Gelecek Kimin? – 2

, 3 Aralık 2015

Bugün ekonomi sistemine baktığımızda yirmi yıl önce olduğundan çok farklı olduğunu görüyoruz. Bilgisayar çağının gelmesi ile havuzlarda toplanan devasa istatistiksel verinin işlenebilmesiyle bir bilgi ve teknoloji ekonomisi dönemi başladı. Bu dönemde bazı şirketlerin önü alınamaz şekilde büyüdüğünü, bulundukları sektörlerde rekabeti çekilmez hale getirdikleri ve hatta bazı devletlerden daha büyük hale geldi. Örneğin Wal-Mart’ın yıllık geliri Dünya üzerindeki ülkelerin çoğundan daha yüksek. Geçen yazıda bahsettiğimiz üzere Jaron Lanier bu şirketlere “Siren Server” ismini vermiş. Bunların ayırıcı özelliği, bilgisayar çağında kullanıcı verilerini toplayarak, Siren Server olmayan şirketlerden daha iyi kullanmış olmaları, buna bağlı olarak giderek daha ucuz ve daha kaliteli hizmet vermiş olmaları, ve en önemlisi pisayada riskleri kendi lehine azaltarak bu riskleri küçük şirketlerin ve küçük yatırımcının üzerinde bırakabilmiş olmaları. Siren Server’lara ilişkin bazı terimler üzerinde biraz daha durarak konuya açıklık getirip, bu yazıda Lanier’in çözüm önerilerinden bahsetmeye çalışacağız.

Öncelikle günümüzün bu noktada ayırıcı özelliği bir bilgi ekonomisi içinde yaşıyor olmamız. Bilgisayar çağından önce de bir şirket, örneğin bir sigorta şirketi, sunduğu hizmete bağlı olarak müşterilerinden aldığı feedback’leri değerlendirerek piyasadaki riskleri kendi adına azaltıp karını maksimize etmeye çalışabiliyordu, ancak verilerin toplu olarak işlenmesi ve internette yapılan her işlemle bilgi havuzlarının oluşturulması bilgisayar çağında ortaya çıktı. Google’ı örnek vermiştik ki bu şirket büyük ölçüde bilgi hizmeti sunduğu için bunun alanında bunu görmek kolay. Google karşısında diğer arama motorlarının silikleşerek piyasada kaybolmasının sebebi, bu alanda en iyi siren server olabilmiş olması. Siren Server’ların birçok alanda bedava hizmet sunmalarına karşılık kullanıcılarından da bedava bilgi topladıklarını görüyoruz ki bunun hukuken veya gizlilik olarak çok tartışıldığından ancak bunların da sonuçsuz kaldığından, insanların yine de bu düzene boyun eğdiğinden, bununla beraber kullanıcı bilgilerinin toplanıp harmanlanmasına karşılık kullanıcıya bir ödemede bulunmaması asıl sorunu teşkil ediyor demiştik. Peki Siren Server’ların faaliyetleriyle çok küçük bir zümrenin servetinin tırmanmasına karşılık orta sınıf insan için iş imkanlarının giderek azalmasına ve aradaki uçurumun büyümesine karşılık uygulanabilir ve alternatif bir düzen kurulabilir mi? İnternetin ve bilgi akışının sıradan insanın giderek ekonomik olarak zayıflaması pahasına dev şirketlerin daha da büyümesini sağlayacak şekilde değil de orta sınıf insanı ekonomik itibarını güçlendirecek şekilde olması nasıl mümkün olabilir ve bunun aktörleri kimler olabilir? Ne yazık ki bunun kolay ve ani bir değişiklikle olması kolay değildir, ancak sorunu iyi kavrayarak, kademeli bir şekilde yeni bir modele geçilebilir. Lanier’in bu konuda sunduğu fikirlere göz atınca bunun mümkün olduğunu görüyoruz.

