Simülasyon Argümanı Üzerine

, 7 Temmuz 2015

Birkaç arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk. Konu bir yerde simülasyon argümanına geldi. Ateist olan arkadaşım simülasyon argümanının kendisine hoş geldiğini çünkü hayatımıza bir anlam ve amaç kattığını söyledi. Kendisine ciddi saygı duyduğum ve fikirlerine kıymet verdiğim bu arkadaşın böyle düşünmesi bana çok ilginç geldi. Oldukça zeki bir insan bu argümanın cazibesine bu kadar kolay kapılıyorsa daha geniş kitleler üzerinde bu argümanın ne kadar etkili olabileceğini düşündüm. Ayrıca arkadaşımın bu sözleri bana bu argümanın ateistler için nasıl bir kıymeti olabileceğini de daha önce hiç fark etmediğim bir tarzda gösterdi. Böylece zaten gündemimde olan bu konu üzerinde daha yoğun şekilde kafa yormaya başladım.

Evrenimiz bir simülasyondan mı ibaret?

İnsanlar bir gün tüm bir evreni simüle edebilecek güçte bir bilgisayar yapabilecek mi? Eğer yapabilecek dersek bunun çok önceden gerçekleşmiş olmasının önünde bir engel var mı? İleri bir uygarlık çok önceden bir evren simülasyonu yapmış ve biz şu anda o simülasyonun içinde yaşıyor olamaz mıyız? Ya da bu ileri uygarlığın yaptığı simülasyonun içindeki bir ileri uygarlığın yaptığı bir simülasyonun içindeki bir simülasyonda yaşıyor olma ihtimalimiz yok mu?

Uçuk gözüken bu fikrin savunucularına göre bu sadece küçük bir olasılık değil, eğer belli kabullerden hareket edersek bu sonuç neredeyse bir zorunluluk. Neredeyse kesin olarak bir simülasyonda yaşadığımızı iddia ediyorlar.

simulasyon_argumani_1

Savunucuları detaylarda farklılaşsa da argümanı şöyle özetleyebiliriz: Evrende bizim veya bizim dışımızdaki bir uygarlığın bir gün böyle bir simülasyon yapabilecek kapasiteye ulaşma olasılığına yüksek dersek bu bizi şu sonuca götürüyor, ilk simülasyon yapıldıktan sonra birçok başka simülasyonu yapmak da kolay olacak ve hatta bu simülasyonların içindeki uygarlıklar da kendi simülasyonlarını yapacakları için sonsuza yakın sayıda ve yalnızca bir tanesi gerçek olan evren meydana gelecek. Bu mümkün ise aynı şey geçmişte de olmuş olabilir. Kendi evrenimizin simülasyon mu yoksa o biricik gerçek evren mi olduğundan emin değilsek neredeyse kesin olarak simüle edilmiş bir evrende olduğumuzu söyleyebiliriz, yüksek olasılıklı olan budur. Çünkü o tek gerçek evrende olma olasılığımız neredeyse sonsuz ihtimal arasından yalnızca bir ihtimal.

Burada ilk göze çarpan bazı ön kabuller şunlar:

  • Bilinç yalnızca canlılarda bulunmak zorunda değildir, örneğin bilgisayarı oluşturan maddeler ile de meydana getirilebilir.
  • Fizik kanunları dışında bir gerçeklik yoktur. Bilinç gibi fenomenler de fiziğe indirgenebilir.

Yani oldukça fizikalist bir bakış açısı bu argümanın temel dayanak noktasını oluşturuyor.
Her ne kadar neredeyse hiçbir gözleme dayanmasa ve çoğunlukla yanlışlanamaz (dolayısıyla bilimsel olmayan) iddialardan ve tahminlerden ibaret olsa da bu argüman birkaç açıdan insanlara cazip geliyor ve gelecek. Örneğin,

