Simülasyon Argümanının Kökeni

, 16 Mart 2016

ALİ MUSA ARSLAN – Simülasyon argümanı (simülasyon hipotezi veya simülizm), gerçekliğin bir simülasyon olduğunu ve bu simülasyonun içinde olanların bunun bir simülasyon olduğunun farkında olmadığını ileri sürer. Aynı kurgusal teknoloji tek veya bütün halinde Uzay Yolu, Karanlık Şehir, 13. Kat, Matrix, Aç Gözünü, Vanilla Sky, Gerçeğe Çağrı, Başlangıç ve Tron gibi bilim kurgu filmlerinde işlenmiştir. Simülasyon argümanı halihazırdaki halini 2003 yılında Nick Bostrom’un yayınladığı bir makale ile alır.

“..elimizde dünya hakkında bazı alternatif iddiaların doğru olduğuna inanmazı sağlayacak kadar yeterli ilginç ampirik veri mevcut..” derken alternatif iddiadan kastın bir simülasyon dünyasında yaşadığımız gerçeği olduğunu söyler.

simulation_argument1

Daha öncede bahsettiğimiz gibi simülasyon argümanı temelini “fsim= fpNH/(fpNH)+H” formülünün üç farklı şekilde sonuçlanabilmesinden almaktadır. Aşağıdaki üç önermeden en az birinin doğru olduğunu söyler:

1-İnsanlık çok üstün bir teknolojik çağa ulaşmadan yok olacaktır;
2- Teknolojik olarak üst düzeylere ulaşan medeniyetlerin hiçbiri bizim evrimsel tarihimizi simüle etmekle ilgilenmeyecektir;
3- Neredeyse kesinlikle bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz.

Peki bu soru bizim kafalarımıza nasıl düşmüştür? Ne zamandan beri böyle bir şeyin olabileceğini düşünüyoruz? Son halini almasında mutlaka teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesinin büyük bir etkisi olmuştur. Ancak buna simülasyon demeden önce de eşyanın varlığı hakkında sorular insanoğlunun kafasını meşgul etmekteydi. Bugünkü haline de bunların sonucunda ulaşmıştır. Burada meselenin en temeline kadar inemesek ve eksikleri olsa da simülasyon argümanın kökenine bakmaya çalışacağız. Simülasyon argümanına bakacak olursak aslında 3.ihtimalin yani hepimizin simülasyon olabileceği varsayımında dış dünyanın, yani çevremizdeki nesnelerin varlığının inkarı söz konusudur. Eşyanın hakikati hakkında sorular İslam dünyasında da tartışılmıştır, mesela vahdet-i vücud görüşü la mevcude illa hu diyerek eşyanın varlığını inkar etmiştir. Ancak bu “hakaiku’l-eşyai sabitetün”(eşyanın hakikati sabittir) ilkesini ihlal ettiği için sıkıntılı görülmüştür. Zaten Muhyiddin-i Arabî (k.s.) de “Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitaplarımızı okumasın, zarar görür.” demiştir.

Bu yazıda simülasyon argümanının en temelini, bütün insanlık tarihindeki hallerini anlatmak gibi bir amacımız yok zaten buna muktedir de değiliz. Yalnızca bu dönemdeki simülasyon argümanının Avrupa’da 1600′lü yıllara dayanan kökeninden bahsedeceğiz, o zamandan bugüne hangi akımlarda neler söylenmiş bunları yazmaya çalışacağız.

Gerçekliğin bir illüzyon olduğuna dair geçmişte uzun felsefi ve bilimsel teoriler öne sürülmüştür. Bu şüpheci hipotez, Descartes’in dualizmini(mind–body dualism) destekler ve Bertrand Russell’ın fenomenizm görüşü ile yakından ilişkilidir. Bu konu son zamanlarda bilim kurgunun ve fütüristik çalışmaların önemli bir konusu haline gelmiştir. Transhümanizm çalışmalarıyla Nick Bostrom da bu konu üzerinde durmuştur. Simülasyon argümanı özellikle transhümanizm alanında ciddi akademik tartışmalara konu olmuştur. [( Bostrom, N. , 2003, Are You Living in a Computer Simulation?, Philosophical Quarterly (2003), Vol. 53, No. 211, pp. 243-255.)]
Descartes bu soruyu Meditations adlı eserinde sormuştur ve hipotetik bir şeytanın harici nesneler hakkında yalan yanlış inançlara sevk ettiği senaryosunu kabul etmektedir. Son zamanlarda ise, Descartes’ın şüpheci senaryosuna daha modern bir son verilmiş durumda. Descartes’ın şeytanı yerine bir çılgın bilim adamının hayal edilmesi istenmekte.

Descartes

Descartes(1596-1650) Avrupa’da zihin ve çevremizde algıladığımız dünya hakkında felsefi bir çerçeve sunan modern düşünürlerin ilklerindendi. Eserlerinde metodolojik şüpheciliğin bir çeşidini kullanmaktaydı.

