Ruh Nedir? – 8

, 13 Temmuz 2016

Ruh Bedenden Ayrıldıktan Sonra Bazı Uzuvlar Canlı Kalabilir mi?

Belli hücrelerin adeta koloniler teşkil etmesiyle kurulmuş bir devlete benzeyen bedene tek tek her hücreyle münasebet içinde hükmedip, emir ve direktiflerde bulunan ruh, bedenden ayrıldıktan sonra da birtakım hücreler, hayatlarını muvakkaten (geçici olarak) sürdürebilir. Eğer bazı beyin hücreleri 50-150 saat ölmeden, değişmeden kalabiliyorsa, o zaman bu müddet zarfında, beyinden kendi diline mahsus bazı sinyaller, haberler ve mesajlar almak, pekâlâ mümkün olabilir. Senelerdir, özellikle faili meçhul cinayetleri aydınlatmak için bu mevzuda çalışmalar yapılmaktadır. Hususiyle, beyinde ölmeden kalan hücrelerin dilini anlayıp, şifresini çözebilecek elektronik beyin misali aletler icat edilebildiği ve bu yolla faili meçhul cinayetlerde katiller tespit edilebildiği takdirde, Hz. Musa (aleyhisselâm) zamanında öldürülen birinin canlanıp, kendi katilini haber verme olayından bahseden âyetin sırrına yaklaşılmış olacaktır.

 

Ruhlarla Beraber Ceset de Haşrolacak mı?

Önce şu noktayı belirtelim ki, cesedin ruh ile ilişkisinin niteliği değişik âlemlere göre farklı farklıdır; bu âlemde başka, kabirde başka, berzahta başka ve ahirette daha başkadır. Bu dünyada biz, maddî (fiziksel) cismaniyetimizin tesiri altında bir ruh ve ceset münasebetine şahit olmaktayız.

Pek çok ehl-i tahkik, “zerrât-ı asliye” denilen insandaki asıl ve temel zerrelerden bahseder. İnsanın ilk zerreleri, yani insan bedenine âdeta kaide ve temel olup, hadiste “acbü’z-zeneb”, yani kuyruk sokumu kemiğiyle ifade edilen bu zerrât-ı asliyenin tam nerede olduğunu tespit etmek mümkün değildir. Allah (celle celâluhu), insanı bu temel zerreler üzerine kurmuştur ve ahirette de onlar üzerinde haşredecek, yeniden diriltecektir. O insana ait özellikleri taşıyan bu zerreler, kim bilir, belki de genlerdir. Eğer böyleyse, bir insandaki genlerin ne kadar az bir yer kapladığı malumdur. Ama bu kadarcık az bir şey, ruhla kontak olduğu zaman cismaniyet adına acı duyuyorsa, elbette lezzet de duyacaktır. İhtimal, haşir (ölüm sonrası diriliş) esnasında ve daha sonraki âlemlerde insanın bütün zerreleri değil de, kendine ait bu aslî zerreler ruh ile temas kuracak ve çoklarının parmak bastığı üzere, Allah’ın (celle celâluhu) lütfuyla, sağdan soldan alınmış diğer zerreleriyle birlikte, meyvelerin ve zeminin zerreleri gibi, şu dünyada hizmet eden daha başka zerreler de cismaniyeti teşkil edecektir. Bunun böyle olmasına engel bir durum olmadığı gibi, zannediyorum aslında mâkul yani akla yatkın olanı da budur. Diğer zerreler ise, o âleme uygun şekilde asıl zerrelerin etrafında toplanıp, insan bedenini teşkil edebilirler…

 

Cehennem Azabını Ruh mu Yoksa Beden mi Görür?

Bazı felsefeciler, bazı tasavvufçular ve bazı Hıristiyanlar, sadece ruh azap görür diyorlarsa da, biz Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, bedenin ruhla beraber haşrolacağına inandığımız gibi, vücudun ruhla beraber azap göreceğine de inanırız. Zira ruhla cesedin durumu, tabiri caizse topal ile körün durumu gibidir: Kör topalı sırtına alır, topal da köre yolu tarif eder ve böylece ikisi yol almış olur. Ruhla beden, dünyada olduğu gibi, ahirette de hem azapta, hem de lezzette müşterek (ortak) olurlar. Kaldı ki, âyet ve hadisler, bedenin ve uzuvların göreceği azaptan da, tadacağı nimetlerden de açık bir şekilde bahsetmektedir. Ahiret hayatına uygun bir beden düşünmeden, nimetlerden nasıl istifade edilebilir ki? Sonra, ruhla birlikte bedenimizin atomlarını da yaratan Allah (celle celâluhu), ruhla beraber bedeni de diriltecek.. ya tâzib edecek ya da nimetlerle mükâfatlandıracaktır. Kudret ve ilim O’nundur; dilerse öyle yapar, dilerse böyle. İnsan, her meselenin hakikatini öbür âleme gidip, oranın sürprizleriyle yüz yüze geldiği zaman hakkıyla anlayacaktır. Çünkü onları ne göz görmüş, ne kulak duymuş ve ne de onlar hatır ve hayale gelmişlerdir…

 

Vefâttan Sonra Ruhlara Gönderebileceğimiz En Büyük Hediyeler Nelerdir?

