Geleceği Bildiren(!) Filmler
Mehmet Aydemir, 24 Haziran 2016Son dönemde bazı bilimkurgu filmleri bana giderek gelecekte yaşanacakların fragmanı gibi gelmeye başladı. Bazısı yakın, bazısı uzak geleceği anlatıyor. Elimizde geleceği dair bazı tahminler haricinde hiçbir şey olmamasına rağmen bilimkurgunun ete kemiğe bürüneceğine inanmak biraz garip kaçabilir. Ama bugünleri anlatan eski bilimkurgu yapımlarında resmedilenlerin gerçekleşmekte olduklarını gördükçe ve Her-an’da mega-tsunaminin oluşturacağı etkileri anlatan yazıları okudukça bilimkurguyu eskiye nazaran çok daha dikkatli takip etmeye başladım.
30 yaş üstü herkesin bileceği Jetgiller’de anlatılan nesneler bugün hayatımızın bir parçası haline gelmedi mi? 1962 yapımı, tipik bir Amerikan ailesinin yaşayışlarının 2060’larda resmedildiği bir sitcom’dan bahsediyoruz. Yani çekildiği yıl itibariyle 100 sene sonrası. Henüz kabaca 50 yıl daha var ama görüntülü konuşma, akıllı saat, akıllı tv, lcd ekran, GPS ve her şeyi sorduğumuz bilgisayarı (Google) kullanmaya başladık bile. Keşfedilen ama ürün olarak piyasaya sürülmeyen daha neler var bilemiyorum. Jetgiller sayısız yapımdan sadece bir tanesi. Kurgulanan fütürist ütopyalar bugün o gerçeküstü nesneleri gerçeğe dönüştürenlerin bilinçaltını oluşturuyor. Aynı ütopyalar kendilerine servis edileni yiyen edilgen kesimi ise psikolojik olarak gelecekteki potansiyel gelişmelere hazırlıyor.
Pygmalion Etkisi
Kendini gerçekleştiren kehanet (Self-fulfilling prophecy) olarak da bilinen, kişinin gerçek olmayan bir durum hakkında gerçekmiş gibi bir tutum sergilenmesi sonucu gerçeğin vücut bulmasına Pygmalion etkisi denmiş. Bunu ispatlamak üzere yapılan bir deneyden bahsedilir. 18 öğretmen ve 650 çocuk olan bir ilkokulda yapılan çalışmalarda, her sınıftan eşit sayıda öğrenci rasgele seçilerek iki gruba ayrılır. Öğretmenlere, bazı öğrencilerin diğer bir grup öğrenciye göre daha yüksek potansiyel gösterdikleri söylenir. Deneyin sonucunda gerçekte çocuklar rasgele seçilmiş bile olsalar, okulda geçirdikleri bir yılın ardından yüksek potansiyele sahip olduğu belirtilen sınıfta olan çocuklar genel zekâ testlerinden ortalamanın üstünde puanlar alırken, diğer grupta yer alan çocuklarda önemli bir değişimin olmadığı gözlemlenir.
Bir heykeltıraş olan Kıbrıs prensi Pygmalion, ideal kadını temsil eden fildişinden bir heykel yapar ve Galatea adını verir. Galatea o kadar güzeldir ki, Pygmalion ona âşık olur, tanrıça Venüs’e ona hayat vermesi için yalvarır. Venüs onun isteğini kabul ederek Galatea’yı canlandırır; Pygmalion ile insan olan heykeli mutlu bir aşk yaşarlar. Kavramın ismi de buradan gelmektedir.
Peki, bilimkurgunun gerçeğe dönüşmesi Pygmalion etkisinin sonucu mudur?
Bu miti günümüze uyarlayacak olursak Pygmalion bilimkurgu/gelecek tasarlayıcıları ve bunu kitaba, beyaz perdeye veya herhangi bir iletişim aracına dönüştürenler, Galatea bir teknolojik idea ve Venus bilinçli veya bilinçsiz bilimkurgulardan aldıkları ilhamları gerçeğe dönüştürecek bilim adamları, araştırmacılar, teknolojistler olabilir.
