Ruh Nedir? – 6

, 23 Haziran 2016

Ruh, kendi varlığını ispat eden deliller ile Yaratıcısı’nın varlığına da delildir, ve adeta O’nun varlığını haykırmaktadır

Evet ruh, (daha önceki yazılarda üzerinde bir parça durulmaya çalışılan) varlığına dair bütün delilleriyle Yaratıcısı’na da delâlet eder; onu ilân ve ifade eder. Şöyle ki :

 

  • Beden, kendindeki mekanizmaları sevk ve idare edecek bir ruha muhtaç olduğu gibi, kâinattaki her şey de, bütün varlık âlemini ve ruhu yaratıp idare edecek, kâinat cinsinden olmayan aşkın bir güce yani Kendisini “Allah” ismiyle bize tanıtan Yüce Yaratıcı’ya muhtaçtır.
  • Bedende nasıl iki tane değil de bir ruh varsa, Rabbimiz de “Bir” olup, şeriki ve ortağı yoktur. (Aksi durumda evrende kozmos değil kaos hakim olcak ve herşey birbirine girip, yıkılıp gidecektir.. )
  • Ruhun bedende “şurası” deyebileceğimiz bir yeri, mekanı yoktur; fakat o, bedenin her yanında hâkimiyetini icraatiyle hissettirir.. Ruh, et-kemik ve zaman boyutlarıyla kayıt altında olmadığından, bedeni terk edip, istediği yerde de bulunabilir. Teşbihte hata olmasın, Cenâb-ı Hak da her yerde ilmi ve kudretiyle hâzır ve nâzır, fakat zamandan ve mekândan münezzehtir.
  • İlahî İrade ve kudretin mutlaklığı/sınırsızlığı açısından bir ile bin, uzak ile yakın denktir. Güneş nasıl bir cam parçasında da, bin cam parçasında da kendini gösterir.. cam parçaları kendisinden çok uzak olduğu hâlde, o her birine kendinden daha yakındır; aynı şekilde ruhun da, bir hücre ile trilyonlarca hücreye, bir uzuvla bütün uzuvlara nispeti aynıdır. Bu basit örnekte olduğu gibi, Rabbimiz de, her şeyi adeta tek bir şey gibi idare eder; biz ondan sonsuz mesafelerde uzak bulunmamıza rağmen, o bize şah damarımızdan daha yakındır. Ayrıca, bizi bizden çok daha iyi bilir ve çok daha iyi tanır.
  • Nasıl ki ruh şuuru/bilinciyle, bedende olan her şeyden haberdardır ve hiçbir şey ondan gizli değildir, bunun gibi, -iyi bir benzetme olmamakla birlikte- her şey de, Allah’ın ilminde sabittir. İlahî ilimden hiçbir şey gizlenemez.
  • İyilik veya kötülük yapmada, hayır veya şerri tercih etmede vasıta olan beyin ve uzuvların kumandanı ruh olduğu gibi, hayır ve şerrin yegâne yaratıcısı da, Allah’tır. (o yaratımlarda rızası/hoşnutluğu olup olmaması ayrı bir konu başlığı.. bu nokta iyi kavranamazsa Cenab-ı Allah’ı varlıkta gördüğümüz kötülüklerden takdis edelim derken tevhid inancını çatlatıp şirke düşme tehlikesi sözkonusu olur)
  • Ruh, ceset (fiziksel beden) öncesi ve ceset sonrası âlemlerin ezelî ve ebedî olduklarını göstermekle, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Bâkî-i Hakikî (gerçek mânâda zamanüstü ve ebedî/ölümsüz ) Cenâb-ı Hakk’a delâlet eder, delil olur.
  • Ruh, gözle görülmez ve mahiyeti de bilinmez; aynı şekilde Hz.Allah (celle celâluhu) da, akla gelen her şeyin ötesinin ötesinin ötesindedir. Yarattığı hiçbir şeye benzemez. Yani icraatı ve eserleriyle aşikâr/açıklardan açık, Zâtıyla ise meçhul ve gizlidir.
  • Ruha ait kabiliyetlerin mükemmelliği ve fizik âlemdeki yansımaları, Cenâb-ı Hakk’ın icraatının fizik âlemdeki yansımalarını ve o icraatın arkasındaki ilahi isim ve sıfatları akla getirir.
  • Görülme ve mahiyetinin anlaşılması mümkün olmadığından, ruhun varlığını eserleriyle tanır ve mevcudiyetini (varlığını) kabul ederiz.

