Ruh Nedir? – 3
Selim R. Toprak, 2 Haziran 2016“Ruh geleceği görebilir mi? Geleceğe ait dersi her şeyden önce yine gelecek verebilir. Zaman, gelecekte gösterecekleri ve getirecekleri ile en sağlam habercidir. Bir insan yaşamadan yaşayacağını yaşayamaz ve yaşayamadığı şeye hakkıyla vâkıf olamaz. Bu yüzden, geçmişin belgesi çoktur da, geleceğe ait herhangi bir belge yoktur. Gelecek adına, ancak isabet şansı çok zayıf olan tahmin ve zanlarda bulunabiliriz. Fakat çok doğal olarak ilâhî ilim noktasında durum hiç de böyle değildir. Yüce Yaratıcı’nın sonsuz, sınırsız ve kuşatıcı ilminin yanında geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek olmadığı gibi, bütün bunlar adeta iç içe bir nokta olarak kalır. Bu nedenle, Kuran-ı Kerim’de gelecek adına zan ve tahminle değil de, kesin ve kat’î ifadelerle “olacak, göreceksiniz…” deniyor ve söylenenler de aynen çıkmış ve çıkıyorsa, o zaman bunu ancak Allah’ın zaman üstü ilmi ve peygamberi aracılığıyla bildirmesiyle açıklayabiliriz.
Zaman ve mekânı aşmak, kalb ve ruhun hayat derecesine girmekle mümkündür. Diğer bir ifadeyle, zaman ve mekânı aşmak, ancak zaman ve mekânla kayıtlı bulunmayan ruhla mümkün olabilir. Çünkü ruh, zaman ve mekânlar âleminden değil, emirler ve kanunlar âleminden olduğu için, bizzat kendisi gittiği gibi, kılıfı ve elbisesini bile çok yerlere gönderip, temessül ettirebilir, görünür kılabilir. Ayrıca, zamanın zaptına (tutmasına), mekânın hapsine ve maddenin kesafetine (koyuluğuna, şeffaf olmamasına) bağlı bulunmayıp, serbest, âzâde (özgür) ve aynı zamanda şeffaf, ince ve latîf bir varlık olduğundan, ileride meydana gelecek olayların onun ekranına aksedişi de başka türlü olacaktır. Yeter ki, kişi bedeninin baskısından sıyrılıp, kalb ve ruhun hayatına girerek ruhunu geliştirsin, inbisat ettirsin (genişletsin) ve başka âlemlerle münasebet kurmaya biraz gayret sarf etsin.
Peygamberler ve evliyâullah (Allah dostları), ilmini Allah’a havale etmek suretiyle gelecekten haber vermişlerdir. En başta Kâinatın İftihar Tablosu Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu türden haberleri çoktur. Evet O, kıyamete kadar ortaya çıkacak olayları adeta bir sinema ekranında seyrediyor gibi ümmetine bir bir takdim buyurmuştur. Bu tür haberlerin bazıları açık ve tevile (yorumlamaya) ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır. Bir kısmının hakikatine ise, ancak tevil ve tefsirlerle yükselmek mümkün olabilir. Bir diğer kısmı da, ancak has hakikat ehlinin anlayabileceği türdendir. Daha sonra, Hakk dostlarının bunlardan yaptıkları çıkarımlar ve bunlara dayanarak vardıkları hüküm ve haberler ise, ya doğrudan Kur’ân’a ve peygamber Efendimiz’in sünneti ve ifadelerine ya da Efendimiz’in peygamberliği gölgesinde kendi gönüllerine ve ruh dünyalarına esip gelen ilhamlara dayanmaktadır. Allah’a hususi yakınlık kazanmış bu insanların her biri, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ledün (ilahi sırlar) ilminden, kendi gönül kaplarının hacmine göre bir şeyler doldurur ve bu şekilde bazı hakikatleri Allah’ın izniyle görürler.
