İkinci Düşüş – 1: Labirent

, 30 Haziran 2016

İlk Düşüş

Belki dünyada şu anda yaşananları doğru okumamız için en önemli referans Hz. Âdem’in Cennet’ten  Dünya’ya “indirilmesi”, birçok açıdan insanlığın hikayesinin bir küçük çekirdeği hükmündeki bu hadise insanın büyük imtihanı ve şeytanın hileleriyle ile ilgili çok önemli bilgiler içeriyor.

(Allah, sonra Âdem’i ve eşini cennete koydu ve şöyle buyurdu): “Ey Âdem, eşinle birlikte cennete yerleş. (Baştan sona nimetler ve istifade yurdu olan) oradan dilediğiniz şekilde yiyin, istifade edin, fakat şu ağaca yaklaşmayın; aksi halde, yanlış yapıp da kendilerine yazık edenlerden olursunuz.” A’râf – 19

İlk cennet hayatı çıplak kalınmayan, açlık, sıcaklık ve susuzluk çekilmeyen bir yerdi. Fakat bununla birlikte önemli bir tehlikeyi de barındırıyordu.

Biz de, “Ey Âdem!” buyurduk, “Bu İblis, senin ve eşin için tehlikeli ve hilesi çok bir düşmandır. Bu bakımdan, dikkat edin ki, cennetten çıkarılmanıza sebep olmasın, yoksa ihtiyaçlar içinde koşturur durur, bedbaht ve perişan olursun. Tâhâ – 117

Hilesi çok olan İblis, bu çok önemli bir tabir, bir başka ayette geçen şeytanın farklı yönlerden yaklaşıp yollara pusu kurması da şeytanın ne kadar inatçı ve pes etmeyen bir yapısı olduğunu gösteriyor. Hedefine ulaşmak için her yolu deneyen o ‘apaçık düşman’ bir süre sonra insanın / insanlığın kulağına şu çok çekici vesveseyi üfler.

Fakat şeytan Âdem’e vesvese verdi ve “Ey Âdem, seni sonsuzluk ağacına ve hiç son bulmayacak bir devlet ve saltanata götüreyim mi?” dedi. Tâhâ – 120

Sonsuzluk ve güç arzusu… İnsanlık tarihindeki yaşanan büyük felaketler bu ikisinin peşinde koşarken haddin aşılması sonucu oldu. Ayrıca burada şeytanın teklifi bir de klavuzluk / yol göstericilik rolü içeriyor. Bir rivayete göre Şeytan’ın Hz. Âdem’i sonu ağaca çıkan bir labirente soktuğu ifade ediliyor. “Yaklaşma!” uyarısına karşı belki de hazırlıklı olan Hz. Âdem’e ağacı görmesine izin vermeden oraya yaklaştıracak Şeytanın bir hilesiydi bu Labirent. (Labirentlerle ilgili geçtiğimiz yıllarda yapılan ilginç bir araştırma labirentte yürümenin meditasyon değeri taşıdığını söyleyip insanları labirentler çizip içinde yürümeye teşvik ediyor. )

Bu arada şeytan kendisine kulak veren Âdem’e kendisinin onun iyiliği dışında bir şey düşünmediğini de söylemekten çekinmiyordu.

Bir de ardından, “Ben sizin ancak iyiliğinizi istiyor ve bu bakımdan size öğüt veriyorum!” diye yemin üstüne yemin etti. A’râf – 21

Hz. Âdem’in sonu sürekli ağaca çıkan bir yola girmesi ve sonunda vaad edilen şeyin cazibesi (üstüne üstlük ağacın da bir yılan tarafından sarılıp Hz. Âdem’i uyaramaması söz konusu) hata yapmasına neden oldu, bunun sonucunda cennet gibi bir yerden ‘indirildi’ insanoğlu.   (önemli bir not: ağaca sarılan yılan gibi detayları israiliyattan değil irfan ehli bazı kişilerin ifadelerinden alıyoruz)