  • Allah’la irtibatı kopuk olduğu için anlamdan yoksun bir hayata silik ve sanal da olsa bir anlam katılmış oluyor. Bir ateist tamamen kör doğa kuvvetlerinin eseri olan hayatının anlam ve amaçtan yoksunluğuna bu argümanla bir ilaç bulduğunu düşünebiliyor. Eğer bir uygarlık üzerimizde gözlem yaparak bir sorununu çözmek, bir şeyi öğrenmek için bizi “yaratmışsa” bu, yaşadığımız hayatın bir açıdan anlamlı olduğunu gösterir.
  • Öyle olması gerekmediği ve başka bir evren de pekala mümkün olduğu halde, evrenimizdeki fizik kurallarının hayatın ortaya çıkmasına ve barınmasına imkan verecek şekilde “ayarlanmış” gözükmesi ateizm için bir problem teşkil ediyor. Ateizm cenahından bu probleme verilen temel cevap genelde şu oluyor, eğer evren bizim ortaya çıkmamıza ve bu soruyu sormamıza imkan verecek ayarlarda olmasaydı zaten burada olup bu soruyu soramazdık. Bu cevabın pek de ikna edici olmadığı aşikar. Simülasyon argümanı bu ince ayarlara daha iyi bir açıklama getirmiş oluyor.

Halbuki biraz üzerine düşününce gözüken şu ki bir simülasyonda olmak kör doğa kuvvetlerinin dışına çıkıldığı anlamına gelmiyor. Simülasyonu kuran medeniyet de sonuçta amaçsız doğal kuvvetlerin bir sonucu. Temel, anlamsızlık üzerine kurulursa sonradan buna anlam eklenmesi mümkün değil. Ancak kökenimizdeki anlam kadar anlamlı olabiliriz. Evrenimiz iç içe birçok simülasyon evrenin son halkası olsa bizim hayatımızın anlamı ancak tüm bu evrenleri içeren gerçek evrenin anlamlı olmasına bağlı olurdu. Orada anlam yoksa zincire yeni bir simülasyon katarak anlam ve amaç eklemek mümkün değil.

Fizik kanunlarındaki ince ayara getirilen açıklamada ise benzer bir problem var. Eğer orijinal gerçek evrende bizim evrenimizdekine benzer ince ayarlar yoksa zaten onların da evren simüle edecek bir medeniyet kurması mümkün olmaz. Eğer ince ayarlar onlarda da varsa zaten problem devam ediyor demektir.

Bu argümanla getirilen açıklama ve çözümler Tanrı’yı inkar için getirilen “bizi uzaylılar yarattı” açıklamasına benziyor. Probleme bir çözüm getirmiyor ve sadece yeni bir halka eklemiş oluyor. Uzaylıları da başka uzaylılar mı yarattı? Bir yerde durup açıklama yapmak gerekecek.

Gerçi simülasyon argümanı savunucularından olan Mark Solomon da kitabında yukarıdaki gerekçelerle, simülasyon argümanının Tanrı fikrine yaklaştırmadığı ya da ondan uzaklaştırmadığını, Tek Yaratıcı’nın varlığı ile ilgili tartışma konusunda simülasyon argümanının yeni bir şey söyleyemediğini belirtiyor. (Mark Solomon, On Computer Simulated Universes, s.37)

Mark Solomon

Mark Solomon

Tehlike

Evrenimizin bir ileri uygarlığın simülasyonundan ibaret kabul edilmesi Allah ile olan tüm bağlarımızı kopartır ve bizi bir anlamsızlığın ortasına atar. Matruşka evrenler (iç içe simülasyonlar içeren evrenler) varsayımında orijinal evren anlamlı olsa bile her bir katman sonraki evreni anlamdan biraz daha koparır. Ve bu zincirin neresinde olduğumuzu bile bilemeyeceğimiz için artık bir bilinmezlik ve muğlaklık içinde tamamen kaybolmuşuz ve neredeyse yokuz demektir.

Bu sonuçların gerçekleşmesi için bunun bir hakikat olması da gerekmiyor. Bir insan kuruntusuyla dünyayı kendisine çok çirkin bir surette gösterebildiği gibi bir simülasyon vehmiyle kendini yokluk alemlerine salabilir. Varlık içinde yokluk çekmek deyimi böyle bir insanı çok güzel anlatır.

