Ateizm ve Singularity Birleşmesi – 1
Bedirhan Sonakın, 28 Temmuz 2016Ateizmin evveli evrim, ahiri ise Singularity’dir.
Singularity’nin evveli ateizm, ahiri de teizmdir.
Bu iki yargı cümlesinden anlaşılacağı gibi, Singularity ve Ateizm bağlantısı bizim için oldukça önemli bir bağlantı. Çünkü ateizm inançlarla külli bir savaş vererek kendi kitlesini oluştururken, Singularity de inançlardan bağımsız ancak metafizik içerikli söylemi ile inançsızlaşan kitleye onlar için gerçekten afyon olacak, “henüz tanrısız” bir din inşa ediyor. Kabaca söylersek, ateizm inançsızlaştırırken, Singularity de bu inanç eksikliğini doldurmanın hazırlıklarını yapıyor. Bu durumu çeşitli alt başlıklardaki bilgiler ve yorumlarla daha net ortaya koymaya çalışacağım.
Neil de Grasse Tyson hakkında
Sitemizde yayınlanan “Ateizm ve Transhümanizm” yazısı ilginç bir istatistikle başlıyordu. İçinde kendisini ateist, teist, agnostik ve en sert bir biçimde antiteist olarak tanımlayan insanlardan oluşan ve seküler hümanist olarak gruplanan bu kitlenin dünya üzerindeki oranı yaklaşık %16’ya ulaşmış bulunuyor. Aynı yazıda yükselen ateist hareketin öncülerinden bahsedilmişti. Her ne kadar ateizmi eleştirse de bu kitlenin takip ettiği önemli kişilerden birisi de Neil deGrasse Tyson. Tyson, Haziran (2016) ayı sonunda attığı bir tweet ardından olumlu ve olumsuz bir çok tepki aldı. Kendisini tanımanın ve özellikle durduğu mevkiyi anlamanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Neil deGrasse Tyson ABD’li bir astrofizikçi, ABD’nin önemli üniversitelerinde görev almış, bir çok kitap yazmış, Carl Sagan’ın izinden gittiğini söyleyebileceğimiz bir akademisyen. Özellikle din ve bilim arasında yapılan tartışmalarda kendisini sıkça görmemize rağmen, bu alanda kendisine daha farklı bir konum biçiyor. Her konuya maddi kanıtlar üzerinden yaklaşmayı uygun buluyor ve tanrı tartışmasında, tanrının olduğu veya olmadığına dair bir kanıt göremediğini söylüyor. Kendisini herhangi bir tanıma sokmaktan sürekli uzak duruyor, ancak bu konuda çok soru sorulduğu için, kendisine en yakın tanımın agnostik olduğunu belirtiyor. Örnek aldığı Carl Sagan ile benzer bir düşüncede olduğunu görebiliyoruz. İlginç bir şekilde ateizmi de eleştiriyor. Tanrıya inanmayanların bir araya gelip, ne kadar inanmadıklarını konuşmalarını garip bulduğunu ve kendisinin bunu yapamayacağını söylüyor.
Bazı konulardaki görüşlerini özetlersek yaklaşımını daha iyi anlayabileceğimizi düşünüyorum. Örneğin UFO’lara inanıyor musunuz, şeklinde bir soruya, “U” harfi “tanımlanamayan” (unidentified) kelimesi için var olduğunu ve görülen şeyler tanımlanamadığı için bunların uzaylı olduğunu kabul edemeyeceğini söyleyerek cevap veriyor. Buna ek olarak kendisi gibi gökbilimcilerin ve hatta amatör astronomların sürekli gökyüzünü izlediğini ancak böyle bir şey hiç görmediklerini, çünkü neye baktıklarını bildiklerini, UFO görenlerin genelde neye baktığını bilmeden heyecanlanan sıradan insanlar ve bazı psikolojik rahatsızlıklar yaşayan kişiler olduğunu belirtiyor.
Kendi yaklaşımında akıllı tasarıma da çok yer vermiyor, çünkü hem insanın yapısında hem de yaşadığı ortamın yapısında çok özel bir şey olmadığını, hatta bir çok hata ve sorun olduğunu söyleyerek, insanın bu yapısıyla ne tanrı ne de bir akıllı tasarımcı açısından özel bir tür olma ihtimalinin olmadığını düşünüyor. Buna rağmen, evren hakkında kendisine en çok hayret veren gerçeğin ne olduğu sorulduğunda ise, şiirsel bir anlatımla hayatın ve gök cisimlerinin aynı bileşenlerden oluşması gerçeği olduğunu söylüyor.
