç susmuştu ki, yanındaki arkadaşına “sizinle yer değiştirebilir miyiz?” dedi. Sorgusuz sualsiz kalktı o da. Biraz önce şoförü neredeyse gırtlaklayacak gencin yanına oturdu ve şöyle dedi “sizden çok özür diliyorum”. Birkaç saniye bekledi, bu arada genç öfke ile merak arası bir bakış attı yanına oturan amcaya, “sizden çok özür diliyorum, size iyi bir Dünya bırakamadım” diye devam etti Mehmet Amca. Yol boyunca sohbet ettiler ve o gencin Mehmet Amca otobüsten inerken son sözü “benimle bu güne kadar hiç kimse böyle güzel konuşmamıştı” oldu. Bu olayın ayrıntılarına girecek, size Mehmet Amca’yı anlatacak değilim. Ama hepimizin bizimle sevgi dolu, bizimle yürekten konuşacak, hatta konuşmasa bile gözlerinden sevgi fışkıran böyle amcalara (“arkadaşlara”) ihtiyacı yok mu? Gül alan, gül satan, gülden terazi tutan, gülü gül ile tartanlara ihtiyacımız yok mu?
İslam tasavvufunun en güzel örneklerini hâl olarak gündelik hayatına indirmiş böylesi güzel insanların estetiğine toplumun ihtiyacı her geçen gün artmakta. Oysa biz güzellikleri hâle dönüştürememiş birçoklarının yazdıkları, söyledikleri etkisi altında durmadan tuzlu su içiyoruz, ama susuzluğumuzun da bu şekilde giderilmeyeceği aşikâr. Örneğin, sabahlara kadar süren tartışma programlarının neticesinde bireysel ya da toplumsal sorunlarımıza çözüm bulabiliyor muyuz? Program bittiğinde, başımızı yastığa bir tür iç huzurla mı yoksa gerginlikle (negatiflikle) mi koyduğumuza bir bakalım lütfen. Kendi dünyalarında huzuru bulamamışların sohbetleri günlerce de sürse size bir yararı olmaz, olamaz. Mânâ güzelliklerini içinde yaşayan insanların sessizliklerinin bile ne kadar büyük anlam taşıdığına en güzel örnek onların sükût sohbetleridir. Evet, yanlış duymadınız, sükût sohbeti. Böyle müstesna insanların sükûtlarını anlamayanlar sohbetlerinden zaten hiçbir şey anlamazlar.
Günümüzde tasavvuf konusunda birçok esere rahatlıkla ulaşılabilmekteyiz. Biraz vakit ayırdığınızda tasavvufa dair birçok kavramı da öğrenmiş olursunuz, bu yolda söylenmiş güzel sözleri ezberler, hatta yerli yersiz tekrar edersiniz. Ne, güzel söz söyleme ne de sükût sanatını bilmeden yaptığınız bu papağanlık acaba sizde ya da etrafınızda nasıl değişimlere sebep oluyor, bunu hiç düşündünüz mü? Kaş yapayım derken göz çıkartıyor olmayasınız? İlaç sandığınız zehir olmasın sakın? Bu konu uzun ve yanlış anlamalara çok müsait ama kısaca şu hatırlatmayı yapmak isterim, eğer o sarf ettiğiniz cümlelerin ait oldukları makamların sınavları ile yüzleşecek olursanız sınıfta kalmanız kaçınılmazdır. Dolayısı ile ya göründüğümüz gibi olalım, ya da olduğumuz gibi görünelim. Asıl iş yapmaktır, söylemek değil! Bize düşen bu hayatı diyalektiğine uygun biçimde nezaket içerisinde yaşamaya çalışmaktır, mesela önce bir ayeti, bir hadisi hayatımıza tatbik etmektir, sonra bir diğerini. İncitmemek ve nihayetinde incinmemeyi istemektir mesele. Kapı kapı mürşit arayanlar, onu beğenmedim, şuna gidelim şeklinde konuya yaklaşanların kavuşacakları korkarım ancak bu işin taklitçisi, şarlatanı ya da sahtekârları olacaktır. Gerçek mürşitler sizi o kalabalıkların içinden çekip alacaktır, bundan asla şüpheniz olmasın, elbette siz tertemiz bir hayatı kendinize şiar edinirseniz, işte sizin arayışınız böyle bir arayış olmalıdır. Lütfen kendinize şu soruyu sorunuz, yarın karşıma bir mürşit-i kâmil çıksa onu anlayabilecek, sevgi ve saygı ile onu hayatımda müstesna bir yere koyabilecek, hastalıkta, sağlıkta, darlıkta, bollukta onun verdiği dersleri samimiyetle yapabilecek miyim? Siz önce neyi aradığınıza karar verin, karar verin ki bulduğunuzu anlayabilesiniz. Siz önce Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin en güzel örnek olduğuna tüm kalbinizle inanın ki bu inanış zamanla gerçek hüviyetine kavuşsun. İşte o zaman trenin katarlarından birinde kendinize yer bulur, güzel bir yolculuğa çıkarsınız… Öte yandan salih kullara ve mürşit-i kamillere beslenen sevgi, duyulan muhabbet de asla kontrolsüz hezeyanlara ve taşkınlıklara dönüşmemeli, şer’i kaidelerle örtüşmeyen yeni kural ve kaideler devşirilmemelidir. Bu sözlerimiz salih kullar ve mürşit-i kamillerin varlıklarını kabul etmeyenlere, ya da meşru daire içinde onlara duyulan sevgiyi şirk diye kesip atanlara ters geliyor olabilir. Başta da dediğimiz gibi konu yanlış anlaşılmalara çok müsait, bu sebeple daha fazla kurcalamamakta yarar görüyorum.