Gerçek ne olursa olsun insan kendi suistimaliyle gerçeği kendisi için değiştirebilir ve kendisini bir cehenneme atabilir. Simülasyon argümanının da asıl tehlikesi burada.

Bilinç Nedir?

Benliğin mahiyetinin bu konuda tefekkürde önemli bir yeri var. Simülasyon argümanı destekçileri bilinç dediğimiz şeyin fiziksel şeylerden ibaret olduğunu kabul ediyor, bu konu onlar için çok açık çünkü onlar için zaten fiziksel dünya dışında bir gerçeklik yok. Yalnız aslında bilinçle ilgili problemin bu kadar basit bir çözümü olmadığını hatırlamakta fayda var.

Descartes varlığından emin olabileceğimiz ilk ve tek şeyin kendi benliğimizin varlığı olduğunu söylemişti. Benliğimizin ne olduğunu biliriz, bir manzaraya baktığımızda o manzarayı görüp mekanik bir tepki vermenin yanında onu “seyreden bir şey” vardır. Bilinç derken, biz bir uyarana tepki verirken bu sebep sonuç ilişkisine “şahitlik eden şey”i kastediyoruz. İrademiz olmasa ve tüm tepkilerimiz mekanik olsa bile bilincimiz olabilir. Bilinç iradeden de bağımsız gizemli bir fenomendir.

Bazı ateist filozoflar bilincin mahiyetini açıklamakta zorlandıkları için işi bilinç diye bir şeyin aslında olmadığını iddia etmeye kadar götürür. Örneğin Daniel Dennett’a göre bilinç bir yanılsamadan ibarettir ve aslında böyle bir şey yoktur. Dennett açıklayamadığı bir fenomeni inkar ederek kurtulmaya çalışsa da aslında bilinçli olmanın ne demek olduğunu hepimiz kendi deneyimimizde biliriz. Zaten bunun dışında bir bilgi edinmemiz de mümkün değildir. Kesinlikle emin olduğumuz tek şey kendimizin bilinçli olduğudur. Bizim dışımızdaki herkesin birer zombi olup olmadığından kesin şekilde emin olamayız. Zombi terimi ile felsefede şöyle bir şey kastediliyor, bilinci olmayan ancak onun dışındaki her şeyde bizimle bire bir aynı olan bir insan. Sizin bilinçsiz bir kopyanızı oluşturduğumuzu varsayın, bu kopya bilinci olmamasına rağmen her türlü uyarana sizin vereceğiniz tepkinin aynısını veriyor olsun. Ancak bu mekanik tepkiler gerçekleşirken bu duruma “şahitlik eden” bir bilinci olmasın. İşte bu bir zombidir. Dışarıdan kimse zombi ile sizin aranızdaki farkı anlayamayacaktır ancak siz bilinçli iken zombi bilinçsizdir.

Daniel Dennett

Daniel Dennett

Eminiz ki kendimiz zombi değiliz ve bilinçliyiz. Eğer bilincin fiziksel olana indirgenemeyeceğini ve bir bilgisayar ile yapay bir bilinç oluşturmanın mümkün olmadığını kabul edersek simülasyon argümanı da içinde bulunduğumuz evren için geçerliliğini yitirir. Çünkü bu durumda yapay olarak meydana getirilemeyecek bu fenomenin (bilinç) bu evrende mevcut olduğunu bildiğimiz için evrenimiz de yapay değildir diyebiliriz. Ancak diğer insanların bile bilinçli olup olmadığından kesin olarak emin olamayacağımız için yarın bir evren simülasyonu yapılsa ve içindeki uygarlık “bilinçli gözükse” bile gerçekten bir bilince sahip olup olmadıklarını asla kesin olarak bilemeyeceğiz gibi gözüküyor. En azından günümüzdeki imkanlarımızla bu böyle. Bu durumda tartışma devam edecektir.

Ben Neyim?