 

Ölümden Sonra Ruhun Geçireceği Safhalar

İnsan ve hayvanın yaratılışları, mahiyet ve hususiyet itibarıyla farklı olduğundan, ölümleri de farklıdır. İnsanların ruhunu ya bizzat Hz. Azrail (aleyhisselâm) ya da yardımcıları kabzederken, hayvanların ruhlarını vazifeli melekler değil, bizzat Cenâb-ı Hak alır. İnsanlar içinde peygamberlere bizzat Azrail’in (aleyhisselâm) kendisi gelir ve çoğu zaman da geldiğini haber verir; meselâ, Hz. Âdem (aleyhisselâm), Musa (aleyhisselâm) ve Efendimiz’de (sallallâhu aleyhi ve sellem) böyle olmuş, hatta sahih bir hadiste ifade edildiği üzere, huzura girip ruhunu kabzetmesi için Efendimiz’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) izin istemiştir. Azrail’in (aleyhisselâm) bizzat gelmediği durumlarda ise, vefat edenin derecesine göre ruh, ya Azrail’in (aleyhisselâm) bir yardımcısı tarafından ya da bizzat kendi nezaretinde kabzedilir.

Her insana ayrı bir meleğin gönderilmesi, tekrim ve teşrif içindir. Yani insan kerim ve şerefli bir varlık olduğu içindir. Her bir insanın ruhunu kabzetmek için görevli bir melek vardır çünkü insan, yaratılmışların en şereflisi, en ekremi ve en mükemmelidir. Potansiyel insanlığını iradesini doğru yönde kullanarak hakikî insanlığa erdiren bir insan, adeta diğer canlıların bir türünün bütün fertlerine denk ve mukabil görülür; evet, insan bir nev iken, adeta bütün nev’ler hükmündedir.. ve her insan, kendi kaderiyle yaşar. İnsan, bütün mazhar olduğu şeylerin yanında, ebede namzet ulvî bir ruh da taşıdığı için, önünde uzayıp giden bir sonsuz hayat adına ölmektedir. Bu hususî mahiyet ve mevkiine karşılık gelen bir netice olarak, ruhu da özel bir şekilde Hz.Azrail (aleyhisselâm) ya da vazifeli bir melek tarafından alınır.

Hayvanların ise, yukarıda ifade edildiği gibi, ruhları doğrudan Cenab-ı Hakk tarafından kabzedilir. Çünkü hayvanlar, insan gibi mükellef (ceza-mükafat sorumluluğu) olmamanın dışında akıl, bilinç, idrak ve ölümsüzlükle alâkalı bir ruha da sahip değillerdir.

İnsanla hayvan arasındaki bu fark, şuna benzer: Bir ülkede emniyeti ihlâl ve ihtilâle teşebbüs edenlerden yüksek makam ve rütbe sahipleri, Divan-ı Harp’te yargılanırken, rütbesiz askerlerin ise sadece silahları alınır. Hayvanlar ve bitkiler için işte böyle basit ve genel bir hüküm verilirken, insanlar şeref, makam ve sorumluluklarına binaen tek tek yargılanıp ceza veya mükafat göreceklerdir.

 

Ruhlar Nasıl Kabzedilir/Alınır?

Meleği kendisine kıyas eden insan, kendi sınırlı irade gücüyle meleğin tasarrufunu anlayamaz. Melekler, ruhanî varlıklar olmaları keyfiyetiyle, zaman ve mekân kaydına girmeyip, aynı anda binlerce yerde temessül edip, bulunabilirler. Bu, yüzlerce aynası olan odaya giren bir insanın, aynı anda yüzlerce aynada birden temessül edip, görünmesi gibidir. Azrail’in (aleyhisselâm) aynı anda birden fazla ruhu kabzetmesi de böyledir.

Kişiyi gerçekte vefat ettiren, Cenâb-ı Hakk’ın bizzat kendisidir. Fakat ölümün yüzündeki görünüşteki çirkinlik Allah’a isnad edilip, Allah hakkında nahoş/yanlış düşüncelere sebebiyet vermesin diye, Yüce Yaratıcı hikmeti gereği icraatına Azrail’i perde yapmıştır. Vefat anında herkes Azrail’le (aleyhisselâm) kontak olur. Bir hastalık, musibet, kaza, kısaca herhangi bir sebep baş gösterince, hemen Azrail’le irtibat kurulmuş olur. Bu yüzden, aslında Azrail’in o insanı aramasına da lüzum yoktur. Diyelim ki, muhtelif dalga boylarında yayın yapan bir cihaz geliştirilse.. ve bu cihaz, bir düğme ile bin frekansta yayın yapsa, aynı anda pek çok cihazı durdurur. Aynı frekanstaki belli bir nokta ile hepsi birden kontak olduğundan, yayın kolayca gerçekleşebilir. Allah’ın icraatında da bu genişlik ve dolayısıyla da böyle bir kolaylık sözkonusudur.. bir emirle binlerce askerin hareket etmesi ve güneşin aynı anda binlerce cam parçası ve su kabarcığında yedi rengi, ışığı ve ısısıyla bulunması gibi böyle bir temasla aynı ölüm frekansında buluşan herkes, Azrail (aleyhisselâm) dokunduğu anda ruhunu teslim eder. Tıpkı, bir elektrik şartelinin düğmesine dokunmakla, aynı anda yüzlerce avize ve lambanın sönmesi gibi…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.