Büyük resme baktığımızda bilimkurgu yapımları aslında çok eski bir pratiğin bugünkü iletişim aracı. Efsanelerde, teolojik metinlerde, pagan kültüründe ve ehli kitapta yer alan sayısız gaybi bilgi inananları tarafından kabul görüyor ve gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Maya takvimine göre 21.12.2012’de kıyametin kopacağına ve İzmir’in Selçuk ilçesinin Şirince mahallesinin kıyametten etkilenmeyeceğine inanan yüzlerce insan buraya gelmişti. Yahudiler kutsal kitapları Tevrat’ta yer alan bilgiler ışığında orta doğuda Büyük İsrail’in kuruluşuna zemin hazırlamaya çalışıyorlar. Müslümanlar Kur’an’daki birkaç ayete dayanarak “Allah nurunu tamamlayacaktır” inancını taşıyorlar veya hadislerden yola çıkarak kıyamet alametlerinin zuhur edişlerini takip ediyorlar.
Bilimkurgu ve Çocuklar
İşte bilimkurgu yapımları da bu devrin insanına göre yeniden uyarlanmış transhumanizm, yapay zeka, uzay, humanoid..vs. gibi ileri teknoloji kavramlar üzerinden bir gelecek tasavvuru çiziyor, kehanetler ortaya atıyor ve alametlerini betimliyor. Bunlar biraz kutsal biraz ezoterik ama ana fikirde tanrısızlığın egemen olduğu yapımlar ve inanç problemi yaşan izleyici üzerinde ciddi bir etkisi var. En büyük etkisi ise tahmin edebileceğiniz üzere inanç sistemi henüz oturmamış çocuklar üzerinde oluyor. Çocuklar aynı zamanda bilimkurgu geleceğini inşa etmeleri bakımından en ideal küme olma özelliğini taşıyor. Aynı zamanda hızlı anlıyorlar, çabuk tepki veriyorlar, detayları yakalıyorlar, iyi-kötü hakkında bilinçleri gelişmemiş ve hayal güçleri henüz kafeslenmediği için sınırsız. Eğer Hollywood’a yer altı okült bir yapı hâkim ise ve bunlar tek bir amaç için üzere hareket ediyorlarsa A sınıf müşterileri şüphesiz çocuklardır.
Geçenlerde davetli olduğum bir yere giderken sokakta tanımadığım bir çocuk beni durdurdu ve eline takmış olduğu transhuman Demir Adam oyuncağını gösterdi. Herhalde yeni aldığından olacak çok heyecanlıydı. Onu takınca güçlendiğini ve herkesi yendiğini nefes nefese anlatmaya çalıştı. Galiba beni filmdeki kötü karaktere benzetti ve bir çeşit düelloya davet etti ama neyse ki hemen oradan uzaklaşmayı başardım. Sonra onu anlamaya çalıştım. Elindeki oyuncak gerçek olsaydı ve onu ben taksaydım bütün arkadaşlarımı arayıp (aynı küçük Demir Adam gibi) onlara bir alet sayesinde çok olduğumdan bahsedecektim. Belki kötü olduğunu bildiğim insanlara sataşacaktım. Elde ettiğim güçle sapıtmamla zarar vermemden korkup kaçanlar olacaktı (one ring to rule them all). O çocuk ise tıpkı çelik kılıç kullanmayı tahta versiyonuyla öğrenen acemi savaşçı gibi. O oyuncak bir gün gerçek olduğunda benim alışmam zaman alacak. Belki de beni rahatsız edecek ve hiç kullanmayacağım. Bugün akıllı telefon kullanamayan yaşlılar bize nasıl tuhaf geliyorsa o transhuman oyuncak üzerinden aynı akıbeti yaşayacağız. Bu durumu bir büyüğüm “günümüzün çocukları büyüdüklerinde uzaylı görseler önceki nesil olarak bizlerden daha az garipseyecekler” şeklinde açıklamıştı.
Aslında bu yazı 2001: A Space Odyssey (Bir Uzay Destanı) üzerine güzellemeler şeklinde olacaktı. Öncesinde bilimkurgu girişi yapayım derken biraz uzun bir giriş oldu. Bir daha ki yazıya inşallah.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017