Tarihi Kazılarda Singularity İzi
Feridun B. Kaya, 6 Kasım 2015Elma çekirdeği de,
elma fidanı da,
elma ağacı da,
ham elma da
ve tam kemal noktasındaki sulu bir elma da, elma ismine dahildir. Tüm bu farklı elmalar, küllî bir varlığın cüz’iler olarak, bir süreç içerisindeki görünümleridir. Evvelinden ahirine hepsi “elma hakikatinin”, “elma isminin”, “elma ismindeki küllî (tümel) varlığın” değişik formlarıdır. Ruh sabit, giydiği bedenler ise değişkendir. Küllî ve cüz’i kavramları ne demektir ve cüz ve küll kavramları ile arasında nasıl bir fark vardır konusunu, okuyucularımızın araştırmalarına havale ediyorum. Bu çok önemli kavramları yazılarımızın içerisinde zamanı geldikçe kullanacağımızdan dolayı bir aşinalık gelişeceğini tahmin ediyorum. Benim şahsi hakikat yolculuğumda bu kavramlar çok önemlidir ve bir çok duvar görünümlü kapıyı aralamıştır.
Singularity için, “daha önce böylesi zuhur etmedi.” demiştim. Bir soru yöneltmek istiyorum. “Daha önce böylesi zuhur etmedi.” demek, Singularity tarihte ilk defa ortaya çıkan bir düşüncedir manasına gelmeyebilir mi? Yani, çok ama çoook önceleri Singularity benzeri veya aynısı bir durum yaşanmış ve yaşanan bu durum global hafızadan bir şekilde silinmiş olabilir mi? Yada oradan kalan sızıntılar mit ve efsanelerde, dikkatli nazarlar için kendilerinin fark edilmelerini bekliyor olabilirler mi?
YECÜC VE MECÜC YADA GOG VE MAGOG
Kur’an-ı Kerim’de geçen “Yecüc ve Mecüc” denilen iki topluluğun kıyamete yakın bir dönemde tekrar insanlığın başına bir bela olacağını, hadis kitaplarındaki “kitabul fiten ve melahim” bölümlerinden detaylıca öğrenebiliyoruz. Kadim tarihte bunların ifsad faaliyetleri ile acı bir dönem yaşamış dünyamızın bir kesimi. Zülkarneyn ismindeki kutlu bir zat tarafından yaptırılan bir duvar/set ile bir yere (bir zamana?) hapsedilmişler. Vakti zamanı gelince o duvarı delerek tekrar zuhur edecekler. “İki çağ sahibi” manasına da gelen (yaygın kullanım çift boynuz sahibidir) Zülkarneyn ve iki çağda zuhur edecek iki kavim…
Bazı alimler Zülkarneyn ve Yecüc-Mecüc meselelerinin küllî bir hakikat olduğunu ve bu hakikatin değişik zaman dilimlerine temas ederek cüz’iler halinde harici vücuda çıktığını ifade ediyorlar. Yani tarihte değişik Zülkarneynler ve değişik Yecüc-Mecücler olmuş ve vakti zamanı geldikçe de zuhur etmeye devam edecekler (En doğrusunu Allah bilir).
Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde Yecüc ve Mecüc kavimleri “Gog ve Magog” olarak yer alır. Bu iki kavmin ne ve kimler olduğu, kökeni hakkında değişik ve detaylı birçok bilgi vardır. Bunun üzerinde durmak istemiyorum. Ama eğer bir Yecüc ve Mecüc zuhur edecekse, bunları bizim geleneğimiz (geleneği tradisyonalistlerin kullandığı manada kullanıyorum; örf ve adet manasında değil.) kavramları ile değil de zuhur etmesi muhtemel gelenekler içerisindeki kavramlarla aramak, bana daha isabetli geliyor. Bu şu demek: Yecüc ve Mecüc zuhur edecek ama görüntüdeki isimleri başka; yani onlar nereden çıkacaksa oranın geleneğine uygun isimler olacak.