Simülasyon argümanı üzerine düşünürken daima gözümüzün önünde olan ancak çok bariz olduğu için dikkatlerden kaçan benliğimiz üzerine düşünmemiz gerekiyor. “Ben” derken kastettiğimiz şey ne? Neden bir robot misali uyaranlara tepki veren bir zombi değiliz de bir bilincimiz var?

Allah ene (benlik) içine pek çok sır saklamış. Ancak ene’nin kendisi de pekçok sırrı açan bir anahtar. Ene, Marifetullah yolculuğumuzda sık sık kullanmamız gereken bir araç ve ölçü. Her şeyden şüphe edecek hale geldiğimizde bile Descartes’ın yaptığı gibi içimize dönüp hepimize verilmiş bu hediyeye odaklanabiliriz. Doğru bakış açısıyla ve samimiyetle kullandığımızda ene bizi en içinden çıkılmaz gözüken kuruntular ve hatalardan kurtarabilir.

Zamanın ruhu gereği gerçek ve sanal arasındaki perdenin her geçen gün inceldiği, gerçeğin hayale hayalin gerçeğe karıştığı bir hengamda bunlardan daha büyük bir dönüşümü, tüm gerçek algısının yerle bir edilmeye çalışılacağı bir dönemi üzerimizde hissetmeye başladık. Tutunacak hiçbir dal gözükmez ve insanlar akın akın dalalete giderken, belki de biri ya da bir şey çıkıp “ben sizin yaratıcınızım ve işte delillerim ve işte başından beri inandığınız şey” diye ilan ederken bizi akıntıya kapılıp sürüklenmekten kurtaracak olan Hz. Adem babamızdan bu yana bizimle olan eşsiz hediyemiz ene olabilir. Allahu alem.

“Simülasyon Argümanı Üzerine” yazısına 4 yanıt var

  1. Leyli demiş ki: ( 28 Ağustos, 2016, 0:18)

    Kıymetli Davut Demirhan abim, enenin de hakkından nasıl geleceklerini gayet güzel bulmuşlar ve popüler kültürün psikoloji ve maneviyata dayanan kollarında çatır çatır bunun önünü açmaktalar. Öyle zannediyorum ki böyle bir site inşa edecek kadar ufku açılmış olan insanlara bunu benim söylememe gerek yoktur? Singularity kelimesinin tam anlamıyla, bizim “tevhid” inancımızı da alet ederek hem de.