Meditationes De Prima Philosophia adlı eserinde yalnızca düşüncenin varolduğundan emin olabileceğini yazmıştır(cogito ergo sum). Descartes’ın ortaya koyduğu temel fikirlerden biri de düalizm(mind body dualism)’dir. Descartes, vücudunu algılamasının bir rüyanın sonucu mu yoksa şeytan tarafından oluşturulan bir illüzyon mu olduğu üzerinde düşünmüştür. Bunu şu şekilde açıklıyor; zihin vücuttan ayrı bir özdür, temeli düşünce olan bir özdür. Descartes zihnin, bir düşünen şeyin, büyük vücudundan ayrı olarak bulunabileceği ve bulunduğu sonucuna varıyor. Zihin vücut ilişkisi zihin felsefesinde merkez meselelerden biridir. Descartes aynı zamanda dış dünyanın varlığını da tartışmıştır. Duyumsal algılar istemsizdir ve bilinçli olarak yönlendirilmezler ve aslında zihne yabancı bir dünyanın kanıtıdırlar, demiştir.

simulation_argument2

Daha sonra eleştirmenler Descartes’ın kutu içindeki beyinli düşünce deneyiyle dış dünyanın kanıtına, Descartes’ın beyninin bütün bu algıları simüle eden bir makineye bağlanmış olabileceğini önererek cevap vermişlerdir. Bununla birlikte, kutu ve makine bir dış dünyada mevcut, yani sadece bir dış dünya biçimi diğeriyle değiştirilmiş durumda.

Kant

Kant (1724–1804) aşkın idealizmin(Transcendental Idealism) savunucularındandı. Ona göre anlaşılabilecek şeylerde bir sınır vardı ve gerçek olarak gördüklerimiz yalnızca onların bize nasıl göründükleriydi, bizatihi nasıl bir şey oldukları değildi. Critique of Pure Reason adlı eserinde şöyle demektedir:

“Zamanda ve mekanda sezilen veya algılanan her şey ve dolayısıyla bütün nesneler sadece olgusal görünüşleridir, bunlar yalnızca temsildirler ve bizim düşüncelerimizden ayrı olarak bağımsız, özlerinden olan bir varlıkları yoktur.”

Fenomenalizm

Fenomenalizm fiziksel nesnelerin varlıklarını, nesnelerin kendisine değil, yalnızca algılara veya sertlik yumuşaklık tatlılık gibi duyusal uyaranlara(sensory stimuli) bağlayan görüştür. Bilhassa, fenomenalizm harici dünyadaki fiziksel nesneler hakkında konuşmayı duyu verileri demeti hakkında konuşmaya indirgiyor.

Kısa bir süre için Bertrand Russell(1872-1970) farkında olabileceğimiz her şeyin yalnızca bu duyu verileri olduğu ve kalan her şeyin (içinde duyu verilerini oluşturan eden fiziksel nesneler de var) yalnızca tasvirle bilinebileceği, doğrudan bilinemeyeceği görüşünü benimsemiştir.

Model Realizm

Model Realizm bütün mümkün dünyaların bu dünya kadar gerçek olduğunu ileri sürer. Bir “mümkün dünya” terimi, önermelerin mantıksal analizine olanak vermek için Leibniz tarafından düşünülmüştür. Fikir ilk olarak 1960ların sonunda David Lewis tarafından sunuldu fakat karşıolgusal analizleri (Lewis’s 1973 Counterfactual Analysis)(1973) ile ayrıntılarına inildi. On the Plurality of Worlds, (1991), adlı eserde Lewis bizim parçası olduğumuz dünyanın dünyalar çokluğundan(plurality of worlds) bir tanesi olduğu ve dünyada yaşayan bizlerin bütün dünyalarda yaşayanlardan yalnızca bir kısmı olduğumuz tezini savunmakta. Model Realizm ve simulasyon argümanını şu şekilde ilişkilendirebiliriz: Eğer bütün mümkün dünyalar varsa, o zaman bazılarının tıpkı sizin gibi deneyler yapıtğı başka mümkün dünyalarda vardır ve gerçek dünyanın böyle bir dünya olmadığından emin olamazsın.

