Homo Faber ve Hayvana Hamile Olmak – 2
Feridun B. Kaya, 1 Mart 2016İnsan, Hz. Allah’ın Sâni ismine mazhar. Yani “sanatla yaratan”… Belki “sanatla yaratan” ifadesi düşük bir tabir olmuş da olabilir. Zira sanatın özünde zaten yaratma içkindir. Ama Cenab-ı Hakk’ın yaratma ile ilgili farklı isimleri olduğu için bu nüansı ifade etme ihtiyacı hissettim. El-Bari, El-Bedî, El-Hâlık, El-Fâtır gibi isimler de yaratma ile alakalı.
İnsan, emaneti yüklenmeyi kabul eden varlık olarak tüm isimleri taşımak durumunda.
“Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar ve korktular da insan onu yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.” Ahzab/72
Buna “ene” (ben/ego) denilen “anahtar” ile muvaffak olabilir. Ene anahtarı ile künûz-u mahfiye (gizli hazineler) olan esmâ-yı İlâhiyeye ulaşmak ve o isimleri taşımak… Daha doğrusu taşıdığının farkına varmak. İşte o zaman insan cansız gökler, arz ve dağlar gibi olmaktan kurtulup, “hakiki insan” olmaya adım atar. (İnsanın emaneti kabul etmesi ile zalim ve cahil oluşu meselesine dair -bir yorumu- gelecek makalelerin birinde ele almayı düşünüyoruz.)
Bu isimleri bir kıyafet, bir urba gibi taşımak… Es-Sâni de bu isimlerden biri. İnsan, “sanat”la, “yarattıkları” ile hayvanların fıtrî kürkü gibi, fıtrîmsi olan bir elbise giyebilir. Yada bir gözlük gibi. Niye gözlük misalini verdim? Çünkü Singularity ve transhumanizmin ve insanın -sözde- modifiye edilmesinin yanlış olmadığını iddia edenlerin, en çok verdikleri misal gözlüktür. Onlara göre insan gözlük ile; yani fıtrî olmayan bir alet ile modifiye edilmiş, eksiği kapatılmıştır. Ve benim gibi gözlüklü insanlar devamlı onunla yaşamak ve yaşam kalitelerini onunla yükseltmek durumundadır. Hiç birimiz de bunu yadırgamamaktayız. Öyleyse bizler neden ve hangi argümanlarla transhumanist operasyonlara karşıyız? Evet, gözlük bu temel fikir ayrımında kritik değerde bir misal. Hakikaten üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.
Yeni Bir Kavram: Fıtrîmsi Teknoloji yada Nisbî Fıtrî
İnsan kavramlarla düşünür. Bu yüzden düşüncemizin yetmediği yeni durumlar için yeni kavramlar bulmak hayati bir önem taşımaktadır. Gözlük tartışmasının verdiği ilham ile bir kavram ortaya atmak istiyorum. Oldukça bulanık bir kavram. Daha iyisini bulana kadar bunu kullanmayı düşünüyorum: “Fıtrîmsi teknoloji” ve “nisbî fıtrî”.
Evet, gözlük “fıtrîmsi bir teknoloji”, “nisbî fıtrî” bir alettir. Fıtrî aletler ise elimizdir, bacağımızdır, gözümüzüdür, beynimizdir, kuvve-i hafızamızdır, enemizdir (benlik) vb…
“Fıtrîmsi teknoloji” fıtrîlik kısmını, insanın mazhar olduğu ve bir elbise gibi üzerine giydiği “Sanî” isminden alır. İnsanın “yarattığı” bu “alet” (mesela gözlük), insanın “yaratılış” ve “fıtratı” ile uyumludur. Holistik; yani bütüncül ve küllî ahengi bozmaz; tam tersi ona hizmet eder.
İnsan Yaratır mı?
“İnsanın yaratması” tabiri inançlı insanları rahatsız edebilir. Benim burada kastettiğim “yaratma”, yoktan var etme manasında değil; sanat kavramının manasında içkin olduğu üzere, mevcut bir malzeme ile daha önce görünmeyen ve hariç (zihnimizin dışı) alemde olmayan yeni bir varlık ortaya çıkarma manasındadır. Belki bu yüzden Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Allah için “ahsenül hâlıkîn” (yaratılış mertebelerinin en güzelinde) ifadesi bizzat kendisi tarafından ifade buyrulmuştur.
“Sonra o damlayı bir pıhtıya dönüştürdük, bu pıhtıyı bir et parçacığına (mudga)dönüştürdük, bu et parçacığını bir takım kemiklere çevirdik, derken bu kemiklere bir et (lahm) giydirdik; sonra ona bambaşka bir yaratık olarak hayat verdik. Bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli!” Müminûn/14
“O en güzel yaratanı bırakıp da Ba’le mi yalvarıyorsunuz?” Saffat/125
Evet, insanın yaratması, -nisbetler perspektifinde- bir yaratıştır. İslam alimleri bu mevzu ile alakalı “ibda” ve “inşa” tabirlerini kullanmışlardır. Allah yoktan var eder ve bu “ibda”dır. İnsan ise mevcut malzemeler ile yeni bir şeyi hariç aleme çıkarır ve bu “inşa”dır.
