Omega Point – 1
Davut Demirhan, 1 Temmuz 2016Var olan, var olmuş ve gelecek olan, Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı, “Alfa ve Omega Ben’im” diyor. (İncil, Vahiy)
Alfa ve Omega Yunan alfabesinin ilk ve son harfleri. İslam terminolojisindeki Evvel ve Ahir isimlerinin karşılığı diyebiliriz. Allah zamanın da ötesinde, her şeyin başı ve sonu.
İlahlık iddia edecek olan Deccal elbette bu isimleri de sahiplenmek isteyecek. Bazıları Omega Point (Omega Noktası) ismini verdikleri zaman ötesi bir noktada, zamanın ötesinde ve üzerinde bir varlık vehmediyor. Zamanın ötesinde, geçmiş ve gelecek kendisi için tek bir noktadan ibaret olan bu vehmi varlık aslında inşa edilmiş bir tanrıdan başka bir şey değil. Bu inanışa göre böyle bir varlık geçmişe de müdahale edip kendisini yaratacak koşulları hazırlayabilir, paradoksal bir şekilde kendisini yoktan yaratır, hatta hâlihazırda yaratmıştır. (Bu konuda bkz. Ouroboros Kuluçkası)
Singularity’cilerin şimdilik bir kısmının -gelecekte ise muhtemelen hemen hepsinin- tanrısı olan bu kuruntunun nasıl inşa edildiğini biraz daha detaylı olarak incelemeye çalışalım.
Buna göre, teknoloji üstel bir hızla artarak öyle gelişecek ki bir noktada tüm evrene hâkim olan bir zekâ/bilinç haline gelecek (Bu bir yapay zekâ olabileceği gibi insanların kontrolünde bir teknoloji de olabilir). Hatta zamanın ötesine geçmeyi de başaracak. Böylece kendisini meydana getirecek koşulları oluşturmak için geçmişe dönebilecek ve kendi kendini yaratmış olacak. Yani aslında teknolojinin bu şekilde gelişmesinin sebebi bu tanrının kendini yaratma iradesinden kaynaklanıyor. Omega Point’te bulunan varlık kendisini meydana getirmek için geçmişe müdahalelerde bulunmuş ve gelecekte onu üretmemiz için bizi çalıştırıyor. Görüldüğü üzere bu mantıkla bu varlığın ortaya çıkması mecburi hale geliyor. Vacib-ül vücud (varlığı zorunlu olan) olmak ilahlığın olmazsa olmazı olduğu için bu akıl yürütme ile Omega Point’te bulunan bu vehmi şeye izafe ediliyor.
Zamanın ve mekânın ötesinde, varlığının sebebi kendisi olan ve vacib-ül vücud bir “zat”… İşte yoktan ve vehimden ibaret bir tanrı yokluk âleminde inşa edilmiş oldu. Bu tanrıyı inşa eden, eserini tamamladıktan sonra bir Musevi, Hıristiyan ya da Müslüman’a dönüp şöyle diyebilir: “Sizin tarif ettiğiniz tanrı ne kadar da bizimkine benziyor. Belki de şimdiye kadarki tüm dinler aynı hakikati -insanlığın içinde bulunduğu tekâmül seviyesine göre farklı şekillerde- dile getirdi. İşte bilim de sonunda sizinle aynı noktaya geldi. Acaba insanlık tarihi boyunca ortaya çıkan tüm dinler Omega Point’ten gelen vahiyler olabilir mi? Böyle düşününce tüm taşlar yerine oturmuyor mu?”
