Ruh Nedir? – 2

, 26 Mayıs 2016

Bizde maddemizin sustuğu anda konuşan cevher (öz), ruhtur. Halk (maddî şehadet) âleminde dahi konuşmaların farklı farklı olduğu hepimizin malumudur. Burada konuşmadan maksadımız, sadece insan dilinde açan hitap çiçeği değil, o dahil her türden anlaşma ve haberleşme çeşididir. Çünkü her türlü anlatma tarzı, bir çeşit konuşmadır.

Sadece bizim duyma sahamıza giren o kadar çok ses türü var ki.. evet, iki taşı birbirine vurduğumuzda çıkan sesle, iki ağaç parçasından veya iki demir çubuktan çıkan sesler birbirlerinden ne kadar da farklıdır! Yerin altından kaynayarak gelen suyun sesiyle, yatağında sessiz sessiz akan suyun sesi bile değişiktir. Fırtına ve kasırganın o korkutucu sesinin yanında bir saba rüzgârının, bir meltemin sesi ne kadar munis (yumuşak, dostane) gelir insana. Gök gürültüsü de bir sestir, içe ürperti veren bir ses; yağmurun büyüleyici sesinde ise bir sekine (inen bir huzur) gizlidir.

Ormanların sakinleri de kendilerine has çeşit çeşit sesler çıkarırlar. Gök mavisinin çocukları kuşlar da..

Nasıl ki, şu madde âleminin kendine has ve çeşit çeşit konuşma şekli var.. ve böyle olması hikmet açısından bütün varlığın tekdüze bir ses çıkararak konuşmasından daha uygunsa, Cenâb-ı Hakk’ın da her âlemle konuşması farklı farklıdır. Melekle ayrı, nebiyle ayrı, ilham yüklü veliyle daha bir ayrı konuşan Allah (celle celâluhu), insanlara kitabıyla hitap ederken, dağa, taşa ve semaya (gökyüzüne) başka türlü hitap eder. Arı ve emsaline olan vahy u ilhamı ise bütün bütün başkadır.

Berzah (şehadet alemiyle ahiret alemi arasındaki “ara alem”) âleminin kendine mahsus bir konuşma dili olduğu gibi, Cennet ve Cehennem’deki konuşmaların da, yine o âleme göre olacağı anlaşılmaktadır.

Kendi âlemimize dönecek olursak: İnsanların kendi aralarındaki konuşma ve anlaşma tarzları da çok çeşitlidir. Yeryüzünde binlerce farklı dil vardır. Hatta, harekete dökülerek ifade edilen his ve duygu dünyamızın mânâlarını jest ve mimiklerimizle ifade edişlerimiz bile birbirinden çok farklıdır. Her milletin veya aynı millet içindeki çeşitli etnik toplulukların, sevinç ve mutluluk ifadelerini gösteren hareketlerinin bu kadar değişik olmasını başka neyle ifade edebiliriz. Zaten örf ve âdetlerin çeşitliliği de, bize bu mânâda (dillerin farklılığı, çeşitliliği bağlamında) bir fikir vermekte değil midir?

İnsan, modern elektronik cihazlar vasıtasıyla konuşurken de ayrı bir dil kullanır ve bu, onun normal konuştuğu dilden çok farklıdır. Belki o, ileride robotlarla daha farklı konuşacaktır. Ve hele, insanların telepati yoluyla konuşmaları, bize daha başka âlemlerde daha başka konuşma şekillerinin olduğunu göstermektedir. Ayrıca medyumların, hipnotizmacıların ve ruh çağıranların dilleri de başka başkadır.

