Varlık Ağacı, Şükür Meyvesi – 2
Selim R. Toprak, 23 Mart 2016Niyetteki tılsım
İnsanın kendi sınırlı ömür sermayesi ve kısıtlı kuvveti ile Allah’ın sayısız ihsan, nimet, hediye ve ikramlarına karşılık verebilmesi ve o ölçüde geniş bir şükürde bulunması açıktır ki pek mümkün değil. Değil bütün nimetleri, sadece kendisine verilmiş iki gözün veya hayatı boyunca alıp verdiği nefeslerin sadece bir tanesinin şükrü adına bile senelerce ibadet etse, karşılığını vermiş olamaz. (ibadet ederken kullandığı beden, akıl, kalp gibi sermayesinin de zaten en baştan kendisine karşılıksız olarak ve fakat emaneten verilmiş olduğu, ayrıca o ibadetlerin dahi yaratılmakta olduğu gerçeği de üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir nokta) Daha en baştan bu durumu itiraf insaflı olmanın gereğidir. Ama Rahmeti Sonsuz (cc) kereminden, lütfundan, cömertliğinden insana diyor ki, “Bakın kullarım,siz Benim şeklini belirlediğim haliyle namazınızı kılmaya çalışın, Bana olan sadakatınızı ve samimiyetinizi bu şekilde ortaya koyun, nankörlerden olmayın.. Ben de sizi bütün nimetlerime ve ihsanlarıma tastamam şükür etmiş gibi kabul edeyim, halis bir niyetle ruhlandırılmış namazınız sayesinde sizi şâkirler yani şükredenler sınıfında yazayım.” İnsanın böyle cazip bir teklife ilgisiz kalması pek akıllıca olmasa gerek.
İnsan bir de amelin özü ve ruhu olarak tarif edilen “niyet”te derinleşerek sonsuzluğu avlama peşinde olursa.. (niyet kalbin kastı, maksadı, amacı ise amel bu hedefe gönderilmiş ok, niyetin derinliği de adeta o okun menzilidir)
“ Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etme hissini kaybeden Allah’a da şükredemez.” Hadis-i Şerif
Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise, şuur ve şükür kavramlarının adeta bir hakikatin iki yüzü olduğu gerçeğidir. Bu içiçe geçmiş iki kavramı birbirinden ayrı düşünmeye neredeyse imkan yoktur. Bilinç, farkındalık, âgâh olma, uyanıklık gibi anlamlara gelen şuur bir yönüyle şükür meyvesi dermenin ilk adımı ve öncülü, bir yönüyle de şükür meyvesinin (kendisinden beslenerek) latifleşip keskinleşen sonucudur. Başka bir ifadeyle; teşekkür, minnettar olma, memnuniyetini belirtme, hamd hislerini dillendirme gibi mânâlara gelen şükür meyvesine, kapalı bir bilinçle yani şuursuz olarak ulaşmak mümkün değildir. Ancak akıl gözü açık, vicdan mekanizması aktif, his dünyası diri insandır ki kalbine hakkıyla şükrü söyletebilir.
Diğer taraftan, denilebilir ki Sanî-i Hakîm (içiçe sonsuz hikmetiyle icraatini ortaya koyan Yüce Sanatkâr), Kadîr-i Rahîm (engin şefkat sahibi Kudreti Sonsuz), Hallâk-ı Alîm (kuşatıcı ilim sahibi Yüce Yaratıcı) adeta kâinatı, kendisinden billurlaşmış, kristalize olmuş mânâları “sağmak” için yaratmıştır.
Kâinattan güneş sistemini, güneş sisteminden dünyayı, dünyadan hayat sahiplerini, hayat sahiplerinden ruh sahiplerini, ruh sahiplerinden şuur ve idrak sahiplerini ve bilhassa çok katmanlı yapısıyla kainatın küçük bir numunesi olan insanı, insandan ise damıtılmış, inceltilmiş, saflaştırılmış şuur ve şükrü “sağıp”, saf bir öz, üsâre, lüp yani konsantre bir mânâ olarak ortaya çıkarmayı murad etmiştir. Başka bir ifadeyle, varlığın yaratılmasından ilahî maksat farkındalık, hayret, hayranlık, takdir ve şükürdür. “Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” ayeti de bu hakikate bakmaktadır. “Ancak beni bilsinler, farketsinler.. hayranlık, teşekkür ve takdir hisleriyle dolup taşsınlar.. ” İlahî sanata güzel birer şuurlu ayna olsunlar.. Yani marifetullah (vicdanda duyulan, sezilen Allah bilgisi) ve muhabbetullaha (Allah sevgisi) kapı bulup açılsınlar..
Bu şuur ufku ve hayret makamının temsilcileri olarak gelip geçmiş bütün insan-ı kâmîllere (potansiyel insanlıktan hakiki insanlığa yükselmiş maneviyat büyükleri, olgun insanlar) ve özellikle bütün hayatı kendi hayret ufkunu, idrakinden aciz olduğumuz bir hızda, daha da yükseltip genişleterek geçen; hayret, şuur ve şükür hakikatlerinin hakiki temsilcisi “insan-ı ekmel”e (en mükemmel insana) (sas) selam olsun.
