Transhümanizm ve “Hayat” Hakikati – 1
Selim R. Toprak, 7 Nisan 2016Transhümanist akımları incelediğimiz zaman görüyoruz ki ele aldıkları, üzerinde durdukları birçok konu “hayat” bahsi ile sıkıca ilintili. Ortaya koydukları vaadleri, iddiaları, amaçları hep “hayat” bahsi etrafında örgüleniyor. Singularity ve benzer transhümanist oluşumların hayata dair söylediklerini kısaca iki alt başlıkta toplamak mümkün:
1) Sonsuz yaşam arzusu / ölümsüzlük vaadi
2) Bazı cansız varlıklara (örneğin humanoid robotlara) hayat verme çabası
Aslında bu iki konu başlığının üzerinde yoğunlaşmaları bir yönüyle şaşırtıcı değil. Neden? Çünkü hayatın kendisi gayet güzel, cazip, çekici.. Dolayısıyla mahiyetinde beka arzusu da bulunan insan için ölüm çözülmesi/halledilmesi gereken en kritik varoluşsal mesele. Bu akımların önümüzdeki yıllarda kitleselleşmesinde, her insanı ilgilendiren bu noktanın (ölüme çözüm vaadi) kilit rol oynayacağı öngörülebilir. Diğer taraftan yine insanın fıtratında (yaratılışında) bulunan acz (güç yetirememe durumu) ve fakr (ihtiyaç halinde olma durumu) meselelerine (yalancı dahi olsa) çözüm üretmeden, diğer bir ifadeyle, insan vicdanına yerleştirilmiş nokta-i istinad (dayanak noktası) ve nokta-i istimdad (yardım istenecek bir merci arama) hakikatlerini bir şekilde devredışı bırakmadan vaadlerini geniş kitlelere kabul ettirmekte zorlanabilirler zira ölüme çözüm bulunamamış bir zeminde “tanrılaşma iddialarını” tutarlı bir zemine oturtamamış olurlar. Sonuç olarak, ölüm transhümanist akımlar için çözülmesi gereken (daha doğrusu çözüldüğüne kitlelerin inandırılması gereken) en öncelikli konu olarak masanın üzerinde durmakta.
İkinci başlıkta ifade edilen humanoid robotlar gibi bazı cansız varlıklara hayat verme çabası ise hayatın ilahi sanatta en büyük mucize olarak karşımıza çıkmasıyla birlikte değerlendirilebilir. Yani tabiri caizse, ilahi icraatte en çok özenilecek, en iddialı, en kıskanılacak nokta: hayat verme (veya cansız varlıklara geçici bir hayat rengi verme)
Sentetik ruh ve yapay zeka çalışmalarını.. ölümü insanlara (özellikle gençlere) bilgisayar oyunları, sinema filmleri üzerinden “yenilmesi gereken bir hastalık” olarak algılatacak bilinçaltı düşünce ekimlerini.. hastalıktan arındırılmış mutlak sağlıklı, güçlü ve ölümsüz yaşam senaryoları ve benzerlerini bu bağlamda ele almak mümkün.
Durum bu merkezde olunca, birkaç yazı ile dahi olsa hayat bahsinin üzerinde durmanın uygun olacağını düşündük.