Bir de, insanın dilini kullanmaksızın kendisiyle içten içe konuşması vardır. Buna “nefsî konuşma” denir. Aslında konuşma deyince ilk akla gelen lâfzî (sözcüklerle) konuşmadır ki bu, irade ve beynin fonksiyonlarıyla, ses telleri, boğaz, dil… vs. yardımıyla dışarıya döktüğümüz mânâ alfabesi, kulakların duyduğu, muhatabımızın dinlediği, dilde açan bir hitap çiçeğidir ve ölüme kadar giden bir konuşma tarzıdır. Fakat, nefsî (içten içe) konuşmada dil ve dudaklar hareket etmez… Muhatabımız, kendimiz olabileceğimiz gibi, bir başkası da olabilir. Hayalgücümüzün kanat çırpışları oranında tamamen başka dünyalarda, başka âlemlerde yaşar ve belki de bizim dünyamıza hiç uğramamış varlıklarla oturur sohbet ederiz, hem de birbirimizin dilinden anlayacak şekilde…

Rüyaların da kendine has bir dili vardır. Bedene ait uzuvların âdeta yarı ölü olduğu uykuda biz, ne olaylar yaşar, ne günler geçirir.. kimlerle ve neleri konuşuruz. Bazen kahkahalarımız dağları sarsar, bazen hıçkırıklarımız yürekleri dağlar… Biz bu hengâmeleri yaşayaduralım, başka bir boyutun adamı olan ve o anda yanı başımızda oturan insanların bundan zerre kadar haberi bile olmaz. Ne kahkahalarımız onları kızdırmış, ne de hıçkırıklarımız yüreklerini sızlatmıştır.

Evet, maddemizin sustuğu anda bizde konuşan bir cevher vardır ki, biz ona ruh diyoruz. Bir başkasının ona başka isim vermesi, işin mahiyetini, niteliğini değiştirmez. Ayrıca insandaki manevî donanımın; yani his, duygu ve latîfelerin de kendilerine has birer dilleri ve kendilerine mahsus birer konuşma şekilleri vardır.

 

Ruhun (maddî bedenimizden başka) kendine has bir kılıfı (elbisesi), misalî bir bedeni vardır. Bu misalî beden; ‘gılâf-ı nurânî’, ‘latîfe-i seyyale’, ‘esîrî beden’, ‘enerji beden,’ ‘ikinci beden’, ‘perispiri’, ‘duble’, ‘fantom’, ‘astral vücud’  gibi daha başka birçok isimle de anılmaktadır.

Her şey çift yaratıldığına göre, fizikî bedenimizin de bir ikizi olması gerekir ki, işte bu, misalî bedendir. Latîf ve akıcı olan bu beden, aynı zamanda ruha kılıflık ve elbiselik vazifesi görür; vefattan sonra da ruhu çıplak bırakmaz ve bedeni terk etmekle beraber, ruhla arkadaşlığını devam ettirir. Ruh maddî kılıfı atar ama, misalî bedeni çıkarıp atmaz. İslâmî kaynaklarda bahsedildiği ve medyumlar tarafından da tasdik olunduğu üzere, bazı uzuvları kesilmiş insanlarda kesilen uzvun ruhun misalî bedenine ait varlığı hissedilmektedir.Bu sahada çalışmalar yapan bazı uzmanların ifadesiyle”Bütün canlıların atom ve moleküllerden yapılmış fizikî bedenlerinin yanı sıra, bir de bunun kopyası enerji bedenleri vardır…”

Misalî beden, bazı durumlarda cesetten ayrılıp seyahat edebilir ve aynı anda farklı yerlerde temessül edip görünebilir. Bu konuda birçok kişisel tecrübeler sabittir. Mesela, (Fransız) Le Monde la Vie dergisinin bir sayısında, bir rahibin başından geçen şöyle bir olay anlatılmaktadır: Bu rahip, bir grup çocukla gezmek için İsviçre dağlarına gittiğinde yolda uyur. Kendine geldiğinde, şuurlu (bilinci yerinde) bir şekilde vücudundan uzaklaştığını ve kollarını oynatamadığını fark eder. Kısa zamanda duruma alışınca dağların üzerinden uçmaya başlar. Çocuklar aklına gelince, yanlarına gitmek ister ve gider; sonra eşini hatırlar ve kendini şehirde eşinin yanında bulur. Kendisi hareketlerini bizzat izlerken, onu kimse görmez. Ardından ani bir rahatsızlık hisseder ve kendisini vücudunun içinde bulur; artık geri dönmüştür. Sonra, gördüklerini bir bir anlatınca herkes hayrete düşer.

