1. Türk Uzay ve Havacılık Çalıştayı

, 9 Haziran 2016

Geçtiğimiz günlerde Ankara Bilkent Otel’de 1. Türk Uzay ve Havacılık Çalıştayı düzenlendi. Biz de Her-an ekibi olarak Türkiye açısından ilk olan bu önemli toplantıda yerimizi aldık. Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı, TÜBİTAK Uzay, TUSAŞ, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, ODTÜ, Bilkent, İTÜ gibi geniş bir yelpazede konuyla ilgili devlet kurumları ve üniversitelerden katılan panelistler 1,5 gün boyunca alanlarıyla ilgili sunumlar yaptılar. Her sunum sonrası yapılan soru-cevap faslı organizasyonun interaktif geçmesini sağladı. İlk defa yapılıyor olmasına rağmen ilgi yüksekti. Katılımcıların bir kısmı Bakan Fikri Işık’ın konuşmasından sonra ayrıldı. Geriye konuyla doğrudan/dolaylı ilgili, daha kalitatif, iş adamı, öğrenci, mühendis, araştırmacı, akademisyenlerden oluşan bir güruh kaldı. Sunum yapan 13 panelistten 6’sı asker kökenliydi. Panelistlerin neredeyse yarısını askeri kanadın oluşturması konuya verdikleri değeri göstermesi açısından anlamlı. Diğer taraftan çalıştayı düzenleyen TÜBİTAK’ın ve bağlı olduğu bakanlığın Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na geniş zaman ayırması uzay ve havacılık alanında askerlerden bir beklentisi olduğunu gösteriyor.

Bu kadar asker olunca normal olarak savunma sanayiine geniş yer ayrıldı. Füze ve radar sistemleri, insansız hava araçları, envanterde bulunun savaş uçaklarının modernizasyonu üzerinde epey duruldu. Bu arada Vizyon 2035 adında bir projeden bahsettiler. Şahsen daha önce duymamıştım. “Kıtasında etkin, bölgesinde lider” bir Türkiye idealiyle yola çıkılmış. Herhalde biraz fütürizme kendimizi fazla kaptırdığımızdan biraz da askeri terminolojiye yabancı olduğumuzdan olsa gerek 2030’larda Mars’a gitmenin, Ay’a otel kurmanın konuşulduğu, dahası transatlantiklerin çok uzun zamandır kullanıldığı bir dünyada bölgenin veya kıtanın ne önemi var bilemiyorum.

Bakan Fikri Işık açılış konuşmasında devletin kurumları arasındaki iletişimsizliğe dikkat çekti ve bu tür çalıştayların sayısı arttıkça problemin ortadan kalkacağını söyledi. Bence çalıştayın en sağlam tespitlerinden biriydi. Gerçekten sunumları arka arkaya dinledikçe böyle bir problemin olduğu rahatlıkla görülüyordu. Aynı veya benzer projeler üzerinde çalışan devlet kurumlarının birbirlerinden haberlerinin olmadığı çok açıktı. Çok limitli kapasiteye sahip olduğumuz gerçeği sabitken bir de kurumlar arası koordinasyonsuzluk ve çekişmelere ayıracak vaktimiz/enerjimiz yok.

Dinlediğim sunumlar arasında en etkileyicisi Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Orhan Arıkan’ınkiydi. Sanayi ile üniversite işbirliğinin önemini, teknolojinin evrelerini ve teknoloji yetkinlik düzeyi gibi strateji belirlemek adına kritik konular üzerinde durdu. Her halinde uzun süredir bu meselelere kafa yorduğu belliydi. Teknoloji ihraç eden ülkelerin gençlik, yetişkinlik ve olgunluk dönemindeki teknolojileri kendilerine sakladıklarını, Türkiye’nin dışarıdan satın aldıklarının yaşlılık, ileri yaşlılık dönemine ait teknolojiler olduğunu aşağıdaki grafikler üzerinde anlattı. Yerli üretimin doğum ve çocukluk dönemine ait olması gerektiğini ve ancak bu şekilde gelecek adına söz hakkına sahip olacağımızı vurguladı.

calistay0

calistay1

Değindiği bir diğer mesele kritik öneme sahip teknolojilerin seri üretime geçilmeden önce sıkı bir test sürecine sokulması ve bunun kurumsal hale getirilmesinin sağlanması hakkındaydı. Devlet bünyesindeki kurulacak bağımsız test laboratuvarlarıyla teknoloji üretim süreçlerinin(kabaca konsept, tasarım, prototipleme ve nihai ürünün performansı)  kademeli olarak derecelendirilmesinin (TYD- teknoloji yetkinlik düzeyi) ardından üretime geçilmesini gerektiğini anlattı. Orhan Bey’in yaklaşımı daha teorik,  üzerine sistem inşa edilebilecek ve sonuç alınabilecek bir yapının kurulmasına yönelikti. Henüz başlangıç aşamasında olan uzay ve havacılık endüstrisinin bu tarz kurucu zekâlara ihtiyacı var. Umarım stratejik konumda bulunan yöneticiler kendisinden faydalanmayı düşünürler.

En yadırgadığım konu çalıştayda konuşmacı olarak özel sektörden kimsenin olmayışıydı. Soru-cevap fasıllarında Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Uzay ve Havacılık Kümelenmesinden işadamlarının sadece katılımcı olarak yer aldıklarını fark edince benim için daha can sıkıcı oldu diyebilirim. KOBİ’lerin mutlaka bu masanın etrafında olması gerektiğine inanıyorum. Dünya’daki trend de bu yönde cereyan ediyor. 10 yıl öncesine kadar olmayan teknoloji şirketleri 5 yıl sonra Mars’a gideceklerini iddia edebiliyorlarsa bizim bu girişimci ekosistemin oluşturulmasından geri kalmamamız lazım. Devlet organlarının amansız hastalığı olan bürokrasi, yavaşlık ve verimsizlik özel sektörü oyuna dâhil etmekle çözülebilir.

Türkiye’nin gelecekte var olabilecek bir uzay misyonu olacaksa şüphesiz bunun en büyük dinamiği yetişmiş insan gücü olacaktır. Maalesef Uzayla ilgili kurumlarımızın başında bulunan insanların çoğunun (mutlaka hepsi zatında değerlidirler) güçlü bir özgeçmişi yok. Biyografilere baktığımda NASA, ESA veya uluslararası herhangi bir kuruluşta uzun yıllar çalışmış kimseyi göremedim. İşin daha acı tarafı kurumlarımızda yine birkaç isim dışında gelecekte Türkiye’nin uzay misyonunu belirleyebilecek vizyona sahip kimseye rastlamadım desem yanılmış olmam. Hali hazırda bunu sağlayamadığımız için Türkiye’nin uzay adına söyleyebildiği en önemli proje, parçaları ithal edilerek birleştirilen Göktürk Uydusu’ndan öteye gidemiyor.

Son olarak bir rahatsızlığımı belirtmek isterim. Dünyada olup bitenler ve bizim bulunduğumuz nokta karşısında mahcubiyet duymalarını beklerken, maaşlarını bu milletin verdiği vergilerle alan birkaç liyakatsiz yöneticinin soru soranları azarlar durumdaydılar. Bulundukları konuma yakıştıramadım. Akademisyenler ve kurmaylar ise tam tersine insancıldılar ve her soruya kıymet verdiler. Kendilerini bu yaklaşımlarından ötürü tebrik ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.