Çocukluğun Yok Oluşu – 2

, 31 Mayıs 2016

Geçen yazıda çocukluk kavramından, tarihte yetişkin – çocuk kavramlarının özellikle matbaanın icadıyla nasıl ayrıldığından, medya araçları gelişmeden önce çocukluğun en parlak dönemini yaşadığından ve televizyon çağından itibaren yok olmaya yüz tuttuğundan bahsettik. Peki, çağımızda çocukluk nasıl etkileniyor ve kaybolmaya yüz tutuyor? Bunun etkileri neler?

Postman’ın vurguladığı vurucu nokta Tv’nin icadıyla ve medya araçlarının güçlenmesiyle bağlamsal olmayan bilgilerin (decontextualized info) yayılması ve bilgi karmaşası arasında insanların kaybolması ve her bilginin televizyonla herkese ulaşması. Bundan sonraki dönemde ise bunun çok daha ileriye taşındığı ve bilgisayar ve internet ile kullanıcıların interaktif olmasıyla beraber gereksiz bilgilerin yayılmasının ötesinde bunun merkeze alınması, kemiyetin asıl olan konumuna gelmesi durumu ortaya çıktı. Ve bu sistemi de jenere eden de artık sistem değil, interaktiviteyle insanların kendisi. Çocuklar açısından da bakıldığında istatistiki olarak her ülkede eğitim sisteminin yıldan yıla kötüye gitmesini bir kenara bırakalım, çocuklar iletişim aygıtlarına, bunlardan yorulmuş yetişkinlere karşı büyük bir üstünlük sağlıyorlar ve sistemin merkezine oturuyorlar. Ancak bu küçük bireyler faziletli bilgiden yoksun kaldıkları, bunu tercih etmeleri de kolaylık açısından mümkün kılınmadığı için bilgeleşmemiş nesiller doğuyor.

Televizyon çağında filtrelenmemiş bilgiyle Postman, matbaa çağının tüm getirilerinin ortadan kalktığını söylüyor. Okur-yazarlık, eğitim ve utanç duygusunun, kazanılarak edilen bilginin bu çağda ortadan kalmasıyla, çocuk yetişkin her bireyin aynı bilgiye ulaşmasıyla bu ikisi arasındaki perdenin de ortadan kalkması ve çocukluğun kaybolması, ortaçağa bir geri dönüş başlıyor. İnternet çağında sadece bu ayrımın silinmesi değil, aynı zamanda sistemin pilleri olan çocukların doğrudan hedef alındığını da görüyoruz. Bunun sistemli ve bilinçli olarak yapılmadığını iddia etmek artık herkes için imkânsız. Çünkü her ne kadar yetişkinler olarak bunların faydalı yanları da olduğu, o yüzden serbest bırakmak dışında yapabileceğimiz bir şey olmadığını iddia etsek te yapılan bazı programların ve oyunların ne kadar kötü niyetli olduğu apaçık. Postman, çocukların bazı tv programlarında cinsel objeler olarak kullanıldığını ve onlara, yetişkinler gibi konuşmanın, davranmanın ve giyinmenin aşılandığını iddia ediyor ve bununla çocukluk kültürünün kaybolmasının sağlandığını örneklendirerek anlatıyor. O bunları söyledikten yaklaşık otuz yıl sonra tv’de veya internette bunun aksine rastlamanın neredeyse imkânsız hale geldiğini görüyoruz. Çocukların izlediği veya oynadığı program ve oyunlarda hep bilinçaltına oynandığı çok açık. Özellikle Disney kanallarında 13-14 yaşlarında genç kızların çocuklara rol model olarak aşılandığı ve film teknikleriyle bunların cinselliklerinin ön plana çıkarıldığı görülüyor. Başka bir örnek olarak ta modern savaş oyunlarında savaşın ne kadar eğlenceli olduğu gibi şeyler bilinçaltına yerleştirilerek savaşın gerçekteki soğuk yüzü ve ölen insanların vahşeti hafif gösterilmiş oluyor.