İnsanların internet ortamında ortaya koyduğu emeğin karşılığını alamamasında ücretsiz paylaşım fikri yatıyor aslında. İnsanlar Youtube’da videoları bedava paylaşıyor, Wikipedia’da yazılar bedava yayınlanıyor ve Google da arama sonuçlarını bedava sunuyor. Ancak internette herşeye ücretsiz ulaşılınca birçok iş olanakları ölüyor. Lanier buna müzik sektörünü örnek vermeyi seviyor. Müzikte şarkılar bedava paylaşıldığı için eskisi gibi plaklar veya müzik cd’leri satın alınmıyor günümüzde. Sadece çok ünlü sanatçılar, konserler ve farklı etkinliklerle para kazanarak müzik sektöründe ayakta kalabiliyorlar. Buna karşılık böyle bir sektörde sıradan bir müzisyenin ayakta kalması mümkün olmuyor. Bu durum eğitim sektöründe öğretmenler, ilaç sektöründe eczacılar vs. için her sektörde düşünülebilir; internet neredeyse her sektörü bu yönde derinden etkilemiştir. Elbette birçok şeye bedava ulaşmak çekici bir fikir ama buna karşılık sıradan insanın sektöre sunabileceği değerin azalması, orta sınıfa ağır darbe vurmuş oluyor. Ve burada doğrudan kazananı görmek basit: Siren Server’lar. Bütün fikirlerin bedava paylaşımına platform oluşturan bu şirketler her paylaşımdan kendileri kazanıyorlar aslında. Wikipedia’da okunan her biyografi için kazanan tek kişi Wiki. Apple Store’da satılabilmesi umuduyla belki onbinlerce insan uygulama (application) üretiyor, ancak bunların az bir kısmının uygulaması emeğinin karşılığını çıkaracak şekilde satılıyor; ancak her satıştan AppStore kâr ediyor. Youtube’da izlenen her video için Youtube kazanıyor, buna karşılık videolarının çok fazla izlenmesi ve bunun karşılığında bir hisse alma umuduyla video paylaşanların çok küçük bir kısmı emeğinin karşılığını alabiliyor. Youtube için burada bir risk olmamış oluyor; tüm risk, video paylaşımcıların üzerinde kalmış oluyor. Riskin dijital ağda nasıl sıradan insan aleyhine dağıldığı ve Siren Server olmanın riski sıfıra indirmek olduğundan bahsettiğimiz için ayrıca ayrıntıya inmeyelim, ancak insancıl bir ekonomide riskin nasıl dağılması gerektiği konusunda da Lanier’in fikirlerinden söz edeceğiz. Peki sağlıklı, orta sınıf insan açısından sürdürülebilir bir ekonominin mimarisi nasıl olabilir?

İnternetin yeni gelişmeye başladığı dönemde henüz bu tartışmalar ortaya çıkmamışken Lanier, bu dönemde fikri “Ted Nelson” tarafından ortaya atılmış başka bir modelden söz ediyor. Nelson, “hypertext” kavramının mucidi. Nelson’un dijital ağ modelinde herkes bir serbest ajan rolunde. Herkes internet ortamında ürettiği bilgiyi AppStore, Youtube, Amazon veya Wiki gibi bir Siren Server aracı olmadan sunuyor. Bunun karşılığında internette paylaştığınız bir video veya yazı kullanıldığı zaman bu, paylaşan kişiye doğrudan bir mikro ödeme olarak dönüyor. Hiçbir bilgi orjinalinden kopmuyor; orjinal her zaman sahibinde saklı kalıyor. Buna karşılık herkes, internet üzerindeki her bilgiye ulaşmada, kullanmada ve paylaşmada serbest. Yine başka kişilerin fikirlerine atıf yaparak bir yazı yazmak, videolardan ve müziklerden oluşan çalma listeleri gibi başka çalışmalardan türetilmiş çalışmalar üretmek mümkün oluyor. Bu şekilde herkes ürettiğinin karşılığını almış oluyor.

Bu modelin günümüz modelinden farkı, herkesin emeğinin karşılığını vermesi. Günümüz modelinde internette bir çalışma sunarken bunu piyasanın bütün risklerini arttırılmış bir şekilde yüklenerek yapıyoruz. Çünkü tekelleşmiş internet platformları riski kendi üstlerinden bilgi sağlayıcı kullanıcıların üzerine atmış durumda. Bir çalışmanın yeterince başarılı olup olmadığına yine kullanıcılar karar veriyor ancak sadece belli çalışmalar ödüllendiriliyor. Alternatif modelin bu anlamda sağladığı yarar, her çalışmadan kâr eden Siren Server’ları denklemin dışına çıkarması. Bu şekilde “bedava bilgi”den mahrum kalmış oluyoruz ancak bunun karşılığında “herkesin karşılamaya gücü yeteceği bilgi”ye sahip oluyoruz.

Yine bu modelin bir getirisi de aranan bilginin yanında dikkatimizi çekmeye zorlayan alakasız, bağlamın dışındaki bilgilerden (decontextualized info) kurtuluyor olmamız. Şu şekilde ki: Bugün internette bir arama yaptığımız zaman bunu Google, Youtube, Wiki veya Facebook gibi bir platform üzerinden yapmamız icab ediyor. Bunlar da bize her zaman aradığımız sonucu vermiyor; verse de çoğu zaman bu bilgilerin kaynaklarından koparılmış bilgiler olduğunu görüyoruz. Örneğin önemli bir kişinin ne dediği ile ilgili bir video izlerken çoğunlukla 2 dakikalık bir kesit izliyoruz. Oysa bu kesit tamamen anonim bir kişi tarafından yüklenmiş ve çoğu zaman bağlamdan koparılmış oluyor. Bu bilgi karmaşasının içinde ise biz hakiki bilgiye ulaşmaya çalışıyoruz. Oysa Nelson’un modelinde günümüz modelinden farklı olarak hiçbir bilgi orjinalinden koparılmıyor. Tek yönlü linkler yerine iki yönlü linkler (two-way links) bulunduğu için her zaman bilginin ilk kaynağına ulaşabiliyoruz.

