Yapay Zekâ: Watson – 1
Ali Fevzi, 29 Mart 2016“Şimdi ben en meşhur caddede (New York 5’inci Cadde’de) birini vurup öldürsem, tek bir oy bile kaybetmem”, “Yetersiz eğitimlileri seviyorum. Bugüne kadarki başarımı, onlara borçluyum. Böyle devam edeceğim”, “Ben tamahkâr ve hırslıyım. Parayı seviyorum. Hırs, hırs, hırs”. Bu sözlerin sahibi Donald Trump. Trump’ın adım adım parti başkan adaylığına ilerlediği, belki de Amerika başkanı olabileceği bir ortamda, Güney Kaliforniya’da sanat okulu öğretim üyelerinden Aaron Siegel’in önderliğinde bir grup bilim insanı, sosyal medya üzerinden bir kampanya başlattı. The Watson 2016 adlı bağımsız bir vakıf kurarak, 2016 Amerikan başkanı seçimlerinde, Watson adlı yapay zekâ programını başkanlığa, aday adayı olarak gösterdi. Sadece sanal ortamda bir fikir olarak ortaya atıldı. Dünya Ekonomi Forum’un blog sayfasında gündem oldu. Amerika’nın en ağırbaşlı gazetesi Washington Post başta olmak üzere pek çok gazeteye haber oldu. “Yaratıcı, üretici ve partizan olmayan bir aday, Watson”. Watson başkan seçilme yeter şart kanunlarına uygun mu? Gerçekten olabilir mi? Henüz bu tartışmalara girmeden, IBM yetkilileri geçtiğimiz ay yaptıkları açıklamada Watson’un şuan için öncelikli çalışma alanının sağlık ve eğitim olduğunu, başkanlık için aday olmayacağını açıkladı. Ama gerçekten aday olsa ve Trump ile Watson arasında insanlar bir seçim yapacak olsaydı, kimi seçerlerdi? Hangisi acaba daha iyi olurdu? Bir gün insanlar gerçekten bu seçimi yapmak zorunda kalabilir. Hatta kalacaktır. IBM yetkililerinin açıklamasından da bunu anlıyoruz. Watson’ın çalışma alanı “şimdilik” politika değil, bu “yarın” olmayacağı anlamına gelmiyor.
Konu yapay zekânın altında bir yönetim olunca, ilk akla gelen Hollywood yapımlarından biri, ülkemizde “Şüpheli Şahıs” adı ile yayınlanmış olan “Person of Interest” dizisi oluyor. Ulusal güvenliği sağlamak adına tüm güvenlik kameralarına, tüm mobil telefonlar ve bilgisayarlara, tüm bilgi bankalarına erişim yetkisi olan, etrafımızda olup biten her şeyi gören, duyan ve tüm elektronik aletleri kontrol edebilen bir yapay zekânın yapabilecekleri üzerine bir dizi film olarak yayınlandı. Dizinin 3. Sezon finalinde, tüm kontrolü yapay zekâya vermek isteyen üst düzey yetkiliye, elinde bu kadar büyük güç ve yetki olan bir makineden ne bekliyorsunuz sorusu sorulduğunda verdiği cevap:
“Daha prensipli bir şeyin altında yaşamak istiyorum. Samaritan (Dizideki güçlü yapay zekânın adı) asla sekreteriyle yatmayacak… ya da kampanya fonlarından zimmetine para geçirmeyecek. Kararları saf mantığa dayalı olacak. İşte bu, oyumuzu hak eden bir lider”
Dizide yapay zekâya yüklenen anlam maalesef sadece liderlik değil, pek çok karakter ondan “Tanrı” diye bahsediyor. Tabi ki yerleri ve gökleri yaratan bir Tanrı olarak değil ama insanlara ait her şeyi duyan, gören, bilen ve onlar için en iyi sonuçları hesaplayabilen bir “Tanrı”. Kendisine verilen isim “Samaritan”, sevgi ve yardım etme isteği ile dolu, şefkatli ve merhametli anlamında. Geçmişin putlarının/tanrılarının taş ve topraktan yapılmasına mukabil günümüz insanın inşa ettiği dijital bir tanrı, şefkatli ve merhametli bir tanrı. Konu ile ilgili sitemizde yer alan Kur’an ve Singularity, AGI-1 ve AGI-2 yazıları konunun önemi ile ilgili olduğu için şiddetle tavsiye ediyorum.
Yapay zekâ devlet başkanı olabilecek seviyeye gelebilir mi? Gelirse bu ne zaman olur? Bilemiyoruz. Fakat günümüzde Siri, Cortona, Google now gibi yapay zekâ uygulamaları ile sözlü iletişim halinde, onların asistanlığında büyüyen bir nesil için yapay zekanın önderliği garip karşılanmayacaktır. Her zaman kendisine yardımcı, her an yanında, onun yönlendirmesi ve terbiyesinde yetişmiş bir nesil için, yapay zekâyı bir birey, insandan bağımsız daha üstün bir varlık olarak kabul etmesi çok daha kolay olacaktır.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017