Singularity Tehlikesi’ne Karşı Duruş Bir Hobi Değildir
Feridun B. Kaya, 18 Şubat 2016Singularity hakikaten bizim düşündüğümüz gibi, bilinen insanlık tarihinin en büyük tehdidi ise, bunun böyle olduğunu düşünen insanların bu konular hakkında sadece bir hobi seviyesinde ilgilenmesi kendilerine karşı yapmış oldukları bir saygısızlıktır. Ya inanmadığı şeyleri söylüyor ya iç dünyalarında bir dualiteye maruz yada içinde yaşadığı dünyaya ve gelecek nesillere karşı mesuliyet şuurundan mahrumlar.
Bu iş, bu satırların sahibi benim gibi yetersiz insanlar ile değil, ufuklu performans insanları tarafından takip edilmeli. “Performans insanı” derken, meşhur bilim tarihçimiz Fuat Sezgin gibi, sandalyesinde gerinmeye bile vakti olmayacak kadar dava bildiği işine kilitli ve helaket ve felaket asrında insanlığın baş başa kaldığı küllî musibetlerin farkındalığı ile “iki dakika bile kendi için yaşamamış” insanları kastediyorum. Çıtamız oraya yükselecek kadar yukarıda olamayabilir. Ama hiç olmazsa şahsi, ailevi ve sosyal vazifelerimiz yanında, milyarları ilgilendiren böyle devasa bir tehlikenin -bu sitenin tabiri ile bir “mega-tsunami”nin- farkında olanlar gününün, haftasının ve ayının belli bir müddetini bu meseleye dair zihni performans göstermeye, dertlenmeye, okumaya, dinlemeye ve belki dua etmeye ayırması gerekmez mi… Feridun B. Kaya ve diğer yazar arkadaşlarım ve bu sitenin vefalı takipçileri.. yanlış mı düşünüyorum? Kendi namıma, muhasebemde “Yanlış düşünmüyorum. Tabii ki ayırmam ve ayırmamız gerekir.” diyorum.
Satranç Tahtasındaki Milyarlar
“Milyarlar” derken, bu sadece bana ait bir tesbit değil. Halihazırda 7 milyardan fazlayız. Singularity düşüncesinin kurumsallığı başarmaya en yakın adayı olan Singularity Üniversitesi’nin, müntesiplerine hedef gösterdiği bir kızıl elmaları var. Bu kızıl elmaya göre, öyle projeler geliştirmeliler ki, bu projeler en az “milyar” insana tesir etmeli. Bu ülkülerini, 10+9 (10 üzeri 9) olarak da sembolleştirip, bayrak haline getirdiler. Bunu üniversite içinde yapılan sunumlarda bolca görebilirsiniz.
Geleceğin Önemli Simalarından Bir Vloger: Nikola Danaylov (Socrates)
Singularity Üniversitesi’nden, bu düşüncenin en kurumsal müessesesi olarak bahsetmişken, Singularity ile ilgilenenlerin yakından tanıdığı meşhur vloger Nikola Danaylov (Socrates)’in geçtiğimiz aylarda Hollanda’da yaptığı “The Emperor Has No Clothes” (Türkçemizde “Kral Çıplak” deriz) konuşmasından bahsetmemek olmaz.
Kendisi de Singularity Üniversitesi’nden sertifikalı olan ve benim geleceğin ses getiren simalarından biri olacağına inandığım bu adam -tabir-i caizse- Singularity Üniversitesi’ne tekme tokat girişti. Avamca olan bu tabirimi hoş görün; ama kelimenin tam manası ile gerçekleşen buydu. Bu tokatlardan Salim Ismail ve Peter Diamandis de nasiplerine düşeni almışlardır; ama hakiki imparator onlar mı, bu da tartışılır. Bu konuşmanın Singularity tarihinde önemli bir yer alıp alamayacağını bilmiyorum ama değerlendirilirse (ki bunu hiç istemem) geleceğe yürümeleri ile ilgili çarpan etkisi yapabilir. Rob Neil’ın telefon ile Socrates’i araması ve tenkitlerini değerlendireceklerini söylemesi dışında (katılmadığı noktalar olduğunu da eklemiş) benim şu an bildiğim somut bir değişiklik olmadı. Tabii üniversiteyi, diğer kurumları ve aralarındaki ihtilaf ve irtibatları benden daha iyi bilen Bedirhan Sonakın ve B. Sadık Ünal’ın bu konu hakkında daha detaylı analizleri bize daha başka perspektifler sağlayabilir.