Yapısalcılık(CONSTRUCTIVISM)

Ernst von Glasersfeld radikal yapısalcılığın taraftarı olarak bilginin insan beyninin kendini örgütleyen bilişsel sürecinin sonucu olduğunu iddia eder. Bilginin yapım aşaması kendini düzenler, tecrübi bilginin derlenmesinden ziyade onun vasıtasıyla bilgi inşa edilir. Bu yüzden hangi bilgi harici gerçekliği yansıtıyor, kapsamını bilmek kural olarak imkansızdır. “Bilişin fonksiyonu uyumsaldır ve ontolojik gerçekliğin keşfine değil deneyimsel dünyanın örgütlenmesine yarar.” (Glasersfeld, E. von, 1989, Constructivism in Education, in Husen & Postlethwaite (eds), The International Encyclopaedia of Education Supplementary Volume, Oxford, Pergamon Press :p182)

COMPUTATIONALISM (Bilgisayımsalcılık)

Bilgisayımsalcılık bilişin bir hesaplama biçimi olduğunu iddia etmekte ve buna yapay zeka ile ilgili çalışmaları dayanak yapmakta. Bu functionalism(işlevselcilik) ile ilgilidir. 1960da Hilary Putnam tarafından bir zihin felsefesi olarak ileri sürülmüştür. Zihin ve teorik turing makinesi arasındaki benzerlikten ilham alınmıştır. Bilgisayımsalcılık iki teze dayanır:

– Bilgisayımsal yeterlilik; zihnin sahipliği için uygun bilgisayımsal bir yapı yeterlidir.
– Bilgisayımsal açıklama; bu bilgisayım bilişsel süreçlerin açıklaması için bir çerçeve sağlamakta.

(A Computational Foundation for Study of Cognition, Chalmers, D.J. University of Arizona)
Bilgisayımsalcılık simüle edilmiş gerçekliğin teorik imkanını bile kurmak amacıyla gereken güçlü yapay zekanın(strong ai) olabilirliğini varsayıyor. Bununla birlikte, biliş ve olgusal bilinç arasındaki ilişki John Searle tarafından Chinese room diye bilinen bir savında tartışılıyor. Başkaca muhalifler bilincin gerçek fiziğin alt tabakasını(substrate of real physics) gerektirmesinin imkan dahilinde olduğunu ve simüle edilmiş insanın gereğine uygun şekilde hareket ederken filozofik bir zombi olabileceğini iddia ediyorlar. (Fetzer, J. (1996) “Minds Are Not Computers: (Most) Thought Processes Are Not Computational”, paper presented at the annual meeting of the Southern Society for Philosophy and Psychology, Nashville, April 5.)

Transhumanizm

Transhumanism terimi ilk olarak 1957 yılında Julian Huxley tarafından kullanılmıştır. 1980lerde bir grup bilim adamı, sanatçı ve fütürist transhumanist hareketi organize etmeye başladı. Transhumanist düşünürler insanın genişletilmiş özellikleri olan ve posthuman etiketini hak eden varlıklara dönüşeceğini varsaymışlardır. Taraftarları gelecek çalışmalarından ve bioetik, infoetik, nanoetik, nöroetik, roboetik, teknoetik gibi çeşitli etik alanlarından yararlanmaktadırlar. Nick Bostrom, A History of Transhumanist Thought adlı eserinde transhumanizmin kökenini Rönesans ve Aydınlanma Çağı olarak belirliyor. Simülasyon argümanı dijital felsefe içinde konumlanmış şekilde transhumanist tartışmanın bir parçasıdır.

Rüya argümanı(Dream argument)

Rüya argümanı simüle edilmiş bir gerçeklik için fütüristik bir teknolojiye gerek olmadığını tüm ihtiyacın insan beyni olduğunu ileri sürüyor. Daha belirgin olarak, zihnin REM uykusu sırasında simüle edilmiş gerçeklik oluşturabilme kabiliyetinin bizim kendi gerçekliğimizin simüle edilmiş olmasının istatiksel olasılığını etkilediğini söylüyorlar.

Son olarak Bostrom’un simülasyon hipotezinin Descartes’ın şeytanın ya da kutu içindeki beyin savının bir türevi mi olduğu sorusuna cevabı ise şu şekildedir:

“Hayır, simülasyon hipotezi bu eski hipotezlerden temelde farklıdır. Simülasyon argümanın amacı farklıdır, epistemolojik teorilere meydan okuyarak bir şüpheci problem ortaya koymak değildir. Simülasyon argümanı gelecek teknolojik kabiliyetler hakkında ciddi bir şekilde kesin olmayan deneysel önermelere dayanıyor ve simülasyon argümanın sonucu sadece bir simülasyonda yaşayıp yaşamadığımızdan emin olamamamız değildir. eğer “fsim”in(simüle edilmiş tüm insanlar ve insanımsılar) sıfır değil fakat çok küçük olduğunu bilseydik, simülasyonda olmadığımızdan yine yüzde yüz emin olamayabilirdik, fakat bu ilginç bir iddia olmayacaktır. Ayrıca simülasyon argümanı sıradan kutu içindeki beyin(brain in vat) tezlerinden de farklıdır. Simülasyon argümanı başlangıç noktası olarak şüpheyi seçmemiştir ve bu şüpheyi kaldırmak için bazı ikna edici sebepler aramaktadır. Daha ziyade, eşyaların bizim inandığımız yönde oldukları noktasından başlamaktadır.” (N. Bostrom, “The Simulation Argument: Reply to Brian Weatherson,” Philosophical Quarterly, 2005, Vol. 55, No. 218. )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.