İnternet ve sosyal paylaşım ortamlarında maalesef tasavvuf konusunda hâlden ziyade kâl ehlinin cirit attığını, benim mürşidim seninkini döver edepsizliklerinin kol gezdiğini, gerçek mürşitlerin izni olmadan onlar ile alakalı paylaşımların yapıldığını üzülerek görmekteyiz. Bu tür paylaşımları okuyarak ya da dinleyerek güzel gönlünüzü, ruhunuzu incitmeyin. Bir Allah dostunu gördüğünüzde sizde ancak Allah (C.C.) hatıra gelir, bu düsturu lütfen aklınızdan çıkartmayın. Sizi geren, bunaltan, İslam’ın nezaket, zerafet ve huzurundan uzak paylaşımlara karşı uyanık olun. Lütfen sadece ham olanların kibirlendiğini, olgun insanların ise tevazu ve mahviyet içerisinde olduğunu hatırlayın. Sahtekâr ve şarlatanlara laf yetiştirmeye çalışmayın, sizin sözleriniz onlara yüksek ihtimal ile tesir etmeyecektir, onların peşinden koşanlar ile de tartışmaya girmeyiniz. Ancak ahmakların münakaşa ettiğini asla unutmayın:
“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında (incitmeksizin) «Selâm!» derler (geçerler).” (el-Furkân, 63)
Kimlerle birlikte olursanız onların hallerinin sizin üzerinize sirayet edeceğini aklınızdan çıkartmayın. Velhasıl, aslandan kaçar gibi bu cahillerden kaçın! Uzaklaşabildiğiniz kadar uzaklaşın… Allah (C.C.), bu dünya hayatında salih kulları ile birlikte olmayı hepimize nasip eylesin, onlarla birliktelikte vefasızlık etmekten bizleri muhafaza buyursun.
Yazıma bir arkadaşımın başından geçen bir hadise ile son vermek istiyorum. Bu arkadaşım eşi ile hastanede rutin kontrol için sıralarını beklerken, eşinin telefonu çalar, telefonun ucunda vefalı bir dost vardır. Bu dost, arkadaşımın eşine hızla
“O sizi analarınızın karnında üç karanlık içinde, peş peşe yaratır. İşte gerçek İlah olan Allah, bunları yapan Rabbinizdir. Bütün mülk ve hakimiyet O’nundur. O’ndan başka tanrı yoktur. Hâlâ nasıl oluyor da hak yoldan vazgeçiriliyorsunuz?” (Zümer, 6)
ayetini okur. Görüşme bir iki dakika sürer, arkadaşım ve eşi içeri girerler, beklemekte oldukları, iki hafta önce kıpır kıpır olan altı aylık bebeklerini kaybettikleri haberini alırlar. Cihaz hareketsiz duran yavruyu göstermekte, doktor telaşla görüntü almaya çalışmaktadır. Kimilerine göre tesadüftür bu arama, ben ise tesadüf kelimesinin yalnızca sözlüklerde olduğuna inananlardanım. Allah hepimize böyle güzel böyle salih arkadaşlar nasip etsin diyebiliyorum sadece. Arkadaşımın ve eşinin o zor günü rıza ile (sakince) karşılamalarına vesile olan o isimsiz kahramanı mübarek ellerinden öpüyorum.
Transhümanizim ve singularity (tekillik) konusunda son araştırmalarımızla alakalı bir yazı için oturduğumuz masamızın başında gerçekliği/hakikati, sanal ile takas ettirmek isteyenleri bir an mürşitleri taklit eden hokkabazlara benzetince böyle bir yazı ortaya çıktı. Kabul buyurmanız ümidiyle…
Berat Gecenizi şimdiden tebrik ederim.
“Güzel Arkadaş” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Zümer Suresi 6. Ayeti Kerimesini karşımıza çıkardığınız için teşekkürler.. Ayetin devamında ki ” bütün mülk ve hakimiyet O’nundur” ifadesini de birleştirip çok dikkatli bakmak gerekiyor gibi. burada yazılacak şeyler var ama komik ve uçuk gibi gözükebilir. fakat 7, 70 ve 700 bu 3 karanlıkta saklı gibi. Turan Ordusu, Oğuz Atamız 70 ve 700 kişilik ordular kuruyormuş. belki evren de 3 karanlık dönemde oluşmuştur. tekrar teşekkürler..