Evliyâullah, gelecekle ilgili hakikatleri görürken bazen mesafeyi tam ayarlayamadıklarından, neticede tespiti tam yapamazlar. Bazen de hâdiseleri semboller hâlinde görürler.. bazen de tevil ve tefsirde (yorumlamada) hataya düşebilirler. Onlar tefsirle alâkalı bir şey söyler; hâlbuki ilâhî murad başkadır. Aynen rüya tabirlerinde olduğu gibidir bu. Meselâ, rüyanızda bir elma görür ve “Allah bize lütufta bulunacak, maddî-mânevî tatlılık göreceğiz.” der ve öyle tabir edersiniz. Oysaki elmanın misal âleminde sembolize ettiği hakikat, heva ve hevesin (negatif anlamda nefsin) kuvvetlenmesi de olabilir. Yine, rüyada bir eve Cebrail’in (aleyhisselâm) girdiği görülür, ilâhî esintiler, yümün ve bereket gelecek diye beklenir; hâlbuki o, yüce bir ruhun öbür âleme çağrılmasını temsil ve ifade ediyor olabilir…
Veliler için de durum böyledir. Gelecek adına aldıkları sembolleri tevil ederler, fakat tevilleri aynen çıkmayabilir. Meseleyi bir çekirdek hâlinde görür, tevilini çekirdeğin ağaç hâline göre yapar ve yanılırlar. Bu yanılma, peygamberler dışında herkes için vâkidir. Peygamberlerde de benzer bir yanılma vukû bulacaksa, onu daha önceden Allah (celle celâluhu) düzeltir. Çünkü peygamberler, ümmetleri için mutlak taklit ve takip edilmesi gereken önderlerdir. Eğer hataları hemen düzeltilmezse, bu hatalar bütün bir ümmete sirayet eder.
Gözü yaratıp -sınırlı da olsa- tenezzühü, ferahlanması için uzanabileceği dünyaları var eden Allah (celle celâluhu), elbette gözün kumanda edicisi ruha da kendi âlemine has seyahatler yaptıracak ve ona madde ötesine has misalleri, sembolleri, levhaları ve geleceğe ait sayfaları gösterecektir.
Velilerin gelecekle ilgili ihbarlarını materyalist (maddeci) bir yaklaşımla izah etmek mümkün değildir. Bu tür haberleri, geleceğe uzanan ruhun -Allah’ın inayet ve izniyle- önceden haber alması dışında başka bir şeyle açıklamak mümkün değildir.
Hiss-i kable’l-vukû meydana gelmeden önce bir hâdiseyi hissetme.. Her insanda, yakın veya uzak gelecekte olabilecek hâdiseleri şimdiden hissetme duygusu az çok vardır. Birisini içinizden geçirirsiniz; bir de bakarsınız ki, birkaç dakika sonra o kişi kapınızı çalıyor. Yine, aklınızdan bir şey geçer, bir başkası onu hemen yapıverir. Aranızda belli mesafe olan bir insanla nasıl, neyle, hangi telsiz ve telefonla irtibat kurdunuz da bu hâdiseler oluverdi? İşte yukarıda temas edildiği üzere, kişinin kendisiyle konuşmasını, yani nefsî konuşmayı yapan nasıl ruh ise, bu bağlantıyı kuran da ruhtan başkası değildir.
Kim bilir, belki de gelecekte fizik ve tabiatın aslen kendi ötelerinde bir kısım kuvvetlerin hâkimiyeti altında bulunduklarını göreceğiz. Tabiat, mânâ ve kuvvetler karşısında mahkûm olup, bir oyuncak gibi kullanılacak ve madde kendi kalıpları içine sıkıştırılarak, kendisine kabiliyet alanına girmeyen bazı şeyler de yaptırılabilecektir. Evet, madde üzerinde ruh, melâike (melekler) ve madde ötesi kuvvetler hâkimdir. Ruh asıl, madde ise ona tâbidir. Madde ötesi, mekânla kayıt altında olmayan ruh tarafından müşâhede (şahit olma, görme) edilmekte ve ruh, her şeyin özünü okuyabilmektedir.
Bugün, bütün dünyada ele alınır hâle gelmiş bulunan telepati, uzaklarla haberleşme ve gelecekten haber verme gibi vâkıalar, aslında kadimden beri bilinen şeylerdi. Fakat belli bir devrede biz, bunlara “Velinin kerametidir, yüksek ruhların keşifleridir.” derken gelecek itirazlardan çekiniyorduk “Bu, velinin insanın içini okuması, aklından geçeni söylemesidir.” diye konuştuğumuzda, “Aman alaya alınmayalım!” diye korkuyorduk. Ve “Bu, bir velinin başka bir velinin dublesiyle ittisal peyda etmesidir (irtibat kurmasıdır); ruhlarının kontak kurup, birbiriyle haberleşmesidir.” dediğimizde, hafife alınıyorduk. Şimdi ise, çok şey değişmiş ve Yaratıcı’ya ve madde ötesine inanmayan insanlar bile, bu ve benzeri meselelerden bahseder olmuşlardır.. kitaplar, dergiler, akademik yayınlar benzer şeyleri yayınlar duruma gelmişlerdir.
