Bilinç
Davut Demirhan, 9 Mart 2016Robotların bilinç kazanması, dünyayı ele geçirecek bilinçli bir yapay zeka, bilinçli androidlerin hakları olması gibi konular gündemi gittikçe daha çok meşgul etmeye başladı. Tüm bu analizlerin ve tartışmaların tam ortasında duran kavram ise genelde geçiştiriliyor ve üzerinde hakkıyla durulmuyor. Bilinç dediğimiz şeyin mahiyeti nedir? Bu kavramdan bahsederken herkes acaba aynı şeyi mi kastediyor?
Serin ve güneşli bir bahar gününde boğaz kıyısında oturup lezzetli bir çay içerken manzarayı izlediğinizi ve bir yandan da yanınızdaki kişiyle muhabbet ettiğinizi hayal edin. Çayın ve denizin kokusu, muhabbet esnasında duyduğunuz sözler ve denizin sesleri, seyrettiğiniz manzara, yüzünüzü okşayan rüzgar… Tüm bu deneyimler sanki bir bir film gibi (koku ve dokunma gibi ek hislerle birlikte) bir yerde oynuyor ve bu filmi izleyen, bunları deneyimleyen bir “şey” var. Çayın tadını, denizin kokusunu, sesleri duyan bir şey. Bilinç derken mahiyeti meçhul bu şeyi kastediyoruz.
Daha iyi anlaşılması için şimdi bu hayalden bilinci çıkardığımızı düşünelim. Sahnede hiçbir değişiklik olmayacak. Yine yanınızdaki ile muhabbet edeceksiniz, ağzınızdan sözler çıkacak ve kulağınıza sözler gelecek. Çayı içeceksiniz, denize bakacaksınız. Sadece, bunlar olurken tüm bu olanlara şahitlik eden “şey” orada olmayacak. Objektif açıdan sahnede herhangi bir eksiklik de hissedilmeyecek. Dışarıdan bakan bir gözlemci için iki manzara arasında herhangi bir fark olmayacak. Bu sahnede hiçbir görünen etkisi olmadığı için sizin bilinçli olup olmadığınızın dışarıdan gözlemlenmesi imkansızdır.
Bilinci doğrudan gözlemleyebileceğimiz tek yer kendi bilincimizdir. Başkalarının bilinci olduğundan emin olmamız, bilinçleri olup olmadığını test etmemiz imkansızdır. Tamamen bilinçsiz bir varlık sırf öyle programlandığı için bilinçli bir varlığın vereceği tüm tepkileri aynen verebilir. Bu varlığın vereceği tepkiler işin davranışsal boyutunu oluşturuyor ve bahsettiğimiz bilinç ile alakası yok.
David Chalmers bilinç bilmecesini ikiye ayırıyor: Kolay problem ve zor problem. Kolay problem bilincin objektif dünyadaki yansımalarını ve bunlar arasındaki ilişkileri inceler. Bir çiçeği koklarken beynimizin hangi bölgesinde elektriksel dalgalanmalar oluyor, hangi beyin bölgesi hasar alınca bilincimizde nasıl bir kayıp yaşıyoruz ve benzeri sorular hep bu kolay problem ile ilgilidir. Bilinç ile ilgili yapılmış olan tüm çalışmalar da neredeyse hep bu kolay problem üzerine yoğunlaşmıştır.
Zor problem ise bilinç ve dış dünya arasındaki ilişkileri değil bilincin mahiyetini sorgular. Beynimizin belli bir bölgesi bir çiçeği koklarken hareketlenebilir ama bu olurken neden bir şey buna şahitlik ediyor? O kokuyu alan nedir?