(Kibir ve gururuna yenik düşerek Allah’ın emrine isyanla küfrünü ortaya koyan ve hem İlâhî huzur ve rahmetten, hem de cennetten kovulup insana da düşman kesilen) şeytan, (daha önce kendisine karşı uyarmamıza rağmen Âdem’e ve eşine yasaklanmış ağaçtan tattırarak) ayaklarını kaydırdı ve onları içinde bulundukları halden ve yerden çıkardı. Biz de, “İnin (ey Âdem, eşi ve şeytan), artık (hem siz, hem de Âdem neslinden gelecek insanlar) birbirinize düşmansınız (ve böyle bir hayat süreceksiniz.) Yeryüzünde belli bir süreye kadar mesken tutup kalacak ve oradan tam yararlanacaksınız.” dedik. Bakara – 36

 

Değişmeyen Vesvese

Başka bir ayet üzerinden tekrar hatırlayalım Şeytan’ın Hz. Âdem’e olan vesvesesini:

Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: «Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.» dedi. A’râf – 20

Günümüzde de Singularity akımının teknolojideki üstel gelişimler sayesinde ulaşılacağını iddia ettiği iki  önemli vaadi var:

  • Sonsuza kadar yaşayacağız. (Zihin transferi )
  • Geleceğin tanrıları olacağız. Atmosfere, gezegene belki de galaksiye müdahale edebileceğiz. (Tanrılar ifadesi İngilizcede “gods” kelimesinin karşılığı bu şekliyle meleklerin özellikle güçlerinden bahsedildiğinde kullanılır)

Bu hedeflere şu anki bedenimiz/kapasitemiz ile ulaşmamız mümkün değil, ulaşmak için insanın mahiyetinin değişmesi yani posthuman (insan sonrası / ötesi) bir hal alması gerekiyor. Bunun yolu da insanın “şifresinin kırılmasını” gerektiriyor. Bu şifre beynin içinde saklı…

Sırlı Labirent: Beyin

Beyin görünüşü itibariyle kıvrımlarıyla bir labirenti andırır, bilim dünyası için de çok uzun zamandır bütün teknolojik gelişmelere rağmen insanın en büyük sırrı olarak gizemini korumakta.

Bu sırrı çözmek için özellikle son yıllarda gerek Avrupa gerekse Amerika’da devlet desteği ile büyük fonlarla araştırmalara hız verilmiş durumda. Avrupa Birliği 2013 yılında başlayan ve 2023 senesine kadar sürecek  “Human Brain Project” için 10 sene içinde 1 milyar Euro fon ayırarak ilk ciddi adımı attı. Her ne kadar zaman içinde yönetim sorunları yaşasa da proje Avrupa’nın farklı ülkelerindeki 32 farklı kurum tarafından desteklenmeye devam ediyor.

 

Amerika’da benzer girişim Obama’nın çağrısı ile başladı ve “BRAIN Initiative” isminde bir oluşumun temelleri atıldı.

BRAIN Initiative 2025 hedefleriyle birlikte 12 sene için yaklaşık 5 milyar dolarlık bir bütçe ve 150 den fazla organizasyonun işbirliği ile beyin araştırmalarına ciddi bir giriş yaptı.

Meselenin biraz daha teknik kısmına bakalım. Motor korteks beynin fiziksel hareketleri planlayan ve bunları kaslara iletip harekete geçiren işlevlerini gören kısmı, bu bölgenin gözlemlenmesi neokortekse göre daha kolay ve bu bilgiler kullanılarak her geçen gün yeni gelişmeler ortaya çıkıyor. Örneğin Ohio State Üniversitesinin hayata geçirdiği beyin – bilgisayar arayüzü projesi ile felçli bir hasta kaslarını tekrar kullanmaya başlamış, BCI 2016 ödülünün de sahibi olan proje gelecekte beyinle ilgili birçok rahatsızlığın giderilmesi adına ümit verici.

