GLXP’in Oluşturduğu Ekosistem
Mehmet Aydemir, 11 Ağustos 2016Daha önce birkaç yazıda bahsettiğimiz Google Lunar X Prize ekiplerinden Moon Express ABD’de Ay’a gitmek için izin alan ilk ticari şirket oldu. Moon Express bir California şirketi ve araçlarını Ay’a Rocket Lab taşıyacak. Yarışmada yer alan SpaceIL’in de ikinci şirket olarak sürece dâhil olması bekleniyor. SpaceIL bir İsrail şirketi ve geçtiğimiz yıl SpaceX ile anlaşma imzaladılar. Dolayısıyla fırlatma ABD’den yapılacağı için yine yerel otoritelerinden izin almaları gerekiyor. Ayrıca 1967’de imzalanan Dış Uzay Antlaşmasına göre kendi devletlerinden de izin almaları gerekiyor. Zannediyorum SpaceIL’in de izin aldığına dair haberleri yakın zamanda duyarız.
Uzaya yönelik bu tarz ticari hamleler geleceğin startup’ları için yepyeni bir sayfa açılması demek. Robot, yapay zekâ, genetik, otonom araçlar üzerine birçok yatırımı bulunan Google, GLXP’nin de finansörü konumunda. Yarışmaya katılan ekiplere 2017’nin sonuna kadar Ay’a bir gezgin robot göndermesini, Ay yüzeyinde 500 metre gezmesini, çektiği video ve fotoğrafları dünyaya iletmesini isteyen GLXP, şartları yerine getiren ekiplere toplam 30 milyon dolar ödül dağıtacak. Ayrıca şirketlerin Ay’daki görevlerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyacakları finansal desteği özel yatırım fonlarından elde etmeleri gerekiyor. Yani finansal olarak da kendi ayaklarının üzerinde durmaları gerekiyor. Burada Silikon Vadisi mantığı devreye giriyor. Girişimler Ay’a yönelik bir yatırım hakkında risk sermayesi şirketlerinin iştahını kabartacak, makul bir vadede yatırımın geri dönüşünü sağlayacak, inandırıcı üstel büyüme senaryoları üretmek zorundalar.
Yarışma küresel çapta sorunlara sıradan girişimcilerin de çözümler üretmesi gerektiğini savunan Diamandis ve başında bulunduğu X Prize vakfı tarafından organize ediliyor. Belirli bir sorunun çözümünde rekabet veya zaman kısıtının olmadığı, olabildiğince rahat koşullarda, bol bütçelerle donatılmış kurumların katkısını beklemek yerine sıradan her bir girişimin acımasız piyasa koşullarında hayatta kalmak için ürettiği marjinal fayda uzaydaki ticari ekosistemin oluşmasına katkıda bulunacağına inanıyorlar.
Mesela parasal kaynaklar sınırlı olduğu için yarışmacılar Ay’a araç yollamanın mümkün olabilecek en ucuz yolunu bulmak zorundalar. Eğer başarabilirlerse büyük resimde Ay’a uçuş maliyetleri belirli bir oranda düşecek ve domino etkisiyle bazı sektörlerin (Ay turizmi gibi) oluşmasına neden olacak. Bu perspektifle şu anda çok basit 2 temel soruya (Ay’ da A noktasından B noktasına nasıl gidilir ve Dünya’yla nasıl iletişim kurulur) cevap arayan Moon Express’in kurucularından Naveen Jain nihai hedefin Ay’daki değerli madenleri dünyaya getirmek olduğunu söylüyor.
Ay’a araç göndermek ile Ay’dan dünyaya maden taşımak arasındaki büyük boşluk Moon Express’in iş planını oluşturuyor. Ay madenciliği için gerekli olan hukuki altyapı ise geçen sene Kasım ayında kabul edilen Uzay Madenciliği Yasası’yla oluşturuldu. Yasa ABD vatandaşlarının uzayda ticari aramalar yapmalarını ve buldukları madenleri çıkarmalarına hak tanıyor.
En kısa ve öz haliyle söylemek gerekirse girişimler uzaya yönelik çözümlere üretmeye teşvik edilirken arka planda ekosistemi oluşturacak hukuki ve finansal sistemin ağları örülüyor. Bu zamana kadar üretilen her ürün dünya içindi. Dünya’nın koşullarına göre tasarlanmıştı. Dünyadaki ihtiyaçları karşılamaya yönelikti. Artık oyun alanı Ay’a, Mars’a, insanoğlunun uzayda gitmek isteyeceği herhangi bir yere taşındı.
Girişimsiz Yıkıcı Teknoloji Üretilmez
Devlet veya devletleşmiş şirket mekanizmalarının teknoloji üretmeye elverişli olmadığına, bu yüzden ulusal stratejileri koruma adına yasalarla ve mevzuatlarla çerçevelenmiş ulusötesi teknoloji şirketlerinin yeni dünya düzeninin bir parçası olduğunu daha önceki yazılarımda ara sıra bahsetmiştim. Çok basit bir önermeyle söylemek gerekirse hayatiyetini ve egemenliğini tehdit eden sıra dışı durumlar haricinde kamu veya dinozorlaşmış şirketler doğrudan yıkıcı (disruptive) teknolojiler üretemezler. Bence bunun temelde birkaç nedeni var;
- Teknolojik gelişimin girdisi de çıktısı da verimlilik ve hızdır. Yani verimli ve hızlı olursanız daha verimli ve hızlı bir teknoloji üretebilirsiniz. Devletler bürokratik yapıları gereği hantal ve yavaştır. 100 adam saatlik işi 200 birimle yapıyorsanız veya 3 günde vermeniz gereken önemli bir kararı 3 haftada veriyorsanız ezber bozan teknoloji üretemezsiniz. Amiyane tabirle kendine hayrı yok ki başkasına olsun.
