Yeni Ekonomi ve Türkiye
Mehmet Aydemir, 27 Ocak 2016Yeni ekonomi (YE) tabiri aslında pek yeni sayılmaz. Bu yazıya konu olan anlamı itibariyle 90’lı yılların sonunda ortaya atıldı. Kullanımına göre 1800’lü yıllardan başlatan da var. Bu kadar geniş tarih aralığı olmasının nedeni mana olarak farklı kullanımlarının olmasından kaynaklanıyor. Yaygın tanım endüstrinin teknoloji tabanlı bir zemine kayması olarak ifade ediliyor. Bu zemini de ağırlık olarak hizmet sektörü oluşturuyor. Hizmet sektöründen kasıt yazılım, teknoloji, eğlence, iletişim, sağlık..vs gibi alanlar. Türkiye bu resmin neresine oturuyor dediğimde hiçbir yere konumlandıramıyorum. Gerçekten sanayiden hizmet sektörüne bir geçişkenlik söz konusu ama bu YE’den ziyade pahalı işçililk-hammadde, yüksek vergi, kısıtlı pazar penetrasyonu, yetersiz devlet teşviklerinden kaynaklanan bir sebep sonuç ilişkisinden kaynaklanıyor. Tavuk-yumurta misali bu ülkelerin entellektüeli, girişimcisi, sade vatandaşı da devletleriyle gayet senkronizeler. Sistem sürekli karakteristik olarak ithal mal kompleksi yaşayan, geniş finansman imkanlarıyla kazanmadan harcamaya alışmış, lüks tutkunu, üretim kültürü denen olgunun tam tersini yapan kitleler üretiyor. 2014 yılında ülkede 15 milyon adet cep telefonuna 6,5 milyar dolar ödedik. Aynı yıl için toplam tüketim malları ithalatı 24 milyar dolara ulaştı. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer de burası: YE’nin yol açtığı semptomlarla sanayi üretimini önemsemeyen ülkelerde oluşan semptomlar görünürde aynı; sanayiden hizmet üretimine evrilme yaşanıyor. Ancak YE’ye entegre olmuş ekonomilerde yolun sonu verimlilik artışına, Türkiye gibi ülkelerde ise kaydadeğer hiçbir şey üretememe hastalığına dönüşüyor. Ne demek istediğimi biraz rakamlarla anlatmaya çalışacağım, umarım sıkıcı olmaz.
Sanayinin işçiliğin ucuz olduğu doğuya yani Çin ve Güney Asya Pasifik’e kaydığı ve artık treni kaçırdığımız Türkiye’de uzun süredir yazılıp çiziliyor. Bu görüşü ifade eden ekonomistler çoğunlukta ve argümanlarını anlamsızca yukarıda bahsettiğim YE tanımı üzerine inşa ediyorlar.
Tuik’in verileri Türkiye’de imalat sanayiinin GSYIH içindeki payının 1998’den 2014’e kadar hemen hemen hiç mesafe kat edemediğini ortaya koyuyor. 1998’deki sabit fiyatlara göre yani enflasyon indirgenmiş imalat sanayinin üretime göre hesaplanmış GSYIH içindeki payı %22-23-24 arasında dalgalanmış. 2014’te itibariyle 1998’le aynı noktadayız. Bir başka deyişle sanayimiz oransal olarak yerinde saymış. Diğer önemli faaliyet alanlar ne alemde? Tarım ve hayvancılığın payı %12’den %9’a gerilemiş. Bilgi çağındayız diyoruz Bilgi ve İletişim’in GSYIH içindeki payı sadece %1 artmış. Geçmiş 16 yılda ülkece hangi sektörde atılım yapmışız? Finans ve sigorta sektörüne.. Payı %8’den %13’e çıkmış. YE konseptinde hizmet sektörünün güçlenmesinden kasıt yazılım ve ileri teknolojik donanımın gelişimiyken, Türkiye’de (İstanbul’un finans merkezine dönüştürülmesiyle tam tevafuk ederek) gelişen bankacılık sektörü olmuş. Bu oran aynı zamanda borçlanarak nasıl üretmeden tüketebildiğimizin de cevabı niteliğinde.
Peki bazı ekonomistlerin öne sürdüğü bu bir gibi kaçınılmaz son olarak tüm ülkelerin kaderi mi yoksa kötü ekonomi yönetimimizin eseri mi?
Avrupa’nın göbeğinde yer alan, dünyanın en pahalı işçilik maliyetlerinden birine sahip Almanya, kritik öneme sahip hiçbir yeraltı kaynağı olmamasına rağmen 2014’te yaptığı 1,28 trilyon dolarlık dünya rekoru ihracatla (aynı yıl için Türkiye 157 milyar dolar) Türk tipi YE mantığının tamamen dışında kalıyor. Aşağıdaki tabloda Almanya’nın en fazla ihracat gerçekleştirdiği 10 sektör yer almakta.