Özellikle tek tanrı inancının zayıf olduğu uzakdoğu toplumlarında görülen madde ötesi ruhî tecrübeler, daha çok medyumluk, yogi veya ruh çağırma şeklinde kendini göstermektedir. Ruh infisalleri (fiziki bedenden ayrılma) ve trans hâlleriyle başka ruhlarla temasa geçme, geleceğe ait haberler verme, eşya ve hâdiselerle oynama ve iddialarına göre, ruh çağırma, ateşte yürüme, vücuda şiş geçirme, dili kesip tekrar yerine yapıştırma ve altı ay bir şey yemeden-içmeden yaşama gibi tecrübeler, bu türden hâdiselerdendir.
Ruh, cismaniyetten ve madde dünyasından alâkasını kestiği nispette güç kazanır. Bu sahada kaydedilen tecrübeler, yalnızca medyumlara ve yogilere mahsus olmayıp, öteden beri Hıristiyan mistiklerde, Yahudi ruhanîlerde ve Budizm, Brahmanizm ve Konfüçyanizm gibi dinlere tâbi olanlarla, dünyanın pek çok yerinde hâlâ varlığını sürdüren çeşitli ruhani ekollarde görülegelmiştir. Bu türden hâdiselerin İslâm tasavvufunda da cereyan ettiği vâkidir. Bütün bunlar aslında, insanın belli âlemlerle bütünleşmiş olmasına ve o sahada gelişmesine bağlıdır. İnsan, ruhla münasebeti, bir başka ifadeyle, mukaddes (kutsal) ve ulvî (yüce) bildiği güç ve kuvvetle temas kurabildiği ölçüde maddesine etki edecek boyutların üstüne çıkar. Ruh, o boyutlarda maddeyi tesir ve hâkimiyeti altına alır ve artık ruhun kendi alfabesini kullandığı bu konuşma şeklinde ateş yakmaz, şiş kanatmaz, acı duyulmaz; altı ay yemek yenmese de açlık hissedilmez. Çünkü onun üzerinde mekân kaydıyla birlikte zaman kaydı da kalmamıştır. Ruh, bedenden ayrılması ve trans hâliyle üç buudlu (boyutlu) mekâna tâbi olmadığı gibi, dördüncü-beşinci buudları da aşabilir. Bu durumda zaman ve mekân seli onu fazla müteessir edip, etkilemez.
Madde kabuğunu kıran ve madde kışırından sıyrılıp yükselen böyle ruhlara, kendi âlemlerine has ve kendi makamlarına yaraşır manevralar sayesinde, âdeta şeffaflaşmalarına yakışır bir ton ve edada, bizim için tabiî olan hâdiseler harikulâde ve olağanüstü yanlarıyla inkişaf eder, açılır.
Günümüzde materyalistler dahi fizik ötesinde fizik kanunlarına hükmeden daha başka kanunların varlığına inanmaya başlamışlardır… Entelektüel seviyede, bilhassa ruhî açlıklarının ve ibadetten mahrum oluşun getirdiği mânâ susamışlığını gidermeye çalışan çevrelerde metafizik deneyimlere karşı yönelim söz konusudur. Bazı bitkisel, kimyasal şamanik tecrübeler akla getirilebilir. Fakat unutmamak gerekir ki din = metafizik değildir. İstikamet üzere gidilmezse metafizik de insan için saptırıcı (ve hatta belki de maddecilikten daha çok saptırıcı) olup, Büyük Hakikat ile insan arasında perde (hatta duvar) olabilir.
Bugün Avrupa, Amerika ve hatta Rusya’da bu mevzuda kaydedilen gelişmelerin dile getirdiği bir hakikat var. Bu insanlar ne istiyor ve nelerle uğraşıyorlar? Madde ile mi? Hayır. Tamamen madde ötesi, bilinmeyen, görülmeyen kuvvetler ve ruhanî varlıklarla irtibat kurmaya çalışıyorlar. Bu yolla, bugüne kadar izah edemedikleri pek çok hâdisenin izahını bulabileceklerini ümit ediyorlar.