Bu arada, Singularity tehlikesi ile alakalı “ben ne yapabilirim?” diyen takipçilerimiz -eğer İngilizceleri varsa- Nikola Danaylov’ın sitesini takip ederek işe başlayabilirler. Ve bu çok iyi bir adım olmuş olur. Podcastleri takdire şayan. Sadece onları seyretseniz bile, çok ama çok şey öğrenmiş olurusunuz. Hem konular hakkında hem de Singularity camiasını ve önemli aktörlerini tanıma adına… Hatta Youtube kanalı bile (bir dönem için) sizin için yeterli olacaktır.
Bu İşin Kolay Olacağını Hiç Söylemedik ki…
İngilizcesi yeterli olmayan takipçilerimiz -özellikle gençlerse- kesinlikle iyi bir İngilizceye sahip olmaya gayret etmeliler. Zira yaşadığımız dünya -klasik tabir ile- küreselleşti ve maalesef şu an için bu gezegene hakim dil İngilizce. Ve onlar da (Transhumanizm ve Singularity taraftarları) diyeceklerini bu dil ile ifade ediyorlar. Zor mu? Kolay olduğunu kim söyledi ki zaten…
Tekrar ediyorum:
Bilinen insanlık tarihinin en büyük tehlikesini haber almışız;
bir şeyler yapılabilir;
hazırlanmak için önümüzde yıllar var;
gelecek yıllarda çocuklarımızı ve torunlarımızı distopik bir dünya bekliyor
ve biz, bir şeyler yapabileceğimiz bu tehlikeye karşı “o kadar vaktim yok benim”, “daha basit bir yolu yok mu bunun?” diye soru soruyoruz. Bir çok okuyucumuzu tenzih ederim. Bu serzenişim böyle düşünebilecek dar bakış ve dar vicdanlar içindir. Çekirdek-1 isimli makalede şöyle demiştim:
“Singularity tehlikesi konusunda hakikaten bir şeyler yapmak isteyen ve bu sele karşı “iyilik duvarı”na bir değil bir çok tuğla koymak isteyenler, bilmeliler ki bunun için kolay bir yöntem vaad edilmiyor. Dileyen, taraftar olarak tezahürat da yapabilir ve bu bile çok önemlidir. Futbolda seyirci 12. oyuncudur. Maçları bazen seyircinin performansı belirler. Olumlu veya olumsuz. Ama sahaya girip oynamak isteyen ve böylece bir tuğla yerine bin tuğla koyabilecekler, çamura girmeyi de göze almalı.
Mücadele etmek düşmanını tanımaktan geçiyor çünkü.”
Her-An Bir Deniz Feneridir
Evet, karar vermek gerekiyor. Ahir zamanlarda geçen bir “masalın” geyiğini mi yapacağız yoksa Allah’ın bize verdiği kabiliyet, imkan ve zamanın hakkını mı vermeye çalışacağız? Kırmızı yada mavi hap… İşte bütün mesele bu…
Ayrıca bu meselinin büyüklüğü ve dikkat çekmeye çalışan bizlerin küçüklüğü, bazılarında, akl-ı selim’e sahip olup olmadığımız hakkında şüpheye yol açabilir. “Hem mega-tsunami diyorsunuz hem de aciz ve sıradan sizler gibi insanlar, kendinize bir set kurma misyonu biçiyorsunuz… Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?”
Ben de bu arkadaşıma şöyle diyorum:
“Biz bir mega-tsunami görüyoruz. Eğer sen de görüyorsan, bizim gibi aciz ama dertli insanlara yardım et. Eğer gelen bu dev dalgayı görmüyorsan, kendini bizle meşgul etme. Deli de, geç. Biz gördüğümüz ve bildiğimizden sorumluyuz. Gördüğümüz ve bildiğimiz, bize bir deniz feneri inşa ettiriyor.”
