Tolkien ve Singularity – 1
Misafir Yazarlar, 13 Eylül 2015AHMET MESUT BOZKURT – Tarihin her devrinde insanın alet yapımı ile ilgisi olmuş ve bu aletler çağın ilerlemiş bilgi türlerine göre gelişmiştir. Eski çağların kayıp bilgileri arasında simya ve metalurji ile bazen fizik düzeyde veya metafizik düzeyde bir ilişki kurulmuş ve çağın ruhuna göre metafizik veya fizik/materyal bir algı ile metal işçiliği, alet yapımı vs… ilgi konusu olmuştur. Simya, o çağın bilim anlayışına egemen olmuş, bugünün dünyasında fizikçilerin merkezi bir rolü olmasının bir benzeri olarak o devirlerde simyacılar önemli rol oynamıştır. Yapılan aletler ve geliştirilen teknolojilerde bu temel üzerine yükselmiştir. Orta Çağ Avrupası’nda ve Rönesansın başlangıcında simya genel olarak gizli veya yasak bilgilerin ortak adı gibi kullanılmıştır. Mezopotamya’dan Mısır’a ve oradan da Eski Yunan’a geçen bilgilerin peşinden koşulmuş ve “kayıp irfan” araştırılagelmiştir.
Tolkien, kökleri bu derin araştırmalarda dahi bulunamayacak ama kökü olduğuna da şüphe duymayacağınız bir evren tasarımı kurar ki bizim ilgimiz de bu noktada başlar. Çünkü arketiplerden bahsedildiğinde dahi insanlığın ancak bir kaç bin yıllık tarihinin hafızasından örnekler getirilebilmekte veya vahiy gibi kaynaklarla ve tefekkür yoluyla bazı ipuçları yakalanabilmektedir. Bilgi eksikliği, yapılan/yapılacak zihinsel arkeoloji adına en önemli bariyer olarak durmakta ve bu bariyerin aşılması adına her türlü ilhama açık hayat, işlevsel olarak ilhamlarının derinliği nispetinde büyük önem taşımaktadır.
Tolkien, muhakkak bu açıdan önemli bir tefekkür sahası açar. Kendi eserinden bahsederken öğrendiği birşeyi hatırlamaya çalışır gibi bir hali vardır. “Niçin Elfçe-İngilizce bir sözlük yazmadın?” diye sorulunca “…çünkü elfçem o kadar iyi değil.” diye cevap verir ve kendi gayretini “…birşey icad etmeye/kurgulamaya çalışmadım, her zaman var olduğuna inandığım hakikati keşfetmeye çalıştım.” diye özetler. Elfçe ve gramerini, kelimelerini yazdığı diğer dilleri, karakterleri ve hikayeleri, bütünüyle bir keşif yolculuğunun meyveleridir. Bu keşif yolculuğunun ne kadar hakikate uygun olduğunun anlaşılması için bazı sağlama yöntemlerinin varlığından söz edebiliriz Hakikat zamansızdır/zaman-üstüdür ve hakiki bir hikaye, kalıpları ve suretleri değişmesine rağmen daima yaşar. Uzun ömürlülük; çağlar aşma özelliği bir hikayenin zulmani veya rahmani keşfe bakan yönleri olduğunu düşündürebilir. Belki de bu yüzden, Tolkien’in eseri geçen zamana rağmen aktüel değerini kaybetmeden yaşamaya devam etmektedir ve yine aynı çıkarımın – eğer doğru kabul edersek – bir vechi de bu hikayenin yorumlarının ve kalıplarının değişerek yaşamaya devam edeceğidir. Benim, Yüzüklerin Efendisi ve yazarın diğer eserlerine yaklaşımım biraz da bu noktadan, yani bir çeşit hakikat arayıcılığı açısından olacak ve bu yönüyle geçmişin izleri kadar geleceğin tasavvurunda da Tolkien’in üretmiş olduğu hakikatin, özün izlerinin tespiti ile ilgili bir mesainin ürünü olarak devam edecek.
Biraz aceleci olarak Tolkien’in içinde neşet ettiği medeniyetin çocuğu olmadığını belirtmek isterim. Hikayesi genel anlamda iyiliğin ve kötülüğün mutlaklaştırıldığı, yani bizatihi var olduğu ilkesine dayanmaz. Bunun yerine; kendisinin de belirttiği üzere aslolan iyiliktir ve kötülük sadece bu iyiliğin anlaşılmasının bir aracı olarak kullanılan bir arkaplan hükmündedir. Aristo’nun batı düşüncesinde oynadığı rolün bir sonucu olan fizik-metafizik ayrımına Tolkien’de rastlamayız ve hikayeciliği de Aristocu hikaye geleneği üzerine kurulu değildir.
