Ruh Nedir? – 7

, 29 Haziran 2016

Ruh, Cesetten Nasıl Çekilip Alınır?

Herkes, ölürken başka bir şey hisseder.. ve hiç kimse, hissettiği şeyi ifade etme fırsatı bulamadığı için, kimin ne hissettiğini şimdiye kadar öğrenmek de mümkün olmamıştır. Ne var ki, yine de genel bazı şeyler söyleyebiliriz:

Güzel yaşamış olanlar, güzel şeyler hissederler; kötü yaşamış olanlar da, kötü şeyler. Güzel yaşayan, tebessüm ederek ve tatlı şeyler müşâhede ederek gider. Perispirisi kendisinden ayrılıp giderken, geride bıraktığı ceset tebessüm eder. Peygamber ve şehit ruhları kabzolurken Cennet pencereleri açılır ve -Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ifadesiyle- onların ruhları testiden suyun rahatça akması gibi çıkar.. ve ruhları çıkarken, bedenleri de gidecekleri yerin müşâhedesiyle sevinç ve mutluluk içindedir. İyi insan için ölüm, hiç de korkulduğu gibi değil, aksine çok tatlı ve lezzetlidir.. ötesi da öyle…

Firavunlaşmış ruhlar ise, dikenlere takılmış ipek gibi çekilir. Dubleleri kendilerini bırakıp giderken, geride işmizaz ve ekşi yüzler bırakır. Melekler, böylelerinin canlarını çok çetin alırlar. Onların canları, dikenlere takılmış pamuğun ayıklanması gibi çok zor çıkar.

 

Vefattan Sonra Ruh Ne Olur?

Vefattan sonra ruh, Allah’ın (celle celâluhu) huzuruna kadar yükselir. Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) beyanına göre, ruh çıktıktan sonra melekler onu bir atlasa sarar ve Mele-i A’lâ’ya kadar götürürler. Uğradığı her menzil ve tabakada, “Bu ne güzel ruh, bu kimin ruhu?” diye sorarlar. Melekler, onun yeryüzünde anıldığı en güzel isim ve unvanlarıyla tanıtarak, “Bu, namaz kılan, hakikat uğrunda bin bir zorluğa katlanan falanın ruhu.” derler ve herkes, hüsnü istikbâl eder yani güzellikle karşılar. Nihayet, semavatın (göklerin) üstünde Huzur-u Rabbilâlemîn’e çıkarılır. Cenâb-ı Hak, hüsnü kabul (güzel, hoş bir karşılama) gösterir ve “Bunu tekrar kabre götürün; Münker-Nekir’in sualine hazır olması için, cenazesinin başına koyuverin.” buyurur. Bunun üzerine onu sual-cevap için geriye getirirler. Orada, “Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin ne?” suallerine cevap verir…

Kötü insanın ruhu ise her yerde kötü karşılanır. Göklerde nefretle yâd edilir, anılır. Allah’ın huzurundan da baş aşağı atılır. Münker-Nekir’e cevap verecek hâle gelemez ve cevap veremez. Çünkü, dünyada hep lüzumsuz, zararlı şeylerle vakit geçirmiş ve yararlı işlerde bulunmamıştı.. bu şekilde o, kıyamete kadar türlü türlü azap içinde kalır.. Allah hepimizi böyle bir sondan korusun.

Kabirde sorular vardır, tazyik  vardır, fakat asıl hesap Mahkeme-i Kübrâ’da yani mahşer günündeki Büyük Mahkemededir. Allah Resulu’nun  ifadesiyle, kabir sıkar ve basınç uygular.Hesapsa, haşirden yani öldükten sonra dirilmeden sonra görülecektir. Evet, mizan (tartı) kurulacak, defterler dağıtılacak, Sırat (köprü) geçilecek, sonra da Cennet ve Cehennem’e sevindiren ve ürperten bir sevkiyat olacaktır. (Bu ve benzeri meselelerin teferruatı hakkında yazılmış pek çok kitap olduğu gibi, hadis kitaplarında da yeterince bilgi mevcuttur.)

 

Kabir, aynı zamanda dünyada temizlenmemiş bazı günahların hesabının da yapıldığı ve temizlendiği bir yerdir. Asıl Hesap Günü’ne bırakılan büyük cinayetlerin yanında, önemsiz sayılabilen günah ve lekelerin bir kısmı, Allah (celle celâluhu) tarafından ya bu damıtma / arınma odalarında giderilir ya da büyük suçların muhakemesi ve cezası ileride kurulacak büyük mahkemelere bırakılarak, -tıpkı dünya hayatında küçük polisiye vak’aların karakollarda, birkaç günlük sıkıntıyla atlatılması gibi- kabirde de ‘lemem’ denilen küçük günah ve hataların hesabı görülüp, bitirilebilir.. dolayısıyla da çekilecekler çekilmiş ve ileriye bırakılmamış olur.