Her-an platformu bir deniz feneridir. Sesimiz/ışığımız cılız ve henüz istenen seviyede değil. Deneysel psikolojinin öncülerinden William James, “Bizler, sınırlarımızın çok gerisinde yaşıyoruz.” tesbitinde bulunmuştur. Her-an yazarları olarak bizler de (tanıdığım için söylüyorum) kendi sınırlarımızın çok ama çok gerisinde bir performans gösteriyoruz. Dezavantajımız, Türkiye içinde bizi tahrik edecek çok fazla sayıda gelişmenin (çok şükür) olmaması. Türkiye’de bir ilk olmamız ve henüz bu tehlikenin farkında olunmaması bizi bir rehavete sürüklüyor. Bu bizim yazılarımızın hem kemmî/niceliksel hem de keyfî/niteliksel durumuna zarar veriyor. “Vazifelerimizi yapıyoruz” ilizyonuna düşüyoruz. Amerika, Avrupa, Çin ve Japonya gibi coğrafyalarda yaşasaydık, yazılarımız açısından -zannediyorum- gerçek potansiyelimize daha çok yaklaşmış olurduk. Mesela 2016 Amerika’sında, “Karşı olacak ne var canım Singularity ve transhumanizme… Sizler gerici misiniz? Eğer öyle iseniz, Amishler ve “Makine Kırıcı Ludditler” gibi marjinal olmaya mahkumsunuz. Singularity, insanlığın umudu olma potansiyelini taşıyan bir gelişme.” diyecek bir hayli insana rast gelinebildiğini müşahede edecektik.
“Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..” Necip Fazıl
Evet; Türkiye açısından sevindirici, bu dalganın haberinin bile ulaşmaması. Ama dalganın haberi geldiği zaman, Türkiye’nin 3 ayrı tabakasının ayrı renk ve dozajlarda hazır olması gerekiyor kanaatindeyim:
1) Devlet
2) Entelektüeller/Münevverler
3) Halk
Kendime ve arkadaşlarıma soruyorum:
“HAZIR OLABİLECEKLER Mİ?”
“Singularity Tehlikesi’ne Karşı Duruş Bir Hobi Değildir” yazısına 4 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Bilmiyorum aşırı mı tepki veriyorum ama sizi okudukça benim sinirim tepeme çıkıyor? Bu singularity meselesini ilk nasıl keşfettiğim bilmiyorum ama Allah Resulü sadece “Nuh peygamberden beri en büyük tehlike” deyip noktalamıyor sözlerini. Bugün singularity ekibinin yapılacaklar listesinde olan her şeyi de ekliyor ayrıca onlara karşı geliştirilecek metodların savunmanın pınarını da söylüyor: kehf suresi. Belki onların adımlarını takip etmek, gözcülük yapmak yerine, Resulullah’ın reçetesine yoğunlaşmak, bu sırlı surenin derinlerine dalmaya çalışmak bir seçenektir?
Nikola bayağı cüretkar bir manifesto yayınlamış: https://www.youtube.com/watch?v=xAWK1j-hiQg
çok cüretkarlar
çok geniş kaynakları var
diğer taraftan da çok sığlar
denklemlerini bozmak için oyunu boyutlarının dışına çıkarmak lazım
gibi geliyor…
İyi ve kötü savaşında birçok iyi farkında bile olmadan kendini kötülerin saflarında bulacaklar. Hiç olmazsa, o insanlara ulaşabilmek, tabiri caiz ise uyandırmak için tehlike çanlarını elimizden geldiğince çalmamız gerek.
Paylaşımınız için teşekkür ederiz.
Bir duruş manifestosu bir silkelenme nağmesi olmuş yazınız. Eğildiğimiz ilgilendiğimiz bir konunun tekrardan ne kadar önemli olduğunu bize hissettirdiniz. Elinize kaleminize sağlık.
Singularity’nin belki de en büyük tehlikesi Şeytan’la kardeş olmasından kaynaklanıyor. Aslında her an ensemizde ama görünürde hiç de kimse farkında değil. Özellikle konuyu anlattığımız insanlar bizden biraz reçete bağlamında içerik istiyorlar. Ne yani teknoloji kullanmayayım mı şeklinde daha yüzeysel diyebileceğimiz tarifler çözümler bekliyorlar. Bu konuda biraz zayıf kalıyoruz.
Şüphesiz bilmek niyet etmek bile bir çok yapılabilecek şeyden evla belki. Ancak belli bir birikimi olmayan kesimler hep “user” olarak kalıyorlar ve belki de en büyük tehlikeyi bu kesim yaşıyor. Gemiden ilk atılması gerekenler gene bu “user” “consumer” diyebileceğimiz “tester”lar oluyor.
Bu reçete ve çözüm konusunda bir metodoloji bulmak düşünmek hatta beyin fırtınası yapmak gerekiyor. Konuyu biliyor olmanın bir süre sonra bizi durağanlaştırma riski de gene şeytanın en sevdiği dürtülerden malum.
Vesselam