Bu yönüyle Yüzüklerin Efendisi’nin evreninde, genel batı düşüncesinin madde ve manayı ayıran bakış açısının dışına çıkılır. Aragorn’un kılıcı Narsil, hem maddi bir kılıçtır hem de manevi bir kılıç. Orkları biçtiği gibi metafizik bir orduyu da biçebilmektedir. Elf hünerinin – alet yapma bilgisinin – bir sonucu olarak fizik ile metafiziğin kesişiminde ortaya çıkan bir savaş aletidir. Belki bu açıdan kılıcın fizik ve metafiziğin kesişiminde ortaya çıktığını söylemek de doğru olmaz, çünkü Tolkien’de fizik ve fizik ötesi ayrımı yoktur; eserlerinin genelinde şiddeti zuhurunda saklı, dolayısıyla dikkatli bakılmadığında görülemeyecek bir hakikattir bu. Sauron, varlığını hissettirdiği bir çağın sonunda hikayeye göre cisimleşememiştir. Zuhurat aleminde sadece tek göz sembolü üzerinden varlığı ifade edilir. Diğer yandan metafizik bir varlığın her türlü etkisine sahip olan yüzük çok maddi bir kalıba sahiptir. Sauron madde olarak yokken dahi çok belirgin tanımlanabilir bir nesne olarak varlığını sürdürür. Bu tercih bile klasik anlamda fizik-metafizik ayrımının yokluğuna işarettir. Hikayeyi okuyan bir kimse Sauron’un fizik mi yoksa metafizik bir varlık mı olduğu sorusunu aklına dahi getirmez, çünkü Tolkien’in evreni, rasyonel düşüncenin dışında/üstünde doğmuş bir dil kullanmaktadır ve bu evrende rasyonel soruların pek azı anlamlı olabilir veya akla gelir. Yüzük Savaşını kazanmak adına yapılan planın kendisi dahi Gandalf tarafından “bir budalanın umudu” olarak tanımlanır. Boromir, savaşının realitesini ve gücün aritmetiğini iyi bilen bir karakter olarak yüzük ile ilgili plana rasyonel, modern insana yakın bir tepki verir ama bu düşünceye o dünyada yer olmadığı için bedelini de öder. Maddi savaşın bir kahramanı olarak savaşın bu yönünü bilmektedir ve daha deruni manalara kapalı biri olarak “bir budalanın umudu”na inanmakta zorlanır, bir yönüyle batının bir çocuğu olarak rasyonel düşünce sergiler. Düşmanın silahını ele geçirince bunu düşmana karşı kullanmak, yani Boromir’in teklifi, ilk bakışta makul, izahı mümkün, anlaşılabilir, rasyonel bir tavırdır. Ancak sadece maddi vechesi olmayan bu silah, kendi devrinin/çağının en ileri bilgisi ile üretilmiş bu alet, insanı/muhatabını dönüştürme kabiliyetine sahiptir. Yani o silah da bir yönüyle rasyoyu aşmıştır.
Yüzüğün Dönüştürücülüğü: Transformatif Teknoloji
Yüzüğün dönüştürücü gücü, bir yönüyle Sauron’dan gelmektedir. Sauron daha önceden ele geçirdiği elfleri orklara dönüştürmeyi başarmış ve önceki çağlardaki savaşlarda ormanlar ve ağaçlar dahil pek çok şeyin tabiatını bozabilmiştir. Doğasını tahrip ettiği şeyler “trans”a uğramaktadır ve nihayetinde de “post” yani yeni/nihai ve bambaşka bir hal almaktadır. Evrimleştirilerek daha kötü hale gelmiş varlıklara örnek elflerin orklara dönüşmesi olabilecekken, Balrog gibi varlıklar daha ileri aşamada ifsadın son noktasında “posthuman” (insan-sonrası/ötesi) çağın varlıklarına örnek teşkil edebilecek niteliktedir.
