Üreten Robot Problemi
Misafir Yazarlar, 1 Ocak 2016ALİ MUSA ARSLAN – Teknoloji hızla gelişmekte ve bu gelişim beraberinde pek çok soruyu da getirmektedir. Artık programlar resimleri tanıyabiliyor, izledikleri videolardan paragraf halinde neler olduğunu kimlerin neler yaptığını anlatabiliyor. Peki bir programın nerdeyse bir insan kadar karmaşık düşünce yapısına sahip olabilmesi mümkün olacak mıdır?
Her ne kadar bunun üzerine Akta-Manniskor gibi bilim-kurgu diziler çekilse de çağımızda her gün bir bilim-kurgu eserin artık bilime dönüştüğüne şahit oluyoruz. Bu da haliyle acaba böyle bir senaryonun da gerçekleşip gerçekleşemeyeceği sorusunu gündeme getiriyor. İsveç yapımı olan bu dizi aynı zamanda İngiliz Channel4 ve Amerikan ABC ortak yapımı olarak Humans adıyla uyarlandı. Buradaki senaryoya göre ise robotların mucidi 18bin sayfalık bir program yazmıştı ve içine koyduğu bir formülle de robotlar bilinç kazanmıştı. Aslında burada bir beşer ve insan ayrımına da gidebiliriz. Biz insana dışındaki beden dolayısıyla insan demiyoruz, insan yaratılışındaki farklılıklar sebebiyle Allah’ın ruhundan üfledim demesiyle insan diyoruz. Peki o zaman bu bedenin taklidi olan bir şeye de insan diyebilecek miyiz? Aslında burada eğer bedenimizi tam anlamıyla çözsek (ya da hackleyebilsek) bile sadece maddi kısmının birebir kopyasını elde etmiş olacağız. Ancak bu bile pek çok insanı evet insan yarattık dedirtmeye yetecektir zira günümüzde yaşamlarımız o kadar maddiyat içine dalmış durumdaki belki de birebir kopyanın şu an yaşayan pek çok insandan, hakikat açısından büyük farkları olsa da, gözle görülür bir farkı olmayacaktır. Bu da pek çok soruyu gündeme getirecektir, hatta robotlara hak verilmesine giden yol belki de buralardan geçecektir.
Fikri hakların konusu fikri üründür. Fikir ve sanat eserleri, patent-buluşlar ve endüstriyel tasarımlar meydana getirme sonucu oluşan marka ve ticaret ünvanları ise seçim sonucu oluşan fikri ürünlerdir. Ortaya çıkan çoğu eser diğer eserlerden esinlenerek yapılmıştır fakat burada bunları korumaya alan unsur özgünlüktür. Herkes varolan bir şeyden faydalanıp bunu bilgisine dayanarak geliştirip, değiştirebilir fakat bu özgün kılınabildiği sürece korunabilecektir. Patent için ise tekniğin ve bilimin durumu göz önünde bulundurulduğunda varolan ile yeni ürünün arasında buluş basamağının bulunması gerekmektedir. Rutin çalışmalar sonucu elde edebileceğimiz şeyler ise buluş basamağını haiz değildir. Örneğin bir ilacın 1 kere verilmek üzere 1mg lık tabletlerle yapılması ardından başka birinin bunu 0,5 mg’lık tabletlerle 2 kere verilmek üzere yapması bir buluş değildir, rutin bir çalışmadır.
Eskiden eser sabit bir şeydi, değiştirilebilecek yanı yoktu. Teknolojinin gelişmesiyle sinema gibi farklılık arz eden “değişen eser”ler ortaya çıktı. Sonrasında “interaktif eser”lerle karşılaştık. Mesela oyunlar interaktif oldu, sizin yaptığınız seçimler eserin tamamlanmasına sağlar hale geldi.
Eser genel olarak ve kanunda da sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade eder diye tanımlanmaktadır. Eser sahibi ise eseri meydana getiren kişidir ve bu kişinin eser üzerinde mali ve manevi olmak üzere bir takım hakları vardır. Mali hakları maddi gelir elde etmesiyle ilgili, manevi hakları ise eser sahibi olarak tanınmayla ilgili haklarıdır. Aslında bu anglo-sakson hukuku ve Fransız hukukunun görüşlerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir hukuki niteliktir. Anglo-sakson hukuku fikri hakları mali yönüyle ele almıştır ve eser sahibinin gelir elde etmesini ön planda tutmuştur. Fransız hukukunda ise eser sahibinin manevi hakları önemlidir. Zaten bu İngilizcede “copyright” yani çoğaltma hakkı diye geçmektedir, Fransızcası “droit d’auteur” yani yazar hakkıdır.