Medikal tarafta yapılan çalışmalar da bu tarz çalışmaları beyin ameliyatı yapmadan gerçekleştirme konusunda ilerleme kaydediyor, böylece daha çok denekten veri alımı kolaylaşmış olacak.

Gelişmelerin henüz pek ilerlemediği alan ise “düşünce” ve “hafıza” ile ilgili beynin nasıl çalıştığı.  Eldeki mevcut veriler tasniften uzak ve süregelen yaklaşımlar problemin büyüklüğü yanında oldukça yetersiz kalıyor.  Öncelikle beynin bir bütün olarak nasıl çalıştığı konusunda daha somut bilgilere ulaşmak gerekiyor. MRI gibi beyin aktivitesi görüntüleme araçları hastalıkların teşhisi için işe yarasa da beynin nasıl çalıştığı konusunda pek bilgi vermiyor. Gerek görüntüleme çözünürlüğünün yetersizliği, gerek verinin çok büyük olması bu konuda teknik olarak yetersiz bırakıyor araştırmacıları. Küçük bir örnek vermek gerekirse bir farenin beynindeki tüm nöronların aktivitesini 1 saat boyunca kaydetmeye kalktığımızda, 300 Terabaytlık bir veri elde ediyoruz. Farenin serebral korteksinde 4 milyon nöron var, yetişkin bir insanda ise bu sayı yaklaşık 100 milyar ve bağlantı sayısı ise trilyonlarla ölçülüyor. Verilerin bu boyutlarda olması araştırmaların önündeki en büyük engel. Fakat özellikle disiplinler arası ortak çalışmanın gelişmesi ile birlikte çok farklı teknikler ortaya çıkmakta.

Sinirbilimci Rafael Yuste ve genetik bilimci George Church görüntüleme konusundaki problemlerin üstesinden gelmek için farklı disiplinleri bir arada kullanarak çok önemli bir ilerleme kaydettiler. Genetiği değiştirilmiş Hydra canlısı (sinir sistemi olan en basit canlı) DNA’sındaki değişim ile her sinirsel aktivite tetiklendiğinde kalsiyum salınımı yaparak görüntüleme konusunu oldukça kolaylaştırıyor.

Görüntüleme işin sadece başlangıcı, ortaya çıkan verilerden anlamlı birşeyler çıkarmak hiç de kolay değil. Yine de Yuste ve Church’ün çalışmaları “Human Connectome” projesi gibi statik verilerin yanında daha anlamlı sonuçlar çıkarmak için elverişli. Bunu akla yaklaştıracak güzel bir örnek var Nöron bağlantılarının anlık görüntüsü Full HD televizyonda bir pixel’i seyretmek gibi, bir anlam çıkarmak oldukça zor, bu yüzden aktivitenin tamamının görüntülenip anlamlandırılması gerekiyor, ama henüz bunu Hydra gibi en küçük bir canlıda bile yapmak mümkün olmadı.

Fakat şunu da unutmamak gerekir, yine disiplinler arası çalışmanın bir neticesi olarak, en ufak bir ilerleme zincirleme reaksiyona sebep olabilir, örneğin beynin nasıl çalıştığına dair ufak bir ilerleme çok daha hızlı işlemciler tasarlanmasına bu da beyinden elde edilen verilerin daha hızlı analiz edilmesine yol açabilir, elbette bu gelişmeler bir iki sene içinde olacak şeyler değil. Bu yüzden Ray Kurzweil neokortekse nanobotları yollayacağımız tarihi 2030’lar olarak veriyor.