Şimdi kanaatimi paylaşmak istiyorum. Bu bir tahmindir, akıl yürütmedir ve hatadan hâli değildir. Böyle kabul edilmesini isterim ve kesin bir gerçek gibi kabul edilmesinden rahatsız olurum. Bu işlerin doğrusunu Allah bilir. Ama bu edebimiz, zihnimizi dondurup, Kur’an’da bir fonksiyon olarak ele alınan aklın ve “akletmemizin” önüne geçmez ve geçmemeli.
Tahmini fikrim Oktan Keleş’in “Melekler Ağlarken” kitabındaki Yecüc ve Mecüc ile alakalı kısmından beslenmiştir. Yecüc denilen topluluğun -Oktan Keleş’in literatürümüze kazandırdığı tabirle- Şeytanîler denilen okült bir yapı olduğu.. ve Yahudilerden oluşan bu yapının, “insan eli” ile deforme (onların düşüncesinde ise modifiye) edilmiş, biyonik ve sentetik melezi; kimi tam robot ve kimi yarı robot-yarı insan yeni türler oluşturacaklarını.. bu yeni türlerin ise Kur’an’da adı geçen Mecüc isimli topluluğu oluşturdukları ifade ediliyor. Eğer yukarıda ifade etmeye çalıştığım mesele; yani “Yecüc-Mecüc” ve “Zülkarneyn” meselelerinin küllî bir hakikat oldukları ve bir yuvarlak plak gibi dönen zaman şeridine bir plak iğnesi gibi değerek, zamanın ruhuna uygun formlarda ses vermesi durumu anlaşılmaz ise, tarihte hapsedilen Yecüc ile günümüzdeki formları olan Singulariteryen kişiler arasında irtibat kuramazsınız. Tarihteki deforme edilmiş Mecüclerle günümüzde DARPA gibi yerlerde inşa edilen robotlar arasındaki bağlantıyı göremezsiniz.
Oktan Keleş’in bu konuları deşifre eden “Melekler Ağlarken” ismindeki 3. kitabı da kendinden önceki iki kitabın ruhunu bir araya getiren bir kitaptır. “Bir Meczubun Rüyası”nda mana ve tasavvuf ruhu çok tatlı bir üslup ile satırlara nakşedilirken; “Melâmî Savaşları”nda ilk defa girmiş olduğu global siyasetin derinlikleri ile içimize ürpertiler salınıyor. “Melekler Ağlarken”de ise bu iki üslubun/konunun aslında birbirleri ile iç içe ve ayrılamaz bir bütün olduğu daha üst bir bakış sağlanıyor. İlki daha çok enfüse ve ikincisi daha çok afaka yönelik iki ayrı gözün (ve kitabın) tevhid edilerek derinlikli/3 boyutlu tek bir görüş ve idrakin elde edilmesi…
EL GOOG
Tahmini fikrime devam ediyorum. Yecüc eğer çoğunluğunu Yahudilerin oluşturduğu, kötülüğü organize eden bir topluluk ise, bu topluluğun izini biz bu kültürün içinde aramalıyız. Yecüc isminden ziyade “Gog” tabiri bizim için iyi bir ipucu sağlayabilir. Çok latif bir gönül ehli büyüğümüze bu konuyla alakalı suallerimizi tevcih ettiğimizde bize bir ismi tersinden okumamızı istemişti. Bu isim “GOOGLE” idi. Tersten okuduğumuzda karşımıza çıkan ifade aynen şöyle: “El GOOG”.
Enteresan bir tevafuk. Arapçada “el” takısı harf-i tariftir ve İngilizcedeki “the” gibi belirtilenin özel ve belirli olduğunu ifade eder. Yani “o aradığın gog var ya… Hani tarihte de değişik dönemlerde zuhur etmiş… İşte bir şeye tam bir “gog” denecekse, gog denmeye seza bir şey varsa; yani “The Gog”ı arıyorsan, “EL GOOG” tam da aradığın şeydir.” Yani bu makalenin başında geçen elma çekirdeğinden sulu bir elmaya; elma-yı kamil’e; “The Elma”ya gitme meselesi burada hatırlanmalıdır. Gog tarihte zuhur etmiş; ama kamil zuhuru olan “EL Goog”la kıyaslanırlarsa bunlar onun çekirdek, filiz, ham halleri olabilirler ancak.
