Geçmişe Mektup – 3

, 22 Nisan 2016

2016 yılından 100 sene öncesine yani 1916’ya baktığınızda dünya size nasıl görünüyor? Bilgisayar, internet, akıllı telefon, google, tablet, televizyon, varsa kullandığınız ilaçlar, sıradan hastane imkanları, konforlu ulaşım araçları, tuvalet kağıdı, mikrodalga, fastfood, playstation, sosyal medya, youtube, spotify..vs gibi hayatınızın parçası haline gelmiş nesnelerin hiç olmadığını hayal edin. Trablusgarp’ta kaybedilen toprağı belki günler belki de haftalar sonra öğrendiğinizi, aydınlatmanın mumla ve gazyağıyla yapıldığını, Avrupa’da yayınlanan çok önemli bir bilimsel makalenin yıllar sonra elinize ulaştığını, çarşıda-pazarda sadece birkaç çeşit ürün seçeneği olduğunu, en basit tarımsal ve endüstriyel üretimin ne kadar yavaş ve kısıtlı olduğunu düşünün. Bu gelişmeler insanlığı geriye götüren onca olaya rağmen sadece 100 senede gerçekleşti.  Hatta bilgi teknolojilerine dayanan hayal bile edilemeyecek çoğu imkân üstel büyümenin etkisiyle son 10 yılda hayata geçirildi.

İşte 2099 yılından 2016’ya bakınca da aradaki teknolojik fark kat kat fazlası. Yaşamın Ay’a ve Mars’a sıçraması beraberinde sayısız ihtiyacın doğmasına yol açtı. Ancak aynı zamanda gerekli kaynaklara erişim imkânları galaksi çapına yayılmış oldu. Mesela Ay’da elde edilen helyum-3 izotopu sayesinde dünyadaki nükleer enerji üretiminin çok daha fazlası çok daha güvenli şekilde elde edilebiliyor. Böylece Ay’daki yerleşik kolonilerin enerji ihtiyacı sağlandığı gibi Helyum-3’le çalışan uzay araçlarıyla eskiden hayal bile edilemeyen uzaktaki gök cisimlerine seyahat edebiliyoruz. Dünyaya çarpma ihtimali yüksek olan ST göktaşı yüzünden yörüngesindeki bozulma kaçınılmaz olan Ay’ın kaynaklarının taşınılacak yeni gezegende belli bir süre kullanmak üzere depolanmasına çalışılıyor. Enerji kaynakları için birkaç tür depolama metodu var. Bir tanesi doğrudan kaynakların depolanması. Bu bilinen en eski teknik. Handikabı uzak gezegenlere götürmek için depolanan kaynağın kat edilecek mesafe ölçüsünde kullanılması gerekiyor. Depolar mobil halde Ay’da ani gelişebilecek kozmik bir risk durumunda otonom kullanıma elverişli şekilde tasarlanmış. Diğer depolama tekniği kaynağı enerjiye dönüştürüp ve üretim nedeniyle oluşan kaybı göze alarak üretilen enerjinin gelişmiş pillerde saklanması. Ancak bunda depoyu taşımaya gerek yok. İlk olarak Nikola Tesla’nın ortaya attığı, çağımızda realize edilen uzak mesafe elektrik transferiyle neredeyse hiç kayıp olmadan yeni gezegenimizdeki depolara gönderilmek üzere hazır bekletiliyor. Zayıf noktası ise nakledilecek enerjiyi depolayacak yerin önceden hazır olması gerektiği için acil durumlarda kullanılamaması.

