Çekirdekler – 4

, 24 Mart 2016

1) Ray Kurzweil’ın PR’ı için yapılmış iki tane belgesel film var. Bunları Çekirdekler-1’de belirtmiştim. İlki olan “Transcendent Man” Kurzweil hakkındaki ilk belgesel. Seyreden insanların daha çok duygularına hitap edilmeye çalışılmış. “İnsan Ray Kurzweil” hakkındaki nadir yayınlardan biri. Bilinçli yapılmış bir tercih. Zira, çok yadırganabilecek iddialarının hedef kitle tarafından yutulabilmesi için böyle mantıklı bir hamle gerekliydi.

Bu belgeselde belki bir daha göremeyeceğimiz bir şeye; Ray Kurzweil’ın gözlerinin dolduğuna ve göz damlalarının gözlerinden süzüldüğüne şahit olduk. Ağlama sebebi babası Fredric Kurzweil’ın (1912-1970) mezarı başında ona olan özlemiydi. Samimi gibi geldi bana… Ama bu samimiyet; bir bestekarın ilham konusunda kabz yaşarken, sırf ilham kanalları açılsın diye kendine bir sevgili bulup ardından aşk acısı yaşama çabası gibi geliyor bana. Samimiyeti içinde saf bir samimiyetsizlik…  Ağlayabilmek için bir mezar ziyareti.

Singularity dininin (!) peygamberinin (!) davasının, ne kadar da yüreklere dokunan haklı bir nedeninin olduğunu; tüm insanlığın ortak belası (!) ölüm denilen bu canavara nasıl meydan okuduğunu ve dolayısı ile milyarlarca insanın en büyük kahramanlarından biri olmaya adaylığını göstermek için çok güzel bir senaryo. Bu bariz duruma, belgeseli seyretseniz, siz de şahit olacaksınız.

 

2) Deccal bir transhumanist olacaktır. İnanışlarına göre, insan (human) denilen varlık geri bir varlıktır ve teknolojinin ulaştığı yeni durumun imkanları ile insan; kendi eli ile bu geri varlığı evrimleştirmelidir. İskelet yapısı, iç organları, bazı uzuvları daha iyisi ile değiştirilebilir. Onlara göre “modifiye” edilebilir. Bunun için kullandıkları tabir “Human Enhancement”; yani insan bedeninin sınırlarının aşılmasıdır. Geleceğin en çok tartışılacak mevzularından biri bu olacaktır. İlahiyatçıların, ahlak felsefecilerinin ve hatta siyasetçilerin… Bunun için çok tesirli PR faaliyetlerinin yapılacağını görmek hiç de zor değil. Aynı Ray Kurzweil’ın babasını geri getirme tutkusundaki naiflik gibi…

 

3) Ray Kurzweil -çok enteresandır- transhumanizm tabirini kullanmaz ve bu kavrama taraftar değildir. Singularity kavramının kullanılması gerektiğine inanır ve bunun gayretini gösterir. Kurzweil’e göre “transhuman” tabiri hatalı bir mantıktan kaynaklanır. İnsan (human) zaten devamlı sınırları aşan varlığı ifade eder. Yani avamca konuşacak olursak, tek hücrelilerden insana kadar, evrim aşamasının her bir bölümünde, bir üst seviyeye geçebilen, o insanlık özüdür. (O öz, belgesele ismini veren “transcendent” durumuna; yani zaman ve mekan üstü, âlâ, yüce konumunu ihraz edene kadar yolculuğuna devam edecektir.)

Sanki, insan “sınırları aşabilen varlık” demektir. “Enhancement” yani… Singularity ise insan olarak tanımladığımız varlığın bir sonraki safhasına geçişidir. Kurzweil o tabiri kullanmasa da, açıklayıcı olduğu için transhumanistlerden ödünç alırsak, “posthuman” (insan sonrası) safhasına geçiştir.

4) Kurzweil kendi iddialarında çok tutarlı. Kendi içinde net bir senaryosu var. Zahir, batın, evvel ve ahir dörtlüsü ile senaryosunu yada felsefesini çerçevelemiş. Kendine verilen mühlet bilinci içerisinde bunun için sağa sola sapmadan davasının yükünü çekiyor.

 

5) “Mühlet Bilinci” tabirini özellikle kullandım. Halen detayını vermediğim bir konu ile alakalı bu tabir… Bir makalemde dikkat çekmeye çalıştığım büyük bir kontrast ile alakalı.

“Ray Kurzweil sadece bir bilim adamı, girişimci ve mucit değildir. “Kurzweil sadece Kurzweil değildir.” Bu konulara ileride değinmeyi düşünüyoruz. Sadece şunu belirteyim:

Bu kadar espriden yoksun, ruhsuz, robot görünümlü futurist bir adamın, üzerinde kocaman bir Mickey Mouse olan eski tip bir analog saati otuz küsür yıldır kolunda taşıması… Bu kontrast, üzerinde seyredeceğimiz büyük bir hikayenin sinema perdesidir.”