Bu meseleyi tam idrak etmek aynı zamanda biraz da;
Ray Kurzweil’ın niye Google’ın mühendislik bölümünün başına geçirildiğini;
bu yenilik ile beraber neden Google’ın ardı ardına çok farklı operasyonlara imza attığını ve birçok insana endişe verecek kadar büyük satım alımlara girdiğini;
ne kadar büyük robot ve yapay zeka firması ve benzeri Singulariteryen mesele varsa onlar ile alakalı firmaları niye çok seri bir şekilde satın aldığını ve yine aynı tarihlerde D-wave firmasından ilk Kuantum Bilgisayarlarından birini (bu bilgisayarın gerçek bir kuantum bilgisayarı olup olmadığı tartışmasına girmiyorum. Ali Fevzi’yi bu konu ile ilgili takip etmenizi tavsiye ederim.) satın almalarının amacını idrak etmektir.
Arapçada Yecüc kelimesinin başındaki “ye” bu kelimenin bir fiili yapanlarına; failine işaret eder. Mecüc kelimesinin başındaki “me” ise bu fiilin nesnesine işaret eder. Yani cüc yapanlar ve cüc yapılanlar. Gog yapanlar ve gog yapılanlar. Peki bu tam olarak ne demek? Bunu diğer makaleler ile izah etmeye çalışacağım.
Ama ilk soruma halen değinmediğimi fark etmişsinizdir: “Singularity daha önce zuhur etti mi?” O konuda biraz da siz yorum yapın. Ama yanına bir sorunun cevabını da ekleyerek… İki Allah dostunun “ahirzaman sorusu” dedikleri bir soru…
“Kıyametin en büyük öncüllerinden biri olan Dabbetül arz, insanlık tarihinde daha önce zuhur etti mi?”
“Tarihi Kazılarda Singularity İzi” yazısına 6 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Concerned Citizen rumuzlu okuyucumuza:
Seviyeli ve nazik tenkidiniz için teşekkür ederim. Buna ihtiyacımız var. Önümüzü görmede yardımcı olabilecek tenkitlerinizin devam etmesini ve yazınızın satırlarına sinmiş olan fikri temellerin rasanetinin meyvelerini bizlerle paylaşmanızı çok isteriz. Bu sitenin, sizin gibi Yeryüzü Mirasçılarının da Singularity, transhumanizm gibi konularda serdedeceği fikirlere ihtiyacı var.
Alakanız ve yapıcı eleştirinizden dolayı tekrar teşekkürlerimi arz ederim.
Galiba bütün bunlarla alakalı en büyük problem usul eksikliği. Geniş bir tecessüs, faal bir zeka, maneviyata açık bir düşünce, hakikat arayışı, fikir sancısı, insanlıpın dertlerini hissedebilecek bir vicdan genişliği… Peki niye böyle kendi hayal alemine hapsoluyor? Niye spekülasyonlarla muhkem hakikayleri birbirine karıştırıyor? Niye davasını sübjektif delillerle sorgulanabilir hale getiriyor? Niye tevazuu içinde dünyayı kurtarma/uyandırma gibi çocukça bir iddia taşıyor? Zaten komplo teorileri ve metafizik spekülasyonalarla ifsat edilmiş zihinler burada nasıl aydınlık bulacak?
Yazdıklarınızdan yaptığım çıkarım: Eğer yaşanacaklar elmanın kendisiyse, çekirdek olarak, filiz olarak, fidan olarak, ham elma olarak vs. daha önce yüzünü göstermiş olması muhtemel… Ama hangi perdeden gösterdi??