“2030’larda beyne nano-robotlar gönderip sinir sistemi üzerinden gerçekçi sanal dünyalara imkan sağlayıp, neokorteksimizi buluta bağlamak mümkün olacak.” – Ray Kurzweil

İşte meselenin “düşüş” ile bağlantılı kısmı tam olarak bu, gizemli labirentin içine bir kez daha sokulan insanoğlu gösterdiği azimle bir yere ulaşacak ama orası yeni bir düşüşe sahne olacak belki de. Ama bu sefer düştüğümüzün farkına varacak mıyız emin değilim. Ne kadar aşağıda da olsa bir cennet gibi süslü olacak çünkü orası.  Feridun B. Kaya’nın enfes tarifiyle özetlemek gerekirse:

Tehlikesini fark edemediği virüslere direnemediği için bazı hayati fonksiyonları durmuş ama oksijen çadırında yaşatılan ve beynine verilen sinyaller ile “sanal bir cennet”te yaşatılan bir insanlık bekliyor dünyamızı. Gezegen olarak değil, hayat mertebesi olarak dünya “aşağı, düşük” demek. Gezegen olarak andığımız dünyamızın klasik eserlerde ifade edilişi daha çok “küre-i arz” şeklindedir. Allame Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri’ne göre Kur’an’da geçen “dünya hayatı” tabiri “deni hayat”; yani “düşük hayat” demektir. O bunu elbette Singularity’yi kastetmeden ifade ediyordu. Singularity ise düşük hayatın da düşüğü bir yaşam vaad ediyor. Aynı “Alice Harikalar Diyarında” isimli çocuk romanında(!) geçen “Beyaz tavşan”ın rehberi olduğu bir düşüş ve yaşam. Deccalî bir “harikalar diyarı”.

Benzer bir bela!

Ey Âdem’in çocukları! Şeytan nasıl anne–babanızın üzerinden (bir an için takva elbisesini ve) elbiselerini sıyırıp, onlara edep yerlerini (ve mahiyetlerindeki bütün beşerî hususiyetleri) göstermiş ve onları cennetten çıkarmışsa, aynı şekilde  sakın sizi de dünyada tâbi tutulduğunuz imtihanlarda kaybetmenize sebep olarak benzer bir belânın içine atmasın! O sizi görür; o da, kabilesi de, sizin onları göremeyeceğiniz yerlerden sizi görürler. Doğrusu Biz, şeytanları iman etmeyenlere yoldaş, dost ve onların işbirlikçileri yaptık. A’râf – 27

Kuran’da geçen bu uyarı doğrudan bize, belki özellikle de bu çağa bakıyor, ikinci düşüş yaşama potansiyelimize karşı bizi uyarıyor. Hz. Âdem’in labirentinin sonu Sonsuzluk ve Saltanata çıkmadı ama bir düşüşe sebep oldu. Şimdi benzer bir labirentin içinde yine aynı vaadlerin peşinde çıktığımız yolda bizi bekleyen yeni bir düşüş var.

“İkinci Düşüş – 1: Labirent” yazısına 4 yanıt var

  1. Geri izleme: Labirent – 1 – Yeşil Güneş

  2. Maydemir demiş ki: ( 4 Temmuz, 2016, 2:00)

    Okuyucuyu farklı okumaya yapmaya teşvik eden, aslında herşeyin gözümüzün önünde olduğunu gösteren bir yazı. Ayetlerde saklı hazineler var ve keşfedilmeyi bekliyor. Kainat kitabını ve Kur’an’ı beraber okumak gerekiyor.

    Elinize sağlık

  3. soundbug demiş ki: ( 2 Temmuz, 2016, 15:14)

    yeni okuyabildim. gerçekten harika bir yazı olmuş, etkileyici. faruk ay’ın daha sık yazması dieğiyle

  4. berk demiş ki: ( 30 Haziran, 2016, 4:32)

    Muhteşem bir yazı. Kadim düşünceyi ve modern bilimi ve hatta ötesini kendinde toplayan ve Kur’an’a hiç bakılmadığı gibi baktıran bir ahirzaman tefsiri/şerhi olmuş. Bu makale üzerine çok düşünmeli, teemmül edilmeli, tefekkür edilmeli.

    Faruk Ay’ı tebrik ederim.

    Devam yazısını merakla bekliyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.