  2. ALI EMRE BAYAR demiş ki: ( 27 Haziran, 2016, 3:23)

    simulasyon hayat ve yasamlar derken neden hep bir bilgisayar yada bizden daha akilli uygarliklar akla geliyor.Bu HU inaninci olmayanlarin verebilecegi bir dusuncedir ve kisiye göre dogrudur.Bunda hata payi yok.Cunku her insanin simulasyonu kendine özgudur ve hayatina giren cikan kisiler ailesi ve arkadaslari bu simulasyonu ona hazirlamistir.Her insan ayri simulasyon yasarken , karsilastiklari tepki verme surecleri O kisilerin sinanmasi olarak Kuran da ayette gecer.Kuran denince tepki surecleri ve anlama da her kisiye has ve özeldir.Bu yuzden kimileri Batini kimileri sadece zanlarini kuvvetlendirir.furkan suresi 20 ayette simulasyonun ana hatlari olan insanlarin kesisme noktalarinda deneme metodu ile sinanmalari aktarilmistir.ayet su : Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi görmektedir.
    Goren sey RAB yani simulasyonun sahibi , sinananlar o simulasyonda kader sureclerinde kesisme noktalarinda karsi karsiya gelen kisiler. daha da ileri gidersek bu ayette simulasyonun detaylari verilmis hatta simulasyonun sadece dusunen insanlarin anlayabilecegi savunulmustur.peki neden Yaraticimiz bu dunya hayatinin hep hayal ve bosoldugunu söylerde insanlar bunu ciddiye almaz.iste simulasyon hayatinin da amaci bu..fizik kanunlari ile felsefesiz bir akil bu sirra maalesef ulasamiyor,önyargili dusunulen simulasyonun sahibi korkulan ve tanri muamelesi görmek istemiyor..cunku O bir tanri degil.Atamlar ile icimize isleyen , herseyi görur derken disaridan degil asil bizim simulasyon hayat olarak O nun icinde oldugumuzu kavrayan insanlara muhatap olur. Ayetder ki?
    Kehf suresi 45 :Onlara dünya hayatını örnek ver ki; o, semadan indirdiğimiz su gibidir. Yeryüzünün nebatları (bitkileri), onunla karıştı (yeşerdi, büyüdü). Sonra da kuruyup, ufalandı ki rüzgâr, onu savurur. Ve Allah, herşeye muktedir olandır (gücü yetendir).
    bu ayeti okuyan ha bitkiye ve suya maddesel olarak takilir ve dunya hayatinin ne oldugu sirrina vakif olamaz cunku Onun beyninde bu acilmamis ve kelimeler ona nufuz etmez..dunya hayati ile baslayan cunlenin en sonunda bir cope yani anlamsiz degeri olmayan bir seye donustugu soyleniyor ama cumlenin basinda Su yani en onemli sey gibi gorunur ve gercektir Su .Suyun anlami gercek olan gercek gibi gorunen ..savrulan cop ise aslinda kurgulanmis bir simulasyon ve sinanma yeridir..Insanlari birbirleriyle sinanan en guzel simulasyon yeridir..ve o kadar gercek gorunurki , gerceklerigi bozulmamasi icin ucu bucagi olmayan simulasyon bir evren de yaratilmistir.cunku insan bir Allah halifesi yani onun simulasyonudur.egerki sinirlari olan bir evren olsaydi inaninki ona bunu bile bilmek bikkinlik verirdi.hep cogunu isteyen insan da hersey ic ice yaratilmistir.kotu ve iyi yapi ic icedir ve simulasyon bunun neticesinde kisilerin birbirleri ile yaptigi sonuclari ile olumden sonraki dogusla gercegi anlayacaktir.Ama disinda hissettiren iste bu simulasyonun parcasdir..insan su anda Allah in dusuncesinde olusturulmus bir simulasyonda ANda var olmus ve komik olanda bitmistir.yani zaman yanilgisi icinde beklemektedir ama beklenecek bir seyinde olmadigini zamanin aslinda dunya icin uretilmis insansi ilkel bir zaman yanilgisi oldugunuda kavrayacaktir..zaman yoktur gelecek beklenmez gecmis yasanmamistir..an vardir ve sistem mukemmel isler.

  3. didem kuz demiş ki: ( 13 Ağustos, 2015, 12:12)

    insanın kendini ateist sanması herhalde en büyük simülasyon. her ne kadar naçizane fikrim gerçekte ateist olmanın mümkün olmadığıdır ise de. yüce Allah hepimize güzel anlamayı bahşetsin, varlığın en büyük günahtır sırrını açsın kısa günün karı çok olsun.
    paylaşım sahiplerine selam olsun…

  4. alaca demiş ki: ( 8 Temmuz, 2015, 2:35)