İbda ve İnşa yada İhtira ve Sanat ile Yaratma
Mevzunun daha iyi anlaşılması için aşağıdaki açıklamayı paylaşıyorum:
Soru: İbda ve inşa tarzı yaratma Allah’a mahsustur. Bazı insanların yeni bir fikir veya icat için, yaratmak kelimesini kullanmaları caiz mi?
Allah’ın ibda ve inşa olmak üzere, iki şekilde yaratması vardır.
İbda (ihtira ile): Allah’ın eşyayı ve mevcudatı benzersiz ve modelsiz bir şekilde, hiçten ve yoktan var etmesine denir. Allah’tan başka hiçbir şeyin olmadığı bir hengamda yarattığı ilk varlık ya da varlıklar buna misaldir. Aynı zamanda varlık içinde ilk kez vücuda gelmiş nispi sıfat ve arazların da vücuda çıkması buna örnek teşkil eder.
Mesela; bir insan suretinin ana hatları, yani yüzündeki aza ve organları bir kalıp ve model olarak öncekilere ve sonrakilere benzer; bu yüzden ana hatları ile insanın yaratılışı ibda değil inşadır. Ama insanlara hiç benzemeyen kendine mahsus yüz kimliği, sesi, kokusu ve parmak izi itibari ile insan ibdadır. Yani benzersiz ve modelsiz olarak hiçten yaratılıyor. Öyle ise ibda tarzı yaratmak, halihazırda sürekli olarak devam ediyor. İlk varlıkların yaratılması ile bitmiş bir yaratma şekli değildir.
İnşa (san’at ile): Var olan mevcudat ve eşyadan, yeni vücut ve eşyaların yaratılması demektir. Mesela var olan topraktan bitkilerin, bitkilerden de meyvelerin yaratılması buna örnek teşkil eder. Kainatta en çok icra edilen yaratma şekli inşadır. Her bahar mevsiminde milyonlarca örneklerini gözümüz önünde görüyoruz. Üstad Hazretleri bu manaya şu şekilde işaret ediyor:
“Evet, Kadîr-i Zülcelâlin iki tarzda icadı var: Biri ihtirâ’ ve ibdâ’ iledir. Yani hiçten, yoktan vücut veriyor ve ona lâzım her şeyi de hiçten icad edip eline veriyor.”
“Diğeri inşa ile, san’at iledir. Yani, kemâl-i hikmetini ve çok esmâsının cilvelerini göstermek gibi çok dakik hikmetler için, kâinatın anâsırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor; her emrine tâbi olan zerratları ve maddeleri, rezzâkiyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır.”
“Evet, Kadîr-i Mutlakın iki tarzda, hem ibdâ’, hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var etmek en kolay, en suhuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur. Bir baharda, üç yüz bin envâ-ı zîhayat mahlûkatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten icad eden bir kudrete karşı “Yoğu var edemez.” diyen adam, yok olmalı!”(bk. Lem’alar, Yirmi Üçüncü Lem’a)
Bu iki tarz yaratma noktasında, Allah’ın şeriki, benzeri ve misli yoktur. Kim bu iki tarz yaratmayı kast ederek, ben de yarattım derse, küfür ve şirke girmiş olur. Ya da yaratma tabiri bu iki yaratma şeklinde kullanılırsa bu küfür olur.
Lakin yaratma tabirini bu iki manada değil de, insanın cüzi iradesine bakan sanat, icra ve sair fiillerde kullanması küfür ve şirk olmaz. Ama yine de yaratmak tabiri, Allah’a bir alem, bir sembol olduğu için, kullanılması caiz değildir.
Bir kimsenin bir işi yaptıktan sonra “bunu ben yarattım” ifadesinin, niyet ve irade boyutu sorgulanır; şayet hakiki anlamda bunu ben yarattım derse küfür olur, yok vesile olmak noktasından ben yarattım derse günah olur. Bu yüzden bu ifadeyi insanın kendine irca etmesi şık ve caiz değildir.
Kalbimiz çalışır, kanımız temizlenir, hücrelerimiz yenilenir, vücudumuzda milyarlarca olay cereyan eder; fakat bunların çoğundan bizim haberimiz bile olmaz. Organlarının nerede olduğunu, ne iş yaptığını ve nasıl çalıştığını bilen kaç kişi var?
Saçlarımız dökülür, yüzümüz kırışır, belimiz bükülür, dişlerimiz dökülür, nihayet üstüne titrediğimiz hayatımız elimizden alınır; fakat biz, olup bitenlere seyirci kalmaktan başka bir şey yapamayız.
Organlarının ve duygularının bile gerçek sahibi olmayan insan, nasıl kendi eliyle yaratılan eserlerin hakiki sahibi olur ve onları “Ben yarattım!..” diyebilir!?..
Yukarıda alıntı yaptığımız açıklamada bir şey daha dikkatimizi çekti. İbda ve inşa tabirlerini kullanmıştık. Bunların “ihtira” ve “sanat” ile yaratma olduğunu da öğrenmiş olduk. Kritik cümleler ise şunlardı:
“Lakin yaratma tabirini bu iki manada değil de, insanın cüzi iradesine bakan sanat, icra ve sair fiillerde kullanması küfür ve şirk olmaz. Ama yine de yaratmak tabiri, Allah’a bir alem, bir sembol olduğu için, kullanılması caiz değildir.”
Dolayısıyla “yaratma” tabirini ilmî ve özel bir açıklama sebebi olmadan kullanmak sakıncalı ve edebe münafidir.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017