Singularity’nin Doktrin Kitabı Artık Türkiye’de – 2
Feridun B. Kaya, 19 Nisan 2016Singularity is Near “Singularity Yakın” demek. Singularity is Nearer(Kurzweil’ın bir sonraki kitabının ismi) ise “Singularity daha da Yakın” yada “Singularity çok Yakın” olarak tercüme edilebilir. Bu isimde çok açık apokaliptik bir söylem, mesiyanik bir eda var. Bana Kur’an’ın birkaç ayetini hatırlatıyor:
Bu kitabı ve ölçüyü hakla indiren Allah’tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır! (Şura/17)
İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar. (Enbiya/1)
Yaklaşan yaklaştı. (Necm/57)
Saat (kıyamet) yaklaştı, ay yarıldı. (Kamer/1)
Ay ve Mühlet Verilenler
Özellikle son alıntım; yani “Saat yaklaştı, ay yarıldı” ayeti, bu konu ile alakalı olarak hep zihnimdedir. Bunun birkaç sebebi var:
1) Ay ile alakalı bazı sürpriz durumlardan dolayı. Asr-ı saadette gerçekleşmiş olan “şakk-ı kamer”den bahsetmiyorum. Daha gerçekleşmemiş olan bir durum bu.
Ay ile zaman arasında ayrı bir ilişki vardır. Kur’an, hilallerden bir zaman ölçüm aleti olarak bahseder:
“Sana hilallerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.” Bakara/189
Bu da, yine Kur’an’da geçen “mühlet verilmişler” meselesini aklıma getirir.
(Allah) buyurdu: “Haydi sen süre verilmişlerdensin.” Araf/15
“Mühlet verilmişler” tabiri ise, 1’den fazla sayıda mühlet verilenlerin olduğunu aklıma getirir. Bunların gözleri sanki sürekli saatlerindedir.
Lewis Carroll’un, yanında kocaman bir saat taşıyan ve devamlı “Geciktim! Geciktim!” diyen “Beyaz Tavşan”ı (Alice in Wonderland),
Kulağı tedirginlikle devamlı saat tiktaklarında olan “Kaptan Hook”u (Peter Pan),
Ve gece 12.00’de kendisine verilmiş “mühlet”i bitecek olan Sindirella gibi… Bunların hepsi, belli bir tarihten sonra, Mickey Mouse ile sembolleşmiş Walt Disney’in uzun metrajlı animasyonları ile modern çağa taşınmış ve globalleşmiştir. Enteresan bir başka nokta da Disney Stüdyolarının bu 3 filmi arka arkaya çekmesidir. Cinderella (1950), Alice in Wonderland (1951), Peter Pan (1953). (Ray Kurzweil ise bir baby boomer olarak 1948 yılında doğmuştur.)
“Ray Kurzweil sadece bir bilim adamı, girişimci ve mucit değildir. “Kurzweil sadece Kurzweil değildir.” Bu konulara ileride değinmeyi düşünüyoruz. Sadece şunu belirteyim:
Bu kadar espriden yoksun, ruhsuz, robot görünümlü futurist bir adamın, üzerinde kocaman bir Mickey Mouse olan eski tip bir analog saati otuz küsür yıldır kolunda taşıması… * Bu kontrast, üzerinde seyredeceğimiz büyük bir hikayenin sinema perdesidir.” (Konuyla ilgili bir başka yazı)
Ay ve Singularity ilişkisi başka çalışmaların mevzusu. Şu an girmiyorum.
Kalbimize Saplanan Hançer: Sin Kulesi
2) Nasıl ki ay, zaman ile alakalı ve göksel bir takvim gibi; aynı o şekilde ayet-i kerimenin ilk kısmı da direkt zamana işaret ediyor. Kıyametin isimlerinden bir isme… “Saat”
“Saat yaklaştı”
Başka bir tabir ile de ifade edilebilirdi. Kur’an’da kıyamet ile alakalı farklı isimler vardır. Onun farklı renklerine işaret eden nüanslar taşıyorlar. Burada yaklaşan bir saatten haber veriliyor. Okuyucularımızın yadırgamasını da göze alarak, Mekke’de, Kabe-i muazzama’nın hemen yanına inşa edilen dev ve çirkin “saat kulesi”nden bahsetmek istiyorum. Allah’ın evi (Beytullah) denilen ve yıkılması ile kıyametin kopacağı ifade edilen Kabe ve hemen yanına profan Batı modernliğinin simgesi olan dev bir “gökdelen”. (Gökdelen konusuna biraz daha derince bakılması adına, Burak Sadık Ünal’ın “Kur’an ve Singularity” makalesinin okunmasını tavsiye ederim.)
Sanki günümüzde insanların böyle bir kuleden saati öğrenmeye ihtiyacı varmış gibi dikilmiş ve bunu yadırgamamaları adına da üzerine büyük bir lafz-ı celâle (Allah ismi) yazılmış. Ayrıca içinde Allah’ın adının geçtiği ışıklı sözler (ayet/kelime-i tevhid)… Daha da ötesi, gökdelenin tepesine İslam’ın bir sembolü olan dev bir hilal (hilal/zaman ilişkisini hatırlayalım) inşa edilmiş.