- Otokratik Rejimler ve Kast Sistemleri; Demokrasilerde tek adam mantığı olmadığı için devlet tamamen soyuttur. Dolayısıyla devlet denince belirli bir gerçek kişisi yoktur. Kendi politbüro ve sermayesini oluşturmuş tek adam rejimleri ise yeni atılımlar yapma konusunda görünürde daha esnek hareket edebilirler çünkü her ne kadar kötü yönetirlerse yönetsinler iktidarlarını tehlikeye atabilecek tehditlerden arındırılmışlardır. Ancak yeni fikirler-inovasyon-teknoloji özgür düşünce ve insan haklarının önem arz ettiği coğrafyalarda neşet edebildikleri için (Avrupa ve Endülüs Rönesans’ı da aynı ortamda oluşmuştur) bu fikirlerin kafeslendiği ülkeler otomatik olarak bu çemberin dışında kalır. Bu yüzden Çin arabaları ucuz ama tasarımları berbattır veya Silikon Vadisi şirketlerinde üst düzey görevlerde bir sürü Hintli vardır ama yazılımcı cenneti Hindistan’dan inovatif çözüm üreten milyar dolarlık yazılım şirketi pek çıkmaz.
- Söz konusu politika üretenlerin refleksleri olduğunda demokratik ülkelerde de durumun aslında çok farklı olmadığını belirtmek gerekiyor. Uzun vadede yararlı olabilecek bazı politikalar kısa-orta vadede seçmenlerin refahında düşüşe veya siyaseti yönlendirmekte ustalaşmış finans-kapitali elinde tutan güçlü lobilerin karlılık endişelerine kurban gidebiliyor. Çok sık kullandığım bir örneği tekrar etmek gerekirse; Ay’a insanlı uçuşu Soğuk savaş dönemindeki uzay yarışışının bitmesiyle en son 1972’de gerçekleştiren NASA, Journey to Mars adlı insanlı uçuş projesi için 2030’lu yılları işaret ederken, Elon Musk’ın 2002’de kurduğu SpaceX Mars’a 2018’de insansız, 2024 ise insanlı uçuş yapmayı planlıyor. NASA kendisinden toplanan vergilerle Mars’a gitmenin saçmalık olduğunu ve kendisine bir faydasının olmadığını düşünen Amerikalıları ikna etmeye çalışırken Elon Musk kolonizasyon planlarını çoktan işleme koymuş durumda.
Muhafazakârlık ve Teknoloji
Hangi türde olursa olsun kamu veya kamu mantığıyla hareket eden kurumların yıkıcı bilim-teknoloji üretmek konusunda nasıl özürlü olduklarını saydıktan sonra çoğunluğunu kendini “muhafazakâr” olarak addeden toplumlardan da kayda değer bir şey çıkmayacağını belirtmek isterim. Burada kast ettiğim sadece yeniliklere karşı olmak (tutuculuk) değil.
Bir soruyla meramımızı anlatalım; muhafazakârlar Singularity ve transhumanizm tehlikelerine karşı yelkenleri indirmeden gerçek bir duruş sergileyerek insanı koruyan teknolojiler geliştirebilirler mi?
Bu sorunun cevabı yine bir soru cümlesi; muhafazakârlar neyi muhafaza ediyor? Çevre, din, ahlak, gelenek, mimari, kültür, etik… Vs. bunların hangisini veya hangilerini korumayı başarmışlar ki kendilerine sadece tüketme rolü verilmiş teknolojilerin oluşturduğu zararlardan kendilerini (en azından bilinç düzeyinde) “muhafaza” edebilecek durumda olsunlar.
Şafak Ural Bey’in 2001 yılında yaptığı bir konuşmayla bu konudaki hislerime tercüman olmuş
“… Fakat “teknoloji” kavramını eğer bu sıradan anlamları dışında birey ve toplum açısından düşünürsek, onun farklı bir boyutu ile karşılaşırız. “Teknoloji” kavramı içinde, mesela onun bilimle ilgisini, insanın günlük yaşantısında yaptığı değişikler sonunda bireyin dünya görüşünde ortaya çıkardığı değişimleri, teknolojik gelişimin toplum ve devlet yapısı üzerindeki etkisini ve özellikle toplumda yol açtığı kültürel değişikleri dikkate alabiliriz. Daha da önemlisi, teknolojinin bu yönü üzerinde düşünmenin en az teknolojinin kendisi kadar önemli olduğunu ileri sürebiliriz. Daha yerinde bir deyimle, yapılacak basit bir inceleme, teknoloji kavramının, teknolojinin kendisinden önce geldiğini gösterebilir. Diğer bir ifadeyle, bireylerin veya toplumun sahip olmak isteyebileceği teknolojik olanaklar ve ondan yararlanması, gerçekte “teknoloji” kavramından ne anladığı ile sınırlıdır.”
Meraklısına Notlar:
- XPrize’ın IBM’le beraber yürüttü yeni proje
- Avrupa’nın girişimci merkezi haline gelen Estonya incelemeye değer.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017