Geleceğe Dair Tehlikeler
Misafir Yazarlar, 20 Temmuz 2015MEHMET POLAT – Bu yazıda Technocalyps isimli belgeseli araştırmaya devam edeceğiz. Burada şunu belirtmem gerekiyor: 2006 yılında belgeselde öngörülen bir çok sonuç o zaman şimdiden çok daha çılgınca ve alakasız görünüyordu. Değişimin bu son 10 yıldaki iivmesine ve insanlığın dimağına değişik araçlarla yerleşmesine bakarsak belgeseldeki bir takım “imkansız veya ütopik görünen” argümanın da aslında zihinler hazırlandığında son derece ciddi ve tehlikeli argümanlara dönüşebilme olasılığı vardır. Hali hazırda sadece kısa süredir kullanıyor olduğumuz internet gibi araçların sonuçlarını daha göremiyor olmamız, bahsedilen değişikliklerin mümkünatını doğru ölçemememiz anlamına gelebilir.
Kısacası, tehlikeler küçümsenmemelidir ve ne kadar hızlı harekete geçirilirse o kadar iyi olacaktır.
Yaptıkları işin etik zorlukları olduğu gibi kısa vadede görülecek teknik zorlukları da var. Belgeseldeki konuşmacılardan biri IQ yükseltmekten ve bu tip çocukların bulunduğu bir sınıfta, ailesi bunu yapmamış olan bir çocuğun ne hissedeceğinden bahsediyordu. Bu ihtimalin tersi de pekala mümkündür hatta bir öncekinden daha muhtemeldir. Bu konuda sahte bir başarıya ulaşacak olduklarını var saysak da yolda kırmaları gereken çok yumurta var ve bunun için de bir çok etik zorluğu daha öncesinde ortadan kaldırmaları gerekli. Popüler kültürdeki yansımaların da genel olarak en başta distopia örneklerinden geliyor olması (verilebilecek örnekler deus-x adlı oyun ya da matrix filmi) bu gelişmelerin olabilecek en kötü hallerini insanlık dimağına kazıyıp nispeten iyi görünen sonuçlara hazırlamak olduğuna dair bir spekülasyon pekala yapılabilir.
Canlıların yapılarındaki mekanik özelliklerden ve beynin maddesinin elektriksel bir devre olduğundan bahsetmişler. Benim şahsen buna bir itirazım yok. Birçok şey maddi olarak aynı görünürken mana olarak birbirinin zıttı olabilir. Semboller bunun bir işareti. Ayrıca Bediüzzaman Said Nursi de birkaç yerde insandan bir çeşit makine olarak bahsediyor. Yani canlıların makinelere esin kaynağı olan doğasını inkar etmeye gerek yoktur.
Burada bahsedilecek iki şey olabilir:
İlki insana bakış açılarının yalnızca maddi olması. Bu yüzden insanın topraktan oluşan en kesif maddesinde manaya dair işaretler varsa da bunu göremiyorlar. Bir fotona bile iki farklı soru sorup iki farklı yanıt alınabiliyorsa, Aramıyor olduğu durumda kimse bir şey bulamaz. Özellikle de insan gibi karmaşık bir modelde bu ilke çok daha belirgindir. Yani yapmaya çalıştıkları bu “cyborg” gerçeğinin birebir aynısı olamayacaktır.
İkinci olarak; bunun maddi açıdan başarıldığı durumda bile, sonucun manevi counterpartlara sahip olmayacağı için sahte bir taklitten daha ileri gidemeyeceği gerçeği. İnsanın madde ve manadan oluşan bir bütünden oluştuğunu düşünürsek manası alınmış bir insanın bir zombiden farkı olmayacaktır. Zombi de her düzeyde orjinali ne yapıyorsa onun tam tersi şeyi yapmak durumundadır. Bunun nasıl olacağına dair spekülasyonlar oluşturmak biraz zor olsa da irade ve imtihan gibi daha üst gerçekliğin mahiyeti bilinmeyen parçalarını bu tür bir varlıkla birlikte düşündüğümüzde ortaya çıkan tutarsızlıklardan birkaç senaryo yazılabilir.