“Gece gökyüzüne baktığımda, ve evet bizim bu evrenin bir parçası olduğumuzu biliyorum, bu evrenin içindeyiz, bu iki gerçekten de daha önemlisi, evren bizim içimizde. Bu gerçekten yola çıkarak, yukarıya bakıp, bir çok insan kendini evren büyük olduğu için küçük görse de, ben büyük olduğumu hissediyorum. Çünkü benim atomlarım o yıldızlardan geliyor. Belli bir seviyede bağ var aramızda. Aslında hayatta istediğiniz bu değil midir? Bağlı olmak istersiniz, alakalı hissetmek istersiniz, etrafınızda olup bitenlere, olaylara katılmak istersiniz. İşte hayatta olarak tam olarak da bunu yapıyoruz. ”
Bu alıntı her ne kadar hoşa giden bir tınıya sahip olsa da, Neil deGrasse Tyson yaklaşımıyla, insanda da, gök cisminde de karbon, azot ve oksijen atomları var demekle aynı şey anlamına geldiğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü kendisini beslediği maddi kanıt temelli yaklaşımı, yukarıdaki görüşlerinden de anlaşılabileceği gibi, modern bilim açısından kanıtlanamayan hiç bir şeyi kabul etmemek üzerine oturuyor.
Neden Rationalia?
Tyson’ın attığı tweet’e dönersek, tweet doğası itibariyle kısa olmasına rağmen, oluşturduğu tartışma büyüktü.
Bu tweet ardından ateist söylemin önemli bir sesi olan BigThink’te bu konuda bir makale ve Rationalia ülkesinin ilk sakinlerinin fotoğrafları yayınladı. Başta Richard Dawkins ve Brian Greene gibi ateist söylemin önemli isimleri de bu fotoğrafta yer aldı. Sosyal Medya’daki tepkiler ise çok çeşitliydi. Bu teklife Terminatör serisindeki Skynet benzetmeleri yapanlar kadar, bu fikri sahiplenenler de mevcuttu.
Singularity ve ateizmin belirli bir noktada birleşeceğine dair düşüncemiz Her-An okuyucularına çok yabancı gelmeyecektir. Sitemizdeki bir çok yazıda buna değinildi. Ancak bu birleşmenin izleyeceği yol konusunda kişisel olarak net bir kanaatim yoktu. Ancak son dönemde ortaya çıkan iki görüş, bu birleşmenin yolunu biraz daha netleştirdi. Tabi ki net konuşmak için henüz erken ancak rasyonellik ve rasyonel düşünce bu konudaki en önemli argüman olacak diye düşünüyorum. Bu görüşlerden ilki ciddi olmasa da Watson isimli bilgisayarın ABD Başkanı olması yönünde başlatılan kampanyaydı. Bu konuda Ali Fevzi’nin yazdığı Yapay Zeka:Watson-1 ve Yapay Zeka: Watson-2 yazılarına bakılabilir. Yazının girişinde belirttiğimiz ve daha çok ateist söyleme yakınlığıyla bildiğimiz bir kişiden gelen Rationalia teklifinin de bu konuda ortaya çıkan ikinci önemli görüş olduğunu düşünüyorum.
Biraz açarsak Rationalia teklifinin altında yatan motivasyon, insanların rasyonel karar verme konusunda eksik olmaları varsayımına dayanıyor. Milliyet, din ya da diğer farklı aidiyetlerin insanların karar verme süreçlerine etkisi nedeniyle insanların kararlarının objektiflikten ve rasyonellikten uzaklaştığı düşünülüyor. Bu konuya örnek olacak bir çok olay ya da karar muhtemelen sıralanabilir. Bunların başında da küresel ısınma gibi çevresel sorunlara karşı yapılabileceklerin, ekonomik ya da politik nedenlerden ötürü devletler tarafından bir türlü kabullenilmemesi sayılıyor.
Dünyanın bir çok sorununun da artık yerel seviyeden küresel seviyeye geldiğini de görmemek çok makul olmayacaktır. Çevresel sorunlar, göçmenlik, terör ve yasadışı uluslararası kaçak insan ve mal trafiği gibi sorunların bir kıtadan diğerine sıçramaya çok musait olduğunu bize gösteren bir çok örnekle karşı karşıyayız. Bu sorunların çözümü uluslararası kurumların daha etkin olmasını gerektiriyor. Ancak bu tarz kararlar, çevre örneğinde olduğu gibi genellikle kısa vadeli politikaların ve palyatif çözümlerin, uzun vadeli ve kalıcı çözümlere olan galibiyetiyle sonuçlanıyor. Küresel sorunlara karşı ortaya konulan küresel çözümler aksiyona ya tam olarak geçemiyor ya da ölü doğumlar meydana geliyor.
Yukarıda belirttiğimiz Tyson’ın ve onun gibi düşünen seküler hümanist kesimin bu konudaki en önemli argümanı ise, inançların bu alandaki en önemli bariyeri oluşturduğu yönünde. Bu nedenle ortaya sürdükleri argüman her ne kadar rasyonellik olsa da aslında dinin ve inanç eksenindeki her görüşün, yönetimin her biçiminden tamamen uzaklaştırılmasını tercih ediyorlar. Diğer bir deyişle rasyonellik için kullanılabilecek bir çok farklı yol ve yöntem varken, dinleri ve inançları ortadan kaldırılması gereken tek hedef olarak ortaya koyuyorlar.