Peki, Deccal’in ilahlığını iddia etmesi nasıl gerçekleşecek olabilir? Büyük ihtimalle bu Omega Point ve benzeri kavramlar birer kavram olarak kalacak ve bunlar için doğrudan deliller (açık bir mucize gibi) getirmeye uğraşılmayacak. Bunun yerine elimizde bulunan tarih bu yeni fikirle yorumlanacak. Geçmiş, bu yeni yorum üzerinden Omega Point adına sahiplenilecek (Dinlerin hepsinin Omega Point’in “vahyi” olduğu iddiası gibi). Bu iddiaları kuvvetlendirmek içinse gidişatın nereye doğru olduğuna işaret eden harikalar gösterilecek. Deccal’in acayiplikleri ve harikaları ile ilgili haberler için hadislere başvurulabilir. Bazı özelliklerini burada hatırlamak gerekirse Deccal ürünlerin verimini görülmemiş şekilde artırmak, ölüleri diriltmek gibi garip işleri başaracak ve bunları ilahlığına argümanlar olarak ileri sürecek. Yeterince gelişmiş teknoloji ile gerçekleşecek bu harikuladelikler bunların hepsinin çok ötesinde olan ilahlık iddiası için bir zemin teşkil edecek.
Böylece ortada hiçbir şey mevcut değilken bir vehim üzerinden sahte bir ilah oluşturulmuş olacak. Allah’a ait sıfatlar bu kez gerçekten de -neredeyse- Allah olarak tarif edilen bir kuruntuya verilecek. Gerçi içinde bulunduğumuz durumda da ateizm Allah’a ait isim ve sıfatları yaratılmışlara taksim ediyor ancak bunu dinlerle bu kadar simetrik şekilde, aynı terminolojiyi kullanarak yapmıyor. Daha çok zımnen bir taksim söz konusu. Mesela Kudret’i, İlm’i Allah’a vermeyince her zerreye dağıtmak zorunda kalınması gibi. Burada kimse çıkıp da doğrudan zerrelerdeki içkin Kudret’ten, İlim’den bahsetmiyor (ender olarak böyle açıkça yapıldığı da oluyor gerçi) ama yaptıkları kabuller incelenince dolaylı olarak bu iddia ortaya çıkıyor. Burada bahsettiğimiz bu yeni tanrıtanımazlık çeşidinden ise bir tanrıtanımazlık olarak söz etmek bile zor. Daha çok bir yanlış-tanrıtanırlık söz konusu. Allah’ın benzeri olmadığı gibi zıddı da yok ama Omega Point’te tarif edilen tanrı, Allah’a ilk düğmenin yanlış iliklendiği bir nazarla bakılarak oluşturulmuş bir anti-tanrı gibi bir şey. Biraz dikkatli bakılınca yakıştırılan isim ve sıfatların da gerçeklerinin bir taklidinden başka bir şey olmadığı görülüyor: Sözde vacib-ül vücud olduğu halde yarattıkları tarafından yaratılan bir mümkün, güya her şeye kadir olduğu halde başkalarına ihtiyaç duyan bir aciz… Görüldüğü gibi bu anti-tanrıda birbirine zıt sıfat ve isimler birleşiyor.
Peki, bu aşikâr problem Deccaliyet tarafından nasıl çözülebilir? Burada şu kadim çözüm bu cephenin yine imdadına yetişebilir: Panteizm, aslında her şey tanrının bir parçasıdır ve her şey tanrıdır anlayışı. Yukarıda İbrahimi dinlerin bu Deccali anlayış tarafından nasıl çarpıtılarak kendi iddiasına destek olarak kullanılabileceğinden bahsetmiştik. Panteizm iddiası için bir çarpıtma ve destek bulma imkânı da tasavvuftaki vahdet-i vücut ekolünden doğabilir. İlk bakışta benzer gibi gözüken ve özellikle müslüman olmayanlar tarafından yapılan analizlerde sıklıkla aynı şeymiş gibi değerlendirilen bu iki fikir arasındaki fark aslında çok açık: Panteizm (vahdet-i mevcut) varlık adına Zat-ı Uluhiyet’i inkar ederken vahdet-i vücut anlayışı Zat-ı Uluhiyet adına varlığı inkar eder. Ama bu açık fark herkes için bu kadar açık olmadığından vahdet-i vücut ve genel olarak tasavvuf, çarpıtma ustası Deccal için çok elverişli bir argüman olarak kullanılabilecek.