İnsanların bu tip yapay taklitlere ruh isnat etmekte ne kadar aceleci oldukları gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle zamanımızın insanı iyi yapılmış illüzyonlara çok hızlı kanma eğilimi göstermektedir. Çok basit bir örnek olarak bir filimdeki gerçek olmayan bir karakter için üzülebiliyor olmamızı buna örnek gösterebiliriz. Bu illüzyonun ne kadar gerçekçi olduğu ile ilgilidir ve filmi yapanların en temel düzeyde aslında bizi aldatıyor oldukları aklımıza bile gelmez. Bunu gerçek dünya ile bağlantılı bir empati duygusu ile yapıyor olduğumuz eleştirisi de tutarlıdır. Ancak Wall-e gibi bir filmde açıkça bir iş makinesi olduğu belli edilen -şuursuz- ana karakterle rahatlıkla empati kurabiliyor olduğumuzu göz önünde bulunduracak olursak, zamanımız insanının gönüllü olarak bu tür bir illüzyona girme eğiliminde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yapılacak asıl hamlelerin gerçeğinin aynısı gibi görünen robot köpek ya da iki milyon fonksiyonlu antropomorfik robot hizmetçi gibi adımlardan sonra gelecek olacağını düşünürsek bu bozulmanın ne derece mümkün olduğuna dair bir fikir sahibi olabiliriz.. Yani alıştırarak ve nihayetinde orijinalin özelliklerini tamamen terk ederek. (Rahatlıkla kurdukları yeni bir devre sisteminin insan beyninin işleyiş sisteminden daha “verimli” olduğunu söyleyebilirler.) Yani zaten amaçladıkları şey gerçeğin taklidi bile değildir.
Ayrıca insanın acziyetinin hikmetini anlamayıp da kendine dövme yapar gibi robotik organlar takacak insanların zamanına da çok yakınız. (Biyonik uzuvlardaki gelişmeleri izlemek ilginç şekilde heyecan verici.) Bu mesele şu anda yalnızca sakat insanlara yapılıyor ancak estetik ameliyatları gibi daha geniş bir topluma sunulması yalnızca zaman meselesi. Konuyla ilgili takip ettiğim videolardan yaptığım çıkarıma göre dokunma hissinin bu tip araçlarla aktarılabilmesinin bu tür transplantların topluma sunulmasında patlama yapacağını düşünüyorum. Meselenin ahlaki tartışması bir yana bir sektör oluşturulup bu konuda ilerlemenin sağlanması için yeterince kaynak bulunabilmesi için bile bu meselenin gelistiricilerinin bunu tıbbi alanın dışında kullanmak için savaş vereceğini düşünmek mantıklı olur diye düşünüyorum.
Ted gibi platformlarda bu tip şeyleri geliştiren insanların konuyu sakatlara yardım temasının içinde işlerken “hiçbir şey size engel olamaz” ya da “bu tip şeyler artık kader değil” gibi çok daha derin yaklaşımlar kullanıyor olmaları da bu işle ilerde neyin planlanacak olduğuna dair ipuçları içeriyor.
Ayrıca bu tip meselelerin tanıtımını yapanların ilk bakışta da anlayabileceğimiz ve meselenin pozitif tarafı olan “Mutlu engelli insanları” sürekli gözümüze sokmaya çalışma çabası; projeleri geliştiren insanların bu yeni teknolojilerin altında çıkabilecek tehlikelerin farkında olabileceğini gösteriyor. Daha da kötüsü; bu kişilerin, pozitif kısımları göstererek negatif kısımların bilinçli olarak saklandığı hissiyatını uyarıyor.
İçinde irfan olmayan verideki artış da buradaki sıkıntılardan başka bir tanesi. İnsanlık tarihinde çok küçük bir zaman diliminde olmuş olan niceliksel bir artış paternini bütüne uygulamak ve buradan orada zikredilen sonuçları çıkarıyor olmak ise bir çeşit cahillik. Verinin işlenme biçimi dahi kendi içinde bir sorundur ve işleme paternlerindeki farklılıklar niteliksel farklılıklar olduğu için veri artışı ile aynı hızda gelişmez. Çok basite indirgenmiş bir örnek olarak Hollywood’un son dönemdeki halini buna örnek gösterebiliriz. Üretim kapasitesi kemiyetle ilgiliyken insan gibi kompleks bir varlığı tatmin edebilecek iyi film yapmak keyfiyetle ilgilidir. Sonuçta her yıl belki bir tane iyi film çıkarken sürekli artan sayıda yüzlerce kötü CG zırva çıkıyor. Tabi ki maneviyatın her türlüsünü reddeden bir bakış açısı için bu bir sıkıntı değil.
Biz burada insanın gerçek melekelerinin bununla tatmin olmayacağını söyleyebilsek de, şu an hedef alınan insan tipi bunun farkında değil ve bütün yıkım yalnızca bizim gibilerin görebileceği bir şekilde cereyan ediyor. Ayrıca zaten hali hazırda hedeflenen şey insana müdahale edilip insanın yapısının bozulması. Böyle bir projede ilk başta çevresel faktörlerle toplumun algısının birbirini takip ederek aşağı inmesi doğal. Yani biz, ne kadar insanın bununla tatmin olamayacağını ve kalitenin düştüğünü söylesek de bu da planın bir parçası. Tehlikenin fark edilmesi için ne yapılması gerekli bilmiyorum. 20 farklı araçla dimağı karartılmış bir adamın kendi insanlığını ve potansiyelini yeniden görmesi, yani bir nevi dirilmesi neye bağlıdır? Hangi araçlar kullanarak yapılır?