Sauron, yüzüğü sahip olduğu karanlık bir ilmin neticesi olarak üretmiştir. Ancak yüzüğe kendisinde olan bilgiden başka şeyleri de yüklemeyi başarabilmiştir. Mesela sahip olduğu kötülüğü, amacını ve hakimiyet duygusunu da yüklemiştir. Bu yönüyle yüzük yalancı/çok aldatan bir baştan çıkarıcıya dönüşmüştür, yani bir zamanlar kendisinin olduğu gibi. Sauron’un Numenor’u aldatmak için kullandığı vaatleri, aynı şekilde yüzük de diğer muhataplarını aldatmak için kullanır. Bu vaatler ana hatları itibariyle şu şekilde sıralanabilir:
1) Ölümsüzlük: Orta-Dünya’ya bağlı veya en azından mekana mahkum bir ölümsüzlüktür bu.
2) İktidar: Diğer varlıklar üzerinde bir nevi saltanat/iktidar vaat etmektedir. Hilafet kavramının sonucu olan iktidarın, iktidarın/kudretin asıl kaynağına ayna tutmasına mukabil yüzüğün vaat ettiği iktidar bizatihi ve kendinden menkul mana-yı ismi ile bir iktidardır/iktidar iddiasıdır.
Bu iki ana vaadi birleştirdiğimizde “ebedi saltanat/devlet” gibi bir resmi de görebiliriz. Bu tanım bir yönüyle Kur’an’daki bir ayeti de nazara almamıza sebeptir. Bu ayette Şeytan’ın, Adem (as)’a olan vaadi çok benzer olarak şu şekilde gerçekleşmiştir:
Sonunda şeytan ona vesvese verdi. Dedi ki: ‘Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve hiç bitmeyecek bir saltanatı göstereyim mi?’
Ayete göre Şeytan, kendisine bir yönüyle bir kılavuz rolü de biçmiştir. Çok büyük bir vaadin yolunu göstermek isteyerek bir yönüyle bir arif/alim kisvesi altına saklanmış ve Adem(as)’a bilmediği noktadan yaklaşmıştır. Belki de en eski ve arketipik bu tuzak, Tolkien’in eserlerinde de kendine yer bulur, ama en tipik örneği Sauron ve güç yüzüğünün vaatlerinin özellikle bu noktada kesişimidir. En aldatıcı vaadin kimyası: Güç/Kudret/İktidar ve Ölümsüzlüktür.
Yüzük bir alettir ancak bir yönüyle sahibini/yapıcısını aşmış bir alettir. Sauron’un olmadığı zamanlarda dahi varlığını sürdürür ve Sauron’un geri dönüşü için saklanır. Hikayeye göre kendine ait bir takvimi/planı vardır ve yüzükten iradesi olan bir varlıktan bahseder gibi bahsedilir.
Singulariteryen Vaatler ve Yüzüğün Vaatleri
Bildiğimiz kadarıyla ilk olarak Şeytan’ın Adem (as)’a, Sauron’un Numenor’un Hükümdarlarına, Yüzüğün de herkese vaat ettiği iki temel unsur aynı zamanda bugünün de vaatleri arasında liste başı durumda. Şu an için herhangi bir Sauron veya herhangi bir “hükmeden yüzük” teknolojisi göremesek dahi en azından artık ayak seslerini duyuyoruz. Bu açıdan Singulariteryen vaatler temel olarak iki noktada kesişiyor: (1) Sonsuz yaşam/ölümsüzlük, (2) Yapay genel zekanın bir şekilde tüm evrenin kontrolünü ele geçirinceye kadar – buna evreni uyandırmak da deniliyor – bir hakimiyet sağlayacağı, muktedir/iktidar olacağı vaadi. İkinci vaat için insana yer olup olmayacağı sorusu akla gelebilir. Panteistik bir şekilde insanın da bu iktidarın bir parçası olduğu düşünülebilir, ama henüz kamil bir Sauron olmadığı için bu vaadin aldatıcı parçaları tam oturtulamadı. Özetle; yüzüğün vaadi ile Singulariteryen dünya görüşünün vaatleri arasında bir kesişim var.
