Sonun Başlangıcı
Ali Fevzi, 11 Şubat 2016Her şey, uyduların, bir nötron yıldızının galaksimize doğru yol aldığını fark etmesi ile başlıyor. Sadece dünyayı değil, tüm güneş sistemimizi yok edecek böyle bir felaketten kurtulmak için süremiz 75 yıl. İnsanoğlunun varlığını devam ettirebilmek için tek yol, bizi, yaşanabilir, yeni bir gezegene götürecek, bir uzay gemisi inşa etmek ve dünyayı tahliye etmek. Henüz en yakın gezegene dahi ayak basamamış insanoğlunun, felaketten kurtulabilmesi için en az 6 ışık yılı uzağa gitmesi gerekiyor. Bunun anlamı, kimyasal yakıtları ile çalışan günümüzün en hızlı roketi Voyager ile şuan yola çıksak bile, 75 yıl sonraki felaketten kurtulmamız olanaksız. “Sonun başlangıcı”, 2.12.2012 yılında yayına girmiş, orijinal ismi “evacuating earth” olan, bu senaryo üzerine, geleceğe dönük olası olaylar üzerine çekilmiş bir belgesel.
Belgeselde pek çok farklı konu hakkında neler olabileceği üzerinde durulsa da, çözüm bulunması gereken en önemli 3 konuyu şu şekilde sıralayabiliriz:
- 1- Mesafeleri çok hızlı kat etmemizi sağlayacak, geminin hareketini ve enerjisini sağlayacak teknolojisinin nasıl olacağı
- 2- Milyarlarca nüfusu olan dünyamızda bu gemide yer alabilecek, sayılı insanların, nasıl seçileceği
- 3- Dünyamız gibi yaşama koşulları bulunan bir gezegenin nasıl bulunacağı
İlk problemi, dünyada, alanında ilim sahibi, bilim adamlarının, nükleer ya da anti madde gibi (henüz nasıl kontrol edeceğimiz bilmiyor olsakta) güçlü enerji kaynaklarını kullanarak çözebileceğimiz varsayılıyor. Üçüncü problem için Nasa’nın uzaydaki teleskoplarından uygun bir gezegen bulacağı ümidine dayalı bir varsayım ile hareket ediliyor. İkinci soruya cevap olarak ise, dünya genelinde yapılacak bir DNA incelemesi sonucunda, hayatta kalma becerileri yüksek, hastalıklara karşı dirençli, biyolojik çeşitliliği maksimum, yaşam süresi beklentisi uzun olan insanların seçilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Tabi ki, geminin inşası için yatırımı yapan iktidar ve sermaye sahipleri, geminin düzeni ve işleyişi için gerekli teknik ve sosyal ekibinde unutulmaması gerekecektir.
Belgeselde şekliyle yer alan küresel bir felaket söz konusu olduğu zaman, ilk akla gelen Hz Nuh (A.S.)’ın kıssası oluyor. Zaten belgeselin içinde de, inşa edilecek uzay aracına, insanların Nuh’un gemisi diyeceklerinden bahsediliyor. Kuranda Hz. Nuh hakkında geçen ayetlere baktığımızda, inşa ettiği gemi ile ilgili, gerekli ilmin, vahiy ile bildirildiği ki, zamanın ötesinde bir ilmin gerektirdiğini gösterir. Geminin enerji kaynağı için özel kullanılan “tennur” (tandır) kelimesi ile gene enerji kaynağının farklılığına işaret etmesi, denizde yüzen gemi “sefine” yerine “fülke” tabirinin kullanılması, geminin oturduğu yere, Cudi dağına ya da bazı meallere göre bereketli topraklar manasında, geminin nihai yerine özel vurgu yapılmasından belgeselin isabetli konulara değindiği sonucu çıkarılabileceği gibi, Hz Nuh (A.S.)’ın gemisinin bir uzay aracı olabileceği fikrini de akla getiriyor. Belgeselde bahsedildiği gibi kurtulacakların sayısı felakete maruz kalacaklara göre çok az. Hz Nuh’un kavmi içinde kurtulanların sayısı da azdı fakat aralarında çok önemli bir fark var. Belgeselde, gemiye binecekler ya fizyolojik olarak sağlam kişiler, ya mal mülk sahibi zengin kişiler yâda iktidar sahibi kuvvetli insanlar. Kriterler tamamen maddi. Ama Hz. Nuh’un gemisinde yer alanların tek bir ortak özelliği var, “iman” sahibi olmaları, yani tamamen kalbi ve manevi.
Belgeselde konu edilen senaryonun benzerini 2009 yılında “2012: Dünyanın sonu “ adlı filmde izlemiştik. Filmde, yerkürede başlayan aşırı ısınma yüzünden oluşacak sel felaketinden kurtulabilecek dayanıklı gemiler ile insanoğlunun kurtuluş mücadelesi anlatılıyordu. Projeye destek veren zenginlerin dışında gemiye, projeyi yürüten üst seviye bürokratlar, bilim adamları, soylu aileler, genetik olarak sağlıklı nesiller geliştirecek bir grup güzel ve atletik insan alınmıştı. Felaket saati geldiğinde ise, kendi ibadet merkezlerinde dua eden insanlar, diğer bir ifade ile kendilerini kurtarması için yaratıcıya yalvaranlar, iman sahipleri ve diğer olan bitenden son anda haberi olmuş insan, son nefesini veriyordu. Yenilenen dünyada, yeni bir düzen kurup hayata devam edecek olan gemideki insanlardır ve bu insanlar, Kuran’da geçen Hz. Nuh (A.S.) kıssasında gemiye binme kriteri olan “iman” sahipleri değildir. Hakikatte olmuş olanın, tam tersinin insanlara resmedildiği şeytani bir filmdi.
İnsanlığın bilincinin dizi, film, belgesel gibi yapımlarla programlandığı, hakikatlerin ters yüz edildiği bir devirde yaşıyoruz. Hz. Nuh (A.S.) kıssası ile bir analoji kurarsak, Feridun B. Kaya’nın “BAŞLARKEN – BİZ KİMİZ?” ve “3. Sene ve HER-AN’ın Misyonu” yazılarında bahsettiği ve bir süredir yaklaşmakta olan, Hz Nuh(A.S) itibaren bütün peygamberlerin uyardığı, insanlık ve dünyamız için, çok büyük tehlike arz edecek, “transhumanizm” ve “singularity” adı altında gelen, tamamen şeytani bir proje olan, mega-tsunamiyi bu şekilde bir felaket olarak görebiliriz. Bu felaketten, kimin ahret adına kurtulacağı sorusuna yanıt olarak ancak ilim, irfan, tahkiki iman sahipleri ve onlarla birlikte olan az sayıda insanın olacağı öngörüsünde bulunabiliriz.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017