Kâinattaki “en büyük bir hakikat ve en etkileyici bir nur olan hayat”ın tanımı Kurânî perspektiften bakın nasıl yapılmış:
“Cenab-ı Hakk’ın Hayy (gerçek hayat sahibi, hayatın kaynağı) ve Muhyî (hayat veren, dirilten) isimlerinin bir pırıltısı, bir yansıması, bir cilvesi olan “Hayat” nedir? Ve niteliği, işlevi ve görevi nedir?” sorusuna fihriste özelliğindeki cevap şudur ki:
Hayat,
- şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi,
- hem en büyük neticesi,
- hem en parlak nuru,
- hem en lâtif, en ince, en hoş mayası,
- hem damıtılıp, süzülmüş bir hülâsası (özü, esası),
- hem en mükemmel meyvesi,
- hem en yüksek kemâli (kemâl:mükemmellik, kusursuzluk),
- hem en çekici cemâli (güzelliği),
- hem en güzel ziyneti (süsü),
- hem sırr-ı vahdeti (birlik sırrı),
- hem rabıta-i ittihadı (varlığı bir arada tutan bağı ve ayrıca aynı elden çıktığını gösteren mührü),
- hem güzelliklerin ve kusursuzlukların menşei (kaynağı),
- hem sanat ve mahiyetçe (mahiyet:temel özellik, nasıllık) en harika bir zîruhu (ruh sahibi),
- hem içine girdiği en küçük bir mahlûku (yaratılmışı) dahi bir kâinat hükmüne getiren mucize dolu bir hakikati,
- hem adeta şu büyük kâinatın hayat sahibi küçük bir varlıkta (örneğin bir bal arısında) yerleşmesine vesile oluyor gibi, koca kâinatın bir nevi fihristesini (içerik indeksini) o hayat sahibinde göstermekle beraber, o hayat sahibi varlığı diğer varlıklarla münasebettar (ilgili, irtibatlı, âlâkalı) hâle ve adeta küçük bir kâinat hükmüne getiren en harika bir kudret mucizesidir.
- Hem küçük bir parçayı hayat ile en büyük bir bütün kadar büyüten ve bir ferdi/bireyi/tikeli dahi küllî (tümel) gibi adeta bir âlem hükmüne getiren,
- ve hayat, kâinatta görülen rububiyet yönüyle (rububiyet : Cenab-ı Hakk’ın Rabb ve Mürebbi ismlerinin kâinattaki yansıması olan terbiye ediciliği. Daha geniş bir ifadeyle, herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri verip, onları terbiye ve idaresi altında bulundurarak nihai kemallerine/olgunluklarına yürütme, potansiyellerini ortaya çıkarma), kâinatı bölünme, parçalanma ve ortaklık kabul etmez bir bütün, bir tümel hükmünde gösteren fevkalâde harika bir ilahi sanattır.
- Hem kâinatın içinde Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un (yani hakiki hayat sahibi ve gördüğümüz bütün hayat pırıltılarının asıl kaynağı olan, varlıklara hayatı vermekle birlikte kayyumiyetiyle onların hayatını devam ettiren, ayakta tutan Hz.Allah’ın) vücub-u vücuduna (varlığının gerekliliğine) ve vahdetine (birliğine) ve ehadiyetine (biricik oluşuna, eşi-benzeri olmadığı gibi her varlıkla birebir hususi bir ilişkisinin oluşuna) şahitlik eden delillerin en parlağı, en kesini ve en mükemmeli,
- hem gözümüzün önündeki ilahi sanatlar içinde en hafîsi (gizlisi) ve fakat en zâhiri (açık, kolaylıkla görüneni), en kıymetlisi ve fakat en ucuzu, en nezihi (temizi) ve en parlak , en mânidar (anlamlı) bir nakıştır ki muhteşem rabbanî sanatları görünür kılar.
- Hem hayat, diğer varlıkları kendine bir yönüyle hizmet ettiren, nâzenin, nazdar, nazik bir rahmani rahmet cilvesi/pırıltısıdır.
- Hem hayat, ilahi isim ve sıfatların gayet câmi (kapsamlı, toplayıcı) bir aynasıdır.
- Hem hayat, Rahmân (genel anlamda rahmet eden), Rezzak (rızık veren), Rahîm (hususi olarak rahmet ve şefkat eden), Kerîm (cömertlik sahibi), Hakîm (icraatini gayeli ve hikmetli olarak yapan) gibi çok esma-i hüsnanın (Allah’ın ilahi, güzel isimlerinin) cilvelerini kendinde toplayan ve gösteren.. ve rızık, hikmet, inâyet (yardım), rahmet gibi çok hakikatleri kendine tâbi eden (uyduran, bağlı kılan) ve görmek ve işitmek ve hissetmek gibi bütün duyguların kaynağı, madeni bir rabbani yaratılış harikasıdır.