Bu konuya cevap veren materyalist düşünürler iki radikal kutupta toplanıyor. Daniel Dennett zor problemi temelinden inkar ederek sorunu çözdüğünü düşünüyor. Ona göre zor problem diye bir şey yok. Yukarıda açıklamaya çalıştığımız bilinç denilen fenomen aslında bir ilüzyondan, aldanmadan ibaret. Dennett’ın anlayamadığı ya da kabul etmek istemediği gerçek ise şu ki yanılan, aldanan bir “şey”in olması, bu aldanma deneyiminin kendisi bile bir bilincin var olduğunu gösteriyor.
Kendini bir materyalist olarak tanımlayan Chalmers ise bu konuda bir başka radikal uçta fikirlere sahip. İki temel iddiası var ancak bunları kesin doğrular olarak değil, üzerinde durulmayı hak eden fikirler olarak tanımlıyor. İlk radikal fikri bilinç fenomeninin de evrende bulunan asli unsurlardan birisi olduğu. Fizikçiler daha basit şeylerle açıklayamadığı kavramları asli unsur olarak kabul edip teorilerini bu unsurlar üzerine inşa ediyorlar; kütle, zaman, uzay gibi asli unsurlara bilinci de ekleyebiliriz diyor Chalmers. Eğer bir şeyi daha basit bir şey ile açıklayamıyor ama gözlemleyebiliyorsak onu da temel ve basit bir bileşen olarak kabul etmemiz gerektiğini savunuyor.
İkinci radikal fikri ise bilincin evrensel olduğu. Madem bilinç fizikte temel bir unsur, seviyesine göre her varlıkta bir bilinç vardır. Bu noktada bilinci bilgi işleme kapasitesi ile orantılı olarak düşünüyor ve sistem kompleksleştikçe daha kompleks bir bilincin ortaya çıkacağını söylüyor. Buna göre insan bilinci fareninkinden, fareninki sineğinkinden, sineğinki bakterininkinden ve bakterininki de bir elektronunkinden daha kompleks bir bilinçtir. Evet, Chalmers cansız varlıkların da -belli bir bilgiyi organize etme veya içerme kapasitesine sahip oldukları sürece- bilinci olduğunu kabul ediyor. Panpsişizm denen bu düşünceye göre tüm evrende iç içe bilinçler var ve her bir zerrenin de kendince bir bilinci var. Zerrelerin ve insanların bilinci olduğu gibi insanların bir araya gelmesiyle oluşan toplulukların, ülkelerin, gezegenlerin ve yıldızların bilinçleri var. Bu düşünce, tüm bu bilinçli varlıkları içeren evrenin ise tek ve ayrı bir bilinci olduğu fikrine kadar gidiyor.
Eğer materyalist görüşte ısrar edilip de bilinç elimizde mevcut olan şeylerle açıklanmaya çalışılırsa, ya Dennett’ın yaptığı gibi bilinci tümden inkar etmek ya da Chalmers’ın yaptığı gibi her bir zerreye bilinç vermek gerekiyor. Burada yine klasik bir bakış açısı (nazar) farkından meydana gelen sapmaya şahit oluyoruz. Tekten çoğa gitmek yerine çoktan teke ulaşmaya çalışmak hatası. Nasıl tek bir mutlak İrade Sahibi’ni ve Kudret Sahibi’ni kabul etmeyince her bir zerreye küçük küçük iradecikler ve kudretçikler vermek zorunda kalınıyorsa tıpkı bunun gibi tek bir Bilinç Sahibi’ni(1) kabul etmeyince de her bir zerreye bilinç vermek mecburiyetinde kalınıyor. Ya da kainatın yaratılışını inkar için tüm varlığı inkar edenler gibi bilinç denen fenomen tümden inkar edilmek zorunda kalınıyor.
