Makinalaşma, Yapay Zekâ Ve Toplumsal Riskleri – 2
Yıldız Keskin, 26 Temmuz 2016Daha önce OpenAI (açık yapay zekâ) projesinin, bir yapay genel zekânın veya bunu kontrol eden kişilerin despotizmi durumuna nasıl bir çözüm önerisi olabileceğine değinmiştik. Bu proje fikir olarak beni oldukça heyecanlandırmıştı çünkü birkaç özelliği ile müspet bir girişim olarak değerlendirdiğim bir girişimdi. Varoluşsal riskler anlamında yapay zekâ ve OpenAI ile neyin amaçlandığı Elon Musk’a sorulduğunda korkulan şeyin aslında bir anlamda despotizm olduğundan bahsetmişti. Ve öyle düşünüyorum ki Musk’ın da despotizm derken anlatmak istediği başlı başına bir distopya senaryosuydu ve çok fazla sorunu içinde barındırıyordu. Orta sınıf insanın zayıflaması, fakirlik, cehalet ve işsizlik gibi sorunlar da bizim de genel olarak konumuzu teşkil ediyor. Aslında bu sorunların hepsi paket halinde, yeni bir çağın beraberinde gelen tehditler olarak karşımıza çıkıyor ve aynı şekilde bu sorunların hepsine hitap eden, her cephede mücadele arz eden çözüm önerileri ve uygulamaları gerektiriyor.
Yani nokta atışı sadece bir soruna hitap eden çözümler tek başına yetersiz kalacaktır. İnsanların ekonomik hürriyete sahip olabilmesi, doğru ve faydalı bilgi edinme imkânının olması, hayatta sağlıklı kararlar verebilecek durumda olması ve genel olarak insani vasıfların, haysiyetin ve değerlerin tehdit altından kaldırılması amaçları doğrultusunda yeni bir ekonomik ve sosyal bir yapının inşası gerekmektedir.
Materyal olmamasına karşın bugün belki de en büyük kazanım veya mülk olan bilgi, çok hızlı el değiştirmeye ve kopyalanmaya müsait ve marjinal maliyeti neredeyse sıfır olması nedeniyle tarihte görmediğimiz kadar hızlı ve değişik ekonomik ilişkiler ve durumlar doğurmaktadır. Örneğin geçtiğimiz haftalarda Nintendo tarafından çıkarılan Pokemon Go oynunun birden yayılması ile sadece birkaç gün içinde Nintendo’nun değeri 10 milyar dolara yakın bir artış gösterdi. Ürünün Nintendo için maliyeti ve doğurduğu etkiyi göz önüne alırsak bundan sadece yirmi yıl öncesinin standartlarına göre bunun akıl almaz bir olay olduğu düşünülebilir. Bu tarz ani değişimlerin varlığı bugünkü ekonominin karakteristiğidir. Bu yüzden doğru hamle ve girişimler ile bahsettiğimiz sorunlara çözümler getirmek mümkün olabilir.
Görünüşte öyle ki bu zamanda devletlerin müdahalesi ve çözüm üretmeleri bürokrasi altında son derece yavaş ve sancılı olabilmekte. Ancak devlet bazında üretilen çözümlerin de büyük planda büyük önem arz edeceğine inanıyorum. OpenAI gibi özel girişimler ve çözümler, üzerine asıl odaklanılması gereken konu olmakla beraber devlet bazlı çözümlere değinmek istiyorum.
Eğitim Alanında:
Eğitimsizlik (cehalet te diyebiliriz) öyle bir sorun ki bütün bu bahsettiğimiz sorunların temelinde aslında bunun yattığı ve çözümü halinde diğer sorunlara da zincirleme bir şekilde etki edeceğini söylersek hata etmiş olmayız. Bunu sadece bir üniversite diplomasına sahip olmak anlamında kastetmiyoruz elbette; doğru bilinçlenmek ve hem kendi, hem toplumun geleceğini inşa etmek anlamında ufku geniş bireylerin yetişmesi için cehalet sorunundan kurtulmak gerekli. Cehalet sorununu bütünüyle çözmek için daha büyük ölçekli çalışmalar yapmak icab ediyor ancak bu bölümde daha dar olarak, devletin sunabileceği bir çözümden bahsetmek istiyorum. İşsizlik ve dolayısıyla fakirlik sorununa hitap edebilmek açısından bakıldığında geçtiğimiz yüzyılın büyük bir bölümünde ve özellikle de son birkaç on yıldaki istatistiklere iş imkânlarının azaldığı dönemlerde üniversite diploması sahiplerinin bu durumdan nispeten çok daha az etkilendiği görülüyor. Aslında herkesin üniversite diploması sahibi olduğu bir dünyayı hayal etsek te yapay zekânın tehdit ettiği işler neredeyse her nitelikte işi tehdit etmesi ve mevcut sistemde iş imkânlarının her halükarda sınırlı olması gibi sebeplerle bunun tek başına asla çözüm olmayacağı rahatlıkla anlaşılabilir. Ayrıca, algısal yetenekleri sınırlı robotlar basit depo ve taşıma gibi işleri bile şu an için halledemezken bilgisayar karşısında bilgi manipüle etmeye dayalı işler nisbeten kolayca otomatize edilebildiği için (buna Moravec Paradoksu da deniyor) özellikle yakın gelecekte diploma sahibi birçok grup insanın durumu da vahim olabilir.
