Çocukluğun Yok Oluşu – 1
Yıldız Keskin, 25 Mayıs 2016Günümüzde teknolojinin sunduğu yaşamımızı kolaylaştıran ürünler eski tip araçların hızla yerini alırken algılarımızı ve yaşam tarzımızı hızla değiştirirmekte. Kimi pragmatik olarak teknolojinin daima olumlu sonuçlar doğurduğunu söylüyor ama bu olağanüstü bilgi akışının olumsuz sonuçları da birçok kişi tarafından ortaya konuluyor. Ortaya konan bu eserlerden biri de Neil Postman’ın çocukluğun kayboluşu eseri. Bu çalışmada çocukluğun ne olduğu, önemi ve çağımızda teknolojinin çocukları nasıl etkilediğini anlatmış.
Öncelikle çocukluğun ne olduğu üzerinde durmak gerekir. Çocuk denince bizim aklımıza henüz akıl baliğ olmamış bir küçük gelir. Ancak bir yetişkin ile çocuk arasındaki tam ayrım nedir ve neden böyle bir ayrıma ihtiyaç duyarız? Postman’a göre çocukluk, biyolojik değil sosyal bir sınıflandırmayla ortaya çıkan bir kategori. Çünkü yüzyıllardır bu kavram, matbaanın icadı, endüstri devrimi gibi gelişmelere ve ortaya çıkan ihtiyaçlara paralel olarak zamanla ortaya çıkmış ve zihinlerde oturmuş. Sosyal ve teknolojik ilerlemeler doğrultusunda toplumda yerleşen özellikle üç kavram, çocuğun yetişkinden giderek ayırt edilmesini sağlamış. Bu üç kavram okur-yazarlık, eğitim ve utanma duygusu.
Özellikle matbaanın icadı ile çocukluk kavramının ortaya çıkması üzerinde çok duruyor Postman. Ortaçağ Avrupası’nda matbaanın icadından önce okur-yazar insan halk arasında nadir bulunuyordu. Ancak matbaa ile okur-yazarlık seviyesinin yükselmesiyle bireycilik gelişti, okur-yazar yetişkin nosyonu ortaya çıktı; çocuk ile yetişkin arasındaki ilk büyük ayrım böylece ortaya çıktı. Öncesinde bir yetişkinin ulaşabileceği her bilgiye bir çocuk ta ulaşabilirken bu yeni dönemde ancak bir yetişkinin ulaşabileceği bilgiler ortaya çıkmış oldu. Yani bir anlamda yetişkin olabilmek için bir okur-yazarlık seviyesine ulaşıyor olmak gerekti artık. Öncesinde de elbette okunabilecek el yazması kitaplar vardı ancak matbaa ile gerçek anlamda herkesin evine kitaplar girmiş oldu. Tabi bununla birlikte çocuk eğitimi kavramı da ortaya çıktı; çünkü konuşma, yeme ve davranış tarzı aynı olan insanların yaşadığı bir dünya yerine eğitimli ve eğitimsiz insanların yaşadığı bir çağa girilmiş oldu. İşte bu yüzden yeni bir sosyal sınıf olarak eğitilmesi öngörülen bir sınıf ortaya çıkmış oldu.
Matbaanın icadıyla değişen en önemli olgu bilgi akış şeklinin değişmiş olması. Bugün nasıl internetin icadıyla bilgi akışında yeni bir çağ açılmış ise o gün de yeni bir çağ açılmış oldu. Elbette nasıl biz şu an sosyal medyanın bu kadar gelişmesinin doğuracağı sonuçları öngöremiyorsak o zaman da matbaanın etkileri hemen idrak edilememiş olabilir ancak pratikte aile yapısı çok değişti.