gecmise_mektup3_1

Dünya insanı yıllarca Ay’a ilk ayak basmasıyla övündüğü halde bir dahaki gidişi Mars’a gidilmesinden 16 yıl sonra oldu ve tek yönlü biletle uçtular. 1969’daki ziyaretinden yaklaşık 80 yıl sonra oraya giden ilk kafileyle yerleşik düzene geçildi. Devletlerin hantal işleyişlerine tepki olarak ilk örnekleri 2000’lerin başında ortaya çıkan, sonraki dönemde farklı disiplinlerde uzmanlaşan yüzlerce özel uzay şirketleri sayesinde Dünya haricinde yeni bir evimiz oldu. Ataları sizin zamanınızda ilk defa duyulan ev inşa eden yapıcı robotlar kısa süre içinde kolonizasyon için yaşam alanları oluşturdular ve insan nesli ilk defa çoğalmaya başladı. Yerçekiminin etkisiyle Ay’da doğan çocukların boyları Dünya’dakine oranla %30 daha uzun oluyor. İnsanoğlunun yaşamı için en kritik şey olan su. Ay’da sıvı halde su bulmak imkânsız. Donmuş krater göllerinden temin ediliyor. Buz kütleleri kolonilere taşınıyor ve burada eritilerek kullanımına sunuluyor. Ay’da Güneş ışığının etkisiyle su buharı fotolizle ayrışır ve açığa çıkan hidrojen uzayın derinliklerinde kaybolur. Ancak aynı şekilde güneş rüzgârlarıyla gelen hidrojen iyonları tekrar Ay minerallerinde bulunan oksijen atomlarıyla birleşerek su ve benzeri hidroksilleri oluşturur. Ayrıca Ay’a çarpan su taşıyan gökcisimleri yeni kaynaklar sağlar. Yani eski Dünya’daki gibi atmosferik olaylar sayesinde değişmeyen su miktarı Ay için geçerli değil. Yavaş da olsa sürekli artan su miktarı ve gelişmiş arıtma sistemleri sayesinde mevcut su rezervleri uzun bir süre kolonilerin ihtiyacını karşılayacak kadar yeterli. Bu yüzden yapay su üretimine şimdilik ihtiyaç duymuyoruz.

Ay sıradan bir uydunun çok ötesinde çok derin anlamlar barındıran bir yer. Binlerce yıldır efsanelere konu olmuş, hakkında romanlar, hikâyeler yazılmış, filmleri çekilmiş, teolojik birçok olayda yeri olan doğal bir uydu. Dünya insanında öyle bir etki bırakmış ki astronomide Ay’ın Dünya’dan tam bir daire olarak parlaması olarak adlandırılan evre için kimi kurtadam filmi çekmiş, kimi mehtap demiş aşk şiirleri yazmış, kimi kısmi göründüğü evreye hilal demiş yıldızla beraber bayrağına hâlihazırda olduğu gibi koymuş, kimisi de yarılmasını peygamber mucizesi olarak görüp hikmetler aramış.  Bir de dünyadan görünmeyen, nispeten yeni keşfedilen, çağınızdaki bilimsel veriler ışığında hakkında çok az şey bilinen Ay’ın karanlık yüzü meselesi var. Astrofizikçiler Ay’ın Dünya’dan görünen yüzüyle görünmeyen karanlık tarafının birbirinden farklı olduğunu keşfettiler ve bunu açıklamak için birçok teori üretmek zorunda kaldılar. En popüler olanı ise milyarlarca yıl önce 2 tane ayın olduğuydu. Bunlar henüz daha soğumamışken birleşmişler ve 2 farklı yüzeye sahip oldukları için tam ortadan ikiye ayrılmış şekilde 2 farklı yüzeyin oluşmasına neden olmuştu.

Yüzey farklılıklarının sonradan yapay şekilde meydana geldiği kimsenin aklına gelmemiştir herhalde. Ay’da madenleri çıkarırken bizi en fazla yavaşlatan şey arkeolojik bulgular. Evet, orada tıpkı dünyadaki gibi bir yaşanmışlık var ve kazılarda neler çıktığını tahmin bile edemezsiniz. Dünya dışı akıllı yaşam araştırmaları için çok uzaklarda, uzayın derinliklerinde dünya benzeri gezegen aramanıza gerek yok. “Canlı yaşamı için elverişli olmayan güneş sistemindeki gezegenler acaba hep böyle miydi?” veya “İnsan nasıl yaşadığı gezegeni yok etme potansiyeli taşıyabiliyorsa benzeri milyonlarca yıl önce Ay’da veya Mars’ta neden yaşanmış olmasın?” gibi soruların cevaplarının Ay’daki yüzey farklılıklarına ışık tutacak nitelikte olduğunu söyleyebilirim. Birçoğunuzun uçuk olarak gördüğü fizikçi ve işadamı Yuri Milner’in merak ettiği şey hakkında pek de haksız olmadığını söyleyerek şimdilik bu bahsi kapatıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.