Ehl-i tahkik, Kur’ân ve Sünnet’e istinaden şöyle der: Büyük günahların yanında küçük günahları da olan kimselerin bir kısım kusurları, dünyada çekilen sıkıntı, musibet ve hastalıklarla temizlenirken, bazısı da vefat anında silinir ve kalanlar da, Büyük Mahkeme’ye bırakılmasın diye, kabirde üçüncü bir temizleme sürecinden geçer. Kabrin temizleyemeyeceği ölçüde kabarık olan leke ve günahlar ise, ileride Haşir Meydanı’nda, terazinin başında, sıratta ve daha da olmazsa Cehennem’de temizlenecektir. (Allah, bizleri burada temiz yaşatsın ve kirlerimizin oralara kadar devamına meydan vermesin!)

Bir kısım hadislerden öğrendiğimize göre, Hz. Abbas (radıyallâhu anh), şiddetle arzu etmesine rağmen, Hz. Ömer’i (radıyallâhu anh) ancak vefatından tam altı ay sonra rüyasında görebilir ve sorar: “Neredeydin yâ Ömer?”, “Sorma, hesabı henüz verebildim.” der. Belki, orada üzerinde en ufak bir iz kalmasın diye Hz.Mevlâ, onu böyle bir sürece tâbi tutmuştur. Evet, günah ve sürçmelerin küçüklerini temizlemede kabrin sıkması ve basıncı büyük bir rol oynar. Acı bir ilaç ama, arkada Cennet şifası var.

 

Berzah Âleminde (Ara Âlemde)  Ruh Ne Yapar?

Ruhlar, bedenlerinin bulunduğu kabirlere adeta mânevî vasıta ve kablolarla bağlı bir “kulak” bırakarak, kendileri için bir nevi kışla ve bekleme salonu olan berzah âlemine giderler. Kabre girmeleriyle beraber ruhlar, birtakım temessül (görüntü) ve menfezlerle (pencerelerle) karşı karşıya kalırlar. Dünyada yaptıkları işler yani amelleri o âlemde belli bir keyfiyet (nitelik) ve hüviyet (kendine has bir kimlik) kazanmış olarak karşılarına çıkar. Namazları, Kur’ân’ları, Allah (celle celâluhu) yolundaki hizmetleri, tesbihleri, hayırlı işleri orada gönüllerine inşirah, ferah ve sürur (sevinç) verici birer enîs, birer dost olarak bulurlar. Cennet’e ait pencereler açılır; nazarlarına en latîf sermedî (sonsuz, bitimsiz) manzaralar, güzel tablolar arz edilir ve Cennet’lerini seyredip dururlar. Dünyada kirli ve çirkin yaşayanlara, insanlık hakikatine uygun hareket etmeyenlere temessüller (görüntüler) de çirkin olur ve onlara Cehennemler gösterilir. Biri, kıyametin bir an önce kopmasını arzularken, diğeri hiç kopmamasını ister. Berzah âleminde kıyamet koptuktan sonra ne kadar kalınacağını ancak Allah (celle celâluhu) bilir.

Berzah âlemine geçen ruhlar bizi duyabilirler, fakat biz onları duyamayız. Allah dilemeyince onlar da duyamayacağı gibi, yine Allah dilerse, buradakilere de duyurabilir. Kabirleri keşfeden yani görebilen evliyâ (Allah dostları) vardır..

Yüksek ve yüce ruhlar içinde, berzah âlemindeki ruhlarla temas kuranlar vardır. Mesela Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri (rahmetullahi aleyh), berzahtaki yüce ruhlarla ile sık sık temas ettiğinden bahseder. İmam Suyûtî Hazretleri, Peygamber Efendimiz’le yakazaten (uyanıkken) yetmiş defa görüştüğünü ve Ahmed Rifaî Hazretleri de, Aleyhissalâtü vesselâm’ın ruhuyla görüşerek şereflendiğini anlatır. Rüya yoluyla görüşmek ise, zaten mümkündür.

Bir bakıma kıyamete kadar ayaklarında bir nevi zincir bulunduğundan, ruhlar bir daha dünyaya gelemez. Dolayısıyla, ruh çağırma seanslarında “geldi” denenler ruh olmayıp, cin veya şeytandır. Kötü ruhlar, zaten zincirli oldukları için gelemezler; iyi ruhlar da öylelerine gelmez. Şu kadar ki yüce ruhlar, her zaman dünyayı gezebilir, iman ve hakikat adına yeni oluşumları takip edebilir ve mezarlarıyla münasebetlerini sürdürebilirler.

Hadis-i şerifler, ümmet-i Muhammed’i mezarlar ve içindekiler hakkında hassasiyete davet etmektedir. Ayrıca, günümüzde parapsikolojinin de ortaya koyup kabul ettiği bir gerçek olarak, her bir ruh, kendi mezarında yatan cesedinin atomlarıyla sonuna kadar münasebet içinde olup, zaman zaman onları ziyaret kastıyla mezarına girip çıkabilir. Dolayısıyla, kendi kemikleri, atom ve molekülleriyle münasebetini devam ettiren aziz bir ruhun mezarına yapılan müdahaleler herhâlde o ruhu rahatsız edecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.