Makinalaşma, Yapay Zekâ Ve Toplumsal Riskleri – 3

, 18 Ağustos 2016

Yapay zekânın gelişmesinin ve otomasyonun beraberinde getirdiği işsizlik, orta sınıf insanın finansal açıdan giderek zayıflaması ve topluma sunabilecek bir değerinin kalmaması tarzı sorunlara karşı devlet bazlı önlemlerden bahsediyorduk ve bunlardan bir tanesiyle devam edeceğiz. Ancak buna değinmeden önce devlet politikalarının genel anlamda nasıl bir rolü olabileceğinden bahsetmek istiyorum.

Bütün bu bahsetmekte olduğumuz sorunlar ve tehlikeler tesadüfen ortaya çıkmış değildir; aksine, yüksek akademi, endüstri ve bilim çevrelerinde ilerlemeli olarak yürütülen faaliyetler sonucunda belirmekte ve etkilerini göstermektedir. Böyle çaplı bir yapının karşısında ise ağır bürokrasi altında hantallaşmış devlet kurumlarının tek başına bir karşı etki göstermesini beklemek elbette hayal kırıklığı ile sonuçlanacaktır. Ancak tekrar etmek gerekirse, milyar dolarlar kaynağı olan kurumları tamamen elin tersiyle itmek te yanlış olur. Tarihte de bu tarz büyük değişim dönemlerinde devlet bazlı projelerin, toplumun çağa adapte edilmesinde büyük rol oynandığını görebiliriz. İlk sanayi devriminde artan, iş bilgisi gerektiren iş gücü ihtiyacına binaen eğitim alanında reformlar devlet eliyle yapılmıştır. Ekonomik kriz dönemlerinde de iş ve iyileştirme programları da büyük ölçüde devlet bazlı olmuştur. Günümüzde de böyle bir değişime tanıklık ederken bu tarz müdahaleleri göz ardı edemeyiz ve çağın ihtiyaçlarını anlayan vatansever siyasetçiler bu anlamda büyük bir fark ortaya koyabilirler.

Bu faaliyetlerle sistematik olarak hedeflenen insanları fakirleştirmek, cahilleştirmek, yaşam alanını daraltmak ve insan onurunu insanın elinden almaksa bizim üzerinde çalışmamız gereken, onurunu insana geri verecek ve yaşam alanını tekrar genişletmek suretiyle sistemi restore etmektir. İnsanlık bir dönem kölelikten çektiği kadar belki bugün işçilikten ve işsizlikten çekmektedir. Dolayısıyla köklü bir çeşit ekonomik devrime ihtiyaç vardır. Bununla birlikte orta sınıfı ayakta tutan setler bugün yıkılma noktasına geldiği ve bu sınıf insanı artık destekleyemediğinden, bu yoğun geçiş döneminde yeni birtakım setlerin inşası da gerekmektedir. Kanaatimce bu setler her değişim dönemlerinde yıkılmakta ve yerini yenileri almakta. Jaron Lanier de hatırlarsanız bunlara geçici (ad hoc) setler diyordu. Günümüzde makinalaşma, geniş bir yelpazede iş imkânlarını azaltarak orta sınıf insanın ekonomik refahına karşı tarihte örneği olmayan bir şekilde tehdit oluşturmakta. Bunun sonucunda yakın gelecekte dünyanın her yerinde milyonlarca insanın işsiz kalması muhtemel. Bu sebepten dolayı bu setlerden birisi olmaya aday olan “evrensel minimum gelir” den, oldukça tartışmalı bir konu olsa da bahsetmek istiyorum.

 

Evrensel Minimum gelir (Universal Basic Income – Guaranteed Income)

Çalışıyor olsun veya olmasın her kişiye devlet tarafından bir minimum gelir sağlanmasını öneriyor. Aslında birçok gelişmiş ülkede uygulaması olmasına rağmen devlet üzerinde oluşturduğu maliyet nedeniyle ve olumsuz başka birtakım sorunlar doğuracağı inancıyla dünyada pek yaygın uygulaması olmayan bir kavram. Devamlı ve büyük çaplı bir yatırım gerektirmesi ve insanları tembelliğe teşvik edeceği inancı karşı argümanlardan. Ayrıca neredeyse her ülkede artan işsizlik oranları da bu seçeneği daha da korkutucu kılıyor.

Öte yandan evrensel minimum gelir tartışmaları son on yılda ciddi bir şekilde kendini gösteriyor. Bunun sebebi uzun vadede pozitif sonuçlar doğuracağını destekleyen çalışmalar.  Aslında gıda ve yakıt yardımları dünyada çok daha yaygın, imkânı olmayana neden doğrudan para verelim ki? sorusu ilk akla gelenlerden oluyor. Çünkü insanlara hiçbir çaba sarf etmeden para yardımı yapılması halinde bu paranın da boşa harcanacağı ve bunun boş bir yatırım olacağı düşünülüyor. Ancak farklı birçok ülkede farklı standartlarda insanlar üzerinde yapılan uzun testler gösteriyor ki diğer türlü bir imkânı olmayan insanlar bu parayı boşa kullanmak yerine müspet çabalar içine giriyor, ailelerine, geleceklerine ve çocuklarının eğitine harcıyor; yani bu para amacına hizmet etmiş oluyor. Zihinsel olarak üretken bir toplumun, belli bir refah seviyesine sahip olması ve sadece yaşam mücadelesi vermiyor olması gerektiği de göz önüne alındığında milyonlarca insanın topluma üretken bireyler olarak kazandırılması adına minimum evrensel gelirin etkili ve gerekli bir yatırım olma ihtimali de giderek artan bir işsizlik ortamında güçleniyor.

Öyle bir dünya hayal edin ki bütün işi makinalar yapıyor ve insanların dünyaya sunabileceği hiçbir ürün kalmamış. Dolayısıyla neredeyse herkes işsiz ve herkese sağlanan minimum bir gelir var. Herkes şişman ve seyahat bile oturduğu yerden kalkmadan yapılıyor. Bu senaryoyu Wall-e animasyon filminden hatırlıyoruz.

WALL-E-382

Elbette bu senaryo da korkunç bir senaryo. Yapmamız gereken, topluma sunacak bir değerinin kalmadığı kabul ettirilmeye çalışılan insanın onurunun restore edilmesine çalışmak ve bunu sağlayan yeni bir ekonomi modelinin ortaya çıkması için fikirler ve çaba ortaya koymak. Ummamız gereken de teknolojinin olanaklarını kendini yerin dibine geçirmek için değil de insani melekelerinin inkişafı için bir alet olarak kullanabilen bir insan modeli. Evrensel Minimum Gelir ile ilgili düşüncem de bunun kalıcı bir çözüm olamayacağı ancak çok sancılı bir geçiş dönemde orta sınıf insanı ayakta tutabilecek geçici bir setlerden biri olabileceği yönünde. Tabi elbette yine de tartışmalı bir konu; araştırmak isterseniz ilgili bazı linkler:

Universal Basic Income, The Answer to Automation? 

Universal Basic Income: This nonprofit is about to test it in a big way.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.