Peki bu yaklaşım Singularity ile nasıl birleşecek?
Hem Singularity hem de ateizm kendisini evrim noktasında birleştiriyor. Evrim önemli bir argüman, çünkü içeriğinde bir eksiklik ya da yetersizlik vurgusu taşıyor. Ancak insanın eksikliği burada bir Yaratıcı’ya nazaran bir eksiklikten (acz ve fakr) ziyade, daha çok evrime atıf yapılarak, çevresel şartların hızla geliştiği günümüzde, organizma olarak varsayılan kuramsal mutasyonun uzun zamanda oluşması nedeniyle hıza uyum sağlayamama gibi bir eksiklik olarak ortaya konuluyor. Transhümanistler ve Singularity cephesi bunu, evrimin ilerleyişini elimize almak ve kendi evrimimizi kontrol etmek şeklinde yorumluyorlar. Benzer bir eksiklik ve yetersizlik atfı girişte iyi bir örnek olduğu için Tyson üzerinden örneklendirdiğimiz, ateist ya da ateizme yakın çevrelerde, diğer bir deyişle seküler hümanist çevrelerde ortaya konulan, rasyonellik konusunda yapılıyor. Ray Kurzweil’in sürekli tekrarladığı insan bedeninin/beyninin mekanik eksikliği, yani üstel artan bilgiyi işleme eksikliği, Tyson’ın savunduğu tam seküler yaklaşımda karar verme süreçlerinde objektif olma ve kişisel değerleri dışlayarak rasyonel karar verebilme eksikliği olarak ortaya koyuluyor. Diğer bir deyişle birisi donanıma daha çok vurgu yaparken, bir diğeri de yazılıma vurgu yapıyor.
Devam edecek…
“Ateizm ve Singularity Birleşmesi – 1” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
İleriye dönük aydınlatıcı bir yazı olmuş, elinize sağlık. Aslında yavaş yavaş inşa etmeye çalıştıkları ilüzyon yeni değil.. son 2-3 asırda gördüğümüz aklın ve bilimin mutlak otorite haline getirilip, mutlaklaştırılıp putlaştırılması.. ve bu durumun bazı uzman kişilerce dile getirilip, sosyo-psikolojik olarak kitlelerin baskı altına alınması. Bir teori olan Darwinizm’in mutlak gerçek, realite, hakikat gibi sunulmasında gördüğümüz gibimpsikolojik bariyerler inşa ederek gelecek itirazların en baştan önünü almaya çalışmak..
Esasen unutmamak gerekir ki materyalizmin (maddeciliğin) arkasındaki temel unsur: KİBİR.
Kendini (duymasını, görmesini vb) tartışmasız otorite ve eksiksiz referans olarak görme. Dolayısıyla aşkın (müteal) hiçbirşeye inanmama. Gayba iman etmeme. Mânâya kapalı kalma. Önyargıları ve bâtıl inançları nedeniyle, “Varlığı kendinden” olan ve Kendisi kainat cinsinden olmayan, kuşatıcı ilim ve sonsuz kudret sahibi bir varlığı yani Yaratıcı’yı kabullenememe.. Aslında etten kemikten yapılmış, yemeye içmeye uyumaya muhtaç, varlığı acz ve fakr ile yoğrulmuş bir varlık olan insan için cüretkâr ve ironik bir iddia..
Kendisinin gölge varlık, sanki varlık, dolaylı varlık olduğu gerçeğine çocukça göz yumma.
Ene, ego, benlik..
Kibrin neden olduğu cehalet ve nasipsizlik.
Not: Kainat cinsinden olmayan, eserleri ve icraatiyle aşikâr, Zâtıyla gizli bir Yaratıcı’yı kabul etmeyince, kainat içindeki varlıkları birbirleriyle kıyaslayarak hakikate ulaşma çabasına giriyorlar. Bu ise bakış açısı en baştan yanlış ayarlandığı için hakikate götürmesi mümkün olmayan bir yol/metod. Rasyonalizm sözcüğünün etimolojik olarak RATIO (oran, orantı) olması üzerine tefekkür edilebilir.
Maddede ve kesret (çokluk) aleminde boğulmuş inkarcı yaklaşımlarda dikkat çeken bazı noktalar:
1) Sağlıklı ve makul bir “Alem tasavvurları”nın olmaması
2) En baştan kozmos yerine kaosu esas aldıkları için, Varlıktaki birliği (vahdeti, tevhidi) farkedememeleri. (kainattaki herşeyin birbiriyle uyumu, irtibatı.. ve bütün bu düzenin, ahengin bir elden çıkması gerektiği gerçeğini)
3) Kalpleriyle muhatap olmaları gereken hakikatleri akıllarıyla kuşatmaya çalışmak (sınırlı akılla mutlak ve sınırsızı kuşatamayınca yani aşkın hakikatleri nuraniyetini kaybetmiş akıllarına sığıştıramayınca, akıldan uzak görüp inkar etmek)