Birçok ülkede beden dışı seyahat yapabilen yogiler konunun uzmanlarınca araştırılmaktadır. İnsanların kriz, koma veya trans hâlinde veya anestezik tesir altında bazen enerji bedenlerini kendiliklerinden dışarı atabildikleri de bilinmektedir.

Aslında temessül, herhangi bir nitelikte görünme demektir. Melekler de, cinler de temessül edip, görünebilir. Rüyalarda hakikatler, kabirde amellerimiz temessül eder. Ruh da, kılıfı olan misalî bedeniyle temessül edince, onun da aynen kendisine benzediğini görürüz. Bundan dolayıdır ki, rüyalarda tanıdığımız kişiler ruhlarıyla temessül ettiği ve görünen de ruh olduğu için, onları sanki maddî şekilleriyle görür ve bilir gibi oluruz.

Başka bir ifadeyle, ruh, kendi zatında maddî kılıfı olan ceset gibidir. Mânevî kılıfı da, âdeta misalî bedendir. İstikamet üzerine bir kullukla Yüce Yaratıcı’nın yakınlığını/dostluğunu kazanmış bazı insanlar yani Allah dostları temessül ettiği zaman, bu ikinci bedeniyle aynı anda birçok yerde görülebilir. Meselâ onları hapishanedeyken, sabah namazında camide ve aynı zamanda Kâbe’de tavafta görebiliriz. Fakat, hakikî vücutları nerede ise, nerede kendinden geçip vücud-u mevhibe-i Rabbaniyeyi kazanmış, latîfeleşmiş ve incelmiş ise, kendileri gerçekten oradadır. Bunun dışında misalî bedenleriyle, aynalar içinde görülen misalî şekiller gibi değişik yerlerde görülebilirler. Hakk dostlarından ‘abdal’ sınıfı içinde bulunanlar, şu anda diyelim camidedirler; ama aynı anda, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) huzurunda bulunurlar. Kâbe’dedirler, ya da bir yerde irşadla meşguldür ve birilerine hakikate dair birşeyler anlatıyorlardır. Bu durumun farkına varılsa, el atılsa, eliniz bellerinden öbür tarafa geçiverir. Çünkü elinizin değdiği, ne onların asıl vücududur, ne de ruhlarıdır; belki, akıcı ve ruha kılıf olmuş misalî bedenleridir ve onlar temessül hâlindedirler.

Güneş bile bir yönüyle maddî olduğu hâlde, nuranî niteliği sayesinde, bir iken binlerce yerde temessül etmekte ve görünmektedir…

 

Bir sonraki yazıda konuya devam etmeye çalışalım.

 

Not: Sitemizde bölüm bölüm yayınlanmaya başlayan Yusuf Alan röportajının içeriğinde de konuyla ilgili önemli saptama ve analizler bulabilirsiniz. İzlemenizi tavsiye ederim..

Yusuf Alan Röportajı 1 : İslam perspektifinden Transhümanizm ve Ölümsüzlük

Yusuf Alan Röportajı 2: Yapay Genel Zeka (AGI)

 

“Ruh Nedir? – 2” yazısına bir yanıt var

  1. ibrahim k. demiş ki: ( 26 Mayıs, 2016, 15:01)

    Insanlarin bazilari cin musallati yasarlar. Ve bunlar icindeki bu cin ile konustuklari söylenir hep. Peki “nefsi konusma” ile “cinle yapilan konusma” yi nasil ayirt ederiz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.