Operadaki Robot

, 14 Temmuz 2015

My Fair Lady, 1950’lerin ünlü Broadway müzikaliydi, sonrasında da 1964 yılında başrolünü Audrey Hepburn’ün oynadığı bir Hollywood versiyonu da çekildi. George Bernard Shaw’ın, Pygmalion isimli oyunundan esinlenen bu müzikalin (dönemin İngiliz sınıf sistemine olan eleştirisini bir kenara bırakırsak) temel hikayesi ise, alt sınıftan bir kadının eğitimden geçirilerek soylular arasında sırıtmayan bir hale sokulmasını anlatır. Tabi tahmin edilebileceği gibi, bu iddiayı sahiplenen ve taşra ya da kenar mahalle kızını eğiterek soylular arasına sokan erkek karakter, zamanla bu kıza aşık olur ve hikaye gelişir.

Bu hikayenin yüzlerce versiyonu yapıldı ve herkesin aklında en az bir tanesi vardır diye tahmin ediyorum. Ancak bu hikayenin bir katman daha derinine inersek ve G.B. Shaw’ın eserine adını veren Pygmalion karakteri kimdir diye bakarsak, çok da ilginç bir noktaya gelmiş olacağız.

Pygmalion, Ovid’in “Metamorfozlar” manzumesinde hikayesi anlatılan bir heykeltraştır. Venüs’ün tanrıçalığını reddeden Propoetides (Kıbrıs’lı kız kardeşler), tanrıçanın gazabına uğrarlar ve utanma duygularını unutup, fuhşa dalarlar. Onların bu ahlaksız ve aşağılık hallerini gören Pygmalion, kadınlara olan ilgisini kaybettiğini söyler ve kendi hayalindeki kadının heykelini yapmaya başlar. Tabi sonunda kendi yaptığı heykele aşık olur, Afrodit’e adaklar sunar ve heykeli öptüğünde, heykel canlanır, evlenirler ve çocukları olur. Frankenstein’dan, Pinokyo’ya, insanın “cansız bir objeden, kendi suretinde bir şey inşa etmesi ve bunun tanrısal bir biçimde canlanması” teması üzerine kurulan onlarca hikaye sayılabilir. My Fair Lady ve benzer hikayelerde ilginç olan bu temanın somuttan soyuta geçerek davranışlar üzerine odaklanarak, alt sınıf bir karakterin davranışsal olarak eğitilerek üst sınıfa aitmiş gibi davranmasını konu edinmeleridir.

Günümüzdeki yapay zeka ve robot teknolojisinin birleşimi düşünüldüğünde, yukarıda bahsettiğimiz hem cansız maddenin hareket eder hale gelmesi hem de davranışsal öğrenme süreçlerine dahil olması mümkün gözüküyor. Yapay Zeka gelişiminde temel yaklaşım olan kendi kendine öğrenen sistemler geliştirme çabası, YZ’nin bilişsel yapısının insana benzetilmesi sürecinde önemli bir yer alıyor. Yakın zamanda vizyona giren Chappie filminde de bu öğrenme süreci merkeze alınarak, dokunaklı bir hikaye anlatılıyordu.

Benzer bir robot hikayesi de geçtiğimiz günlerde Avrupa’dan geldi. Gob Squad isimli, Alman ve İngiliz sahne sanatçılarından oluşan bir performans grubu, My Fair Lady müzikalini dönüştürerek, My Square Lady olarak sahneye koydular. Ancak bu sefer My Fair Lady müzikalinin ana karakteri olan Eliza Doolitlle yerine sahnede Myon isimli bir robot vardı. Berlin Opera vokalleri ve Gob Squad sanatçıları ile beraber sahneye çıkan Myon isimli robot, opera gibi duygusal ve kaliteli performans gösterilmesi gereken bir zemine ayak uydurabilmek için iki seneden fazla çalıştırıldı. Gob Squad üyelerinden Bernard Hansky verdiği bir röportajda, Myon’un kendilerine dahil olduğunda boş bir levha gibi olduğunu belirtti ve “Önümüzde bir sandalyede oturuyordu ve başka bir şey yapmıyor, bize bakıyordu. Ancak son iki yılda, insan davranışları ile ilgili çok şey kazandı ve şimdi bir çok şeyi kendi kendine yapabiliyor.” diyerek gelişimin hızını aktardı. Gob Squad kendi internet sayfasından bu projeyi ve projenin kendilerine göre anlamını anlatırken ilginç bir dil kullanıyor.

“Bu fikirden çok etkilendik, çünkü kesinlikle biliyorduk ki, Myon’un eğitim sürecinde, insan doğası hakkında her tür zihin zorlayıcı soru ortaya çıkacaktı: insan olmak aslında ne demekti? Duygular neler ve biz bunlara neden ihtiyaç duyuyoruz? Robot da bunlara ihtiyaç duyar mı? Neden bir yapay zeka istiyoruz? Neden Opera ile ilgileniyoruz? Myon sahneden kostüme ihityaç duyar mı?”

Myon, orkestrayı yönetmeyi, örneğin kırmızı rengi görünce belirli bir tepki verebilmeyi ve oyuncularla beraber şarkı söylemeyi ve belki biraz da dans etmeyi becerebiliyor. Ancak grup üyelerinden Hansky tam da beklediğini bulamamış gözüküyor, Hansky’nin sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla popüler kültürün inşa ettiği robot algısının da bunda payı var. Hansky, “Başta biraz daha fazla beklentim vardı. Bir robotla çalışacağınızı duyduğunuzda filmlerden sahneler aklınıza geliyor, ancak gerçek sizi biraz hayal kırıklığına uğratıyor.” şeklinde bu duygularını ifade ediyor ve ekliyor “Benim açımdan robotlarla bu kadar yeter, sahnede en azından.”

kob_mysquarelady_2204

Hansky’nin bu konudaki duyguları her ne kadar hayal kırıklığı olsa da, aynı anda dünyanın her yerinden yapay zeka ve robotlar üzerine onlarca gelişim haberinin gelmesi, bilim insanlarının bu konuda ne kadar odaklanmış bir biçimde çalıştıklarını gösteriyor.

Girişte belirttiğimiz kadar derin kökleri olan bu duygu ve belki de bu iştiyakın sebebi, insan önce sadece dile getirebildiği ve hayal ettiği geleceği şimdi elindeki imkanlarla, neye hizmet ettiğini ya da ne yaptığını tam anlamadan, sonuçları düşünmeden inşa etmeye çalışıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.