Tarihi kazılar demişsiniz ama sonraki yazılara bırakmışsınız. Mısır tarihinin bir ipucu verdiğini düşünüyorum. Ölümsüzlük peşindeki mumyalar, kafasında teknoloji ürünü benzeri cihazlarla firavunlar, sihirbazlık, uşaklara verilen yalancı cennetler ve daimi saadet vaadleri… Bugünümüzü andırıyor. Yoksa bugün mü onların izini taşıyor. Belki ikisi de…
Google 1 Nisan şakası olarak bu yıl elgooG olarak yayınlandı.
Adreside http://com.google/ idi. Şu anda ters görünümü kapatmışlar sanırım.
Şakanın haberi: http://www.ibtimes.co.uk/april-fools-day-2015-google-switches-perspective-search-mirrored-reversed-com-google-1494540
çok güzel bir makale gerçekten keyif alarak okuduk. Elma kelimesi Türklerde Alma olarak zuhur etmiş ve herhalde zamansız olarak durmaktadır diye tahmin ediyoruz. Aslında tahmini tarihsel olarak ilerletebiliriz. en az Musa AS’ın zamanına getirebiliriz. Belki biraz daha öncesine. Elmanın İngilizcesi Apple’ı da tersten okursak El PaPa olduğunu görürüz. Eski Mısır dininde inanışa göre göksel anadan Po tohumundan, Ra doğar. bu doğru yada yanlıştır diye düşünmeden o zaman ki inanışın sosyal hayatta ki etkisini ve dinin ne anlama geldiğini bilme açısından önemlidir. Tahrim Suresi 11. Ayette Firavun’un Eşi’nin duasına bakarsak Rabbine yani Allah’a seslenişi O’na Hitabında büyük bir beklentinin hakim olduğunu görebiliriz. bu sesleniş Musa AS’ın Peygamberliğinden önce olabilir. Apple’ın da kökeninin eski olduğu ve Türklerin bu çarpıtmayı doğrultmak amacıyla Elma dedikleri düşünülebilir. PaPa’ya baktığımızda PO Tohumu dişil özellik taşıdığı için Pa’nın Pa ile ilişkisi göze çarpar. Kulbak Bilge’de işlenmiş olan Haçı Kırmak Bölümüne baktığımızda Şeytan da Baba, Oğul, Kutsal Ruh’u Hıristiyanlara yuttururken bir yerde de Ana, Oğul, Kutsal Ruh’u yutturuyordu. PaPa derken ilk Pa aslında Ana mıdır?
Artık Mantığında bilimsel veri olarak kullanılması zamanı gelmiş gibi çünkü bu soru: ““Kıyametin en büyük öncüllerinden biri olan Dabbetül arz, insanlık tarihinde daha önce zuhur etti mi?””elimizde hiç bir görsel imaj, kabartma, yazılı kanıt olmadan cevaplanamaz gibi. Aslında cevap yazıda saklıdır. bunu anlayabilmek için tarihsel olarak en uzun süreçlerde Nuh AS, İbrahim AS, Musa AS, İsa AS ve HZ Muhammed SAV’in dönemlerini çok iyi analiz etmek gerekir. En kısa dönemde de Hz. Ali KV. dönemi, Ehli Beyt’in şehit edilmesi, Hallac-ı Mansur HZ. Dönemi, Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri Hayatı ve Moğol istilası çok iyi analiz edilmelidir. Karakter olarak en çok Nuh AS’a inanmayanlara benzeyecekleri düşünülebilir.
“Arapçada Yecüc kelimesinin başındaki “ye” bu kelimenin bir fiili yapanlarına; failine işaret eder. Mecüc kelimesinin başındaki “me” ise bu fiilin nesnesine işaret eder.” burada ki YE ve ME açıklaması çok düşünülmesi gereken bir açıklama gibi. bu düşündürücü ve eğitici makale için çok teşekkür ederiz..
Kalbimize doğan ilhamlar, zihnimize zuhur eden düşünceler ve fikirler zamanında kim bilir kimlerin latifelerinden bizlere miras kaldı. Allahualem insanlık tarihinde daha önce de Singularity zuhur etmiş ve bir “her-an” onlara karşı insanlığı uyarmış olabilir.