Singularity’nin Yüzüğü
İçinde bulunduğumuz ve doğmakta olan çağın teknolojilerine pek çok açıdan yüzük teknolojileri denilmesi uygundur. Yüzüğün dönüştürme kabiliyeti, bu çağın teknolojileri için azami düzeyde geçerlidir, çünkü yüzük ve muhatabı arasındaki ilişki gibi teknoloji ile olan ilişkimiz, önceki devirlerdeki aletler ile olan ilişkimize göre artan hızla interaktif/etkileşimli/karşılıklı hale gelmektedir. İlişkinin interaktivitesinin artması sonucu, biz de giderek aletler vasıtasıyla konuşan değil aletlere konuşan insanlara dönüşüyoruz. Yani teknoloji artık bir arayüz olmaktan çıkıp bizim doğrudan muhatap olduğumuz ve bu muhatabiyetin sonucu kişilik atfettiğimiz bir nesneler toplamına dönüşüyor. Yüzüğün verdiği zulmani ilhamlara bedel, şimdilik ekranlarda gördüğümüz ve yarın “süslü gerçeklik” (augmented reality) ile her yerde göreceğimiz artan bir muhatabiyetiniz var teknoloji ile. Günden güne daha “akıllı” hale gelen sistemler ile bizim zihni mesaimizi daha fazla dolduran bir irtibat aynı zamanda. Aslında akıllı telefonunu veya tabletini elinden düşürmeyen, boyuna ona dokunan, sesini kaydeden, siri ile konuşan bir insanın misali, mağarasında yüzük ile konuşan ve onun dışında bütün dünya ile irtibatını kesmiş olan Gollum’a ne kadar da benzemektedir. Yine de bu teknolojiler, henüz devrimizin “tek/hükmeden yüzük teknolojisi” ünvanına çok da layık değiller. Belki sebep olduğu tutsaklık yönüyle Sauron’un hediye ettiği ve kendi iradesine boyun eğdiren teknolojilerin – teknoloji diyoruz çünkü özünde bir aletten/technos’tan bahsediyoruz – ilk adımlarına daha çok benzemektedirler, çünkü vermiş oldukları iktidar duygusu hala sınırlı düzeyde ve buna karşılık insan hayatının önemli bir kısmını işgal ediyor.
Esas itibariyle kölelik ve efendilik arasındaki en önemli fark iradedir. Bu teknolojileri kullanmama iradesi gösteremeyen insan, aslında o teknolojiden bağımsız değildir; nispetler perspektifinde o teknolojinin kölesi hükmündedir, çünkü seçim şansı yoktur. Bu tabiatı itibariyle yeni çağın teknolojileri, seçim şansı sunmamakta ve hızlı gelişime ve değişime sebep olduğundan, bu değişimin dışında kalmanın bedelini ödememek adına kendini takibe mecbur etmekte ve nispeten insan ile olan ilişkisinde bu icbar etme, iradeye yer bırakmama kabiliyetinden dolayı efendilik basamağına doğru yürümektedir. Bu noktada çok önemli bir soru belirir: “Efendilik basamağına yürüyen teknolojinin de efendisi olacak, belki de tüm teknolojinin tüm teveccüh ufkunu kaplayacak bir teknoloji, bir technos/alet olabilir mi?”. Eğer böyle bir alet olabilirse bu alet, üretilecek olan bu yeni teknoloji, mutlaka bizim çağımızın “tek/hükmeden yüzük” teknolojisi ünvanına sahip olmayı hak eder. Bizim tanımlamalarımız çerçevesinde olmasa dahi bu tek aletin ismi aslında çoktan açıklanmış durumda. Singularity’ciler bu alete “AGI (Artificial General Intelligence / Yapay Genel Zeka)” diyorlar. Oktan Keleş Bey’in kitabında ve en son olarak da Kulbak Bilge’de geçtiği kadarıyla “Ana Göz Bilgisayar “, “Suni Zeka” gibi tanımlamalar da mevcut. Kulbak Bilge, serisine göre bu çeşit bir yapay zekanın inşaası, hatta zamanın bazı sayfalarında gezebilme kabiliyeti kazanması dahi mümkün.
Ahmet Mesut Bozkurt’un SUTUBOGDA.COM sitesindeki yazısından alıntıdır.
“Tolkien ve Singularity – 1” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Bu kaliteli ve nitelikli analiz yazı için teşekkürler..
Öncelikle bu çok güzel yazı için teşekkürler.
Yüzüklerin efendisi evreninde fizik metafizik ayrımı olmaması ve narsilin hem maddi hem manevi bir kılıç olması
MÜLK-5–Andolsun ki, Biz o dünya göğünü takım takım kandillerle donattık ve onları şeytanlar için atmalar (atış yapılan mermiler) yaptık; ayrıca onlara o çılgın ateş azabını hazırladık.
Ayetten; “bu kandillerdeki madde/element vs her ne ise metafizik varlık olan şeytanlara etkisi
var. Bu maddeden yapılacak kılıç da narsil benzeri bir etkiye sahip olabilir” çıkarımını yapabilir miyiz?