 

6) Kurzweil’ın tutarlılığı sadece kendinden kaynaklanmıyor. Kadim bir öğretinin, farklı bir formatta gerçekleştirilmesinin önemli bir memuru olmasından kaynaklanıyor. Aynı makalede buna da kısaca şöyle değinmiştik:

“Singularity ve Kurzweil’i anlamak için Neoplatonizm’i, Spinoza’yı ve İslamî kültür içine sızan şekliyle “Ukûl-u aşere” düşüncesini bilmek zorundayız. Singularity, eski bir düşüncenin çağımıza uyarlanmış ve güncellenmiş yeni bir formudur. Dikkatlice bakanlar, süslü, dijital bir perdenin ardındaki o eski yüzü görebilirler.”

Değinmediğimiz nokta şu: Bu kadim düşünce/inanç, Neoplatonizm ile başlamamıştır ve Hegel ile de bitmemiştir. Şu an Singularity ile bağlantısı görünmeyen bazı mecralarda bile neşv ü nema bulmaktadır. Bu düşünce o kadar sinsi bir şekilde gelişmektedir ki, sevimli görünümünün arkasındaki deccalî düşünceyi bilmeyen samimi bazı Müslümanlar da, bunu “transfer edip” beslemektedirler.

 

7) “Deccal bir transhumanist olacaktır.” demiştim. Tabii bu ne zaman gerçekleşir ve kim olur bilemiyorum. Elbette tahminlerimiz var.

Transhumanistler ve Singulariteryenler arasında ekol farklılıkları olduğuna bir nebze değindik. Bu ekol farklılığının, büyük senaryoyu gerçekleştirecek kurmaylar açısından zaman zaman değerlendirileceğine inanıyorum. Zaman gelir, transhumanizm ön plana çıkar, zaman gelir Singularity… Çünkü özü ve argümantasyonu itibariyle transhumanizm şu an kabul edilmeye daha hazır bir görüş. Singularity ise bir masal tadı veriyor bazıları için. Hatta, Jaron Lanier’in Singularity için “rapture of nerds” tanımlaması çok meşhurdur. Dolayısı ile saygın kabul edilen mahfillerde; bilim adamları, siyaset bilimciler vs.. tarafından transhumanizm tabiri daha çok kullanılacak ve tartışılacaktır.

 

8) Genel kanaat, Sosyal Darwinizmin ve evrimin, 20. Yüzyılın ilk yarısındaki nasyonal sosyalist hareketlere blokaj olan görüşlerden olduklarıdır. Tabii ki bu kanaati kabul etmeyen ve bunları delillendiren başka görüşler de var. Bu açıdan bir değerlendirme şu an mevzumuz değil. Sadece bir meselenin daha iyi anlaşılması adına, kıyas vasıtası olması açısından bu ilişkiyi kullanmak istiyorum.

Nasyonal Sosyalizm ile (mesela Hitler Nazizmi) evrim arasındaki ilişki,

Singularity ve transhumanizm arasındaki ilişkidir.

Yani, Singularity ideali ve Dünya görüşü, transhumanizm felsefesi üzerine kondurulacak bir son nokta; belki bir çatı düşüncedir. Singularity içinde sadece evrim ve onun bir uzantısı olan transhumanizm yoktur. Kendi felsefesi, metafiziği, kozmolojisi, inisiyasyonu ve hatta tanrı anlayışı vardır.

Kısacası :

“Transhumanizm, Singularity Nazizminin üzerinde temellendiği Darwinizmdir.”

“Çekirdekler – 4” yazısına bir yanıt var

  1. soundbug demiş ki: ( 24 Mart, 2016, 12:06)

    Yazının son cümlesi gelecek adına korkutucu..

    Erken uyarı sistemi işlevi gören yazılarınızla yaklaşmakta olan büyük tehlikeye karşı bizi zihnen hazırladığınız için teşekkürler.

    Feridun Bey’den ricam ise, mümkünse 6.maddeyi müstakil bir makale olarak ele alması.

    “Singularity ve Kurzweil’i anlamak için Neoplatonizm’i, Spinoza’yı ve İslamî kültür içine sızan şekliyle “Ukûl-u aşere” düşüncesini bilmek zorundayız. Singularity, eski bir düşüncenin çağımıza uyarlanmış ve güncellenmiş yeni bir formudur. Dikkatlice bakanlar, süslü, dijital bir perdenin ardındaki o eski yüzü görebilirler.”

    Bu düşünce o kadar sinsi bir şekilde gelişmektedir ki, sevimli görünümünün arkasındaki deccalî düşünceyi bilmeyen samimi bazı Müslümanlar da, bunu “transfer edip” beslemektedirler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.