Ortaçağda aile yapısına bakıldığında yetişkinlerin çocuklardan birşey gizlemedikleri görülür. Aynı kaptan su içen, elini yüzünü yıkayan aile bireyleri arasında böyle birşey de beklenemez zaten. Hatta yüz kızartıcı şeyler dahi çocukların gözü önünde yapılması normaldi. Bugün çocuk haklarını ihlal niteliğinde olan birçok şey o zaman sıradan şeylerdi. Yani bir anlamda utanç duygusu da yerleşmemişti. Ancak kültür seviyesinin yükselmesi ile bunlar da aşıldı. Çocuklardan bilgi gizleme, sansür kavramı ortaya çıktı. Çocuk eğitimi anlayışının toplumun her sınıfında yaygınlaşmasıyla da sansür de ortaya çıktı. 17. yy’dan itibaren schoolmaster’lar müstehcen içerikli kitapları yasakladılar. Bunun nedeni de çocuk ile yetişkin arasındaki fark. Böyle bilgilerin de herkes tarafından ulaşılabilir olmasıyla bazı bilgilerin aktif olarak gizlenmesi gereği doğdu. Yani bir çocuk eğitimi sırasında önce sınıf sınıf bilgileri öğrenir; bazı bilgiler kendisini şok etmeyecek yaşa geldiği zaman hayatın gerçeklerini de öğrenir. Bugünkü sınıf (grade) atlayarak ilerlemeli eğitim de bu zamandan kalmıştır. Yani çocuğa bir formasyon verilirken aynı zamanda utanç duygusunu da yerleştirmek gerektiği o zamandan yerleşmiştir.
Elbette çocukluğun gelişim macerasının dünyanın her yerinde aynı şekilde olduğu söylenemez ama burada anlaşılması gereken asıl nokta matbaanın icadıyla çocuk eğitiminin yeni bir boyut kazandığı ı ve çocukluk kavramının evrildiğidir. Her toplumun ve coğrafyanın şartları kendine özgü olarak farklılıklar göstermiş olabilir ancak benzer aşamalarla heryerde bu kavram şekillendi ve yerleşti. Bu kavramın yerleşmesi ile de çocuk olma kültürü yetişkininkinden farklılıklar göstermeye başladı. Bahsedilen dönemde avrupada o yaşlarda bir çocuk “schoolboy” diye çağırılırdı. Bu sınıfın farklı bir giyinme ve beslenme tarzı da vardı. Günümüzde çocukların okulda üniforma giymesi de bu kültürün bir örneğidir. Ancak tabi günümüzde aradaki farkın nasıl kaybolduğunu anlamaya çalışacağız.
Endüstri devrimi bu gelişmeye bir darbe vurdu. Giderek artan iş gücü ihtiyacı ile çocuklar okullara gönderilmek yerine fabrikalarda çalışmaya zorlandı ancak bu dönemde de bu kavram tamamıyla kaybolmadı. Özellikle üst tabaka her zaman çocuk eğitimi konusunda daha özenli davrandı. 1840’larda ilkolkul eğitimi tekrar canlandı ve toplumun her tabakasınca önemsendi. 1940’lara kadar sürekli bir gelişim içinde bulundu. Postman’a göre bu dönem çocukluğun en parlak dönemiydi.
Buraya kadar çocukluğun nasıl ortaya çıktığı ve evrildiğinden bahsettik. Özetlemek gerekirse birtakım gelişmelerle toplumda eğitilmiş, akıllı bireylere olan ihtiyacın doğması genç nesillerin eğitilmesi ve bunun için de onlara ayrıca özen ve emek gösterilmesinin gerekliliğini, dolayısıyla çocukluğu ortaya çıkardı. Locke’un da dediği gibi ”Bir çocuğun zinde ve dirençli bir bedeni olması gerekir ki aklına itaat edebilsin ve onun emirlerini uygulayabilsin”. Peki günümüzde yeni nesillerin durumu nedir ve gerekli özen gösteriliyor mu? Sonraki yazıda günümüzde çocukluğun nasıl kaybolmaya yüz tuttuğunu ve bilgiye erişimin sınırlarının ortadan kalktığı dünyamızda çocukluğun nasıl etkilendiği üzerinde duracağız.
“Çocukluğun Yok Oluşu – 1” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Takip eden yazılarınızı da okuyup şayet aynı çizgide gitmişseniz çok ağır eleştiriler yapacağım. Neil Postman şu haliyle pedagojiye ve insan fıtratına dair hiçbir şey bilmeyen bir insanmış ancak siz Anadolu insanısınız, umarım bakış açınız farklıdır.