Bu bahsedilen planlarla yeni nesillerde ahlaksızlık, suçlar giderek artıyor ve dini hassasiyetlerle alay etmeyi öğrenmek bir yana, en temel değerlerin bile kökünden değişmeye başladığını hissediyoruz. Bu sonuçları düşündükten sonra çağın neden bu kadar hızlı değiştiğini, teknolojinin neden bu kadar hızlı ilerlediğini bir kez daha düşünelim.

Eğer bir ülkeyi kökünden değiştirmek istiyorsanız, öncelikle halkın kültürünü kökünden değiştirmeniz gerekir. Komünizmin Çin’de yayılması için zamanında bu, yüksek düzeyde şiddet kullanılarak yapıldı ve buna bir kültür devrimi dendi. Eğer amaç dünyayı değiştirmekse bunun dünya çapında yapılması gerekir ancak şiddet kullanılarak değil, insanların eğlence ve zevk yönlerine hitap edilerek bu kültür devrimi bugün, aklı yozlaşmaya en müsait kişilere, çocuklara yapılıyor. Son 5 yılda iletişim araçlarının ve teknolojinin geldiği noktaya bakıldığında ne kadar sürede bunun ne kadar başarılı yapıldığı görülür. Belki de sanıldığı gibi teknoloji her yönden o kadar da zararsız bir şey olmayabilir ve belki biraz daha kontrol ve sınırlama bile çok faydalı olabilir.

“Çocukluğun Yok Oluşu – 2” yazısına bir yanıt var

  1. Leyli demiş ki: ( 16 Eylül, 2016, 0:20)

    Yıldız Hocam, eminim ki singulariteryan cephenin bugün çocukları hedef alan dezenformasyon projelerini görebildiğiniz gibi, neden çocuklarını canlarından çok seven ebeveynlerin de sizin gördüklerinizi göremediği üzerine düşünmüşsünüzdür. Bir önceki yazıda İslam ve fıtrat açısından korkunç bir yanlış vardı; “çocuğa utanç duygusunun kazandırılması”. Veya benzeri başka herhangi bir “erdemin” kazandırılması. Yani çocuğun ham bir hamur, yontulmamış bir kütük, boş bir sayfa olduğu ve ebeveynleri ya da eğitim kurumları tarafından bu insan müsveddesinin “adam edilmesi” gerektiği düşüncesi. Halbuki Efendimiz aleyhisselam; “her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar” buyuruyor. Yani çocuk deforme edilmediği takdirde utanma, dürüstlük, cesaret, diğergamlık, merhamet, adalet gibi cevherleri kendiliğinden göstermektedir. Çünkü çocukta henüz bütün bu erdemlere muhalefet eden içsel “nefis” kendine gelememiş, dünyayı yeterince tanıyamamış ve söz sahibi olmamıştır. Bu sebeple çocuk adeta saf “ruhuyla” yaşar. Utanma duygusu fıtratın getirisidir, öğretilen bir hareket değil.

    Ve ne yazık ki dün 21 yaşında fetihlere doymayan ecdadın çocukları bugün yarınının hesabını bile yapamayacak hale gelmişse bunun sebebi işte çocuğu henüz “ahsen-i takvim”i bozulmamış, bir ayağı cennette olan bir “emanet” olarak değil de “her an şerre meyledebilecek her an kontrol edilip terbiye edilmesi gereken, medeniyet öğretilmesi gereken bir canlı” gözüyle gören Avrupai tek gözü kör eğitim anlayışlarıdır.

    Bunlar benim subjektif görüşlerim değil. Şayet “insan fıtratı” üzerine kelam edecek bir oluşum içerisindeyseniz bugün yeniden dillendirilmeye, uyandırılmaya, yaşatılmaya çalışılan “Anadolu Pedagojisi” kavramını inceleyin, hatta haliniz vaktiniz müsaitse içine dalın derim. İlla Avrupai olsun diyorsanız Maria Montessori’ye kulak verin hiç olmazsa.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.