- Hem hayat, bu büyük kâinat tezgâhında öyle bir istihale (halden hale geçme, dönüşüm) makinesidir ki, hiç durmadan, her tarafta tasfiye yapıyor, temizliyor, arındırıyor, saflaştırıyor, olgunlaştırıyor, nurlandırıyor. Ve sanki hayatın yuvası olan beden, zerreler/atomlar kafilelerine vazife görmek, nurlanmak, talimat yapmak için bir misafirhane, bir okul, bir kışladır. Adeta Hayy ve Muhyî isimlerinin sahibi Hz.Allah bu hayat makinesi vasıtasıyla, bu karanlıklı ve fâni (ölümlü, geçici, yok olucu) olan dünya âlemini lâtifleştiriyor, inceltiyor, ışıklandırıyor, bir nevi bekà (ölümsüzlük) veriyor, bâki (ebedi, sonsuz) bir âleme gitmeye hazırlıyor.
- Hem hayatın iki yüzü, yani mülk, melekût vecihleri (dış ve iç yüzleri) parlaktır, kirsizdir, noksansızdır, ulvîdir. Onun için, perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya Rabb’in kudret elinden çıktığını apaçık göstermek için, diğer şeyler gibi zâhirî esbabı (görünen sebepleri), hayattaki ilahi tasarrufun kudretine perde edilmemiş, istisnai (sıradışı) bir mahlûktur/yaratılmıştır.
- Hem hayatın hakikati, altı imanın altı esasına bakıp mânen ispat ve işaret eder. Yani, hem Allah’ın vücub-u vücuduna (varlığının gerekliliğini) ve hayatının devamına; hem ahiret hayatına ve ahiret yurdunun bekasına (kalıcılığına, devamlılığına); hem meleklerin varlığına; hem imanın diğer esaslarına (semavi/kutsal kitaplar, peygamperlik ve kader hakikatleri) pek kuvvetli bir irtibatla bakıp, o hakikatleri gerektiren nurani bir hakikattir.
- Hem hayat, adeta bütün kâinatın süzülmüş en sâfi bir hülâsası (özeti, özütü) olduğu gibi, kâinattaki en önemli ilahi maksat ve varlığın yaratılışının en değerli neticesi olan şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbeti (sevgiyi) netice veren büyük bir sırdır.
İşte, hayatın yukarıda sayılan bu kıymetli özellikleri ve yüce, yüksek, kuşatıcı görevlerini/meyvelerini/işlevlerini göz önünde bulundur. Sonra bak, Cenab-ı Hakk’ın Muhyî (hayat veren, dirilten) isminin arkasındaki Hayy (gerçek hayat sahibi) isminin azametini, büyüklüğünü gör.
Hem anla ki, hayat madem kâinatın en büyük neticesi ve en azametli gayesi ve en kıymetli meyvesidir; elbette bu hayatın, kâinat kadar büyük bir gayesi, azametli bir neticesi bulunması gerekir. Çünkü ağacın neticesi meyve olduğu gibi, meyvenin de çekirdeği vasıtasıyla neticesi, gelecek bir ağaçtır.
Evet, bu hayatın gayesi ve neticesi ebedi hayat olduğu gibi, bir meyvesi de, hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyî’ye (Allah’a) karşı şükür/teşekkür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir (sevgidir) ki, bu hakikatler (şükür,hamd,ibadet,muhabbet) hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın da asli gayesidir.
Ve bundan anla ki, bu hayatın amacını “rahat, konfor ve lüks içinde yaşamak ve gafletle sarhoşcasına lezzetlenmek ve bedeni arzuları/şehvet ve iştahları tatmin etmektir” şeklinde görenler, gayet çirkin bir cehaletle, hakikati inkar edercesine, belki de Hayatı Veren’e karşı nankörcesine, bu çok kıymetli olan hayat nimetini ve şuur (bilinç, farkındalık) hediyesini ve akıl ihsanını hafife alıp, küçük görüp, değersizleştirerek dehşetli bir körlük gösteriyorlar.” (S.Nursî, Otuzuncu Lema’dan sadeleştirerek)
Bir sonraki yazıda devam etmeye çalışalım..
“Transhümanizm ve “Hayat” Hakikati – 1” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
zihayat dairesinde başlayan bu yazı dizisinin, ziruh ve zişuur daireleri ve transhümanizim/singularity akımlarının bu dairelerdeki vaadleri üzerinden devam etmesini temenni ediyorum.
Saygılar,
gerçekten hayata dair her cümlesi ayrı bir tefekküre kapı açabilecek çok yoğun ve değerli bir metin