Kişilerin ürettikleri bilginin kaynağına sahip olduğu ve ürettikçe kazandıkları böyle bir sistemde tepede kimin kazanıp kazanmayacağına karar veren devlere gerek kalmamış oluyor. Lanier bu iki sistemi “ağaç şeklinde ağ (tree-shaped network)” ve “grafik şeklinde ağ (graph-shaped network)” şeklinde betimliyor. Ağaç şeklinde bir ağda herkesin bağlı olduğu tek bir platform varken grafik şeklinde olanda herkes birbiriyle doğrudan bağlı oluyor. Grafik şeklinde kişilerin bağlı olduğu ağda durmadan bilgilerimizi harmanlayan, bu şekilde büyüyüp tekelleşen şirketlere gerek te kalmıyor. Hayatta da insanlar zaten daha çok bir graph-shaped network şeklinde iletişim içindeler. Bu anlamda internetin hayata adapte edilebilmesi insan için daha uygun olabilir. Bir tree-shaped network içinde insanın kimliği bulunmuyor; sadece her farklı sitede ayrı bir kullanıcı hesabı ve şifresi bulunuyor. Ancak graph-shaped şeklinde örgütlenmiş bir ağda her kullanıcı bir kimliğe sahip oluyor. Bu şekilde internetin anonimliğinin getirdiği, insanın değerini aşındıran birçok sorundan da kurtulmuş olunuyor. En önemlisi de orta sınıf insan, ekonominin bütün risklerine maruz kalmadan, dürüst bir ekonomi içinde iş yapma olanağı bulmuş ve ekonomik itibarını ger kazanmış oluyor.

Yapay zekanın ve makinaların giderek güçlenmesi ve insanların yerini almasına Silikon Vadisi’nde birçok kişi bu gelişmelerle beraber yeni iş olanaklarının da bunlara bağlı olarak artacağını ve insanların işsizlik probleminin de kendiliğinden çözüleceğini savunuyor. Bununla birlikte bazılarının, topluma sunabileceği ürün kalmamış insanların zaten ekonomiden elenmesi gerektiğini savunacak kadar faşist görüşleri var. Jaron Lanier bu duruma bu iki şekilde de bakmıyor. Lanier’e göre eğer bu paradigmada devam edersek insanların işsizlik sorunun aşırı tırmanması kaçınılmaz. İnsanların iş sahibi olması ve ürünler ortaya koyabilmesi, yapay zekanın ve makinaların yapamayacağı işler yapabilmelerine bağlı. Çünkü yapay zeka ve makinalar giderek gelişiyor ve maliyetleri düşüyor; Çin’de bile teknolojinin insanın yerini amaya başladığından bahsediliyor. Ve insanın ekonomiden büyük ölçüde silinmesinin önüne geçmenin yolu yeni bir ekonomi paradigmasının yerleşmesinden geçiyor. Bu da böyle bir değişimle mümkün.

Setler (Levees) ve devletin müdahalesi:

Şu anki internet modelinden diğerine geçişin nasıl olabileceği sorusuna değinmeden önce orta sınıfın bu güne kadar ekonominin tehlikelerinden korunmasını sağlayan, Lanier’in tabiriyle setlerin (levees) güçlendirilmesi veya devletin, Siren Serverların topladıkları bilgiye karşılık bunlardan vergi alarak ekonomik olarak zayıf durumda olan insanları korumaya çalışması da bir çözüm olarak düşünülemez mi?

Setler konusuna ilk yazıda kısaca değinmiştik: patentler, sosyal güvenlik düzenlemeleri, sendikalar gibi kuruluşlar bir noktaya kadar ekonomik itibarı ayakta tutabiliyor ve sadece karnını doyurma derdinde olmayan, kendini geliştirme olanaklarından yararlanabilen insanların sayısı artıyor. Ancak Lanier bunlardan “geçici (ad hoc)” olarak bahsediyor. Bu kurumlar tarih boyunca birtakım ihtiyaçlar sonucu ortaya çıkmış ve ezilen sınıfı korumuştur. Ancak bunlar ekonominin temelini sağlayıp, dürüst bir ekonominin varlığını temin edemezler. Lanier’in aslında bu konuda liberal bir tutumu var. Sosyal devlet anlayışıyla orta sınıf insanı bir noktaya kadar ayakta tutabilsek te bunlar ancak geçici çözümler olabilir. Önemli olan dürüst rekabetin sağlanması ve herkesin ekonomiye dahil olabileceği bir sistemin yerleşmesi. (Ayrıca setler birçok konuda da adaleti sağlamada aciz kalıyor, örneğin patent hakları kolaylıkla ihlal edilebiliyor ve örneğin asgari maaş, birçok ülkede düzgün bir yaşam standardına sahip olmak için son derece yetersiz.)
Devletin doğrudan Siren Server’lara müdahalesi, bedavaya topladıkları bilgiden vergi alması da bu fikre aykırı olacaktır. Ayrıca böyle olursa devlet te en büyük Siren Server’a dönüşmüş olacaktır ve yozlaşmaya açık olacaktır. Ekonominin çekirdeğine böyle bir bürokrasinin yerleşmesi, durumu şu ankinden daha da kötüye götürebilir. Bu yüzden bunlar çözüm olarak düşünülemez.

Konuya ve bir modelden diğerine geçişin nasıl yapılabileceğini ve aktörlerini devamı yazılarda işlemeye çalışacağız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.