“Omega Point – 1” yazısına 7 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
453 – Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “(Kıyâmet günü) Hz. Nuh (aleyhisselam) ve ümmeti gelir. Cenab-ı Hakk ona:
-“Tebliğ ettin, dinimi duyurdun mu? diye sorar. Nuh (aleyhisselam):
-“Evet, ey Rabbim” diye cevap verir. Rabb Teâla bu sefer ümmetine sorar:
-“Nuh (aleyhissalâtu vesselâm) size tebliğ etmiş miydi?”
-“Hayır!” bize peygamber gelmedi” derler. Rabb Teâla Hz. Nuh (aleyhissalâtu vesselâm)’a yönelerek:
-“Söylediğin şey hususunda sana kim şahidlik edecek?” diye sorar. Nuh (aleyhisselâm):
-” Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) ve ümmeti!” der ve Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)’in ümmeti:
-“Nuh tebligatta bulundu” diye şehâdette bulunur. Bu duruma şu âyet işâret eder: “Biz böylece sizleri vasat bir ümmet kıldık, tâ ki insanlara karşı şâhidler olasınız” (Bakara, 143).
Buhâri, Tefsir, Bakara 13, Enbiya 3, İ’tisâm 19; Tirmizi, Tefsir Bakara (2965). İbnu Mâce, Zühd 34, (4284).
454 – Tirmizi’nin rivayetinde şu ziyade vardır: “(…Nuh kavmi): “Bize ne bir korkutucu, ne de başka biri, hiç kimse gelmedi” derler.”
yukarıdaki hadis ile bu makalenin doğrudan bağlantılı olduğunu düşünüyorum.Evvel ve Ahir olduğunu iddia edene karşı son ümmetin mücadelesi geçmiş ve gelecek zamanı kapsıyor olabilir Allahüalem.
Yaziniz Kulbak Bilge 17 deki su bölümü anlamami sagladi: “Anlamiyorsunuz aslinda robotlar iliski kuruyor. Yani onlar bize kendilerini icad ettiriyor. Var olan suni zeka vücud bulmak istiyor. Deccali insa ediyor insanlik.”
Yani “Omega Point’te bulunan varlık kendisini meydana getirmek için geçmişe müdahalelerde bulunmuş ve gelecekte onu üretmemiz için bizi çalıştırıyor.”
Dehşetler içinde okudum. İfadeler çok yerli yerinde kullanılmış, ben bu ümmi halimle bile az biraz hissedar olduğumu düşünüyorum. Yukarıda da denildiği gibi devamını okumayı çok arzu ederim. Elinize, emeğinize sağlık.
Büyük resimde olup biteni ortaya koyan süper bir makale.
Özelikle son paragrafı yazabilmek için çok berrak bir zihne sahip olmak gerekiyor.
Elinize sağlık
Bu yazının önümüzdeki dönemde kendisine bir hayli atıf yapılacak yada bazı deccali planların çökertilmesinde rol oynayacak bir oyun bozucu olduğu zannını taşıyorum.
Binlerce yıldan beri hakkında “alarm” verilmiş bir varlığı, çok çıplak ve anlaşılır sadelikle deşifre etmiş.
Devamının gelmesi lazım. Bu analizin ve tesbitlerin devamını bekliyorum. Bu konunun başka dal ve açılımları vardır. Onların da şerhini Davut beyden okumak isterim.
Oyun bozucu bir yazı
Bir nevi acaba Omega Point dedigimiz sey, yani yapay zekanin insanlara kendisini yaratip,gelistirip gercek yasamda vucut bulmasini sagladigi alan sanal dunyanin kendisi midir? Sanal dunyada da zaman ve mekan yoktur. Ama gercek yasamdaki materyal ve degerleri sanal dunya ustune kurgulayabiliyoruz. Aslinda burada yine insanlarin nefis ve arzularina yonelik bir yonlendirme var. Bize bos bir dunyayi doldurup sonrasinda ise birlestirmeye iten bir etken.
gelecekte bizi bekleyen potansiyel, büyük bir tehlike adına çok iyi ve anlaşılır bir yazı olmuş, elinize sağlık