Fakat bilinmeyen mesele şu ki, bu bir tuzaktır. Hilal üzerine kadim bir hesaplaşma vardır. Bu hesaplaşmayı bilmeyenler tarafından, İslam’daki hilalin daha eski gelenek ve inançlardan aparıldığı zannedilir. Hayır. Mesele “mühlet verilmişlik” ile ve bu mühlet içinde birbirleriyle mücadele edenler ile alakalıdır.
Bu kulenin tepesindeki hilal, İslam’ın hilali değil, Babil ve Asur’da da ay tanrısı olarak tapılan “Sin”in sembolüdür. Ayrıca belirtmeliyim ki, Sin’in kökeni Babil ve Asur da değildir. Çok daha eskidir.
Singularity’nin ortaya çıkaracağı -bir nevi posthuman da denebilecek (bu konuda ihtilaf olduğuna geçen makalemde değinmiştim)- insan tipine “Sin insanı” denebilir.
“Singularity is Near” ve “Saat yaklaştı, ay yarıldı”… Ve gelecek sene “Singularity is Nearer”. Yani daha da yaklaşıyor… “Saat kulesi/Sin kulesi yaklaştı”… Şiirsel bir lezzet hasıl ediyor dimağımda…
İnsan kalbi Allah’ın evidir. İnsanı (human) sembolize eder. O binayı oradan kaldırırsanız tüm insanların birbirlerine doğru secde ettiğini görürsünüz. Meleklerin, Adem’e secdesi gibi… Hakikatte bu secde, Adem’in/insanın kalbinde tecelli eden ev sahibine; yani Hz. Allah’a yapılır. Bu yüzden dinin hakikatine Frithjof Schuon “religio cordis” der; yani “kalp dini”… Secde, bu yüzden -bir manada- kalbe müteveccihtir. Kabe ve kalp ilişkisine buradan da bakabiliriz. Sanki Kabe, tüm insanların kalplerini birbirine bağlayan ve onları besleyen bir santral, rabbani bir trafo gibidir. İnsan ferdinde kalp, insan nevinde Kabe-i muazzama merkezdir.
Sin kulesi ise kalbini yitirmiş, dünyasını “Çorak Ülke”ye (T.S. Eliot) çevirmiş profan dünyanın ruh ve kalbi olmayan bir bedeni yada postmodern bir putu sanki… Humanizma sonrası canlanan antikite ve onun insan heykelleri yerine, transhumanizme giden dünyada prometheus’culuğun yeni bir formu… Kalpsiz bir dev… Bir “riya-yı mütecessid”, bir “zulm-u mütehaccir”, bir “heves-i mütecessim”… (Cesede bürünmüş gösteriş, taşlaşmış haddini aşmışlık, cisimleşmiş heves)
Sin kulesinin görkemli, albenili ve ışıklı; fakat özde aldatıcı, karanlık ve kalbe zarar kibriyle… Kabe’nin mütevazi, batında nuranî; fakat aldatmaz ve bizzat insanlığın kalbini sembolize eden hali…
Sin, kalbe yaklaşmıştır.
Singularity yaklaşmıştır.
Sin kulesi, Kabe’ye yaklaşmıştır.
İlk makalelerden birinde şöyle demiştik:
İlk düğmeyi doğru iliklemek adına, takip edecek yazılarda “İnsan”ı ve “İnsanî haller”i ele almaya gayret edeceğim. “İnsan”ı anlamak, “Human”ı anlamak zorundayız. Yoksa, Burak Sadık Ünal’ın dediği gibi, “Haman” kulesini inşa ediyor. Transhumanizm düşüncesi “İnsanlık tepesini” bombalamaya başladı bile. Orası aşılırsa Posthumanizm… Yani “Gönül tepesi”nin işgali. Ve işte, 2045’de o tepeye dikmek istedikleri bayrak: “Singularity”.
Tabii bunların hepsi bazı spekülasyonlardan ibaret. Bu sübjektif mülahazalar benim dışımda kimseyi (bu siteyi dahi) bağlamaz.
* “..on his wrist is a 30-year-old Mickey Mouse watch. “It’s very important to hold on to our whimsy,” he says when I ask him about it. Why? “I think it’s the highest level of our neocortex. Whimsy, humour…” Kaynak
“Singularity’nin Doktrin Kitabı Artık Türkiye’de – 2” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Ray Kurzweilin “mühlet verilenlerden” olmasını nasil anlamalıyız? Kendisi 60 küsur yaşında. Ne gibi özellikleri var ki “mühlet verilenlerden” olabiliyor, ve “mühlet” verilirken ne gibi yetkiler verilmiş?
Umarım bu konuları açacak yazılarıniz olur.
Yazınızda Ray Kurzweil’ın “mühlet verilenlerden” olduğunu çıkardım. Soyismine baktığımızda da bir işaret söz konusu: —- almancadan türkçe ye cevirdiğimizde : Kurzweil / Kurze Weile : Kısa süre/mühlet