Papağan

, 16 Şubat 2016

Yazıya başlamadan önce lütfen şu haberi birlikte seyredelim:

Mevlana C. Rumi Hazretlerinin Mesnevi’sinde 1547’nci beyitte başlayan Tacir ile Tavuskuşu hikâyesini hatırlayın lütfen. Tavuskuşu’nun özgürlüğüne kavuşmak için yaptıklarını hep beraber tekrar okuyalım…

Ne muhteşem bir anlatımdı! Öyle değil mi? Ama ne yazık ki, zamanımızda özgürlük kelimesinin de anlamı değiştirilmiş; bize dayatılan standartlara sahip olabilmeyi özgürlük sanmışız bir kere.

keyboard_handcuff

Farkında mısınız bilemiyorum, internet daha şimdiden bir tekno-tapınak haline geldi. Kendine has ritüelleri, sembolleri var. Konumuz bunların nasıl oluştuğu değil elbette ama lütfen aşağıdaki görseller üzerinde birkaç dakika düşünelim…

dua_eller_papagan

Şimdi biraz da teknolojinin ortadan kaldırdığı kavram, cihaz ya da makineleri düşünelim. Bu işe bir miktar vakit ayırdığınızda bir katil, hatta yamyam bir katil ile birlikte yaşadığımızı göreceksiniz. Evet, teknoloji ata teknolojilerini yiyerek besleniyor!

Hänsel ile Gretel masalındaki cadının çocukları daha sonra yemek için beslemesi gibi bir şey bu.

Teknoloji size sanki “endişelenme kontrol bende, ben ne yaptığımı biliyorum” ya da “çok yakında o problemi de çözeceğim” mesajını veriyor. Aslında her şeyi bildiği ve size istediğiniz zaman o bilgileri verebileceği duygusunu yaşatıyor.

Buluttaki bu kocaman bilgi yığınına ne zaman isterseniz ellerinizi uzatabiliriz!

Ellerinizi uzatırken avuç içlerinizin hangi yöne baktığına dikkat edin sadece…

cloud_bulut_papagan

Birileri dijital bulutu gökyüzünde çizmeye devam ededursun, semada sadece rahmet bulutları olmaya devam edecektir.


Yazının başında seyrettiğimiz görüntülere geri dönelim. Görüntülerde bir teyze yürüyen merdivende düşme tehlikesi yaşayan yeğenini kurtarmaya çalışıyor.

Tek elle!

Bir elinden düşüremediği telefonu sebebiyle yeğenini tutamıyor, düşürüyor. Bir türlü elimizden bırakamadığımız bu teknolojik eklentilerimize şu an için bir elimizi diyet vermiş durumdayız, onun ise sadece bir el ile yetineceğini hiç sanmıyorum.

O, mükemmel bir eser olan bedeninize talip!
Bilim-kurgu filmlerinde kendine vücut arayan canavarlar gibi…
Elimizi geri almak istediğimizde bunun acaba ne gibi bedelleri olacak?
Elini verip kolunu kaptırmak işte tam anlamıyla bu:
Teknoloji, transhümanist teknoloji ve sonunda singularity…


Ailece yapılan bayram ziyaretlerini telefon ile aramalar, telefonla bayramlaşmaları da kalıplaşmış emojili tebrik mesajları bitirmedi mi? Aynı apartmandaki komşunuzdan bayram tebrik mesajı alıyorsunuz, aynı mahalledeki akrabanız bayramınızı whatsapp’tan tebrik ediyor! Neler oluyor ALLAH aşkına!

Telefondan gelen dıt dıt sesleri bizi Pavlov’un köpeği gibi şartlandırmıyor mu?

Teknolojinin bir vefa duygusu yok. Tarih bilinci yok. Öncül teknolojiyi yok ederek yoluna devam ediyor. Eskiyi bir an evvel unutturmak istiyor, eskinin tahtına kısa süreliğine kuruluyor. Acayip bir hal içindeyiz…

Teknolojiden bir canlı gibi bahsettiğimin farkındayım. Eğer atomlar bir anlamda canlı ise, bitler de canlıdır diyebilir miyiz? (Bit: binary digit, ikili sayı sisteminde 0 ve 1’ler…)

Teknolojik ürünleri hep canlı varlıkların organları/uzuvları ile ilişkilendirme gibi garip bir huyumuz var nedense: İnternetin omurgası, çamaşır makinesinin beyni, buzdolabının kalbi…

Teknoloji sizin dilinizi öğreniyor, insan ile iletişime geçen yapan zekâya da sahip yazılımları düşünün! Iron Man – Jarvis ilişkisi…

Peki, siz teknolojinin dilinden anlıyor musunuz gerçekten?
54 65 6b 6e 6f 6c 6f 6a 69 6e 69 6e 20 64 69 6c 69 6e 69 20 62 69 6c 69 79 6f 72 20 6d 75 73 75 6e 3f

Ne yazıyor yukarıda?