Allah’ın, kendi kulunu istidracı (gafil avlaması), ona bol nimet verip şükretmek hususunda başarısız kılmasıdır. Hz.Hüseyin
(kulun fırsatı elinden kaçıncaya kadar nimetle meşgul olup velinimetini yani nimeti veren Rabbi’ni hatırlamamasıdır / kazanma kuşağında kaybetme)
Şükre göre daha kapsamlı ve kuşatıcı anlamlar taşıyan hamd ise, herşeyin ya bizzat veya neticesi itibariyle güzel olduğunu hikmet penceresinden seyredip, tecrübe ettiğimiz iyi-kötü her şey için.. var olduğumuz için, hayatın bütünü için, hatta sahip olmadıklarımıza dahi yürekten şükredebilme; durumlardan ve koşullardan bağımsız olarak duyulan bu şükran duygusu ile şükürde sürekliliği yakalama, varlıklardan yükselen her türlü memnuniyetin asıl sahibinin perde arkasındaki Zât olduğunu görmedir. Yani hamd; sadece var olana, olumluya odaklanmanın ve tadılan nimete müteşekkir olmanın getirdiği geçici bir duygu değil, hayatın yüzünde her daim okunan rahmet,şefkat,nimet hakikatlerine karşı farkındalıklı bir duruş ve bütün nimetlerin arkasındaki Zât’ı vicdanen duyuştur. Böyle bir duyuşun ön şartı ise bencillikten, ben-merkezcilikten, zihnen kendi egosuna hapsolmaktan kurtularak, bütün varlıkla kalben âlâka kurup, ruhen ve zihnen genişlemekten geçer. Çok değerli bu hissiyatı yakalayabilen her insan ise (kendi kabiliyetine göre), kâinatı bir mehd-i uhuvvet yani kardeşlik beşiği şeklinde görür.
Yazının başına dönecek olursak, İkinci Dünya Savaşı sonrası, insanlığın vicdanıyla yüzleşip kendine dönmesini engellemek için hayal ve umut sosuyla süslenip “amerikan rüyası” paketinde dünyaya pazarlanan tüketim ahlâkı, 80’li yıllarla birlikte (kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle) küreselleşip tüketim çılgınlığına dönüştü. Fakat kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan bir köpek gibi döndükçe başı dönen bu paradoksal sistem (tüketim için üretim, ürettikçe daha çok tüketim) kendi içindeki dengesizliklerin, çıkmazların, paradoksların çözümsüzlüğünü aşmak adına gafleti bir perde daha kalınlaştıracak (geçici dahi olsa) bir çözüm bulmak zorunda. Projeksiyonların isabetliliğini zaman ortaya koyar fakat şu an için gözüken o ki, bu yeni gaflet perdesi; tekno-putları, sanal alemleri, dijital ilüzyonları ile singularity benzeri transhümanist hareketler çevresinde kurgulanıp sahneye konulacak. Günümüzde dahi iç dünyalarının derininde şükürsüzlük ve dolayısıyla tatminsizlik ve mutsuzlukla kıvranan bireylerin yaklaşmakta olan bu yeni dalga karşısındaki savunmasızlığı korkutucu.. Yaklaşan bu yeni dalgayı inşa eden kadroların, aidiyet hissettikleri etik bir zeminleri bulunmadığı için farklı kültür miraslarını, inançları, medeniyetleri, düşünce sistemlerini makyavelist bir yaklaşımla yağmalayarak (suretini, ismini alıp hakikat ve özünü dışarda bırakarak) kendi potası içinde kendi “sihir dünyası”na hizmet eder hale getirmedeki yeteneği ise düşündürücü.. Çare olarak ise, önce gözleri sonra kalpleri görür hale getirecek topyekün bir “şükür bilinci” seferberliğinden başka bir alternatif gözükmüyor.
“Derler ki: Hamd olsun, bizden her türlü üzüntüyü, tasayı ve endişeyi gideren Allah’a ki gerçekten O çok bağışlayıcıdır, her güzel iş ve davranışın karşılığını bol bol verendir.” Fâtır Suresi, 34
Not: Sayısız ve paha biçilmez nimetler karşısında kulların körlüğüne ve nankörlüğüne adeta “ilahî bir sitem” olan Rahman Suresi’nin, meal veya tefsirine bu yazı vesilesiyle bir kez daha bakılabilir.
“Varlık Ağacı, Şükür Meyvesi – 2” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Hamd olsun bizlere nimetlerin iç içe geçmiş buudları gösteren Rabbimize
-Yazı ile nimetlerini tefekkür edip nimet vereni gördüren
-Siteyi açıp okuduğum pc’ye hizmet ettirip amacına uygun çalıştırıp kendi şükrünü eda ettiren
-Geçmişi analiz ve geleceği uzgörme gayretinde bulunarak bizi An’da buluşturan görevlerini yapma şuurunda bulunan kardeşlerin bulunduğuna şahid olarak diyoruz ki -Şükürler olsun ya Rabb sen hidayet etmeyi murad etmezsen kim hidayete erebilir ki-
ve öte de diyeceğiz ki inşallah – Allahım biz bu kullarının vazifelerini yaptığına şahidiz ilimlerinin zekatını verdiler , Önlerindeki Pir’lerinin yolundan gitmeyi istediler İnsanlığın iftihar tablosunun sofrasına onları dünya hayatında misafir eylediğin gibi ebedi saadet diyarı Cennetinde de misafir eyle arkadaş eyle Amin Amin Amin.
Bizlere de …
bizler ki yığınların arasında kendini garib hisseden
içindekileri anlatıp anlaşılmayan
okuyup gördüklerini duyduklarını daha veciz ifadesiyle ruhunun ilhamlarını boşaltmaya çalışan erlerine bu irfan deryasından kendi istidadı ölçüsünde içirdiğin gibi beka aleminde vaad ettiğin sonsuz terakki nimetine içimizde uyardığın arzu ve iştiyaka Hamd olsun
Subhansın kulların senden baid bütün kusurlar ve hatalardan münezzehsin
hamd olsun bunca eksikliğimize hatamıza rağmen bizleri bağışlayan Gafur ve Rahim olan Rabbimiz var.