    Evrenin simülasyon olduğunu gerçekten iyi niyetli düşünen filozofların İnsanların katkılarıyla medeniyetin bu kadar hızlı gelişiminden duydukları şüphe neticesinde bu noktaya ulaştıkları düşünülebilir. fakat bu doğru olsa bile (yani simülasyon olduğu )bunu örtmek için İnsanların bunu anlayamayacakları varsayımından bunu tuzak olsun diye İnsan düşüncesine yerleştiren bir takım mühendislerin de olabileceğini aklımızdan çıkarmamız gerekiyor gibi. bunun doğruluğu ne derece ispatlanabilir? bu soru bizi aşar fakat bir örneğimiz belki olabilir. bir oluşum var. bu oluşumu düz şeffaf bir aynadan yada bir boyuttan, izlediğimizi düşünelim. bu ayna Atomun kuantum boyutunu sadece göstersin. yani her şeyi nötrinö olarak görelim. her şeyi ince yağmur damlaları gibi kesik kesik bir duman bulutu gibi görelim. buna elektronunda bir önceki hali diyelim.. bu oluşuma ikinci bir ayna yada ikinci bir boyuttan bakalım. bu sefer proton, nötron ve elekronları da gördüğümüzü düşünelim. yani bu ayna da onları bu şekilde göstersin. kendimiz Birinci boyutta yaşarken bu İkinci boyutu kendimiz dışında ya da oluşumun dışında olduğuna inanırsak bizi buraya İkinci boyuttakiler getirdi diye bir ussallaştırma yapabiliriz. bu boyutların sırasını yada kaç olduğunu önemsemeksizin İnsanın görünmesini sağlayacak boyuta ulaştığımız zaman demek ki bir başka boyut daha hissediyoruz ya da keşfedeceğiz ki bunu uzaylı diye ussallaştırıyoruz. Bunu bu bilgilerimizle yada bilgisizliğimizle reddetmek de doğru değil gibi. bu yanılsamayı Zamana kayıtlı düşündüğümüz için yaşıyoruz inancındayız. çünkü Oluşum ilk birinci evresinde zaten bitmiştir. toplam bilinç zaten evrende ve insanda yüklü herhalde ki insan keşfediyor. olmayan bir şey bulunamaz. bu konuyu daha iyi anlayabilmek için Kulbak Bilge 14. Bölümü anlayabilirsek işi çözeriz herhalde.. http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3486 burada her kıyametin ve yeni başlangıcın nasıl ve nerede başladığının ipuçları var gibi. Şu an ki oluşumumuz zamana tabi olan durum. bu Aynı mekanda farklı görünümlerin, yada sonun aynı mekanda farklı bir görünümde ki başlangıcın nasıl olabileceğini anlamamız için önemli gibi. tabi eğer varsa böyle bir şey.. bunu ilk İnsanlık başlangıcı ile bir önceki yada bu zaman ki sonu bağlayabilirsek bu işi kolaylarız gibi.

    bilinç hakkında ki düşüncelerin de bir çoğunun tuzak ve insanları tek bir kategoriye sokmak için üretilen, kafa karıştıran, insanları şüpheye sokup reddetmesi için hazırlanan programlar olduğunu düşünüyoruz. Murat Aydemir Bey’in “Yalancı Kıyamet” Makalesinde aslında bu konu mükemmel bir şekilde anlatılmıştı. Makaleden bir bölüm..

    “Bir biyolog ağacın gündüzleri oksijen geceleri karbondioksit vermesi veya toprağı su ve mineral yönünden dengelemesi karşısında Allah’ın Hakim ismini müşahade edebilir. Aynı ağaç rızkını odun satarak kazanan bir oduncuya Allah’ın Rezzak ismini müşahede ettirir. Misal bu ağaç ıhlamur ağacı ise bir hekim Şafi ismini müşahede eder. Bu nazarla bakan bir insan için Yaradan bütün kusurlardan münezzehtir ve ağacı isimlerinin yansıması olarak mükemmel yaratmıştır.”

    İnsanları tuzağa düşürmek için, aynı görmüyoruz öyleyse bunların hepsi yanlıştır. bilinç diye bir şey yok, eğer olsaydı olayları herkes aynı görürdü. bu tam bir zombi bakış açısı zaten istenen de insanların zombileşmesi. bunu Nietzsche’nin “Üstün İnsan” altında diğerlerinin de zombi olduğu kuramının yaşama geçirilmesi Sizlerinde her zaman bizleri aydınlatmak için değindiğiniz Singularity Felsefesinin bir ayağı diyebiliriz. Zaten Kuran’da Vedd Putuna değiniliyor. Ayrıca Onaltıyıldız Sitesinden Hafızanın değiştirilebileceği, istenmeyen anıların silinebileceği konuları sürekli işleniyor.. bu konu tamamen bunun alt yapısı diyebiliriz.. Bu güzel ve geliştirici, ufuklar açıcı, yeni idrakler için sorgulayıcı ve anlaşılır makale için çok teşekkür ederiz..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.