Her şeyden önce, dünyadan göçen ruh, o âlemlerde kendisine lâzım olacak hediyeleri, erzakı ve istifade edeceği hemen her şeyi, bu dünyadan bizzat kendisi götürecek, ilâhî bir kural olarak her nefis, burada kazandığını orada hazır bulacaktır. Nasıl bir ülkeden diğerine geçilirken pasaport ve vize isteniyorsa, aynen bunun gibi, kabirde başlayıp ta (inşallah) Cennet’in kapısına kadar uzanan hayatında da insandan şekil, suret ve kalıp değil, kalbde iman ve bu imanın yansıması olan salih amel istenecektir. Ayrıca, Allah Resulu’nun şefaat dairesine girebilmek için de, tabiri caizse adres bırakmak, alında, yüzde nur, işaret ve alâmet (namaz ve abdest vesilesiyle) taşımak gerekecektir. Dolayısıyla, giden nasıl ve neyle gitmişse, orada öyle muamele görecektir. Ancak, üç menfez ve pencere vardır ki, ölüm sonrası bunlardan da istifadenin mümkün olduğunu yine Efendimizin (sas) sözlerinden öğreniyoruz:

  1. “Sadaka-i cariye” denilen, insanların istifade edebileceği cami, çeşme, mescit, vakıf müesseseleri ve bunları en verimli ve hayırlı şekilde kullanacak nesillerin yetişmesi için de yurtlar, yuvalar, okullar ve kurumlar yapmak gibi salih amellerde bulunmaktır ki, arkada bırakılan bu türden bir müessese ayakta kaldığı müddetçe, iyi bir çığıra vesile olunduğu için kıyamete kadar orada yetişenlerin kazandıkları sevapların bir misli de, bu müesseseleri kuranların amel defterlerine kaydedilecektir.
  2. İlim erbabının bıraktığı eserler de bu kapsamdadır. Âlim, kapasitesine göre bunlardan alacağı mükâfatı alır. Ayrıca ilim erbabına omuz verme, sahip çıkma, hakikî ilim yolunda yürüyen ve ayaklarının altına meleklerin kanatlarını yaydığı nesle kanat germe ve onların kitap, defter, yiyecek ve giyeceğini temin etme şeklinde yapılan çalışmalar da, hayır yönünde kapanmaz birer menfez ve penceredir.
  3. Giden ruh, ardından hayırlarda bulunacak ve hayırlı nesiller yetiştirecek hayırlı bir evlât ister. Allah, zaten çocuklarınızın dünyasını hazırlamıştır; siz de şayet onlara sahip çıkmış, müesseselerini hazırlamış, hizmet vermiş ve kalbiyle, ruhuyla hakiki insan olma yönünde yetişmelerine özen göstermişseniz, bu takdirde arkanızda hayırlı evlâtlar ve nesiller bırakmışsınız demektir. Ancak bıraktığınız böyle bir nesildir ki, ahiret hesabına size yararlı olacaktır. Yoksa giden ruh, ne helva, lokma, yemek; ne yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gece, ne mevlid, ne paralı hatim, ne telkin, ne devir, ne de duvara asılacak eski bir resim bekler.. Frekans tutarsa onları ziyaret et, selâm ver ve kendi gönlünü konuştur; dilde dua ve istiğfar, gözünde de damla damla yaş olsun.. ve onlara, o âlemde geçer akçe olan hediyeler gönder.

“Ruh Nedir? – 8” yazısına 2 yanıt var

  1. mahmut demiş ki: ( 28 Mart, 2017, 0:07)

    Ne ruhtadır nede bedende, o ikisinin tam ortasındadır. Boşluktadır.

  2. Leyli demiş ki: ( 14 Eylül, 2016, 17:54)

    1.Cehennem azabını ruh mu görür beden mi demişsiniz. O cehennem azabına insanı sürükleyen nefis efendiye ne oldu? Kendisi bedende mi yoksa ruhta mı?
    2. Allah meleklerine Adem’e “kendinden” bir ruh üfleyeceğini buyuruyor. Allah bu kendinden olan ruhu mu cehennem azabına maruz bırakacak?
    3. Geçmiş yazılarınızda “enerjetik beden” kavramından bahsetmişsiniz. Bu taş çatlasa 30 yıllık bir kavram. Bundan önce İslam literatüründe bu bedene ne isim veriliyordu?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.