Ya aşağıda ne yazıyor?

01000101 01100100 01100101 01100010 00100000 01111001 01100001 00100000 01001000 01110101 00100001

Belki bu dili okuyabilir misiniz?

xLBuY2l0bWUgdmUgaW5jaW5tZSE=


Bu denli güçlü bir bağı telefonlarınızı oluşturan atomlar ya da moleküller ile kurmadığınızın farkına varın lütfen. Hiç değilse onlar olsaydı bağlandığınız! O bağı telefonun size sundukları ile kuruyorsunuz, yani soyut olanlar ile bağlantı halindesiniz.

Teknolojinin somut ve soyut boyutları!

İşte o yüzden eşyalarınızdan yeni modelleri çıkar çıkmaz çok kolay vazgeçebiliyorsunuz. Telefonunuz sadece beden değiştirmekte, “ruhu” yeni cihazda devam ediyor varlığına…

Somut, elle tutulan kısmına, atomlara bakan kısmına bir vefa duygusu beslemiyorsunuz. Bu ahlakı kimden aldınız dersiniz?

Elbette teknolojinin kendisinden!

Özellikle dijital teknoloji ahlakı hızla yayılıyor insanların arasında.

Peki, nedir teknolojinin ahlakı? Bunu nasıl tanımlardınız?

Bu, insanlığa zarar verecek teknoloji üretmeyeceğim, ya da bomba yapmayacağım ahlakı değil elbette. Etik derslerinde anlatılanları kastetmiyoruz!

Siz telefonunuzu belki yüz kere yere düşürdünüz, bunun için kendinize bir kere bile kızmadınız, ama çocuğunuz onu eline alsa “düşüreceksin telefonu” diye bağırıverirsiniz. (Bir dönem televizyon kumandasına da bu tür bir muamele yapılmıştı.) Biri telefonunuza dokunsa gerilmeye başlıyorsunuz.

dont_touch_my_phone_papagan

Bir saniye! Mesnevi’de Tacir ile Tavuskuşu hikâyesi diye bir hikâye var mıydı gerçekten? Kim üç-beş dakikasını ayırıp interneti faydalı bir amaç uğruna kullandı ve Tacir ile Papağan hikâyesini sıcağı sıcağına okudu?

Yazı bittiğinde mi okuyacaktınız? Özür diliyorum, aceleci davrandım o halde!

Bu yüksek hız çağı bir işi zamanında yapmadığınızda o işe geri dönmenize neredeyse hiç imkân vermiyor. Evet, belki bilgi bulutta, alma özgürlüğünüz de var, ama alamıyorsunuz, aldıklarınıza güvenemiyorsunuz!

Bu arada papağanlardan bahsetmişken yine 2030 düşleri ya da kehanetleri haber olmaya başladı.

Sahi kim sesleniyor şimdi bize o buluttan?

Gerçekten aydınlık bir bulut mu?

Yoksa kara bir duman mı?

“Papağan” yazısına 4 yanıt var

  1. metin demiş ki: ( 21 Mart, 2017, 15:08)

    şu anki “bulut “un gördüğü işlev ile kütüphaneler ‘in görmüş olduğu işlev arasında ne fark Var. Karşı olduğunuz kavramlar ve işlevlerin alternatifini getirmediğiniz gibi müspet yönde kullanılması yönünde teklifleriniz de yok. ne yapılmasını istiyorsunuz arama motorları, cep telefonları vb. ortadan kaldırıp tekrar eski günlere mi dönelim

  2. soundbug demiş ki: ( 18 Şubat, 2016, 12:03)

    Oğuz beyden etkileyici bir yazı daha.. Elinize sağlık, yazılarınızı daha sık okumak istiyoruz.

  3. Oguz Aksakal demiş ki: ( 16 Şubat, 2016, 13:30)

    Sayın O.Burak,

    değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. Yine dağınık, yine düzensiz bir yazı oldu. Şu sıralar böyle bir ruh hali içindeyiz herhalde…

    Orada sırası ile

    Teknolojinin dilini biliyor musun?
    Edep ya Hu!
    İncitme ve incinme!

    yazıyor…

  4. O.Burak demiş ki: ( 16 Şubat, 2016, 10:04)

    Oğuz Bey kaleminize sağlık.Bir sonraki yazınızı merakla bekliyor olacağım. Tavus kuşu hoş bir espri olmuş fakat googlda 5 dk aramama mal oldu.Verdiğiniz teknoloji dili örneklerinde gerçekten ne yazıyor? belki ileride buradan cevaplarsınız.
    hürmetler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.