Chalmers’ın fikirlerinde hakikat payı olduğunu ancak işe ters taraftan başlandığını da söyleyebiliriz. Allah’ın cansız varlıklara hitap ettiğini ve cevap aldığını Kur’an’da görüyoruz; dağlara, yere ve göklere bir emanet teklif ediliyor ve onlar bunu yüklenmeyi reddediyor.(Ahzab 72) Yine Kur’an’da Allah korkusundan yuvarlanan taşlardan bahsediliyor.(Bakara 74) Tüm bunlara sadece şiirsel ve estetik ifadeler olarak yaklaşmak ve belagat açısından değerlendirmek bu sözleri hafife almak ve mananın tamamını kaçırmak olur. İfadenin elbette şiirsel bir yönü var ancak bir hakikat yönü de var. Bizdeki irade nasıl Allah iradesinin bir tecellisi ise bilincimiz de yine Yaratıcı’nın bize verdiği ruh ile bağlantılı. Cansız varlıklarda da seviyelerine göre bilinçler varsa bunlar da hep aynı Bilinç Sahibi’nden doğuyor.
Tüm bu bilinç tartışması özünde de kıymetli olmakla birlikte Singularity tartışmaları açısından da ayrı bir öneme sahip. Eğer Chalmers’ın fikirleri yaygınlaşırsa robotların ve yapay zekanın haklarını savunmak, bunları insana tercih etmek kolaylaşacak. Ayrıca yine Singularity’cilerin rüyalarından olan evrenin bilinç kazanması, uyandırılması gibi meselelerin de taraftar toplamasının ne kadar kolaylaşacağı açık.
Tekten çoğa giderken nasıl tüm bilinçlerin tek bir Bilinç Sahibi’nden kaynaklandığını kabul ediyorsak çoktan teke ulaşmaya çalışanlar da bilinççik sahiplerini bir araya getirip bir Tanrısal Bilinç oluşturma peşinde. Basit (parçalardan oluşmayan) Allah anlayışımıza karşı Singularity’cilerin kompleks, parçalardan oluşan bir Tanrı tahayyülleri var. Böyle bir çarpık anlayışa sahip oldukları ve yanlış nazarla baktıkları için de Tanrı’yı inşa edebilecekleri bir şey sanıyorlar.
(1) Bazı okuyucuların yadırgayabileceği bu tabiri hem kendini ve hem de yarattıklarını bilen, sonsuz ilim sahibi Alîm, Mukaddes ve Subhani Şuur Sahibi anlamında kullanmak istedim.
“Bilinç” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Çok güzel bir yazı. özellikle yeni makine öğrenmesi teknikleri ile ilgilenen birisi olarak; singularitycilerin, sırf matematik, istatistik yöntemleri temelli tamamen “materyalist” hesaplarla bilinçli bir makine oluşturabileceği zannı hep bana trajikomik gelmiştir. Gerçekten ileri seviye istatistik, matematik ve sinir ağı algoritmaları kullanılıyor ama hiçbirisi bilinç gibi, görünen boyutumuz dışındaki bir “şey”e ulaşamaz. Oluşturulacak şey, olsa olsa insandan daha zeki görünümlü, çok daha yüksek hesaplama ve planlama kapasitesine sahip ama “bilinçsiz” bir makine olur.
Cok guzel bir yazi ellerinize saglik, bize ilkokuldan bilinc,insan bilinci hakkinda , bizden oncekilerden ve tarih oncesi devirlerdeki sozde insan modellerinden daha gelismis bir bilince sahip oldugumuzu anlatip duruyorlar. Fakat bence bunun asli oyle degil, evet onceki zamanlara gore daha gelismis bir toplum icinde yasiyoruz ve daha komplike dusunceler ve eylemlerde bulunabiliyoruz. Fakat bu bilincimizi gelistiren birsey degil daha da korelten birsey. Cunku hakikate ulasmamizi engelleyen yogun etkilere maruz kalmamiza neden oluyor. Singularitycilerin istedigi de aynen bu. Onlarin seytani planlarina gore insan kendi hakikatine ulasamamali. Insan kendi hakikatine ulasamadigi zaman ise kendisine ulasabilecegi sahte bir hakikat olusturur. Coktan teke ulasmak boyle birsey aslinda.