İlgi çekici olan şey şu ki, belgeselde buradaki bir zayıflıktan da bahsediliyor ve bütün bu değişimler olurken insanın manevi ihtiyaçlarına daha da müdahale edebilmek için uyuşturucu maddelere dikkat çekiliyor. Buraya kadar düşünülmüş olmasının sebebi insandaki iç melekelerin tatminin kendi yapmaya çalıştıkları şeyle imkansız olduğunu biliyor olduklarının kanıtı. Ayrıca bütün bu illüzyon araçlarına rağmen insanın uyanacak olmasından da korkuyor olmalılar.
Sonsuz yaşama dair söylenilen şeye görsel olarak bir süreliğine ulaşabileceklerini düşünüyorum. Ancak Efendimizin Hadisine bakarsak elde edecekleri sonuç yalnızca yaşıyor görüntüsünde olacak olmalı. Yapay beyin teknolojisinin 3d printle alakalı olduğunu görmek zor değil. Nedense bu konu bana hep zombileri hatırlatıyor.
İkinci kısım ise daha önce bilimin kırpılmış araçlarıyla katledilen gerçeklik algısı kullanılarak maneviyatın yeniden yapılandırılması ile alakalı. Rene Guenon’un Kitabında bahsettiği bir şey bu. Neden düşüşün son noktasında yapılacağı ile ilgili biraz fikir yürütebiliyorum. Bahsedilen diğer dinlerin dedikleri şeyle ne kadar tutarlı olduğunu bilmiyorum ancak islamdan bahsettiği kısımda, bütünün kırpılmış saçma sapan bir cüzünü kullanıyor olduğu gerçeğine bakarsak bir şey bilmeyen insanlar için yapılmış bir göz boyamadan ileri gitmiyor olduğunu görmek zor değil. Bu tip bir büyünün tutması için inanca ait algının neredeyse tamamıyla ölmesi gerek. (Belirli toplumlarda açıkça görülebiliyor.) Bu tip bir dönüşümde anlaşılırlığını kaybeden her parça tekrar tanımlanabilir. Bu gün bazıları bu dönüşüme hazır olsa da toplum olarak bu tip bir inanışa geçilmesine biraz daha var gibi görülüyor.
Sahte maneviyatla ilgili yazabileceklerim sınırlı. Ancak şunu söyleyebilirim; 20 yaşındayken İlk yazdığım hikayelerimden birindeki kötü karakter technocalyps’teki “digital messiah” bölümünde bahsedilen amaca ulaşmaya çalışıyordu. Pozitif bilimlerle uyutulmuş olan aklımla ihtimalleri tarayarak rahatlıkla ulaşabileceğim bir sonuçtu bu. Zamanın mahluk olduğu bilgisi ve 4 boyutun dışında zamanın nasıl görüneceğini hayal etmek herhangi bir insanı böyle sapkın bir sonuca ulaştırır sanırım. Bu kısımda en ilginç bulduğum şey ise zamanın yapısını akla yaklaştırırken Bediüzzaman Said Nursi’nin ezel tarifine çok yakın bir tarif kullanıyor olmalarıydı.
Bu yapılan işler şimdiden sinemada bir çok alanda dile getiriliyor. Transcendence ve interstellar bu konulara iyi birer örnekti. Interstellar filminin ilk 30 dakikasında filmde olacak neredeyse her şeyi tahmin ettim. “Evrene ve kendi kaderine hakim olana kadar evrilen insanlık” algısından tutun (Bu önermenin daha rahmani bir karşılığı olabileceğini düşünüyorum. Yeryüzü halifesi olmakla ilgili.) yapay zekanın “daha güvenilir” olduğuna kadar bir çok önerme içeren film bir de “kalbinin sesini dinlemek” gibi hiç de ikna edici olmayan bir dış görüntü almaya çalışıyor. (Yanlış anlaşılmasın filmi çok beğendim)
Son olarak belirtmeliyim ki bütün bu hareketin şimdi sinema ve oyun dünyası gibi araçlar kullanılarak yavaş yavaş gün yüzüne çıktığını izlemekten ilginç bir zevk alıyorum. Açıkça insanlığın şimdiki dimağı bile yukarıdaki önermelerin bir çoğuna hazır. Etik olarak aşılması gereken bir takım bariyerler dışında her şey yalnızca zaman meselesi gibi görünüyor. İnsanın bedenine nüdahale fikri, daha önceki sapkın akımlardan bunu ayırıyor. Tüm bu gelişmelerin “iyiye gitmesi” için ne kadar mücadele edilir bilemiyorum. Gelişmelerin bir çoğunun rahmani bir karşılığı var mıdır? Onu da bilmiyorum. Ancak bir kısmının manevi disiplinlerde kadimden beri olan sonsuz hayat ve kamil insan gibi olguların sapkınca karşılıkları olduğu ortada.