Otomatasyona maruz kalması gelecekte muhtemel gözüken işlerde ortak nokta, bunların rutin işler olması. Rutin olmayan, daha çok hayal gücüne ve yapılandırılmamış problem çözmeye (unstructured problem solving) dayalı işlerde çalışanların durumları uzun vadeli olarak daha sağlam gözüküyor. Biraz yorumla gelecekte insanların meşgul olduğu ve robotların yapamadığı işlerin daha bu tarz işler olacağını hayal etmek mümkün. Öyle ki belki de bugün ofiste oturma ve sürekli olarak aynı işi yapma gibi durağan ve sıkıcı iş kültürü bir gün büyük ölçüde kaybolabilir. İşte bu noktada eğitim sisteminde birtakım reformlar yapılması gerektiği görülüyor.
Bugün bakıldığında üniform bir eğitim veren, gençlerin yaratıcılığını kısıtlayan, endüstri devrimi sonrası ürünü olan ve 21. yüzyıla bir türlü uymayan bir eğitim sistemi olduğunu görüyoruz. Bu tekdüze sistem günümüzde toplum gereksinimlerine cevap vermiyor ve verilen eğitimin müthiş bir bölümü zaten unutuluyor; bir anlamda büyük bir israf yapılmış oluyor. Oysa gelişen teknolojinin eğitim alanında da bir yansımasının olması gerekiyor (sadece akıllı tahtaların buna cevap olabilecek olması gülünç bir düşünce olur). Aslında ihtiyaç duyulan, her bireyin kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, iş hayatında ihtiyaç duyacağı nitelikleri kazanma fırsatının bireylere verilmesi. Yani daha seçici bir eğitimi daha fazla kişiye ulaşılabilir kılmak.
Son yıllarda yurtdışında birçok ünlü üniversitenin internet üzerinden eğitim programları (massive online open courses veya MOOC) yüzbinler tarafından rağbet görüyor. Teknolojik olanakların gelişmesi sebebiyle başka ülkelerden öğrenciler kaliteli hocalarla iletişim kurma imkânı buluyor; sınavlara giriyor ve mezun olduğunda aynı diplomayı elde edebiliyor. En güzel tarafı da herkesin, dünyanın değişik yerlerinde tam olarak kendisine uygun türden esnek bir program bulması imkânı.
Bugün bu programlara erişim de oranla oldukça az kişinin parasal olarak karşılayabileceği türden. Ancak her ülkede eğitime önemli bir bütçe yatırılıyor ve devlet politikası olarak ta uzun vadede eğitime yapılan yatırımın kârlı olduğu görüşü hâkim. Elektronik ortamda sunulan ürünlerin marjinal maliyetinin neredeyse sıfır olduğundan da bahsettik; bu da bu genel kaidenin bir istisnası değil. Böyle bir sistem bir üniversitede kurulduktan sonra yüz öğrenci ile on bin öğrenciyi idare etmek arasında önemli bir maliyet farkı olmuyor.
Yani yapılabilir bir eğitim reformundan bahsediyoruz ve günümüzün ihtiyaç ve imkânlarını analiz ederek bu konuda düzenlemeler yapması ve yolunu açması gereken devletler. Sadece lisans ve yüksek lisans programlarında değil, bu tarz bir eğitim sisteminin mevcut üniform sistemle birleştirilerek lise ve hatta ilkokul eğitimine büyük ölçüde entegre edilmesi mümkün. Afrika ve Hindistan gibi çok fakir coğrafyalarda bile deneysel birtakım çalışmaların neticeleri de gösteriyor ki son derece fakir de olsa sadece bilgisayar ve internet erişimi verildiğinde belli bir konuda çocuklar araştırma yapabiliyor, öğrenebiliyor ve bu konular üzerinde belli platformlarda fikir alışverişinde bulunabiliyor. Eğer bu gerekli araçlar ve platformlar doğru kurulabilirse yeni yüzyılın ihtiyaçlarına cevap verebilecek yeni nesiller yetiştirmek, yeni iş alanları ortaya çıkarmak ve dolayısıyla işsizlik ve fakirlik sorunlarına cevap vermek mümkün olabilir.
Önemli olan bir nokta da bu tür bir imkânın, toplumun her tabakasına erişilebilir kılınması. Yani bir sosyal hak olarak eğitim hakkının genişletilmesi. Dediğimiz gibi maliyeti oldukça düşük ve önemli bir yatırım olduğu için devlet üzerinde büyük bir yükten de söz etmiyoruz. Bu anlamda belli bir yaşa gelen her çocuğa örneğin sadece bu amaçla belli cihazların ve bu erişimin devletçe sağlanması değerlendirmeye değer bir fikir gibi geliyor bana. Ayrıca dönemimizde gençler arasında teknoloji araçlarının sadece eğlenceye hizmet ettiği anlayışı da sistematik olarak bu şekilde kırılabilir.
Bu konu üzerine daha çok tartışmak ve böyle bir fikri geliştirmek mümkün. Boşlukları hepimizin doldurmasını ümit ediyorum. Sıradaki olası çözüm önerileriyle devam edeceğiz.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017