Eser soyuttur fakat bütünleştiği nesne somuttur. Kitapta somutlaşan kitabın maliki sizsiniz ancak fikri mülkiyetin sahibi değilsiniz. Orijinal eser üzerinde hiç bir değişiklik yapmazsınız. Bir eserin orijinalini canınız sıkıldı diye yok edemezsiniz, mesela orijinal bir tabloyu yakamazsınız. Eserin fotoğrafını çekip bundan faydalanmak da(mesela fotoğrafı çoğaltıp satmak) mümkün değildir çünkü eserden faydalanma hakkınız da bulunmamaktadır.
Eser sahibi yalnızca eseri meydana getiren kişi olmak zorunda değildir. Bu eser işlenmiş veya derlemişse bu durumda eser sahibinin hakları saklı kalmak koşuluyla işleyen de işlediği unsurlar üzerinde hak sahibi olacaktır.
Direktif çerçevesinde meydana getirilen eser söz konusuysa iki ihtimal olacaktır. İlk olarak ortada katı bir direktif varsa bu durumda yalnızca direktifi veren eser sahibi olacaktır. Kör birisinin kitap yazdırması düşünülebilir. İkinci ihtimal ise genel direktiflerin bulunmasıdır. Burada kişinin inisyatif kullanma ihtimali vardır, bu durumda eseri meydana getiren faaliyeti gerçekleştiren eser sahibi olacaktır, ancak direktifi veren kişi doğrudan eserin şekillenmesinde rol oynuyorsa her ikisinin de eserin sahibi olduğu kabul ediliyor.
Birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır. Burada müşterek eser söz konusudur.
Birden fazla kimsenin iştirakiyle vücuda getirilen eser ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa, eserin sahibi, onu vücuda getirenlerin birliğidir. Burada ise birlikte eser vardır.
Bir eserin vücuda getirilmesinde yapılan teknik hizmetler veya teferruata ait yardımlar, iştirake esas teşkil etmez. Yani binayı gerçek anlamda yapan işçilerdir fakat bu onları eser sahibi yapmaz. Eseri sadece verilen şey üzerinden yapıyorlar. Eser üzerinde hak sahipliği kazanmazlar. Sadece malzemeyi getirmek eser sahipliği için sebep olmaz.
Peki program yazabilen programların durumunu nasıl tespit edeceğiz? Ya da bir buluşu geliştiren yapay zekanın durumu ne olacak? İlk soru için ortaya çıkan fikri ürünün sahibi kim olacaktır, ikinci soru için yapay zeka ve patent sorunu nasıl çözümlenecektir? Yapay zekanın yaptıklarında buluş basamağının bulunup bulunmadığı meselesi burada belirleyici olacaktır. Ayrıca başta belirttiğimiz gibi patent için buluş basamağında tekniğin ve bilimin durumunun göz önünde bulundurulması söz konusudur, bu durumda böyle bir ürün ortaya koyabilecek yapay zekayı tekniğin ve bilimin geldiği nokta olarak kabul edip hesap makinesinin karmaşık hali gibi mi kabul edeceğiz? Öyleyse bu işlemi bir rutin çalışma kabul etmemiz gerekecek ve ortada bir buluş yoktur diyeceğiz. Ancak her yapay zekadan aynı sonucun alınabilmesi de başka bir şart olması gerek aksi halde yalnızca bir yolla elde edeceğimiz sonuca rutin işlem demek durumunda oluyoruz. Aynı şekilde bir sorunu çözen programın ortaya koyduğu fikri üründe özgünlük unsurunun bulunduğunu söyleyebilecek miyiz? Yoksa sorunu çözen programı kodlayan kişinin özgünlüğü mü kabul edeceğiz? Yani bunları sadece malzemeyi getiren işçiler gibi mi kabul edeceğiz? Varsayalım ki burada buluş basamağı olduğu kabul edildi ya da özgünlük unsuru bulunmaktadır dendi, bunu teknolojik ürünlere atfedenlerin karşısında bu yapay zekanın ya da programın hak ehliyeti olmaması sorunu bulunacaktır. Bunlar hak ehliyetine sahip olmadıkları için eser sahibidir denemeyecektir. Bu da bizi bu “teknolojik ürünlere”(robot, yapay zeka, program yazabilen program…) hak ehliyeti verilip verilmemesi tartışmasına sürükleyecektir. Yani bir nevi insan statüsü kazandırma süreci böylece başlayacak ve kölelerin haklarını kazanması gibi bir gidişat yeniden başlayacaktır.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017