Şu anki imkanlarıyla yavaşça yaptıkları propagandaları çok kuvvetli ve bütün dünyada oluşan yeni olan her şeye ve bilime tapan insan modelinin de çoğunu kandırabilecekler. Hatta hali hazırda da kandırdıklarını görebiliyorum.
“Geleceğe Dair Tehlikeler” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
bu yazı ve sitedeki tüm paylaşımlar için teşekkürler. geçmişte teknolojinin hiç olmadığı bir zamanda veya ( anladığımız anlamda olmayabilen )başka teknolojilerin kullanıldığı bir zamanda, şu anki mevcut zamanda ve gelecekte kimbilir hangi teknolojinin olacağı bir zamanda ortak payda iyilik ve kötülüğün her zaman hazır ve nazır olacağı değil midir ? dış araçlar seçimimizi gerçekten etkiliyor olabilir mi? bir kabul etme potansiyeline sahip değil miyiz ?
mevcut tüm araçlar bir bıçak mesabesinde gibi. sadece bir araç. kendi halinde sadece biiznillah işlevsel. bıçağın biiznillah kesmek işlevine fıtri sahip olması gibi. artık ekmek mi keser adam mı keser onu kullananın seçimine bağlı…bıçağı yapanın amacı da sanki önemsiz. köle değil iseniz yine seçebilirsiniz.
yazıdan bir bölüm:
“Sonsuz yaşama dair söylenilen şeye görsel olarak bir süreliğine ulaşabileceklerini düşünüyorum. Ancak Efendimizin Hadisine bakarsak elde edecekleri sonuç yalnızca yaşıyor görüntüsünde olacak olmalı.”
bu Hadisin ne olduğunu merak ediyoruz. burayı tam anlayamadık. Makale teknolojinin geleceğin insanı psikolojisini incelediği için çok spesifik yaklaşımları da içinde barındırıyor. kendi adımıza biz hepsine inanıyoruz. yapılan işlerin Hayır adına yapılmadığı için bu karşıt eleştiri ile yazılan yazıya kendimizi daha yakın buluyoruz. yapılan işlerin İnsanın inanç duygusu üzerinde oyunlar olarak tezahür ettiği söylenebilir. çünkü insan İnanç sahibidir. İnsan inanmadan yaşayamaz. bir çok farklı yaratımın açıklanması ve bilinmesi için Allah’ın esmaları vardır. bu esmalara kimi insanlar put demiştir. Bilgili ateistler doğa olayları ve fizik kanunlarına tapmıştır. sonuçta bu tapınma esmalaradır. asıl araştırma konusu Onların hayatı algılayışları, neyi empoze etmeye çalıştıklarını somut bir şekilde açıklanması gerekmektedir. dinleri değiştirmeye çalışıyorlar, bu noktada insanın alışkanlıkları, inançları ve bedenlerini değiştirmeye çalışmakla işe başladılar.
Kadere teslimiyete inancı “Interstellar” filminde de görmekteyiz. her ne kadar kendi kaderini çizmek gibi gözükse de aslında biçilmiş bir yazıyı okumanın mecburiyetinden kaçılamamış. şöyle ki; filmde çocuk hayalet olan babasının kendisine O’nu asla göndermemesi için şifreli yazılar yazıyor. fakat gizli olan Nasa üssünün koordinatlarını neden veriyor. maden Satürn’e gitmemesini istiyor bunu neden yaptı? bunu yapan hayalet babası değildi o zaman. zaten o hayalet yada başka bir boyuttan iletişime geçen babası bir kere o boyuta intikal edeceği kaderi işlenmiş. bu her ne şekilde olursa olsun yaşanacağının teslimiyetini görmekteyiz. zaman boyutunun kestirme yolları çok ilgi çekici. fakat bunu içselleştirip hazzına varabilmek bizim harcımız değil gibi.
Yapmak istedikleri felsefenin insan psikolojisinde ki tahribatın anlaşılması adına çok güzel bir yazı oldu. paylaşım için çok teşekkürler..