Eğlenmenin, heyecanlı seanslarla vakit geçirmenin ötesinde, maddenin ve fiziğin çözemediği, tabiat ötesi pek çok problemin çözümünün yine tabiat ötesinde bulunabileceği düşüncesiyle hareket ediyorlar. Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi, aslında bizim inancımızda fizik ve metafizik bir hakikatin iki yüzü gibidir. Birbirinden kopuk değildir. Dolayısıyla ilahi vahyin aydınlatıcılığı ve peygamberin yol göstericiliği olmadan yürünürse, metafizik saha da fizik saha gibi kaydırıcı, saptırıcı tehlikelerle dolu mayınlı bir tarla gibidir. Umulur ki, insanlık yakasını kaba maddecilikten kurtarırken “fantastik” ambalajında sunulan batıl yol ve yaklaşımlarla bir kez daha iğfal edilmesin, bütün şeffaflığı ve asliyeti ile kendi “insanlık” hakikatine dönebilsin.
Şimdiye kadar ele almaya çalıştığımız ruhu geliştirmek suretiyle gelecek adına ruhla kontak olma.. keşif ve keramet.. hiss-i kable’l-vukû.. telepati.. içten geçenleri okuma.. medyumluk ve yoga.. ruh ve cin çağırma gibi hâdiselere her mü’min, ruhunun gücü ve kuvvetiyle Allah’ın (celle celâluhu) izin verdiği ölçüde muttalî olabilir. Bunlar bazıları için üç aylık bir çalışmayla elde edilebilecek şeylerdir. Fakat hüner bunları elde etmek, havada uçmak veya cinlerle oynaşmak değildir. Bizim için asıl olan, Allah’ı (celle celâluhu) ve Resûlü’nü (sallallâhu aleyhi ve sellem) tanıyıp sevmektir. Kur’ân ve ondaki güzellikler bize kâfi ve vâfidir (yeterlidir). Büyük Hakikat’e doğru yaptığımız yolculukta lutfedilen nimetleri diğer insanlarla paylaşmaya çalışmak ve ruhlarımızı, namzet bulunduğu ebed için, sonsuzluk âlemi için hazırlamak hepimiz için en birinci hedef olmalıdır.”
Bir sonraki yazıda konuya devam etmeye çalışalım.
“Ruh Nedir? – 3” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Bugün ateistlerin/materyalistlerin yaşadığı en büyük sıkıntılardan birisi de bu bence. O yüzden belirttiğiniz gibi birtakım şeylerde ruhi bir yönelim arıyorlar ya da tamamen ruhu reddederek kendilerince saçma açıklamalar göstermeye çalışıyorlar. Bunun yine en bariz örneği her zamanki gibi Hollywood’dan Edge of Tomorrow filmi. Kendilerince geleceğin bilinemezliği problemini çözmeye çalışıyorlar. Kendilerince diyorum çünkü bariz şekilde ateist bir yaklaşım var filmde. Filmde sözde haşa Allah yerine konan Omega adlı varlığı öldürmeye çalışıyorlar. Filmde “Geleceği bilen ‘Birini’ yenemeyiz!” argümanı geçiyor ve sonra bu Omegayı ne hikmetse Firavun’un havaya ok atması gibi “öldürüyorlar”. En dramatik olanı da bu filmin beğenilmesi. Ruhu ve maneviyatı reddederek birşeylere ulaşmaya çalışmak buradaki gibi kendi içinde çelişkilerle dolu bir filme gidiyor. Zamandan münezzehliği cismani bedene indirgeyerek kendi kafalarındaki problemleri güya çözüme kavuşturuyorlar. Bu aslında zamanda yolculuk geçen bütün filmler için geçerli. Hemen hemen zamanda yolculuk geçen bütün filmlerde bir ateistlik olgusu var dikkatli bakıldığı zaman. Ama fizik kanunlarında bile geçmişe gitmek imkansız. Işık hızını geçemediğimiz için. Yani daha maneviyata girmeden bile argümanlarını kaybediyorlar aslında. Ama beyin yıkamaya çalışmak bedava nasılsa, ne saçmalıklarla dolu olursa olsun, film beğenildiyse başardık demektir. Allah sonumuzu hayır etsin.