1. Vehicles: | $259.4 billion (17.2% of total exports) |
2. Machines, engines, pumps: | $258.5 billion (17.1%) |
3. Electronic equipment: | $147.9 billion (9.8%) |
4. Pharmaceuticals: | $80.1 billion (5.3%) |
5. Medical, technical equipment: | $69.5 billion (4.6%) |
6. Plastics: | $63.3 billion (4.2%) |
7. Aircraft, spacecraft: | $44.1 billion (2.9%) |
8. Oil: | $42.7 billion (2.8%) |
9. Iron or steel products: | $33.5 billion (2.2%) |
10. Organic chemicals: | $30.4 billion (2%) |
En fazla ihraç ettiği ilk 3 ürün imalat sanayiden ve toplam ihracatın %44’ünü oluşturmuş. İçinde bulunduğu coğrafya resesyonla boğuşurken %1,6 büyüme ve 2013’e göre %3,7 ihracat artışı gerçekten büyük bir başarı. Bunu nasıl başardıklarının cevabı çok açık: katma değerli üretim. Yani girdi (input) ile çıktı (output) arasındaki üretimin sürecinin mümkün olabildiğince aynı ülkede gerçekleştirilmesi. Sadece yurtdışından ithal edilen ara malların montajlanıp yurtdışına gönderildiği, her 1 dolarlık ihracat için 80 cent ithalat yapmamanın çaresini bulmak gerekiyor. Türkiye gibi gerekli adımları atmakta geç kalmış ülkelerin mal üretebilmesi için kısa vadede en önemli reçete teknoloji transferinin gerçekleştirilmesi. Transfer derken kastım Silikon Vadisi’ndeki teknolojiyi buraya getirmek değil. Şahıs veya şirket bazında o ekosistemin içinde yer almak, en azından o havayı koklamak gerekiyor. Şayet bu yapılmazsa kendi dar köşemize çekilirsek milli otomobil der, tasarım bile beceremeyip Saab’ın geliştirdiği milli cadillac maskaralığına düşeriz.
Bugünün YE’si Dot.com balonunun bilgi transferini hızlandırması ve ucuzlatmasıyla başladı. Bu olay dünyanın dijitalleşme sürecini hızlandırdı. 2008’de Amerika’da patlayan ve tüm dünyada etkisini gösteren mortgage kriziyle geleneksel yollardan para kazanma hevesi darbe yedi. Krizler hammaddenin, doğal kaynakların, bankaların ve inşaat arazilerinin belirleyici olduğu ekonomiden önem sıralamasında aslan payını bilginin aldığı ekonomiye geçişi hızlandırdı. Kazananı açık kaynağın, inovasyonun, genetiğin, yapay zekanın, uzay teknolojilerinin belirlediği bir piyasa mekanizmasının oluşmasına neden oldu. YE’nin vites arttırmasına neden oldular. Bu o kadar köklü bir değişim ki klasik üretim fonksiyonu Y= f(K,L) (K= sermaye, L=insan sermayesi) iken P= f(K,L,I) (I=bilgi) haline dönüştü. Artık bilginin olmadığı üretim faktörü katmadeğersiz/niteliksiz üretim anlamına geliyor. Bugün sayısız örneğini gördüğümüz milyar dolarlık Amerikan teknoloji şirketleri üretim faktörlerine eklenen I’ya ayak uydurmaları sayesinde ulaştılar. ‘I’ dediğimiz şey ARGE ve inovasyon.
ARGE’ye en fazla bütçe ayıran 20 şirket toplamda 2014’te 165 milyar dolar harcamışlar. Gelir yapıları birbirinden farklı sektörler olduğu için bu tabloyu okurken ARGE harcamalarının satışlara oranının yer aldığı 6. Kolona bakmakta fayda var. Otomotiv gibi cirosu yüksek kar marjı düşük VW, Toyota, Daimler, Honda, GM, Ford gibi otomotiv şirketleri ortalamada satışlarının kabaca %5’ini ARGE’ye ayırırlarken, ilaç şirketleri %10’un üzerinde bütçe ayırıyorlar. Burada bence dikkat çeken şirket %20’lik payla bilgisayar ve elektronik şirketi Intel. Apple satışlarının %3’üne denk gelen 6 milyar ARGE yapmasına rağmen (neden bilmiyorum) listede yok.
2015’te ilk 10 şirketin büyüklüğü 3,4 trilyon dolar ve ilk 5’te 3 teknoloji şirketi bulunuyor. Apple ve Google 2005’in ilk 10 şirketinde yer almıyorlar. 2015 listesinin toplam değeri 1,5 trilyon dolar. Kıyas yapma açısından Türkiye’nin en büyük 100 şirketinin değeri kabaca 200 milyar dolar iken, ABD’nin ilk 100 şirketinin değeri ise 16,4 trilyon dolar. Yani Türkiye ABD’nin %1,25’i kadar ediyor. Bir başka açıdan 100 büyük Türk şirketi Apple’ın değerinin %27’sine erişebiliyor.
Derdim karamsar bir tablo çizmek değildi. Herşeyi rakamların objektifliği yaptı. Daha fazla uzatmanın anlamı yok; gerçekten çok küçüğüz ve bilginin gücünü kullanan ulusötesi şirketler çağında YE adına söyleyecek tek bir cümlemiz bile yok. “Büyük” demekle büyük olunmadığını anladığımız zaman gerekli adımları atacağız. Şimdilik uyumaya devam gibi görünüyor.
“Yeni Ekonomi ve Türkiye” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Tablo net, rakamlarla gayet güzel ortaya konulmuş.
Ülke insanı olarak en büyük problemlerimizden biri “-mış gibi yapmak” malesef..
Önemli bir yazı. Mehmet Aydemir çağın ruhunu okuyan bir yazar. Bu makalesindeki konuya devam etmeli. Alternatifleri daha spesifik tarzda sunmalı. Belki birgün birileri Her-an’ın vizyoner yazılarından bir strateji çizmeyi akıl edebilir. Yada okuyanların arasında geleceğin Elon Muskları olabilir. Ve aradığı kıvılcım ve yol haritasını yine Her-an’da bulabilir. Hakiki Büyük Türkiye için…